- Müslümanlık İslam Taraftarlığı mıdır

Adsense kodları


Müslümanlık İslam Taraftarlığı mıdır

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
reyyan
Mon 25 October 2010, 07:02 pm GMT +0200
Müslümanlık, İslam Taraftarlığı mıdır?

İslamı yaşamak ile taraftarı olmak aynı şeyler mi? Ben aynı şeyler olmadığını düşünüyorum. Belki İslam’ın taraftarı olmak yaşayanı olmaya giden yolda bir adımdır ama aynı şey değildir. Taraftarlık boyutunda kalmış bir İslam bize ne kazandırabilir ki? İslamın taraftarlığı hedef olmamalıdır. Müslüman olmak sizin ahlakınızı, ruhaniyetinizi, günlük hayatınızı değiştirmesi gerekiyor. İyi Müslüman olmak için nefsinizi disipline etmeniz gerekiyor. Nefisle mücadele etmek lazım yani. Zor da olsa bunu yapmak gerekli. Nefsi ile hiç mücadelesi olmayan kimselerin Müslümanlığı taraftarlık boyutunda bir Müslümanlık olarak kalıyor. Müslümanlığı bir sevda gibi yüreğinde yaşamak gerekiyor. Bu sevda elbette bitmeyecek ama bu sevdayı da sürekli canlı tutmak gerekiyor. Yoksa “bu sevda bitmez” söylemi kuru ve derinliksiz bir taraftarlıktan başka bir şey getirmiyor.

Herkes aslında iç dünyasında inançlarıyla “ben”ini karıştırıyor. Ruhumuzda inançlarımızla “ben” duygumuz karışık vaziyette. Kendimizi hep savunuyoruz. “Hesaba çekilmeden önce nefsinizi hesaba çekiniz” hadisiyle pek amel etmiyoruz. Müslümanlığımız da aslında “ben” karıştırılmış bir Müslümanlık. Çok ideal söylemleri olan nice insanlar var, hayatları tutarsız. Söyledikleri ile yaşadıkları birbirini tutmamakta. İç tenkidi hiç yapmadıkları gibi dışardan bir tenkit gelse bunu da asla kabul etmiyorlar. İslâmî söylemin gururunu yaşamak istiyorlar ama o söyleme uygun bir hayatları yok. İnsanların da psikolojik olarak bir söylem ihtiyacı bulunuyor. Herkesin içinde böyle bir ihtiyaç var. Bu ihtiyacını İslamla karşılamasaydı, başka bir ideoloji ile karşılayacaktı. İslamın olmazsa olmazları, hep savuna geldiği prensipler birilerinin söylem ihtiyacını karşılamak için değildir oysa.

Cenabı Allah kullarına hidayetini veriyor ama hidayetini verdiği kulları bunun kıymetini bilmedi mi onları imtihan ediyor. Hidayete ermiş olanlar için hidayet “taraftarlık” boyutunda kalmış ise Allah bu hidayetini de alabiliyor. Hidayetin kıymetini bilmek gerekiyor.

Bu tür manzaralar bize bozulma dönemindeki yeniçeri ocağından bir neferin durumunu hatırlatıyor.

Yeniçeri savaşta bir düşman askerini tutup yakalar kılıcı boynuna dayar ve kelime-i şehadet getirmesini, aksi halde öldüreceğini söyler. Hristiyan olan düşman askeri “Hangi sözleri söyleyeyim” der, yeniçeri cevap veremez. Bu hadise de taraftarlığın nitelikli bir Müslümanlık demek olmadığını gösteriyor.

İnsan, ruhunu doyuracak manevi gıdalarla yeterince doymadığı zaman maddi zevk imtihanına düştüğü de oluyor. Erkek-kadın ilişkilerinde İslami ölçülerin zorlanıyor. Dürüstlükte, samimiyette, istikamette sapmalar oluyor. İşin ilginç yanı nefsimiz daima ben nasıl olsa İslamın taraftarıyım diye yaptığımız hareketi bize meşru gösterebiliyor. Oysa İslamın taraftarı olmak kimseyi kurtarmaz. İslamı yaşamak İslamın taraftarı olmayanları bile kurtarabiliyor oysa. Saf ve samimi dindarlığın âhiret gününde mutlaka bir değerinin olacağına Kur’anda pek çok ayette işaret var.1 Hidayete girmekle kurtulmuş olmuyorsunuz, hemen imanınız nifak imtihanı ile karşı karşıya geliyor ve test ediliyor. İmanınızın ve sorumluluğunuzun bilincinde iseniz son nefesinize kadar mümin miyim yoksa münafık mıyım sorusunu her zaman içinizde yaşarsınız. Mümine asıl kıymet veren saf dindarlık ve nitelikli bir hayattır. Sadece taraftarlık bizi aldatabilir. Taraftarlığımıza güvenerek amellerimizde gevşeme başlayabilir. Bunlara dikkat etmeliyiz.

Dünya hayatı maddi zevklerin harmanıdır. İman ise manevi zevki, ibadet ve zikir zevkini bize öğretir. Manevi zevklere erememiş insanlar İslamın taraftarı olarak kalmaya mahkûmdur. Çünkü manevi gıdanızı almadığınızda maddi zevkler sizi baskı altına alır. Dünya ile âhiret arasında gider gelirsiniz. Kendi kendinize sürekli söz verir sözünüzü tutamazsınız. Bu İslamı yaşama azminde kendinize güveni de sarsar. Kişiliğiniz büyük yara alır.

Kur’an bize İslam taraftarlığı ile İslamı yaşamanın farklı şeyler olduğuna işaret eder: “Bedeviler iman ettik dediler, hayır siz iman etmediniz, teslim olup boyun eğdik deyin. İman kalplerinize henüz nüfuz etmedi”2 Demek ki imanın kalplere nüfuz etmesi lazım. Yoksa Müslümanlığımız taraftarlık boyutunu aşamayacak. Bununla birlikte İslam taraftarlığını da küçümsemiyorum. İslamın taraftarı olmak Haktan yana olmaktır. İnsanlığın kurtuluş reçetesini İslam’da görmek de az şey midir? Yalnız insanlığın kurtuluş reçetesini İslam’da görmenin de bir bedeli vardır. O bedele hazırlıklı ve talib olmak gerekir.

Bu sevda bitmez, bu şarkı bitmez gibi söylemler saf bir taraftarlığı anlatır ve saf bir taraftarlık nitelikli bir taraftarlığa kapı aralamamışsa eksiktir. Bizim dışımızdaki insanlar bizi sadece kendi inançlarımızın taraftarı olarak görmektedirler. Bu da onların gözlerini kör etmektedir. İslam bir taraftarlıklar bütünü değil, nitelikler bütünüdür. Din, taraftarlık boyutunda algılanmışsa hiç algılanmamış demektir.

Dipnotlar: 1) Bak: Bakara, 2 / 62; Maide 5/ 69; Nahl 16/ 97. 2) Hucurât 49/ 14.


Şemsettin KIRIŞ