sidretül münteha
Thu 6 January 2011, 08:07 pm GMT +0200
NADIROĞULLARIYLA YAPILAN SAVAŞ, MEDİNE YAHUDİLERİNİN ÇIKARILMASI, KÂ'B BİN EL-EŞREF VE EBÛ RÂFİ'İN ÖLDÜRÜLMELERİ
6514- Un'e radiyallahu anh'dan:
"Bu (savaş), Bedir gazvesinden altı ay sonra olmuştur." [Buhârî]
6515- Sahabeden bir adamdan:
Bedir gazvesinden önce, Peygamber sal-lallahu aleyhi ve sellem henüz Medine'de iken Kureyş kâfirleri, İbn Übeyy ile beraberinde bulunan Evs ve Hazree putperestlerine mektup yazdılar ve şöyle dediler: 'Siz bizim adamımıza (Peygamber'e) kucak açıp barındırdınız. Biz Lâl ve Uzzâ'ya yemin ederiz ki, ya onu oradan çıkartıp kovar veya öldürürsünüz yahut da biz topluca gelip sizinle savaşçılarınızı öldürecek, çocuklarınızı esir alacağız.'
İbn Ubeyy ve beraberinde olanlar bunu duyunca, içlerinden (Medine'deki) müslümanlarla harp yapmak hususunda görüş birliğine vardılar. Ayrıca Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile beraberinde olanlara karşı da savaşacaklarını söylediler. Aynı şekilde müslü-manlar da onlarla savaşacakları konusunda fikir ve söz birliğine vardılar.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem gelip onlara şöyle öğüt verdi: "Kureyş kâfirlerinin tehdidi sizi bayağı etkilemiş. Siz birbirinize karşı cephe almak ve savaşmakla Kureyş'in ekmeğine yağ sürmüş olursunuz. Çünkü bu takdirde Kureyş'in size yapamadığım siz kendi kendinize yapmış, çoluk çocuklarınızı öldürmüş olacaksınız. Yazık değil mi?'
Onlar bunu dinleyince dağıldılar. Bu durumu Kureyş'e ulaştı. Ondan sonra Bedir gazvesi oldu.
Sonra Kureyş (Medine'deki) Yahudilere şöyle bir mektup yazdılar: 'Siz güç ve kale sahiplerisiniz. Ya adamımıza karşı savaş yapacaksınız yahut biz gelip hakkınızdan geleceğiz, sizinle kıyasıya savaşacağız.'
Müşriklerin mektubu onlara ulaşınca, Na-dfr (Yahudileri) hıyanet üzere toplanıp Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e haber saldılar: 'Sen ashabından otuz kişi ile gel, biz de otuz bilginimizle gelelim; münasip bir yerde buluşalım. Sen konuş biz de dinleyelim. Eğer bizim din bilginlerimiz seni tasdik edip iman ederlerse biz de hepimiz seni doğrulayıp iman ederiz."
Hemen Cibril Aleyhisselam, gelip onların hile ve desiselerini, hıyanet ve entrika!a* nnı Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e bildirdi.
Hz. Peygamber, Sabah erkenden gönüllülerle beraber gidip kalelerini kuşattı ve şöyle dedi: 'Biz size güvenmiyoruz. Bizim emniyetimizi sağlayacak gerçek bir söz verin, ahidde bulunun ki sizinle rahatça buluşup konusalım.' Onlar ise böyle bir anlaşmaya yanaşma-yıp söz vermediler. Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ashâbıyla birlikte onlarla savaştı ve o gün onları perişan etti.
Ertesi sabah yine gönüllülerle Benû Ku-rayza'ya gitti. Onlardan anlaşma istedi. Onftar teklifi kabul edip anlaştılar. Onlara ilişmeden geri döndü.
Ondan sonra Nadîroğullarına, yanma gönüllü savaşçıları alarak gilti ve onlarla kıyasıya çarpıştı. Nihayet yurtlarını terk etmeye razı oldular.
