sumeyye
Mon 7 June 2010, 03:49 pm GMT +0200
Mutsuzluk ki çaresi var...
Tutunamıyoruz hayata…
Tutamıyoruz hayatı
Gittikçe büyüyen acı bir gerçek var çevremizde; insanlar mutsuz ve hayattan kopuklar
Yorgun ve yenilmiş insan manzaraları o kadar çok ki!
Sanki yanlış bir çağda, yanlış bir zamanda, yanlış bir mekânda yaşıyor gibiyiz
Aslında sorun çağda, zamanda, mekânda değil, tek tek insanlarda
Hayata dair acemiliklerimiz var, bilgisizliğimiz var
Bu acemilik içinde derin bir anlam problemi yaşıyoruz
Anlam yükleme ve anlam yüklenme probleminin oluşturduğu kaosla birlikte insan, insanlığa ait olmaktan çıkıp ten kafesine düşüyor
Çığ gibi büyüyor mutsuz kalabalıklar
Olmuyor
Mutsuz ve umutsuz hiç olmuyor
Bizden bir şey olmuyor, gelip gelip gidiyoruz dünyadan iz bırakmadan
Kalıcı bir insanlık hali düşmüyor zamanın ruhuna bizden
Büyük acılar da eğitemiyor örselenmiş ve cilalanmış ruhumuzu
Bir kıvamsızlıktır yaşadığımız
Yaşamamış gibi yaşıyoruz
Buraya hiç uğramamış, bu dünyada hiç doğmamış gibi ölüyoruz
Meydanlar alabildiğine boş olsa da dikemiyoruz ruhumuzun heykelini
Gül bitirmek varken neden yakarız gülleri?
Neden çöle çeviririz bin bir renkli bahçeleri?
Sular çekilir, yağmur kesilir, toprak taşlaşır bizimle
Niye bu kadar bereketsiziz, niye bu kadar şükürsüzüz?
Olmuyor
Kaslarımızdan en önce düşüncelerimiz, ruhumuz çok zayıf
Büyük iddiaların ve büyük ideallerinin ardında geçmiyor hayatımız
Adanmışlık yok bizde, yenilmişlik var
Büyük düşlerin içine düşmüyoruz gölgelerimiz
İnsan ki, merhamete muhtaçtır Çekildiğinde merhamet üzerimizden yeniliriz, kimi zaman kendi gücümüze, kimi zaman da kendi dışımızdaki güçlere
Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer yok bizde
Dirilişe çağıran şairin, şairlerin sesleri değmiyor içimize
Zaferleri ki, tarih kitaplarında, eski meydanlarda, müzelerde, fermanlarda bırakalı çok oldu
Ne masal, ne menkıbe ne de bir şiir üretemedik yıllar boyu
Ağıttır bize düşen, dilimize pelesenk olan
Büyük düşleri düşleyemez olduk
Kendine takılı kalan bir küçüklüktür halimiz
Takıntılıyız
Zayıfız, aciziz, çaresiziz, kırılganız, dayanıksızız
Küçük de olsa bir isyan kıpırtısı var damarlarımızda dolaşan
Bu bir ışıktır ve yeri gelmişken mutsuzlara ve mutsuzluğa soruları sıralamaya devam edeyim
Neden büyük ideallerin insanı değiliz?
Neden bizden kahraman çıkmaz?
Neden çağlara ulaşmaz sesimiz?
Neden düşmanız kendimize?
Niye acınaklı, kenarda kalmış bir hayatı yaşamayı yeğleriz?
Neden yabancıyız içimize?
Neden tanımayız kendimizi?
Neden fırsat vermeyiz aklımıza, duygularımıza, ellerimize, bedenimize, gözlerimize
Neden derin değiliz?
Neden sevmiyoruz kimseyi?
Neden firar etmeyiz sevgisizlik zindanlarından?
Neden hicretle yola koyulmayız bahar ülkesine?
Güneşe giden yolcu çıkmaz mı aramızdan?
Karanlığa mahkum mu kaderimiz?
