sumeyye
Tue 18 January 2011, 04:30 pm GMT +0200
MÜSKİRAT: SARHOŞLUK VERİCİ İÇKİLER
Akıllar Ve Dinler, Müskiratın Kötülüğüne Hükmeder:
Sarhoşluk verici bir nesnenin alınması suretiyle aklın izalesi, aklen kütü bir şeydir ve bunda hiçbir kuşku yoktur. Çünkü böyle bir durumda, nefis kendisini son derece hayvanîlik vartası içine düşmüş ve melekîlikten uzaklaşmış bulur. Bu Allah'ın yarattığı şekli değiştirme anlamı taşır; çünkü bu, Allah'ın sadece insan türüne bahşetmiş olduğu akıl nimetini ifsad etmek demektir. Ev düzeninin bozulması, şehir/ülke maslahatının ifsada verilmesi, malın ziyan edilmesi, çocukların arkasına düşeceği gülünç durumlara düşülmesi gibi mefsedetler içerir.
Allah Teâlâ, bütün bu manaları sarîh bir şekilde ya da işaret yoluyla şu âyet-i kerîmede beyan buyurmuştur:
"Ey iman edenler! İçki (hamr), kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz.
Şeytan içkide ve kumarda, ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi, Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık bunlardan vazgeçtiniz değil mi?[18]
Bunun içindir ki, bütün milletler ve dinler içkinin kötülüğü üzerinde tamamen müttefiktirler. Basiretten nasibi olmayan bazı kimselerin ileri sürdükleri, amelî hikmet açısından onun güzel olduğu, çünkü bedeni güçlendirdiği şeklindeki iddia asla doğru değildir. Bu iddia, tıbbî hikmetin, amelî hikmetle karıştırılması kabilindendir. Doğrusu bu ikisi farklıdır ve çoğu kez aralarında çelişki ve tenâzu bulunur. Meselâ savaş gibi. Tıp, savaşı haram kılar; çünkü savaş, tıp açısından korunması vacip olan insan bedeninin helak olmasına sebep olur. Aynı şeyi muhtemelen amelî hikmet, -eğer şehrin/ülkenin salâhı, ırz ve namusun korunması buna bağlı ise vacip kılabilir. Cinsel ilişki de öyledir. Şehvetin kafaya vurması ve terkinin zararlı olması halinde tıp onu vacip kılar. Fakat aynı durumda amelî hikmet onu, eğer iffete mugayir ise ve meşru yol takip edilmiyorsa haram kılar. [19]
İçkinin Kötülüğü, Faydasından Çoktur:
Her ümmette ve her asırda re'y sahipleri, maslahatın, verileri üzerine tercihi yoluna giderler. Bedenin sıhhatine meylederek maslahat doğrultusunda hareket etmeyen, kendisini onunla kayıtlı görmeyen kimseleri fâsık, düzenbaz, kötü ve çirkin iş yapan biri kabul ederler ve bu konuda aralarında bir görüş ayrılığı bulunmaz. Bu hususu Allah Teâlâ şöyle buyurarak bize öğretmiş bulunmaktadır:
"Sana, içki ve kumarı sorarlar. De ki: Her ikisinde de büyük bir günah ve insanlar için bir takım zahirî faydalar vardır. Ancak her ikisinin de günahı faydasından daha büyüktür.[20]
Evet, müskiratın alınması, sarhoşluk verici dereceye ulaşmadığı, üzerine herhangi bir mefsedet terettüp etmediği zaman, bu konuda ehl-i re'y ihtilâf etmişlerdir. İslâm şeriatı, ki o, ümmet siyaseti, sedd-i zerâi' ve tahrif kapısını tamamen kapatma konularında en son noktaya ulaşmıştır içkinin azının, çoğuna davetiye çıkardığını görmüş, içkinin bizzat kendisinin haram kılınmadan, doğabilecek mefsedetleri yasaklamakla yetinmenin bir anlam ifade etmeyeceğini anlamış ve içkiye karşı kesin bir tavır koymuştur. Mecûsîlerde ve diğer kavimlerde müşahade edilen şeyler bu konuda tanık olarak yeterlidir. Mefsedetlere götürecek yollardan bir kısmı hakkında ruhsat kapısının aralanması halinde dinî siyasetin başarısız olacağını çok iyi bilen İslâm şeriatı, konuyla ilgili yasak hükmünü bütün içki türlerine yönelik olarak ve azını da çoğu gibi mahkum ederek indirmiştir. [21]
İçki Hakkındaki Yasağın Teyidi:
Bu kararlılığın bir ifadesi olarak Rasûlullahi. (s.a.) yurmuştur:
"Allah Teâlâ, içkiye, onu içene, sunana, satana, alana, sıkana, kendisi adına sıkılana, taşıyana, taşınana lanet etmiştir (ya daetsin!).[22]
Maslahat gereği bir şeyin haram kılınması, onun gözden düşürülmesi taayyün ettiği ve kaza da o doğrultuda indiği zaman, o şeye önem atfedecek, insanlar arasında onu terviç edecek, insanları ona Özendirecek her şeyin yasaklanması gerekir. Çünkü aksi bir tutum, maslahata ters düşer ve şeriata karşı tavır olur.