Bu suretle Nâdiroğulları ev kapıları ve odunlarına varıncaya dek bütün eşyalarım develerine yükleyip orasını terk ettiler. Nadîroğullarınin hurmalıkları ise Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e kaldı. Çünkü onları Allah, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e tahsis ederek şöyle buyurmuştur: 'Ey inananlar! Onların matlarından Allah'ın, Peygamber' ine fey olarak verdiği şeyler için sizler ne at, ne de deve koşturdunuz.' (Haşr, 6)
Ayette özellikle 'harpsiz olarak' denilmektedir. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem de onlardan (hurmalıktan) muhacirlere verdi; aralarında taksim etti, Ensardan ise sadece ihtiyaç sahibi iki kişiye verdi. O hurmalıktan daha sonra Fâtımaoğu Harının eline geçen Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in sadakası (vakfettiği yeri) kaldı." [Ebû Dâvud]
6516- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Nadîroğullarının hurmalıklarını yaktı ve kesti. Bu hurmalığa el-Büveyre deniyordu. Bu yer hakkında Hassan (b. Sabit) şöyle demişti:
'Lüeyoğullarının İleri gelenlerine Büveyre'deki yangın hafif gelmiştir, aldırmamışlardır bile.'
Ona Ebû Süfyân (b. el-Hâris) şu cevabı vermiştir:
'Allah bu fiil ve yangını devam ettirsin! Etrafını da cehennem yaksın!
O yangınlardan hangimizin kurtulacağını göreceksin. (Mekke ve Medine'den) Topraklarımızın hangisinin zarar göreceğini de anlayacaksın'."
6517- Diğer rivayet:
Bu hususta şu âyet nazil olmuştur: "İnkarcı kitab ehlinin yurtlarındaki hurma ağaçlarını kesmeniz veya onları kesmeyip gövdeleri üzerinde ayakta bırakmanız Allah'ın izniyledir. Allah, yoldan çıkanları böyle rezilliğe uğratır." (Haşr, 5)
[Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud ve Tirmİzî.]
6518- Muhayyisa'nın kızından, o da babasından:
"Allah, Resulü Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'e yahudilerin hıyanet ve entrikalarını bildirdiği zaman, Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem ashabına şöyle buyurdu: 'Yahudi erkeklerinden kimi ele geçirirseniz öldürün!' Bunun üzerine Muhayyisa hemen kendilerini giyindiren yahudi tüccarlarından birinin üzerine atlayıp onu öldürdü. Amcam Huvayyisa o zaman daha müslüman olmamıştı. Babamdan daha yaşlı idi. Huvayyisa babamı dövüyor, bîr yandan da şöyle diyordu: 'Ey Allah'ın düşmanı! Onun malından meydana gelen karnında nice yağlar vardır.' Babam ona şu cevabı verdi:
'Onu öldürdüm; çünkü onu öldürmemi bana öyle bir kimse emretti ki seni Öldürmemi de emretseydi gözünün yaşına bakmaz, öldürürdüm.' İşte o zaman amcam müslüman oldu."
Ebû Dâvud, "yahudi erkeklerinden" diye başlayan kavilden "malından yağlar vardır" kavline kadar.
Derim kî: Aslında da (Ebû Davud'un Sünen'inde) bu şekilde geçmektedir. Ancak müellif burada daha geniş olarak hadisi kimin tahrîc elliğini bildirmemiştir. Böylesi hususlara (Cami'ul-usûl'da) sıkça rastlanmaktadır.
6519- İbn Ömer radiyallahu anh'dan:
"(Medine civarındaki yahudi grupları olan) Nadîr ve Kurayza, Peygamber sallalla-hu aleyhi ve sellem'e savaş açtılar. Nadîr'i topraklarından çıkartıp sürdü. Kurayza'yı ise yerinde bıraktı. Aradan epey zaman geçtikten sonra onlarla da harp yaptı, adamlarını öldürdü, kadınlarını, mallarını ve çocuklarını taksim etti.
Ancak onlardan kimileri Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e iltihak ettiler. Onlara emân verdi. Onlar da müslüman oldular. Abdullah bin Selâm'ııı kavmi Kaynuka oğulları ve Harise oğulları olmak üzere Medine'de bulunan tüm yahudileri de çıkarttı."
