- Musîbetler karşısında sabretmeli

Adsense kodları


Musîbetler karşısında sabretmeli

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
ehlidunya
Sun 13 November 2011, 07:01 pm GMT +0200
Musîbetler karşısında sabretmeli    

Musîbetlere karşı sabırdır ki,
tevekkül ve teslimdir. “Muhakkak ki Allah tevekkül edenleri sever.” (Âl-i İmrân Sûresi: 3:159.) “Muhakkak ki Allah sabredenleri sever.” (Âl-i İmrân Sûresi: 3:146.) şerefine mazhar ediyor.
 

Üçüncü İkaz
Ey sabırsız nefsim! Acaba, geçmiş günlerdeki ibâdet külfetini ve namazın meşakkatini ve musîbet zahmetini bugün düşünüp muztarip olmak, hem gelecek günlerdeki ibâdet vazifesini ve namaz hizmetini ve musîbet elemini bugün tasavvur edip sabırsızlık göstermek hiç kâr-ı akıl mıdır?
Şu sabırsızlıkta misâlin şöyle bir sersem kumandana benzer ki: Düşmanın sağ cenah kuvveti onun sağındaki kuvvetine iltihak etmiş ve ona taze bir kuvvet olduğu halde, o tutar, mühim bir kuvvetini sağ cenâha gönderir, merkezi zayıflaştırır. Hem, sol cenahta düşmanın askeri yok iken ve daha gelmeden büyük bir kuvvet gönderir. “Ateş et!” emrini verir. Merkezi bütün bütün kuvvetten düşürtür. Düşman işi anlar, merkeze hücum eder, târ ü mâr eder.
Evet, buna benzersin. Çünkü, geçmiş günlerin zahmeti, bugün rahmete kalbolmuş. Elemi gitmiş, lezzeti kalmış; külfeti, kerâmete iltihak ve meşakkati, sevâba inkılâb etmiş. Öyle ise, ondan usanç almak değil, belki yeni bir şevk, taze bir zevk ve devama ciddî bir gayret almak lâzım gelir. Gelecek günler ise, mâdem gelmemişler, şimdiden düşünüp usanmak ve fütur getirmek, aynen o günlerde açlığı ve susuzluğu ile bugün düşünüp, bağırıp çağırmak gibi bir divâneliktir.
Mâdem hakikat böyledir, âkıl isen, ibâdet cihetinde yalnız bugünü düşün. Ve, “Onun bir saatini ücreti pek büyük, külfeti pek az, hoş ve güzel ve ulvî bir hizmete sarf ediyorum” de. O vakit senin acı bir fütûrun, tatlı bir gayrete inkılâb eder.
İşte ey sabırsız nefsim! Sen, üç sabır ile mükellefsin: Birisi tâat üstünde sabırdır, birisi mâsiyetten sabırdır, diğeri musîbete karşı sabırdır.
Aklın varsa, şu Üçüncü İkazdaki temsilde görünen hakikati rehber tut. Merdâne, “Yâ Sabûr” de, üç sabrı omuzuna al. Cenâb-ı Hakkın sana verdiği sabır kuvvetini, eğer yanlış yolda dağıtmazsan, her meşakkate ve her musîbete kâfi gelebilir. Ve o kuvvetle dayan.
Sözler, Yirmi Birinci Söz, Birinci Makam

«««

Dördüncü Sualiniz: “İnnallâhe mea’s-sâbirîn / Şüphesiz, Allah sabredenlerle beraberdir.” (Bakara Sûresi: 2:153; Enfâl Sûresi: 8:46.) [âyetindeki] hikmet ve gaye nedir?
Elcevap: Cenâb-ı Hak, Hakîm ismi muktezası olarak, vücud-u eşyada, bir merdivenin basamakları gibi bir tertip vaz etmiş. Sabırsız adam, teennî ile hareket etmediği için, basamakları ya atlar düşer veya noksan bırakır, maksut damına çıkamaz. Onun için hırs mahrumiyete sebeptir. Sabır ise, müşkülâtın anahtarıdır ki, “Hırslı olan kimsenin ümidi boşa çıkar ve hüsrâna uğrar.”, “Sabır, ferahlık ve genişliğin anahtarıdır.” (Münâvî, Feyzü’l-Kadîr, 6:298, no. 9318) durub-u emsâl hükmüne geçmiştir. Demek, Cenâb-ı Hakk’ın inâyet ve tevfiki, sabırlı adamlarla beraberdir. Çünkü sabır üçtür:
Biri: Mâsiyetten kendini çekip sabretmektir. Şu sabır takvâdır; “İnnallâhe mea’l-müttakîn / Allah takvâ sahipleriyle beraberdir.” (Bakara Sûresi: 2:194.) sırrına mazhar eder.
İkincisi: Musîbetlere karşı sabırdır ki, tevekkül ve teslimdir. “Muhakkak ki Allah tevekkül edenleri sever.” (Âl-i İmrân Sûresi: 3:159.) “Muhakkak ki Allah sabredenleri sever.” (Âl-i İmrân Sûresi: 3:146.) şerefine mazhar ediyor. Ve sabırsızlık ise Allah’tan şikâyeti tazammun eder. Ve ef’âlini tenkit ve rahmetini itham ve hikmetini beğenmemek çıkar.
Evet, musîbetin darbesine karşı şekvâ sûretiyle elbette âciz ve zayıf insan ağlar. Fakat şekvâ O’na olmalı; O’ndan olmamalı. Hazret-i Yakup Aleyhisselâmın “Ben derdimi de, üzüntümü de ancak Allah’a şikâyet ederim” (Yusuf Sûresi: 12:86.) demesi gibi olmalı. Yani, musîbeti Allah’a şekvâ etmeli; yoksa Allah’ı insanlara şekvâ eder gibi “Eyvah! Of!” deyip “Ben ne ettim ki bu başıma geldi?” diyerek âciz insanların rikkatini tahrik etmek zarardır, mânâsızdır.
Üçüncü sabır: İbadet üzerine sabırdır ki, şu sabır onu makam-ı mahbubiyete kadar çıkarıyor, en büyük makam olan ubudiyet-i kâmile cânibine sevk ediyor.
Mektubat, Yirmi Üçüncü Mektub, s. 471