- Müslümanlara savaş açanların durumu

Adsense kodları


Müslümanlara savaş açanların durumu

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
hafiza aise
Sat 19 March 2011, 03:03 pm GMT +0200
7. Müslümanlara Savaş Açanların Ve Dinden Dönen Kimselerin Durumu

 

227. Enes b. Mâlik (r.a)'tan rivayet edilmiştir:

Ukl ve Ureyne (kabilelerin) den bazı insanlar Medine'ye Peygamber (s.a.v)'in yanına geldiler. (Tevhidi telaffuz etmek suretiyle) İslam'a (girdiklerini) söylediler. Daha sonra da:

Ey Allah'ın nebisi! Bizler, sürü sahibi kimseleriz, ekin sahibi kimseleri değiliz' dediler,

Medine'nin havasını sağlıklarına uygun bulma (yarak Medine'de kalmak isteme)diler. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v), onlara; zekat develerinin ve çobanının bulunduğu yere gitmelerini, o develerin içine çıkıp onların sütlerinden ve idrarlarından içmelerini emretti.

Onlar, oraya gidip onların (sütlerinden ve idrarlarından) içtiler. Nihayet Harre tarafında bulundukları zaman (sağlıklarına kavuşup se-mizledikleri ve renkleri kendilerine geldiğinde) İslam'a girmelerinin ardından kafir oldular. Peygamber (s.a.v)'in çobanını öldürdüler ve develeri önlerini katıp götürdüler. Bu iş, Peygamber (s.a.v)'e ulaştı. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v), onları bulmak için arkalarından (bîr müfreze) gönderdi. (Gönderilen müfrezedekiler, onları yakalayıp Peygamber'in yanına getirdiler.)

Peygamber (s.a.v), onlara, kısas yapılmasını emretti. Daha sonra o canilerin gözlerine mil çektiler, ellerini kestiler ve kendi halleri üzere ölünceye kadar Harre tarafına salıverildiler.

Katâde: 'Bundan sonra Peygamber (s.a.v) in sadaka vermeyi teşvik edip ölünün vücut organlarını kesmekten yasakladığı haberi bize ulaştı' dedi.[158]

(Hadisin metni, Buhârî'ye attir.) [159]

Konu ile ilgili bir rivayette, Katâde'nin şu sözü ilave edilmiştir:

Muhammed ibn Şîrîn, bana; bu olayın, had (ceza)lannm inmesinden önce olduğunu haber verdi.[160]

Bu rivayetler, Buhârî ile Müslim'in (naklettiği) rivayetlerdir. Yine Buhârî'nin konu ile ilgili başka bir rivayeti şu şekildedir:

Ureyne (kabilesin)den bazı insanlar, (mide ağrısına tutulduklarından dolayı) Medine'(nin havasına) uyum sağlayamadılar.

Resulullah (s.a.v), onlara; sadaka develerinin bulunduğu yere gitmelerine, (devlerin içine girip) onların sütlerinden ve idrarlarından içmelerine izin verdi.

(Bunlar, oraya gidip orada bulunan develerin sütlerinden ve idrarlarından için iyileştiklerinde,) oradaki çobanı öldürdüler ve develeri önlerine katıp götürdüler. (Bu haber, Peygamber'e ulaşınca,) Peygamber (s.a.v), (onların arkalarından bir müfreze) gönderdi.

(Daha sonra onlar yakalanıp) Peygamber'in yanına getirildiler. Peygamber (s.a.v), (işledikleri suçlara bedel olarak çaprazvari bir şekilde) onların ellerini ve ayaklannı kestirdi., gözlerine mü çektirdi. Daha sonra da onları, Harre taşlığına salıverdi.  Onlar, ölünceye kadar orada taşlan [161] kemirdiler.[162]

Yine Buhârî'nin konu ile ilgili diğer bir rivayeti şu şekildedir:

Kendilerinde hastalık bulunan bazı kimseler, (Medine'ye gelip):

Ey Allah'ın resulü! Bizi barındır ve doyur' dediler. Sağlıklarına kavuştukları zaman:

Doğrusu Medine havası ağır (bir yer)dir' dediler.

Bunun üzerine Resulullah (s.a.v), onları, zekat develerinin bulunduğu Harre denilen yere yerleştirdi. (Onlara:)

Develerin sütlerini için' buyurdu.

Onlar, orada sağlıklarına kavuşunca, Peygamber (s.a.v)'in çobanını öldürdüler ve develeri önlerine katıp götürdüler.

