- Müşriklerin Peygamberimiz a.sa Eski Tekliflerini söylemeleri

Adsense kodları


Müşriklerin Peygamberimiz a.sa Eski Tekliflerini söylemeleri

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Fri 29 January 2010, 09:40 pm GMT +0200
Müşriklerin Peygamberimiz (a.s.)a Eski Tekliflerini Tekrarlamaları



Hz. Hamza´nın Müslüman olduğu ve Müslümanların sayılarının günden güne arttığının görüldüğü sıralarda idi.[60] ki; içlerinde Ebu Cehil de bulunan,[61] Kureyş müşriklerinin ileri gelenleri, bir gün toplantı yaptlar[62] ve:

"Muhammed´in işi yaygınlaştı, işlerimizi karıştırdı.[63]

Sihirde, kehanette, şiirde en bilgiliniz kim ise araştırın da,[64] topluluğumuzu dağıtan, işimizi karıştıran, dinimizi ayıplayan[65] şu adamın yanına vanp kendisiyle bir konuşsun;[66] üzerinde direndiği şeyle ne yapmak istediğine bir baksın![67] Onun haberini bize getirsin![68] Buna da, Utbe b. Rebia´dan daha uygun bir kimse bilemiyoruz" dediler.[69]

O sırada Utbe b. Rebia müşriklerin yanında bulunuyor, Peygamberimiz (a.s.) da toplantı yerine yakın bir tarafta yalnız başına oturuyordu.[70]

Utbe b. Rebia:

"Vallahi, ben şiir, kehanet ve sihrin her çeşidini işitmiş ve bunlar hakkındaki bilgilere vukuf hâsıl etmiş bulunuyorum. Bana, bunların gizli, kapalı kalan bir tarafı yoktur![71]

Ey Kureyş cemaatı! Ben kalkıp Muhammed´in yanına varayım. Onunla konuşayım.

Kendisine bazı şeyler teklif edeyim.

Teklif edeceğim şeylerden hangisini kabul ederse, istediğini kendisine veririz.

Belki artık bizimle uğraşmaktan vazgeçer!" dedi.

Müşrikler:

"Olur, ey Ebu´l-Velid! Kalk, onun yanına var, kendisiyle konuş!" dediler.

Utbe hemen kalktı, Peygamberimiz (a.s.)ın yanına varıp oturdu ve:

"Ey kardeşimin oğlu! Sen de biliyorsun ki; kabile içinde, şeref ve soyca aramızda üstün bir mevki desin.

Fakat, kavminin başına büyük bir iş, bir gaile getirdin!

Onunla, onların topluluklarını dağıttın!

Onunla, onların akıllarını akılsızlık saydın!

Onunla, onların ilahlarını ve dinlerini ayıpladın!

Onunla, onların babalarından gelip geçmiş olanları tekfir ettin![72]

Ey Muhammedi Sen mi daha hayırlısın? Yoksa Hâşim mi daha hayırlı[73]

Ey Muhammedi Sen mi daha hayırlısın? Yoksa Abdulmuttalib mi daha hayırlı?

Sen mi daha hayırlısın? Yoksa Abdullah mı daha hayırlı?" diye sordu.

Peygamberimiz (a.s.), Utbe´nin bu sorularına hiç karşılık vermedi, sustu.[74]

Utbe:

"Eğer bunların senden daha hayırlı olduğunu kabul ediyorsan, bunlar senin ayıplamakta olduğun ilahlara tapıyorlardı!

Yok, eğer sen onlardan hayırlı olduğunu sanıyorsan, konuş! Bu yoldaki sözünü de dinleyelim?

Biz hiçbir zaman kavmine senden daha uğursuz ve ağır gelen birşey görmedik.

Topluluğumuzu dağıttın! İşimizi karıştırdın! Araplar içinde bizi rezil ettin!

Kureyşliler içinde bir sihirbaz, bir kâhin türemiş! dedirttin!

Vallahi, biz kılıçlarımızla birbirimizi yok etmeye kalkacağımız, çığlık koparılacak andan başkasını bekleyemiyoruz![75]

Gel, sen beni dinle:

Sana bazı şeyler teklif edeceğim!

Onların üzerinde dur! Düşün! Belki onlardan bazısını kabul etmek işine gelir" dedi.

Peygamberimiz (a.s.):

"Söyle ey Ebu´l-Velid! Dinliyorum" buyurdu.

Utbe:

"Ey kardeşimin oğlu! Eğer sen getirdiğin bu işle mal elde etmek istiyorsan, sen malca en zengini miz oluncaya kadar, mallarımızdan senin için mal toplayalım.