[Buhârî, Müslim ve Ebû Dâvud]
6520- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan:
"Bir gün biz mescİddeyken, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bizim yanımıza çıkıp şöyle buyurdu:
'Haydi yahudilevin yurduna yürüyün!' (Oraya varınca) Onlara (Yahudilere) de şöyle hitap buyurdu: "Müslüman olun da .selamet bulun!' 'Tebliğ ettin.' dediler. 'Benim muradım da budur: Müslüman otun kurtulun!' Yine: 'Sen tebliğ ettin' dediler. 'Benim muradım da budur.' Sonra üçüncü kez aynı şeyi söyledi. Ondan sonra ise şöyle buyurdu:
'Şunu iyi bilin ki, bu yer Allah'a ve Resulüne aittir. Sizi buradan sürmek istiyorum. Kimin malı varsa satsın. Aksi halde şunu iyi bilin ki (bu) yer, Allah'ın ve Re sülünündür..'
[İkisi de Buhârî, Müslim ve Ebû Davud'a aittir.]
6521-Amr bin Ümeyye radiyallahu anh'dan:
"Âmir bin et-Tufeyl, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e şöyle yazdı:
'Senin himayende olan iki adam Öldürüldü. Onların diyetlerini gönder!' Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, doğru Küba'ya gitti. Oradan da onların diyetlerine yardım etmeleri için Nadîroğullarına gitti. Beraberinde müslümanlardan bir grup olduğu halde, duvarlarına yaslanıp onlarla konuştu. 'Evet olur' dediler. Ondan sonra içlerinden biri kalkıp duvarın üstüne çıkarak Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in başına büyük bir kaya yuvarlamak istedi; fakat Cibril ona haber verdi. Bunun üzerine oradan kalktı ve müslümanlar da ona uyup kalktılar. Sonra şöyle buyurdu:
'Yahudiler beni öldürmek istediler.' Mu-hammed bin Mesleme'ye dedi ki:
'Haydi yahudilere git, ve 'Medine'den çıkın!' de! Orada benimle oturmasınlar.'
Böylece Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, yahudileri Medine'den çıkartıp sürdü. Ondan sonra Abdullah bin Ubey bin Selûl onlar için yalvardı. O da onları ona bağışladı."
[Rezîn]
6522- Câbir radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)
"Ka'b bin el-Eşrefin hakkından kim gelecektir? Çünkü o, Allah'a ve Resulüne eza etmistir." Hemen Muhammed bin Mesleme dedi ki: "Ey Allah'ın Resulü, onu öldürmemi ister misin?"
"Evet."
"Müsaade buyurun da (onun güvenini kazanmak için) hakkınızda (istemeyerek) menfi şeyler söyleyeyim."
"(İstediğini) konuş!"
Bunun üzerine hemen onun (Kâ'b'ın) yanına varıp onunla konuştu. Sonra aralarında (eskiden) geçenleri anlattı. Dedi ki: "Bu adam (Resûlullah'ı kastediyor) sadaka istiyor. Bizi sıkıntıya sokuyor." Bu sözleri duyunca Kâ'b: "Vallahi ondan daha çok çekersiniz." Dedi ki: "Biz ona şimdi uyduk. Bakalım durumu ve davranışı ne olacak bir görelim. Onu sonunu görmeden böyle bırakamayız" dedi.
Muhammed (b. Mesleme): "Bana ödünç para vermeni istiyorum" dedi.
"Rehin olarak ne buakacaksin? Kadınlarınızı rehin verir misin?"
"Sen arapların en yakışıklı kişisisin, kadınlarımızı sana nasıl rehin bırakalım?"
"Öyleyse çocuklarınızı rehin bırakın!"
"Birimizin çocuğuna hakaret ederek: 'İki vaşak hurma için rehin bırakıldı' diye başına kakarlar. En iyisi mi sana silahı rehin olarak bırakalım."
Kâ'b: "Tamam olur" dedi. Böylece Muhammed, ona el-Hâris (b. el-Evs) Ebû Abs bin Cebr ve Abbâd bin Bişr'i getirmeyi va'detti.
