- Müseylimetül Kezzab ın marifetleri

Adsense kodları


Müseylimetül Kezzab ın marifetleri

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Wed 24 March 2010, 11:31 am GMT +0200
Müseylimetü´l-Kezzab´ın Marifetleri



Müseylimetü´l-Kezzab, yumurtayı kırmadan ağzı dar şişeye sokmayı öğrenmişti. [162]

Nişadırı keskin sirke içinde iyice erittikten sonra günlük yumurtayı onun içinde bir gün bir gece bek­letip yumuşatır, ip gibi uzama haline getirir, [163] onu ağzı dar[164] bir şişenin içine sokar, [165] üzerine soğuk su döküp dondurur, [166] şişenin içinde eski haline gelen yumurtayı kavmine göstererek[167] bunun bir mucize, [168] kendisinin de bir peygamber olduğunu iddia ederdi. [169]

Müseylime´nin kuşun kesilen kanadını yapıştırdığı veya yapışık gösterdiği olmuş, [170] dağdan bir geyiğin kendiliğinden çıkıp geldiğini ve sütünü sağdığını iddia etmiştir. [171]

Müseylime´nin birer mucize gibi göstermek istediği şeyler, mucizenin getirdiği feyiz ve bereketten tamamen mahrumdu; hatta tam tersi idi. [172]

BenîHanîfe kabilesi kadınlarından Ümmü´l-Heysem diye anılan bir kadın, Müseylime´ye gidip:

"Hurmalarımız susuzluktan kuruyup döküldü! Kuyularımızın suyu çekildi!

Muhammed´in kuraklığa uğrayan halk için dua ettiği gibi, sen de sularımız ve hurmalarımız için Allah´a dua et!" dedi.

Müseylime, danışmanına:

"Ey Nehâr! O bunu yapmak için ne diyor?" diye sordu.

Nehâr

"Kuraklığa uğrayan halk Muhammed´e gidiyorlar. Yağmur sularının gecikmesinden, kuyu sularının azalmasından ve hurma ağaçlarının susuzlukyüzünden hurmalarının dökülüşünden şikayet ediyorlar. O da onlar için dua edince, kuyularının suyu kabarıyor, hurma ağaçları gelişip dallarının uçları yerlere kadar eğiliyor!" dedi. [173]

Müseylime:

"O, kuyulara ne yapıyor?" diye sordu.

Nehâr

"Bir kova su getirtiyor. Onun içine, kavmi hakkında dua ediyor. Ağzına su alıp çalkaladıktan sonra onu kovanın içine bırakıyor. Kovayı götürüp o susuz kuyulara boşaltiyorlar. [174] Sonra da hurma ağaçlarını suluyorlar" dedi.

Müseylime hemen bir kova su getirtti, kovanın içine kavmi için dua ettikten sonra, ondan ağzına su alıp çalkaladı ve kovanın içine bıraktı.

Kovayı götürüp kuyulara boşalttılar. [175]

O kuyuların suları büsbütün çekildi ve kayboldu. [176]

Nehâr, Müseylimeye:

"Beni Hanîfelerin çocukları üzerine bereket duası yapsan!" dedi.

Müseylime:

"Bereket duası ne denilerek yapılır?" diye sordu.

Nehâr

"Hicaz halkı, çocukları doğduğu zaman onu Muhammed´e götürüyor. O da, çocuğun damağına birşey sürüyor ve başını sıvazlıyor!" dedi. [177]

Bunun üzerine Müseylime´ye hangi çocuk getirilip damağına birşey sürdürülmüş ve başı sığatılmışsa, muhakkak o çocuğun ya başı bir daha saçı çıkmamasıya temelli kel, ya da dili kekeme olmuştu. [178] Hele bir çocuğun başı, pek fena kel olmuştu. [179]

Benî Hanffe kabilesinden ve Benî Mehriyelerden bir adam Peygamberimiz Aleyhisselamın abdest suyundan alıp Yemâme´ye getirmiş, kuyusuna boşaltmış, sonra su çekerek toprağını sulamış, yeşillikler parlamış, bahçenin yeşilliği hiç geçmemişti.

Nehâr, bir bahçe sahibine:

"Seni Benî Mehriyelerin yaptığı gibi Rahmân´ın abdest suyuyla sulamaktan alıkoyan nedir?" dedi.