Rasûlullah'tan (s.a.) ve ashabından konuyle ilgili gelen müstefîz derecesinde şöhret bulmuş pek çok hadis vardır ve bunlar sayılamayacak kadar çok tarîkten gelmiştir.
Bu meyanda Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur: "Hamr (=içki), bu iki ağaçtandır; hurma ve üzüm. [23]
Mizr[24] ve bit'[25] vb. adı verilen içkilerin hükmü sorulmuş, Rasûlullah (s.a.), "Her sarhoşluk verici şey haramdır." buyurmuştur. [26]
Yine o şöyle buyurmuştur:
"Her sarhoşluk veren şey içkidir ve her sarhoşluk veren şey haramdır. [27]
"Çoğu sarhoşluk veren şeyin azı da haramdır. [28]
"Bir farak[29] kadarı sarhoşluk veren şeyin bir avuç dolusu kadarı da haramdır. [30]
Âyetin nüzulüne şahit olanlar, hamrı (şarap) haram kılan âyetin indiği sırada, içkilerinin beş şeyden yapılmakta olduğunu söylemişlerdir. Bunlar, üzüm, hurma, buğday, arpa ve baldır. "Hamr", sözlükte aklı örten şey demektir. [31] Onlar, hamrın haram kılındığı anda üzümden yapılan içkilerin çok az olduğunu, içkilerinin çoğunun koruk hurma ve kuru hurmadan mamul olduğunu söylemişlerdir. Âyet indiği zaman "Fadîh" denilen (kırılmış koruk hurmalardan yapılan) içki küplerini kırmışlardı.[32] Teşrî esasları da bunun böyle olmasını gerektirir. Çünkü içkinin haram olması için illâ da üzümden yapılmış olması şartının bir anlamı yoktur. Haramlık hükmünde etkili olan şey, onun aklı izale etmesi ve azının çoğuna götürmesidir. Şu halde "hamr" denilince onunla her türlü içkinin kastedildiği açıktır. Dolayısıyla hiçbir kimsenin çıkarak, üzüm dışında kalan nesnelerden yapılan içkileri helâl sayması ye sarhoşluk vermeveeek kadarını kullanmasını caiz görmesi mümkün değildir.
Evet, bazı sahâbî ve tabiînden olan kimselere, ilk zamanlar . hadis ulaşmayabilir. Bu haliyle onlar mazur olabilirler. Ancak zamanla hadis şöhret bulmuş ve herkese ulaşmış, durum gün ışığı gibi açıklık kazanmış, "Ümmetimden bir'kısım insanlar, içkiyi başka isimler altında içeceklerdir. [33] hadisi sahih olarak sabit olmuştur. Dolayısıyla artık konu ile ilgili hiçbir mazeret kalmamıştır. Allah Teâlâ, bizi ve cümle müslümanlan yanlış duruma düşmekten korusun!
Rasûlullah'a (s.a.), şarabın sirke haline dönüştürülüp kullanılması sorulmuş, buna hayır diye cevap vermiştir. [34]
"Onu sadece ilaç olarak alıyorum." diyene ise, "O ilaç değil', sadece dertir. [35] buyurmuştur.
Bilindiği gibi insanlar içkiye düşkündürler, onu içmek için çeşitli bahaneler bulurlar, yollar ararlar. Bu durumda maslahatın tamamlanabilmesi için, onun her halükârda yasaklanması ve böylece hiçbir mazeret kapısının açık bırakılmam'ası gerekir.
Rasûlullah (s.a.), kuru hurmanın, koruk hurma ile, kuru üzümün, kyru hurma ile, kızarmaya yüz tutmuş hurmanın olgun yaş hurma ile karıştırılmasını yasaklamıştır. [36]
Bunun sırrı şudur: Bunların karıştırılması halinde sarhoşluk verici özellik, henüz tadı değişmeden çabucak oluşmaktadır. Bunun sonucunda da kişi, onu sarhoşluk verici özellikte olmadığı düşüncesiyle içecektir, halbuki o sarhoşluk verici kıvamda bulunmaktadır. [37]
[18] Mâide 5/90-91.
[19] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/593-594.
[20] Bakara 2/219.
[21] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/594.
[22] Ebû Dâvûd, Eşribe, 2 (3674).
[23] Müslim, Eşribe, 13; Ebû Dâvûd, Eşribe, 4.
[24] Mizr: Yemenlilerin mısırdan yaptıkları içkinin adıdır.
[25] Bit': Bal şırasından yapılan içkinin adıdır.
[26] bkz. Muvatta, Eşribe, 9; Ebû Dâvûd, Eşribe, 5.
[27] Müslim, Eşribe, 73; Ebû Dâvûd, Eşribe, 5.
[28] Ebû Dâvûd, Eşribe, 5; Tirraizî, Eşribe, 3; İbn Mâce, Eşribe, 10.
[29] Farak: Üç sâ' alan bir ölçü birimi.
[30] Ebû Dâvûd, Eşribe, 5.
[31] Baş örtüsüne de "humar" derler.(Ç)
[32] bkz. Müslim, Eşribe, 3-10.
[33] Buhârî, Eşribe, 6; Ebû Dâvûd, Eşribe, 6; îba Mâce^ BşHbey İ8.
[34] Ebû Dâvûd, Eşribe, 3.
[35] Müslim, Eşribe, 12.
[36] bkz. Ebû Dâvûd, Eşribe, 8.
[37] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/594-596.