- Mürcie

Adsense kodları


Mürcie

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Wed 23 February 2011, 10:00 pm GMT +0200
Mürcie

 

Mürcie, genel bir görünüşe verilmiş bir isimdir, sistemli bir mezhep değildir. İnsanların işledikleri fiillerle, bunların neticesi hususunda ortaya atılmış bir takım görüşlerden oluşmuştur. İslâm tarihinde Hz. Osman, Hz. Ali ve Muaviye ile ilgili olarak onların hatalı ve büyük günah işlediklerini, taraftarlarının kâfir olduğunu ileri süren Haricîlerin bu aşırı fikirlerine karşı ortaya çıkan bu hareket “erteleyiciler” anlamında bir itikadı mezheptir. Emevîlerin ilk devrinde basit bir şekilde doğmuş ve giderek güçlenmeye ve gelişmeye başlamıştır. İman ve küfür mesele­sinde ortaya çıkan bu ihtilafların yoğunluk kazanmağa başla­dığı birinci asrın ikinci yarısında müslümanlardan bir grup, mücadele eden iki grubun da haklı tarafları olduğunu, ancak onların kâfir saydıkları insanların Allah'ın varlığını ve birliğini tasdik etmiş olmaları itibariyle kâfir sayılamayacaklarını, fakat hakkında kesin bir hüküm vermenin de mümkün olmaması sebebiyle bu hükmü, ahiret gününde Allah'a bırakmak (irca) gerektiğini ileri sürmüşlerdir.

Mürcie'nin temel akidesi imanla ilgilidir. Bir kimse İslâm'a bağlı kaldığı, kelime-i şehadeti ikrar ettiği sürece, farzları yapmasa ve büyük günah işlese bile kâfir olmaz. Bu mezhep, amel-iman belirlemek için ileri sürülen görüşlerin aşırılaşmasının tabiî bir sonucu otarak doğmuştur. Onlara göre, kâfire ibadet ve taatı fayda vermediği gibi, mü'mine de işlediği günahlar zarar vermez. Büyük günah işleyenler kâfir değildir. Amel imandan bir cüz değildir. Bundan dolayı amelsizlik, imansızlığı gerektirmez. Cehennemde yalnızca kâfirler ebedî olarak kalır. İman Allah'ı bilmek demektir ve kalpte bulunur, kalbde bulunan iman, Allah'ı sevmek ve onun emirlerine boyun eğmek şeklindedir. Allah'ı gayet iyi bilen şeytanın kâfir olması kibirlendiği ve ona boyun eğmediği içindi. Haram olan şeyleri işleyen veya farzları yerine getirmeyenin bu hareketi fısk'tır. Fakat bu hususların dinî hükmü olan haramhk ve farzlığı inkar etmedikçe bu gibi kişilere fasık denmez. Puta tapmak küfür değildir, fakat küfrün delilidir. Allah sözünden dönmez, fakat yaptığı tehditlerden bazan dönebilir (hulf edebilir). Çünkü sevap ve mükafat Allah'ın birer lütfu ve ihsanıdır. Bu sebeple, Allah vaadini yerine getirir. Ayrıca vaadden caymak bir kusurdur. Allah ise kusurdan münezzehtir. Ceza vermek, Allah'ın adaletinin bir eseridir. Bu hususta Allah dilediği gibi hareket eder. Ayrıca yapılan tehditten dönmek bir kusur sayılmaz. İman ne artar, ne de eksilir, ziyadelik ve noksanlık kabul etmez. Kalbde bir tasdik şeklinde bulunan iman eksiise şüpheye düşülürdü. Şüphe ise tasdik değildir.

Çok yönlü bir mezhep olmayan Mürcie'nin siyasetle alakası çok azdır. Başka mezheplere mensup olduğu halde, iman-amel konularında Mürcie'nin görüşlerini benimseyen yarı Mürcie kimseler olduğu gibi, Mürcie'den oldukları halde başka mezheplerin görüşlerini kabul eden Mürcie mensupları da vardır. Ehl-i sünnetten olup, ameli imandan cüz saymayan Saîd bin Cübeyr, Hammad bin Ebî Seleme ve Ebu Hanife gibi büyük bilginleri'de Mürcie'den göstermek isteyenler varsa da bunun aslı yoktur.

Mürcie'nin Yunusİye, Ubeydiye, Gassaniye, Sevbaniye, Merîsiye ve Tûmeniye gibi birçok kolları vardır. Bunlara Halis Mürcie denir. Mürcie'nin bu kolları uzun süre varlıklarını sürdürememişlerdir. Fakat Mürcie mezhebinin inançları Şiâ ve tasavvuf gibi mezhep ve meslekler içerisinde yaşamış ve taraftar bulmuştur.

Mürcie Mezhebi, İslâm inanç tarihinde geniş bir müsa­maha anlayışı getirmiştir. Bu, şairler vasıtasıyla işlenmiş ve bir af ve müsamaha edebiyatının doğmasına sebep olmuştur. Mürcie, hoşgörüyü esas aldığı için Emeviler ve Abbasîler devirlerinde herhangi bir takibata uğramamıştır. Bu mezhep, vezir, emir, kumandan, vali gibi her sınıf devlet adamının hesabına gelmiş ve onların himayesini kazanmıştır. Hatta bu yüzden “el-İrcâ Dînu'l-Mulûk” (Mürcie, padişahların iktidar sahiplerinin dinî ve mezhebidir) denilmiştir.

Amellerin sevap ve cezası hakkında ilahî kararın ahirete ertelenmiş olduğunu veya suçların mutlaka affedileceğine dair ümitlendirmeyi esas alan bu görüş, imanı esas tutarak amelleri ihmal edenlerin daima sığınağı olmuştur. Hatta bugün bile aynı gerekçenin ileri sürülmesi devam etmektedir.