İrfan ve idrak çok mu uzakta bizden?
Şimdi bir kere daha, bir medeniyet tasavvurumuz, bir insanlık duruşumuz, çağa gerilmiş değerlerimiz, estetiğimiz, mimarimiz, müziğimiz, sözümüz, özümüz neden olmasın?
Yontulmamış bir ağaç parçası gibi üstümüze yapışan kabalık, köksüzlük ve ruhsuzluk yakışıyor mu insana?
Ama böyleyiz
Ya hayat bizi beğenmiyor ya da biz hayatı
Tutunamıyoruz hayata…
Tutamıyoruz hayatı…
Çünkü iyi beslenmiyoruz
Gövdemizin aksine fikrimiz ve ruhumuz iyi beslenemiyor
Açız aç…
Çağlara seslenen büyük insanlık sesinden, büyük insanlık durumlarından, büyük dalgalardan habersiziz
Eşyaya mahkûm bir hayatın içinde, ne zindanlarda şahlanan büyük hayatları, biliyoruz, ne de saraylarda tükenen küçük hayatları
Bir umut filizlenmiyor bu açlıkta, bu sessizlikte, bu mevsimde, bu dedende, bu zamanda, bu yabancılıkta…
Neden hayatı ıskalıyoruz?
Neden sonsuza uğurlamak-uğurlanmak varken ölümü öldürüyoruz
Ölüm ki terbiye eder, açlığımızı giderir, doyurur bizi
En büyük ihaneti kendimize ettiğimizden olacak, büyük hayal kırıklıkları, büyük acılar, büyük yenilgiler peşimizi bırakmıyor
Boğuluyoruz bir kaşık suda
Başarıları tek kişilik yaşar, acıları on kişilik çekeriz omuzlarımızda
Gittikçe ağırlaşırız, bir daha uçma iradesi belirmez düşüncelerimizde
Unuturuz uçmayı, olmayı, varmayı
Olumsuzluğu ve başarısızlığa demirleriz hayatın geriye kalanında
Yalnız yaşar ve yalnız ölürüz biz
Kimse için bir anlam taşımadığımız gibi, kimsenin de bizde anlamlı olmasına izin vermeyiz
Sevgisizliktir sebebimiz
Sevgisizlik bencilleştirir, bencillikle bir kere daha yenilir ve kenara atılırız
Hayatı zorlaştırmaktır marifetimiz
Çünkü başarısızlığımıza, yenilgimize, mutsuzluğumuza, dağınıklığımıza bir mazeret gerektir
Kendine yoğunlaşmak yerine, yerli yersiz herkesi yolumuzun üzerinde rakip görmeye ne kadar yatkınız
Kendi varlığının sırlarına erememiş, kendi arşına yürüyememiş biz emeksiz ve çilesizler için mutsuzluk, umutsuzluk, idealsizlik göklerden gelen bir ikazdır
Bu ikaz ki, ölüleri diriltmek içindir
Ölmüş duyguları, düşünceleri, idealleri diriltmek için
Şevk ve Aşk gelip de bizi heva havuzundan çıkartmadıkça bu ikazın cezaya inkılap etmesi an meselesidir
Mutsuzluk ki çaresi; hayatı-ölümü ve ikisi arasına gerili duran insanı ciddiye almaktan geçer
İnsan ki, eşsiz bir sanat eseridir, isterse çağları delip geçer ve hep var olur, var edenin adıyla
İnsanı yaşatan anlamdır, insanlığa aidiyet duygusudur, idealleridir, sevgidir, aşktır, yanmamış güllerdir…
Yorgun ve yenilmiş insan manzaraları o kadar çok ki! Sanki yanlış bir çağda, yanlış bir zamanda, yanlış bir mekânda yaşıyor gibiyiz Aslında sorun çağda, zamanda, mekânda değil, tek tek insanlarda Hayata dair acemiliklerimiz var, bilgisizliğimiz var Bu acemilik içinde derin bir anlam problemi yaşıyoruz
mehmed gündem