(Bu haber, Peygamber'e ulaşınca,) Peygamber (s.a.v), onların arkalarından (bir müfreze) gönderdi. (Daha sonra onlar yakalanıp Peygamber'in yanına getirildiler.) Peygamber (s.a.v), (İşledikleri suçlara bedel olarak çaprazvari bir şekilde) onların ellerini ve ayaklarını kestirdi., gözlerine mil çektirdi.

(Enes der ki:) Ben onlardan birini gördüm ki, ölünceye kadar diliyle yeri yalayıp kemiriyordu.

(Hadisin ravisi) Selfâm der ki: 'Bana ulaştı ki; Haccâc, Enes'e:

Peygamber (s.a.v)in tatbik ettiği en şiddetli cezayı bana haber ver!' dedi.

Bunun üzerine Enes, ona, bu olayı anlatmıştır.

Bu, Hasan (el-Basri'ye) ulaşınca, o: 'Enes'in, bu hadisi Haccâc'a haber vermemiş olmasını arzu ederdim [163] dedi.[164]

Yine Müslim'in buna benzer bir rivayeti var. Bu rivayetin içerisinde şu ifade yer almaktadır:

Medine'de, Mûm denilen Birsam hastalığı meydana gelmişti.[165]Yine Müslim'in konu ile ilgili bir rivayetinde şu ilave vardır:

Yanında Ensar'dan yirmiye yakın genç vardı. Bunları, onlara gönderdi. Beraberlerinde onların izlerini araştıracak bir izci gönderdi.[166]

Yine Müslim'in konu ile ilgili başka bir rivayetinde Enes şöyle der:

Peygamber (s.a.v), onların gözlerine mil çektirdi. Çünkü onlar da, çobanların gözlerine mil çekmişlerdi.[167]

Tirmizi'de buna benzer rivayetleri nakletmistir. Bu hadisin bir varyantını, Et'ime Bölümü'nde nakletmistir.[168]

Ebu Davud'un konu ile ilgili rivayeti ise şu şekildedir:

Uki yada Üreyne (kabilesin)den bir topluluk, Resulullah (s.a.v)'e geldi. Fakat Medine'nin (mide ağrısına tutulduklarından dolayı) Medine'nfin hava-sın)a uyum sağlayamadılar. Resulullah (s.a.v), onlara sağmal develeri tavsiye edip idrarlarından ve sütlerinden içmelerini emretti.[169] Onlar da (belirtilen yere) gittiler. Sağlıklarına kavuştukları zaman, Resulullah (s.a.v)'in çobanını öldürdüler ve develeri önlerine katıp gönderdiler.

Onların bu yaptıklarının haberi, daha günü başında Resulullah (s.a.v)'e ulaştı. Resulullah (s.a.v), onlann peşlerinden (bir müfreze) gönderdi. Günün ilerlemiş bir vaktinde, (yakalanarak) Resulullah (s.a.v)'e getirildiler. Resulullah (s.a.v), (kısas edilmelerini) emretti ve (işledikleri suçlara bedel olarak çapraz-vari bir şekilde) onlann elleri ve ayaklan kesildi, gözlerine mil çekildi.[170] Har-re'ye salıverildiler. (İnsanlardan) su istiyorlardı, fakat kendilerine su verilmiyordu.

Ebu Kılâbe: 'Bunlar; çalan, öldüren, imandan sonra kafir olan, Allah ve Resulüne karşı savaş açan bir topluluktur' dedi.[171]

Yine Ebu Davud'un bir rivayetinde, şu ifade yer almaktadır:

"Resululîah (s.a.v), çiviler istedi. Çiviler kızartıldı. Daha sonra da onlann (gözlerine bu çivilerle) mil çekti. (İşledikleri suçlara bedel olarak çaprazvari bir şekilde) onların ellerini ve ayaklarını kestirdi. Fakat onları (kanlarının durması için damarlarını ateşle) dağlamadı.[172]

Yine Ebu Davud'un konu ile ilgili başka bir rivayetinde, şu ifade yer almaktadır:

Resulullah (s.a;vj, onları bulmak için (onların arkalarından) bîr izci (müfrezesi) gönderdi.'Onlar (yakalanıp Resulullah'a) getirildiler. Bunun üzerine yüce Allah, "Şüphesiz Allah ve Resulü ile savaşanların ve yeryüzünde fes a d çıkaranların cezası..... (öldürülmeleri vey asılmaları yada ellerinin ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi yada yerlerinden sürülmeleridir. Bu onlra dünyada bir rezilliktir. Onlara ahirerte de büyük bir azab vardır)[173] ayetini indirdi.[174]