Geldiler ve geceleyin onu çağırdılar; hanımı ona dedi ki: "Ben bir ses duyuyorum, kan sesini andırıyor."
Dedi ki: "O, Muhammed bin Mesleme ile süt kardeşim Ebû Nâile'dir. Ayrıca Kerim olan kişi gece de olsa çağırıldığında sûikasle uğrasa bile gider."
Muhammed dedi ki: "Geldiği zaman elimi basma uzatırım. İyice yaklaştığı zaman siz işini bitirirsiniz."
Kokulanmış bir halde aşağıya inince, "Sende güzel bir esans kokusu duyuyoruz" dediler.
"Evet, nikâhımda filan kadın var. Arap kadınlarının (sevdiği) kokuyu süründüm."
"Müsaade edersen bir koklayayım."
"Buyur kokla!" dedi.
"Tekrar koklayabilir miyim?" "Tabii, kokla!" dedi. Ve başını uzatınca hemen başına yapıştı ve arkadaşlarına: "Haydi görün işini!" dedi ve onu orada hemen öldürdüler. [Buhârî, Müslim ve Ebû Dâvud.|
6523- el-Berâ radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, yahudi Ebû Râfi'nin üzerine Ensâr'dan birtakım insanları gönderdi. Başlarına da Abdullah bin Uteyk'i emîr kıldı. Ebû Râfi', Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e eziyet ederdi, ona karşı olanlara da yardım ederdi. Hicaz topraklarında bulunan kendine has bir kale içindeydi. Güneş batmakta iken kaleye vardılar. Halk artık sürüleriyle (kaleye) dönüyorlardı. Bunun üzerine Abdullah arkadaşlarına: 'Siz burada yerinizde oturun! Ben gidip kapıcıyı, oyahyayım hoş göriineyim belki içeriye girerim' dedi.
Gidip kapıya yanaştı, elbisesini sanki def-i hacet yapıyormuş gibi üstüne çekti. Herkes içeriye girmişti. (Onu gören) Kapıcı seslendi:
'Ey Allah'ın kulu! Gireceksen gir, yoksa kapıyı kapatacağım.' (Devamını Abdullah şöyle anlatmıştır:) Hemen içeriye girip gizlendim. Kapılar kapandı. Adam anahtarları bir kapıya bağladı. Sonra ben kalktım kilitlerin yerini buldum. Bir bir kapıları açtım; hangi odaya girdiysem üzerime kapıyı kapadım. Derken-epey üst katlara çıktım baktım ki Ebû Rafi' dost ve arkadaşları ile beraber özel bir köşkle muhabbete dalmış konuşuyorlar. Arkadaşlarıma söz verdim ve 'onu öldürmeden geri dönmem' diye içimden geçirdim. Ebû Rafi' sohbetini bitirdikten, arkadaş ve dostları dağıldıktan sonra asıl kendi odasına çoluk çocuğunun yanına çekildi. Oda oldukça karanlıktı.
Onun nerede olduğunu bilmiyordum, anlayabilmek için: 'Ey Ebû Râfü' diye seslendim. 'Kim o?' diye seslendi. Sesin geldiği yere doğru yöneldim. Heyecan İçinde bir kılıç darbesi indirdim. Ancak boşa gitti. Adam çığlık attı. Fakat bir şey yapmış değildim. Odadan çıktım, biraz bekledikten sonra yine gir-
dim ve (sesimi değiştirerek) 'Ne idi o ses, ey Ebû Rafı'?' diye sordum. Cevap verdi: 'Kahrolası, odada birisi var, biraz önce bana kılıç salladı.' Bunun üzerine bir darbe daha indirdim. Yaraladım, fakat öldüremedim. Hemen kılıcımın sivri ucunu karnına sapladım, arkasından çıktı, öldürdüğümü anladım. Hemen geri döndüm, kapıları teker teker açarak, aşağıya doğru yürüdüm. Bir merdivenin başına geldim, yer sanarak ayağımı koydum, fakat birden kendimi aşağıda buldum; ayağım kırılmıştı. Mehtaplı bir gece idi. Hemen ayağımı sarığımla sardım. Sonra yürüdüm kapının eşiğinde oturdum. Öldürüp öldürmediğimi iyice anlamak istiyordum. Sabah olup horoz ötünce, kalenin tepesinden cenazeye ağlama sesleri yükseldi. Ölüm habercisi: 'Hicaz ahalisinin tüccarı Ebû Râfi'in ölümünü duyuruyorum' diye bağırdı.