Bunun üzerine adam Müseylimeye gidip:

"Sülmâ´nın toprağına Muhammed´in dua ettiği gibi, sen de benim çoraklaşmış, verimsiz hale gelmiş bulunan toprağım için Allah´a dua et!" deyince, Müseylime:

"Ey Nehâr! O ne diyerek dua ediyor?" diye sordu.

Nehâr da:

"Sülmâ, Muhammed´in yanına vardı. Kendisinin toprağı çoraklaşmış ve verimsizdi. Muhammed Sülmâ için bir kova su getirtip dua ettikten ve ağzında çalkaladığı suyu kovanın içine bıraktıktan sonra kendisine verdi. O da bu kovanın içindeki suyu kuyusuna boşalttı ve kuyudan çektiği su güzelleşti, tatlı I aştı" dedi.

Müseylime, Nehâr´ın dediği gibi yaptı.

Adam Müseylime´nin dua ettiği kovayı götürüp Sülmâ´nın yaptığı gibi yapınca, kuyusu kurudu. [180]

BenîHanîfe halkı bir kuyu kazdılar.

Kuyunun bol ve tatlı sulu olması için Müseylime´ye gittiler. Gelmesini[181] ve teberrüken kuyunun içine tükürmesini rica ettiler. [182]

Müseylime içine tükürünce, kuyunun suyu acılaştı ve büsbütün çoraklaştı. [183]

Müseylime´nin abdest suyu da bahçeye döküldüğü zaman, orada birşey bitmez oldu!

Bir adam gelip Müseylimeye:

"Ey Ebu Sümâme! Ben servet sahibi zengin bir kimseyim. Şu on yaşındaki oğlumdan başka hiçbir çocuğum doğmadı ki, iki yaşına varmadan ölmüş olmasın! Hem küçüğünün yaşaması, hem de büyük (on yaşındaki) çocuğumun uzun ömürlü olması için başını sığamanı ve Allah´a bu hususta dua etmeni arzu ediyorum!" dedi.

Müseylime:

"İstediğin şeyi yapacağım!" diyerek küçük oğlanın kırk yıl ömürlü olmasına dua etti.

Adamcağız sevinerek[184] evine döndüğü zaman, oğullarından birisini kuyuya düşmüş, diğerini de kurt yemiş buldu! [185]

Müseylime, Hz. Ali´nin ağrıyan gözüne Peygamberimiz Aleyhisselamın püskürünce iyileştiğini işit-mişti. [186]

Müseylime´nin elini sürmesinden şifa bekleyen adamın gözleri ise, Müseylime el sürer sürmez[187] veya tükürür tükürmez[188] kör oluverdi! [189]

Peygamberimiz Aleyhisselamın sütsüz, arık koyunun memesini sığayınca sütlenmiş olduğunu işiten Müseylime´nin memesini sığadığı süüü davarın sütü çekilmiş, kurumuştu! [190]

Müseylime, kendisine de Cebrail´in geldiğini, Kur´ân indirdiğini iddia eder, [191] Kur´ân-ı Kerîm´i tak­lide özenir, kendi kendine şöyle gülünç sözler düzüp Kur´ân diye okurdu:

"Allah gebeye lütfetti de, ondan, onun karın yumuşağıyla kıçının arasından, koşan canlılar çıkardı!" [192]

"Fil nedir? Filin ne olduğunu sana ne bildirdi? Onun hurma lifinden ip gibi kuyruğu ve uzun hortumu vardır.

Bu, Rabbim izin yarattıklarından azı çığıdır!" [193]

"Ey kurbağa kızı kurbağa! Ne diye "Nak nak! Vak vak!" edip duruyorsun? [194]

Yukarın suda, altin balçıkta!

Sen ne suyu bulandırabilirsin, ne de içene engel olabilirsin!" [195]

"Yarasa sana ölüm haberini getirinceye kadar yerde bekle!" [196]

Müseylime, Benî Hanîfelerden namazı kaldırmış; içkiyi, zinayı ve benzerlerini onlara helâlleştir-mişti. [197]


[162] Süheylf, c. 7, s. 444, E bu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 6, s. 50.