Yine Ebu Davud'un konu ile ilgili diğer bir rivayetinde, Enes şöyle der:

Onlardan birisini, susuzluktan, ağzıyla toprağı yalarken gördüm.[175] Yine Ebu Davud'un başka bir rivayetinde, şu ilave yer almaktadır:

Daha sonra Resulullah (s.a.v), müsleyi (insanlann kulak, burun, dudak gibi organlarını kesmeyi) yasakladı.[176]

Ebu Dâvud, Muhammed ibn Sîrîn'in şu sözünü de nakletmiştir:

Bu olay, had (ceza)lannm inmesinden önce meydana geldi. Nesâî'de buna benzer rivayetler nakletmiştir. Bu rivayetlerin lafızlan, birbirine yakındır. Yalnız bu rivayetlerin birinde şu ifade yer almaktadır:

Onlar, sekiz kişilik bir grup idiler.[177]

Yine Nesâî'nin başka bir rivayetinde şu husus yer almaktadır:

"Resulullah (s.a.v), (işledikleri suçlara bedel olarak çaprazvari bir şekilde) onların ellerini ve ayaklarını kestirdi. Gözlerine mil çektirdi. (Daha sonra da) onları çarmıha gerdi.[178]



[158] Buhârî, Hudûd 1, 16, 17; Müslim, Kasâme 34-36 (1671); Ebu Dâvud, Hudûd 3 (4364, 4365, 4366, 4367, 4368, 4371); Tirmİzî, Taharet 55 (72), Efime 39 (1846); Nesâî, Tahrîmu'd-Dem 7, 8; İbn Mâce, Hudûd 20 (2578); Ahmed b. Hanbel, 3/186

[159] Buhârî, Meğazî 36

[160] Buhârî, Tıb 6

[161] Önce diğer hadis kitapları ile tarih ve siyer kitaplarındaki nakilleri de göz önüne alarak hadiseyi vermek, sonra da hadisin ihtiva etliği fıkhî hükümlere geçmek istiyoruz: Ureyne veya Ukl kabilesinden yedi sekİ2 kişilik bir grup Medine'ye gelerek müslüman oldular. Ancak Medine'deki ikametleri esnasında, Medine'nin havası kendilerine ağır geldi ve hastalandılar. Renkleri soldu, zayıf ve bitap bir hale düştüler. Hz. Peygamber (s.a.v)'e müracaat ederek, şehri terkedip develerin yanına gitmek istediler. Resulullah (s.a.v), onlara, develerin yanına gitmelerine izin verdi ve tedavi olmaları için, develerin idrar ve sütlerini İçmelerini tavsiye etli. Develer, Küba civannda, Zü'1-Hader denilen yerde idi. Sayılan 15 kadar olan bu develer sağılıyordu. Bir kısmı zekat devesi, bir kısmı da Resulullah (s.a.v)'in şahsi malı idi.

Adamlar develerin yanına gittiler, efendimizin tavsiyesi istikametinde süt ve idrarlarından içtiler. Allah'ın izni İle tedavi oldular. İyileşip kendilerine gelince, irtidat ettiler ve develerden birisini kestiler. Çobanlardan birisinin de ellerini ve ayaklarını kestiler, gözlerine diken batırarak oydular ve güneşin ortasında ölüme terkettiler. Geri kalan develeri de alıp götürdüler. Sağ kalan çoban, Medine'ye gelerek hadiseyi Resulullah (s.a.v)'e haber verdi. Rasulullah hemen peşlerinden yirmi kişilik bir süvari müfrezesi gönderdi. İçlerinde iz sürücüler de vardı. Başlarında Kürz b. Cabir el-Cİhrî bulunan bir müfreze kısa zamanda suçluları yakalayıp Resulullah (s.a.v}'e getirdi. Hz. Peygamber (s.a.v)'de onlan kendi yaptıklarına uygun bir şekilde cezalandırdı. Ellerini ve ayaklannı kestirdi, gözlerine mil çektirdi ve Harre denilen yere güneşin alüna atürdı. Sıcağın altında: "Su su!" diye bağirdıklan halde hîç kimse bunlara su vermedi. Böylece geberip gittiler.