Eğer sen bununla şeref ve şan kazanmak istiyorsan, seni üzerimize seyyid yapalım ve sensiz hiçbir işe karar vermeyelim.

Eğersen bununla kral olmak istiyorsan, seni kendimize kral yapalım.

Eğer bu sana gelen şey, sana görünüp de kendinden uzaklaştırmaya güç yetiremediğin bir tâbi´ cin işi ise, seni tedavi ettirelim? Seni ondan kurtarıncaya kadar, mallarımızı bu uğurda saçarcasına harcay alım? Tedavi edilinceye kadar tâbi cinin adama sataşıp durduğu olabilir!" dedi.

Utbe sözlerini bitirinceye kadar Peygamberimiz (a.s.) onu dinledi ve:

"Ey Ebu´l-Velid! Söyleyeceklerini, söyleyip bitirdin mi?" diye sordu.

Utbe "Evet" deyince, Peygamberimiz (a.s.):

"Sen de, şimdi beni dinle!" buyurdu.

Utbe "Öyle yapayım" dedi.

Peygamberimiz (a.s.), Besmele çekerek Fussilet sûresini okumaya başladı.

Utbe de, susup, iki elini arkasından yere dayayıp onu dinledi.

Peygamberimiz (a.s.), Fussilet sûresinin secde âyeti olan 37. âyetini de okuyup secde ettik ten sonra:

"Ey Ebu´l-Velid! Hiç işitmediğini dinlemiş bulunuyorsun!

Artık işte sen, işte o!" buyurdu.

Bundan sonra, Utbe kalkıp arkadaşlarının yanına varırken, arkadaşları birbirlerine:

"Allah´a and içeriz ki; Ebu´l-Velid, size, buradan gidişinden başka biryüzle geldi!" dediler.

Gelip yanlarına oturduğu zaman, Utbe´ye:

"Ey Ebu´l-Velid! Arkanda ne haber var?" diye sordular.

Utbe:

"Arkamdaki haber; vallahi, ben şimdiye kadar bir benzerini daha işitmemiş olduğum bir sözü işitmiş bulunuyorum.

Vallahi, o ne şiirdir, ne sihirdir, ne de kehânettir!

Ey Kureyş cemaatı! Gelin, beni dinleyin!

Siz bu işi bana bırakın. Şu adamı, üzerinde durduğu şeyle başbaşa bırakın! Siz aradan çekilin! Ondan uzak durun!

Vallahi, kendisinden dinlemiş olduğum söz, büyük bir haber olacaktır!

Eğer onu Araplar öldürürlerse, sizden başkasıyla onun hakkından gelmiş olursunuz.

Eğer o Araplara hakim olursa, onun hakimiyeti sizin hakimiyetiniz, onun kudret ve şerefi sizin kudret ve şerefiniz demektir.

Siz böylece, onun sayesinde, insanların en mutlusu olursunuz![76]

Ey kavmim! Gelin, bugün bana itaat edip sözümü dinleyin de, sonra tek bana isyan edin!" dedi.[77]

Kureyşliler:

"Vallahi, ey Ebu´l-Velid! O, seni de diliyle sihirlemiş!" dediler.

Utbe:

"Bu, benim onun hakkındaki görüşümdür. Siz nasıl istiyorsanız öyle yapın!" dedi.[78]

Utbe´nin, Kureyş müşriklerine "Muhammed ´Onlar bu beyandan sonra yine imandan yüz çevirir lerse, ´Âd ve Semûd´u çarpan yıldırım gibi, size de bir azabın gelip çatabileceğini hatırlatırım´ de! dediği zaman, ağzını elimle tutarak, daha fazla okumaması için, kendisine akrabalık adına and verdim. Çünkü, Muhammed birşey söylediği zaman hiç yalanlanmadığını bildiğim için, üzerinize azab ineceğinden kork­tum" dediği de rivayet edilir.[79]



[60] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 313, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 1, s. 105, Zehebî, Târîhu´l-islâm, s. 1 57-158.

[61] Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 2, s. 202-203, Zemahşerf, Keşşaf, c. 3, s. 448, Fahru´r-Râzf, Tefsir, c. 27, s. 111, Kurtubf,Tefsfr, c. 15, s. 338, Zehebî, Târîhu´l-islâm, s. 158.

[62] İbn Ebi Şeybe, Musannef, c. 14, s. 295, Ebu Nuaym, Delâilü´n-nübüvve, c. 1, s. 230, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 203,Zemahşerf, Keşşaf, c. 3, s. 448, Fahru´r-Râzf, c. 27, s. 111, Ebu´l-Ferec İbn Cevzf, el-Vefâ, c. 1, s. 201 , Kurtubf, c. 15, s. 338, Zehebî,s. 158, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 3, s. 62.