[163] Kastalânf, Mevâhibü´l-ledünniye, c. 1, s. 311, Diyarbekrî, c. 2, s. 158, Halebî, İnsânu´l-uyûn, c. 3, s. 256, Zürkânf, Mevâhib Şerhi, c. 4, s. 21.

[164] Süheylf, c. 7, s. 444, Diyarbekıî, c. 2, s. 159.

[165] Kasialânf, c. 1, s. 311, Diyarbekrî, c. 2, s. 159, Halebî, c. 3, s. 256, Zürkânî, c. 4, s. 21.

[166] Aynı kaynaklar.

[167] Diyarbekrî, c. 2, s. 159.

[168] Kastalânf, c. 1, s. 311, Halebî, c. 3, s. 256, Zürkânf, c. 4, s. 21.

[169] Diyarbekrî, c. 2, s. 159.

[170] Süheylf, c. 7, s. 444, Zürkânf, c. 4, s. 21.

[171] Süheyif, c.7, s. 444, E bu´l-Fidâ, c. 6, s. 50.

[172] Süheylf, c. 7, s. 444.

[173] Taberî, Târih, c. 3, s. 245.

[174] Taberî, c. 3, s. 245, Diyarbekrî, Târîhu´l-hamîs, c. 2, s. 158.

[175] Taberî, c.3, s. 245.

[176] Taberî, c. 3, s. 245, Kastalânf, c. 1, s. 311, Diyarbekrî, c. 2, s. 158.

[177] Taberî, c.3, s. 245.

[178] Taberî, c. 3, s. 245, Diyarbekrî, c. 2, s. 158.

[179] Süheylf, Ravdu´l-ünüf, c. 7, s. 444, Halebî, İnsânu´l-uyûn, c. 3, s. 255, Zürkânf, Mevâhib Şerhi, c. 4, s. 21.

[180] Taberî, Târîh, c. 3, s. 245-246.

[181] Diyarbekrî, Târîhu´l-hamîs, c. 2, s. 1 58.

[182] Süheylf, c.7, s. 444.

[183] Süheyif, c. 7, s. 444, Diyarbekrî, c. 2, s. 255

[184] Diyarbekrî, Târîhu´l-hamîs, c. 2, s. 1 58.

[185] Süheylf, Ravdu´l-ünüf, c. 7, s. 444, Halebî, İnsânu´l-uyûn, c. 3, s. 255.

[186] Kastalânf, Mevâhibü´l-ledünniye, c. 1, s. 311, Diyarbekrî, c. 2, s. 158.

[187] Süheyif, c. 7, s. 444, Halebî, c. 3, s. 255.

[188] Kastalânf, c. 1, s. 311, Diyarbekrî, c. 2, s. 158.

[189] Süheylf, c. 7, s. 444, Kastalânf, c. 1, s. 311, Diyarbekrî, c. 2, s. 158, Halebî, c. 3, s. 255, Zürkânf, c. 4, s. 21.

[190] Kastalânf, c. 1, s. 311, Diyarbekrî, c. 2, s. 158.

[191] Diyarbekrî, c. 2, s. 157.

[192] İbnİshak,İbnHişam,Sîre, c.4,s. 223, Taberî, Târîh, c. 3, s. 162, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 5, s. 331, E bu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 4, s. 51, İbn Kayyım, Zâdu´l-mead, c. 3, s. 37.

[193] Kastalânf, Mevâhib, c. 1, s. 460, Diyarbekrî, Târîhu´l-hamîs, c. 2, s. 158.

[194] Taberî, Târîh, c.3, s. 245, Bâkıllânf, İ´câzu´l-Kur´ân, s. 183, İbn Esîr, Mihâye, c. 5, s. 11 0, Diyarbekrî, c. 2, s. 158.

[195] İbn Sa´d c. 5, s. 551 , Taberî, c. 3, s. 245, Bâkıllânf, s. 183, Diyarbekrî, c. 2, s. 158.

[196] Diyarbekrî, c. 2, s. 158.

[197] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 223, Taberî, c. 3, s. 162, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye, c. 5, s. 51, İbn Kayyım, Zâdu´l-mead, c. 3, s. 37, Kastalânf, c.1, s. 312, Diyarbekrî, c. 2, s. 159, Halebî, c. 3, s. 255, Zürkânf, c. 4, s. 22

M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 8/216-220.