İslam'dan dönen, develeri çalan ve çobanı İşkence ederek öldüren Ureynelilere verilen bu ceza, bir çok alime göre hadislerin tercemesi esnasında meali verilen, Maide suresinin 33. ayetinin inişine sebep olmuştur, işaret edilen ayette, ı/üce Allah, Allah'a ve Rasulüne karşı savaş açanlara verilecek cezayı beyan buyurmuştur. Ayet-i kerimede Resulullah (s.a.v)'in uygulamasından gözleri oyma dışındakiler bırakılmıştır.

Konu ile ilgili fikhî hükümlere geçmeden Önce akla gelmesi muhtemel bir iki noktaya işaret etmek istiyoruz.

1.  Rivayetlerden birisinde Resulullah (s.a.v)'in, adamların el ve ayaklarını kestirdikten sonra damarlarını dağlamayıp, kanın akmasına göz yumduğuna işaret edilmektedir. Hırsızlık ve yol kesme gibi suçlara uygulanan el ve ayak kesme cezalannda, kanın durması için kesilen yer ateşle dağlanıp damar büzdürüJdüğü halde acaba burada niçin yapılmamıştır?

Bu soruya şöyle cevap verilmiştir: Bu adamlar dinden çıküklan için zaten ölümü hak etmişlerdir. Dolayısıyla ölümlerini engelleyecek bir muamelede bulunmaya gerek yoktur.

2.  Resulullah (s.a.v), bunlara; el ve ayaklarını kesmenin yanı sıra, gözlerini oymak, çöle terkedip su vermemek, çarmıha germek gibi çok katı cezalar vermiştir. Oysa müsle, İslam'da haramdır. Resulullah, bu cezalan niçin vermiş olabilir?

Bu muhtemel soruyu da şöyle cevaplamak mümkündür:

Kadı İyâz (ö. 544/1149)'ın bildirdiğine göre; bu ceza, had cezalan ve muharebe ile ilgili ayet inmeden önce verilmiştir. Dolayısıyla efendimiz bu cezayı, had olarak değil, kısas olarak vermiştir. Müslüman çobanın gözünü oydukları için kısas olarak Resûiullah'da onlann gözlerini uydurmuştur. Ama ayet indikten sonra bu ceza neshedilmiştir. Bazı alimlere göre ise, muharebe ayeti, hadiste anılanlar hakkında inmiş, ama Resulullah onların çobana yaptıklarına karşılık kısas olarak bu cezayı vermiştir.

Çöle atıldıktan sonra bunlara su verilmemesi meselesine gelince, Hz. Peygamber'in su verilmemesi yolunda bir emri yoktur. Suyu sahabeler vermemişlerdir. Kadı Iyâz'a göre, Ölüme mahkum edilen birisinin bir de su verilmemek suretiyle cezalandırılması caiz değildir.

Nevevî (Ö. 676/1277)^ göre ise, bu adamlar dinden dönüp çobanı öldürdükleri İçin, ne su istemeye ve ne de başka bir iyi muameleyi beklemeye haklan yoktur. Hatta yanında ab-dest alacak kadar su bulunan kişinin o suyu ölümden ya da şiddetli susuzluktan korkan bir mürtede verip de teyemmüm etmesi caiz değildir. Fakat suyu isteyen bir zımmi veya hayvan olursa vermek gerekir.

Hadis-İ şeriflerde temas edilen Maide suresinin 33. ayetinde anılan cezaların Allah Rasûlüne karşı muharebe edenlere mahsus olduğunu görüyoruz. Hadiste anlatılan hadisede ise Urayneliler, dinden çıkmışlar, çoban öldürmüşler ve deve çalmışlardır. Bunların yaptıkları, "Muharebe" kelimesinden ilk aklımıza gelen anlam içine girmemektedir. O halde ayet-i kerimedeki muharebebe sözcüğünden neyi anlayacağız? Bunu açıklığa kavuşturmamız gerekir.

Aşağı yukarı görüşü nakledilen alimlerin tümüne göre ayetteki muharebe edenden maksat, silahla insanlara saldıran, onların maüarına ve canlarına musallat olan kişi ya da kişilerdir. Ulemâ bu anlayışta hem fikir oldukları halde saldırının şehir içi ve şehir dışında olması halinde muharebe hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağında İhtilaf etmişlerdir. İmam Mâlik, İmam Şafiî, Ebu Sevr ve İbnu'l-Münzir'e göre; İster şehir içinde olsun ister şehir dışında, insanlara saldırıp canlarına ve mallarına göz dikenler ayetteki muharebenin şümulüne girerler. Süfyanüı Sevrî, İshak ve Ebû HanifeVe göre muharebe hükümlerinin sabit olması için saldırının şehir dışında olması gerekir. Şehir içindeki saldırılarda muharebe Ahkâmı carî değildir.