[63] Zemahşerf, Keşşaf, c. 3, s. 448, Fahru´r-Râzf, c. 27, s. 111

[64] İbn Ebi Şeybe, Musannef, c. 14, s. 295, Ebu Muaym, Delâil, c. 1 , s. 230, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 203, Zemahşerf, c. 3, s.448, Fahru´r-Râzf, c. 27, s. 111, Ebu´l-Ferec, c. 1, s. 201, Kurtubf, c. 15, s. 338, Zehebî, s. 158, Ebu´l-Fidâ, c. 3, s. 62.

[65] İbn Ebi Şeybe, Musannef, c. 14, s. 295, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 230, Ebu´l-Ferec İbn Cevzf, el-Vefâ, c. 1, s. 201, Ebu´l-Fidâ, c. 3,s.62, Halebî.c.1, s. 486.

[66] İbn Ebi Şeybe, Musannef, c. 14, s. 295, Ebu Nuaym , c. 1, s. 230, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 203, Zemahşerf, c. 3, s. 448,Fahru´r-Râzf, c. 27, s. 111, Ebu´l-Ferec, c. 1, s. 201, Kurtubf, c. 15, s. 338, Zehebî, s. 158, 62, Halebî, c. 1, s. 486.

[67] Ebu Nuaym, Delâil, c.1, s. 230, Ebu´l-Ferec, c. 1 , s. 201, Ebu´l-Fidâ, c. 3, s. 62, Halebî, c. 1 ,s.486.

[68] Zemahşerf, c. 3, s. 448, Beyhakî, c. 2, s. 203, Fahru´r-Râzf, c. 27, s. 111, Kurtubf, c. 15, s. 338, Zehebî, s. 158.

[69] İbn Ebi Şeybe, c. 1 4, s. 295, Ebu Nuaym , c. 1, s. 230, Ebu´l-Ferec, c. 1, s. 201, Ebu´l-Fidâ, c. 3, s. 92.

[70] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre.c.1, s. 313.

[71] Beyhakî, c. 2, s. 203, Zemahşerf, c. 3, s. 448, Fahru´r-Râzf, c. 27, s. 111, Kurtubf, c. 15, s. 338, Zehebî, s. 158.


[72] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 313, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 1, s. 105, Zehebî, Târîhu´l-islâm, s. 158, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 3, s. 63, Halebî, İnsânu´l-uyûn, c. 1, s. 486.

[73] İbn Ebi Şeybe, Musannef, c. 14, s. 295, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 2, s. 203, Zemahşerf, Keşşaf, c. 3, s. 448, Fahru´r-Râzf, Tefsfr, t 27, s. 111, Kurtubf, Tefsfr, c. 15, s. 338, Zehebî, TârThu´l-islâm , s. 158.

[74] İbn Ebi Şeybe, Musannef, c. 14, s. 295-296, Ebu Nuaym , Delâilü´n-nübüvve, c. 1, s. 230, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 203,Zemahşerf, c. 3, s. 448, Fahru´r-Râzf, c. 27, s. 111, Ebu´l-Ferec İbn Cevzf, el-Vefâ, c. 1, s. 201, Zehebî, Târîh, s. 158, Ebu´l-Fidâ, c.3, s. 62, Halebî, c.1, s. 486.

[75] İbn Ebi Şeybe, Musannef, c. 14, s. 296, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 230-231, Ebu´l-Ferec İbn Cevzf, el-Vefâ, c. 1.S.201 ,Ebu´l-Fidâ, c. 3, s. 62.

[76] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 313-314, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 2, s. 204-206, Kurtubf, Tefsfr, c. 1 5, s. 338-339,İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 1, s. 105-106, Zehebî, Târîhu´l-islâm, s. 158-160, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 3, s. 63-64,Halebî, İnsânu´l-uyûn, c. 1, s. 487.

[77] Ebu Nuaym, Delâilü´n-nübüvve, c. 1, s. 233-234, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 2, s. 205, Zehebî, Târîhu´l-islâm, s. 160,Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 3, s. 64.

[78] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 314, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 205-206, Kurtubf, Tefsfr, c. 15, s. 338-339, İbn Seyyid,Uyûnu´l-eser, c. 1, s. 106, Zehebî, Târîhu´l-islâm, s. 1 60, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 3, s. 64, Halebî, İnsânu´l-uyûn, c. 1, s.487.

[79] Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 203, Kurtubf, Tefsfr, c. 15, s. 339, Zehebî, Târîh, s. 160, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 3, s.63.

M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/59-64.