Sonra kimseye farkelürmeden yürüdüm, arkadaşlarımın yanma geldim. Varıp Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e olayı başından sonuna kadar anlattım. Çok memnun oldu ve 'Uzatayağım!' dedi. Uzattım, sıvazladı, hemen iyileşti sanki hiçbir şey olmamış gibi eski haline döndü." Buhârî
6524- Abdurrahman bin Kâ'b radiyallahu anh'dan:
"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, İbn Ebî'I-Hukayk'i öldürenlere (yani öldürmeye gideceklere), kadınlar ve çocukları öldürmelerini yasaklamıştı. Onlardan biri şöyle diyordu: Hanımı bizi gördü, çığlık attı, kılıcımı kaldırıp onu öldürmek istedim, sonra Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in yasağını hatırladım da vazgeçtim. Eğer o yasak olmasaydı, onu öldürüp rahatlardık." [Mâlik]
O, Ebû Rafi' Abdullah (bin Ebî'l-Hu-kayk)'tır. Kendisine Sellâm bin Ebî'l-Hukayk da denilmiştir. Hayber'de yaşardı. Onun Hicaz topraklarındaki kalesinde olduğu da söylenir. Zührî: "O, Kâ'b bin el-Eşref'ten sonra Öldürülmüştür."
6514-Bu "maktû eseri" Buhârî (mağâzî 14/1, V, 22), ez-Zührî an Urve "muallak" senedi ile irâd etmiştir.
6515-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 3004), Muh. b. Dâvud b. Süfyân an Abdirrezzâk an Ma'mer ani'z-Zührî an Abdirrahman b. Kâ'b b. Mâlik an raculin senedi ile tahrîc etti.
6516-6517-Bu hadisi Buhârî (el-hars ve'l-müzâraa 6, III, 67; cihâd 154/2, IV, 23; mağâzî 14, V, 22, tefsîr Haşr 2, VI, 58), Müslim (cihâd 29-31, s. 1365-6), Ebû Dâvud (no. 2615) ve Tirmizî (no. 3298), Nâfi' an İbn Ömer asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
6518-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 3002), Musarrif b. Amr an Yûnus an İbn İshâk an mevlâ li-Zeyd b. Sâbit an İbneti Muhayyisa an Muhayyisa senedi ile tahrîc etti.
6519-Bu hadisi Buhârî (mağazî 14/2, V, 22), Müslim (cihâd no. 62, s. 1387-8) ve Ebû Dâvud (no. 3005), Mûsâ b. Ukbe an Nâfi' an İbn Ömer asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
6520-Bu hadisi Ahmed (II, 451), Buhârî (cizye 6, IV, 65; ikrâh 2, VIII, 56; i'tisâm 18, VIII, 156), Müslim (cihâd 61, s. 1387) ve Ebû Dâvud (no. 3003), Leys b. Sa'd an Saîd el-Makburî an ebîhî an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
6521-Bu hadisi Buhârî (rehn 3, III, 115; cihâd 158, IV, 24-5; mağâzî 15, V, 25-6), Müslim (cihâd 119, s. 1425-6) ve Ebû Dâvud (no. 2768), Süfyân b. Uyeyne an Amr b. Dînâr an Câbir asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
6523-Bu hadisi Buhârî (cihâd 155, IV, 23; mağâzî 16/2-3, V, 26-7), Ebû İshâk ani'l-Berâ asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
6524-Mâlik (cihâd no. 8, s. 447), ani'z-Zührî an İbn li-Kâ'b b. Mâlik senedi ile tahrîc etti.
İbn Abdilberr: "Muvattâ râvilerinin tümü tarafından mürsel olarak nakledilmiştir."