Ayet-i kerimede, Allah'a ve Rasulüne karşı savaş edenlere birtakım cezalar öngörülmektedir. Bu cezaların hepsi mi verilecektir? Hakim bu cezalardan istediğini vermekte muhayyer midir? Yoksa ayetteki belirli cezalar belirli suçlara mı hastır? Bu konu alimler arasında tartışmalıdır. Şimdi bu konudaki görüşleri Kurtubi'nİn tefsirinden naklen vermek İstiyoruz:

1- Suçluya suçu nisbetinde ceza verilir; yolda korku yaratıp mal alanın eli ve ayağı çaprazlama (sağ eli sol ayağı) kesilir. Eğer hem mal alıp hem de adam öldürürse önce eli ve ayağı kesilir sonra asılır. Adam öldürüp mal almazsa Öldürülür. Şayet adam öldürmez mal da almazsa memleketinden sürülür. Bu görüş; Abdullah ibn Abbas, Nehaî, Ata el-Horasanî ve Ibn Miclez'e aittir.

2-  İmam-ı A'zam Ebu Hanîfe'ye göre; adam öldürürse öldürülür. Mal alıpda adam öldür-mezse, eli ve ayağı çaprazlama kesilir. Hem adam öldürür ve hem de mal alırsa, otorite sahibi muhayyerdir; isterse elini ve ayağını kesip öldürür ve asar, isterse elini ayağını kesmeden öldürür ve asar.

3-  İmam Şafiî'ye göre; mal alırsa sağ eli kesilir ve dağlanır. (Kanın durması için bileğin daman ateşle veya kızgın yağla büzdürülür), sonra sol ayağı kesilir, dağlanır ve serbest bırakılır. Adam öldürürse öldürülür. Hem mal alır hem de adam öldürürse öldürülür ve asılır. İmam Şafiî'den, asmanın üç gün süreceği rivayet edilmiştir.

4- Ahmed b. Hanbel'e göre; adam öldürürse öldürülür, mal alırsa Şafiî'nin dediği gibi sağ eli ve solayağı kesilir.

5-  Bazı alimlere göre; devlet başkanı, Allah ve Rasulü ile savaşana ayette anılan cezalardan birisini vermekte muhayyerdir. Hem öldürmek hem asmak veya hem el ve ayak kesip hem de öldürmek gibi birden fazla cezayı aynı anda vermek caizdir. Bir rivayette Abdullah ibn Abbas, İmam Mâlik, Said b. el-Müseyyeb, Ömer b. Abdulaziz, Mücahid, Dahhak ve Nehâî bu görüştedirler. (Kurtûbi, el-Câmiu 'li Ahkâmİ'l-Kur'ân, 6/151,152) Hanefi mezhebine göre, yolculara baskın veren, fakat mala ve cana dokunmadan sadece onlan korkutanlara verilecek ceza nefy yani sürgündür. Alimler, ayette geçen "nfy" {=sür-gün)"den maksadın ne olduğunda da ihtilaf etmiştir. Kimine göre maksat, İslam ülkesinden çıkarmak, kimine göre doğup büyüdüğü memleketinden başka bir yere sürmek, kimine göre hapsetmek, kimine göre yakalanıp cezalandınlincaya kadar devamlı olarak takip edilmesi, ki mine göre de suçu işlediği memleketten başka bir yere sürülmeyidir. Hanefîierin muteber görüşüne göre maksat hapistir. B.kz: N. Yeniel, H. Kayapmar, Sünen-İ Ebu Dâvud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi, İstanbul 1991,

[162] Buhârî, Zekât 68

[163] Çünkü Haccâc, zalim idi. Zulmünde en küçük şeye tutunurdu, (ç)

[164] Buharı, T.b 5

[165] Müslim, Kasâme 13 (1671)

[166] Müslim, Kasâme 13 (1671)

[167] Müslim, Kasâme 14 (1671)

[168] Tirmizî, Et'ime 39 (1846}

[169] Yenilmesi ve içilmesi haram olan maddelerle tedaui konusunda İslam alimlerince ortaya konan görüşler üç eğilim halinde özetlemek mümkündür.

