- Müşavere Usulü

Adsense kodları


Müşavere Usulü

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
Eslemnur
Sun 26 September 2010, 07:59 am GMT +0200
Müşavere Usulü

Yukarıda bahsettiğimiz gibi toplumsal Hilâfetin ge­reklerini Kur'an-ı Kerim açık sözlerle beyan buyur­muştur:

"Onların işleri, aralarındaki müşavere ile olur."

(Eş – Şura: 38).

Bu âyet-i kerimede İslâmî yaşayış nizamının şu hu-susiyeti beyan edilmiştir . Bütün toplumsal işler mü­şavere ile icra edilsin. Bu, sadece bir beyan değildir. Belki sözün mefhumundan anlaşılır ki, bu bir emir ve bir hü­kümdür. Bunun için herhangi bir toplumsal iş, müşavere olmaksızın yapılamaz. Müşaveresiz toplumsal işleri yapmak menedilmiş bulunuyor. Nitekim Hatib Bağ­dadî, Hazret-i Ali Radiyallahu Taalâ Anh'dan riva­yetle şu hususları nakleder.

"Arz ettim ki, Ya Resulallah! Senden sonra öyle iş­lerle karşılaşabiliriz ki, bunlar hakkında ne Kur'an-ı Kerimde bir hüküm bulabiliriz ne de Zat-ı Saadetlerinin Sünnetinde bunu aydınlatabilecek bir mevzu ile kar­şılaşmak mümkün olabilir? Buyurdular ki: Benim üm­metimin ibadet eden (âbid) zümrelerini toplar[109] ve on­larla müşavere edersiniz. Müşavere sırasında da bir tek kimsenin görüşüyle yetinmeyesiniz.

(Ruhül - Maânî)

Sonra yine bu müşaverenin asıl ruhunun da Nebî sallallahu aleyhi ve sellemin lâfızlarında beyan edilmiş olduğunu görürüz:

"Her kim bir hususta bir kardeşiyle müşavere eder, fakat bu işi o kardeşten başkasının daha iyi bil­diğini bilirse, bu işte hiyanet etmiştir."

(Ebu Davud)

Bu hüküm gayet geniş bir mefhumla beyan edil­miştir. Burada müşavere için herhangi hususî bir şekil tayin edilmemiştir. Bu bakımdan, İslamın ahkâmı bütün dünya için olduğuna ve her zaman geçerli bulunduğuna göre bu şekilde bildirilmiştir. Eğer her ne suretle olursa olsun, müşavere için belirli bir usul konulmuş olsaydı, o zaman İslâmın ebedî ve âlem­şümûl, mahiyeti kalmazdı. Müşavere doğrudan doğ­ruya umum halk ile mi yapılır, yoksa halkın mümes­silleriyle mi? Bu mümessilleri alelade halk mı seçer, yoksa avam halk değil de ileri gelen halk (Havas) mı seçer? Bu müşavere edilecek olanların seçimi bütün memlekete mi şâmil olur, yoksa devletin başında bulunan kimse tarafından mı seçilirler? Bu seçim, bildiğimiz gibi görüş toplamak suretiyle mi olur? Yoksa mümessilliği aşağı yukarı belli olabilecek kişiler kendilerini mümessil diye mi ortaya atarlar? Şûra Meclisi bir dereceli mi olur? Yoksa iki dereceli mi olur? Bunlar öyle sorulardır ki, her camiada bunların cevapları ayrı ayrı şekildedir. Her medeniyet bu hususta kendisi için bir şekil üzerine ka­rar vermiştir. Yine bunların cevapları durum ve şartların değişmesine, zaman ve zeminin icabına göre değişe­cektir. Zaman ileriledikçe bunlar da yeni yeni şekiller alabileceklerdir. İşte bunun içindir ki, Şeriat bu hususları serbest bırakmış ve üzerinde durmamıştır. Ne hususî bir şekil tayin etmiş ne de herhangi bir şekli yasakla­mıştır. Elbette ki yukarıdaki âyet-i kerimeyi açıklayan hadislere de göz atmamız icabeder. Bu hadisleri göz­den geçirdiğimiz zaman üç mesele üzerinde durmuş olu­ruz:

1. Müslümanların herhangi bir içtimaî işi müşave­resiz yapılamaz. Bu mesele diktatörlüğün kökünü kazı­mak için lâzımdır. Bunun için devlet işlerinde mühim işleri devlet reisinin kararlaştırmasının önüne geçilmiş olur. Devlet reisinin nüfuz kullanarak istediği gibi işleri idare etmesine meydan verilmez. Böyle olunca da diktatörlük için açık kapı bulunamaz. Nitekim diktatörlük demek is­tibdat ve mutlakıyet demek olduğundan istibdat (haki­miyet) ve mutlakiyet (kraliyet) de müşavereye muhalif bir husustur. Bu şekilde yine Anayasada arızî veya müstakil bir şekilde duraklama olamaz. Tam tercih hakkı da Devlet başkanına ve memleketin reisine ve­rilmemiş olur. Her ne şekilde olursa olsun, istibdat me­nedilmiştir. İstibdat ve mutlakiyet üzerine İslâmî hükü­met kurulamaz.

2. İçtimaî (toplumsal) işlerle ilgili olan herkes bu işlerde müşaverede bulunmalıdır. Bunlar isterlerse, doğrudan doğruya müşavereye iştirak ederler; ister­lerse güvendikleri ve itimat ettikleri bir kimseyi (Mutemadün aleyh) mümessil olarak ortaya çıkarır­lar ve bu kimse ile müşavere edile gelir.

3. Müşaverenin serbest ve herhangi bir garaz ve riyadan uzak bulunması icab eder. Dalavereli ve dolambaçlı yollardan müşavere edip de görüş ve fikir almak hakikatte müşavere değildir, dalaveredir. Mü­şavere ma­na­sı bu gibi şeylerden anlaşılamaz.

Buna göre, Düsturun (Anayasanın) ne olursa olsun bu husustaki açıklamasıda de anlaşıldı. Bu meselelerde Şeriat, ne şekilde olursa olsun bu üç noktayı göz­önünde tutmuştur. Bu esaslara göre, halk ile veyahut da halkın itimat ettiği ve güvendiği ve güvenerek vekâlet verdiği kimselerle müşavere edil­meksizin, devlet işleri yürütülemez Yürütülmesi de sa­hih ve doğru olamaz. Bunların seçilmesi hususunda da herhangi bir nizam konabilir. Fakat nizam öyle bir şekilde olmalıdır ki, bütün Ümmet bu işe katılabilsin. Hattâ bu işte halkı ve yahut da halkın mümessili ve vekili olan kimseler aldatılıp tamahlan­dırıl­masına da meydan verilmemesi icabeder. Yoksa bu şekilde gö­rüşleri alınan mümessillerin görüşlerinin hakikatte kıymeti kalmaz.