1. İslam alimlerinin bir kısmı, haram maddelerle tedaviyi caiz görmezler. Hanbeiiler bu görüştedir. Bu görüş sahiplerinin, hastalık halini, haramları mubah kılan bir zaruret olarak kabul etmediği ve dolayısıyla açlık yüzünden darda kalıp murdar hayvan yiyen kişiyle ilgili hükmü bu duruma uygulamayı isabetli görmedikleri anlaşılmaktadır. Bu gruptaki bazı alimler, bu iki durumu ayırt etmek üzere şöyle derler:

Açlık yüzünden dara düşmüş kimse, zarureti giderecek -haram kılınmış yiyeceklerden başka- bir Şey bulunmamakladır. Halbuki hastalık böyle değildir. Çünkü hastalığı tedavi için tek çare bu yiyecek ve içecekleri kullanmak değildir. Bir çok ilaç vardır.

2. islam alimlerinin bir kısmı ise, yenilip içilmesi haram maddelerle tedaviyi kural olarak caiz görür. Bu grubu, Zahirî alimleri teşkil eder.

3.  islam alimlerinin çoğunluğu ise, haramla tedaviyi belli şartlarla caiz görmektedir. Ancak her bir grup, helal oluş için farklı ön şart ve kayıt ileri sürmektedir. Bu grupla ağırlıklı olarak, Hanefiler ile Şâfiîler yer alır.

Onlara-göre, haram İle tedavi olmanın cevaa, kesin olarak şife vereceğinin bilinmesine, hiç değilse iyileşmenin kuvvetle muhtemel olmasına bağlıdır. Şifa vereceği kesin olarak bilinmiyorsa, tedavi amaçlı haram yiyecek ve içecekler kullanılamaz. İlaç da gıda maddeleri gibi hayatın zaruri İhtiyacıdır. Darda kalan kimse, haram ile tedavi görebilir. Resulullah (s.a.v), erkeklere ipek giymeyi yasakladığı halde cilt hastalığı dolayısıyka bazı sahabilere izin vermiştir (Buharı, Ubâs 29, Cihâd 91).

Haram oluşun delil olarak gösterilen hadis, helal ilacın bulunduğu normal duruma göredir. Helal maddeyle tedavi imkanı olmadığında, tedaviyi sağlayacak Üaç, mubah ilaç haline gelir ve hadisin kapsamına girmez.

Fıkıhçıların tartıştıktan konu; şarap, idrar gibi nesnelerin tedavi için doğrudan alınması ve kullanılmasıdır. Bu maddelerin ilaç yapımında kullanılması durumunda "karışma ve değişme yoluyla pis ye haram olan nesnelerin hükümlerinin değişeceği" kuralı da devreye girecektir. (B.k.z: Komisyon, İlmihal, T.D.V., istanbul 1999,2/164-166)

Buna göre tedavi maksadı ile eti yenen hayvanların idrarını içmek caizdir. Çünkü Ureyneliler hadisesindeki hüküm, zarurete mebnidir. Zaruretin bulunduğu yerde birçok haram mubah olur. Ama zaruret kalkınca haram hükmü devam eder. (ç)

[170] Bir kişiye karşı birden fazla kişi bir cinayet işlerse, kısas canilerin hepsine karşı uygulanır, (ç)

[171] Ebu Dâvud, Hudûd 3 (4364)

[172] Ebu Dâvud, Hudûd 3 (4365)

[173] Mâide: 5/33 (Parantez içindeki bölüm, ayetin hadis metninde olmayan bölümünün mealidir.) (ç).

[174] Ebu Dâvud, Hudûd 3 (4366) m  Ebu Dâvud, Hudûd 3 (4367)

[175] Ebu Dâvud, Hudûd 3 (4368)

[176] Ebu Dâvud, Hudûd 3 (4371)

[177] Nesâî, Tahrîmu'd-Dem 7

[178] Nesâî, Tahrîmu'd-Dem 8

Sevgi.
Mon 5 December 2022, 05:57 am GMT +0200
Esselamü Aleyküm bilgiler için Allah sizlerden razı olsun kardeşim
Rabbim bizleri hayırlı kul eylesin

Bilal2009
Sun 11 December 2022, 10:52 pm GMT +0200
Ve aleykümüsselam Rabbim bizleri doğru yola iletsin