- Munise

Adsense kodları


Munise

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Wed 14 July 2010, 02:48 pm GMT +0200
Munise




Seni incitmişler mi küçüğüm?
Munis bakışlarına sirayet eden bu hüzün de neyin nesi?
Yoksa aşk nâmı altında tard edilmiş bir meçhul müsün nicedir?
Sûzînâk hasretlerin demetlendiği yerde, ellerin sinende bekleyişinin esbâb-ı mûcibesi nedir ey mahcûb?
Der Saadet’te, saadete uzak düşen yüreciğinin, yaralı bir güvercin misâli çırpınışı, zannetme ki benim canımı yakmaz! Ürkme sakın… Gönül lisânıyla konuşanlar, yürüyen kusur oldukları için kusura bakmaz!

Mesafeler uykusuz, yüreğim dalgın;
Hasretin kan dolu tırnaklarında
Elemler biçare, çareler yılgın;
Resimdeki kızın yanaklarında

Zûl makamında bir gül titrer her seher… Revâ mıdır bu çile? Yazık değil midir dile? Ne namert köprüsünden geçmeli, ne de ham duyuşların bukalemun tabiatıyla akan pınarından içmeli… Tavrıyla mahiyetini göklere savuranların, gönüllerini sual oklarının yakıcılığıyla kavuranların, meçhul denizinin kıyısında o aziz yolcu için selam duranların fevkindeyim bu gece… Gece… Zamanın gözünü kararttığı ânlar manzumesi… Tanımadığım bir ses gibi kulağıma dolan ıstırâbı, ruhumun her zerresine zerk eden rüzgârın ellerindeyim… Bir uyku kaçkını çehreye dökülen perişan zülfün tellerindeyim… Gönül dediğim virâneye, ezelden âşinâ kılınmış bir diyârın güzellerindeyim… Ve hüzn-ü hazan kanununca, bir nâzenin fidanın dökülen gazellerindeyim…

Âh munisem… Mutmain endişelerden geçmek vaktidir bu ân… Mâverâ yollarına dökülen kervânların mâsivâdan sıyrılması lazım gelmez mi? Hem kul, acı denilen nimetin ezdiği yürekle yücelmez mi? Âh yaralı güvercin… Hangi selâtin camiinin avlusundadır âşiyânın? Hangi şadırvandan su içerken, sırrı seyrettin suyun gözlerinde? Sudan ilham alan biçareyi, çamur olduğu demlerde anışında mıdır gârâbet? Ey masumiyet tellalının son nidâsı! Ne cân şişesini taşa çal, ne zamanı fağfur kaselerde ağlat, ne de harab olasıcaların katran yağdıran iklimlerinde gönlünü harab et! Uyan munisem… Gün, Yedi Tepe için ışıktan tüllere senin için bürünür… Korkma… Menzili aşk olan bu yolda, daha nice adımlar yürünür…


İlle de sabır istiyor seneler,
Sabır dediğim; sabrı yineler
Ah duyabilsen neler var neler,
Resimdeki kızın dudaklarında

Âğyâr cânân ile meşk ederken, hicrân, gönlü kendisine ebedi köşk ederken ve zaman akıl almaz işleri dertli başa iş ederken “destur!” diye ayaklanır cümle hayal… Adamlık zor zânaât der gibi bakar aynalar… Teessüf mektubuna dönen bir âh ile yankılanır dört duvar… Çile, bir kuş olup konar cân dalıma… Ve bir mahcub gonca seyre çıkar, ateş denizini… Misafir eylediğim ân hayal sandalıma…

Ellerine leylaklar yakışır senin… Al gönül bağımdaki leylakları der ânsızın… Ateşi ateşle söndürmek olur mu deme! Ameller niyete göre eğilip büküldükten sonra neler olmaz ki şu fâni alemde? Sırlar diyârından âşikâr tahtına çıkmaya sabırsızlanan her mefhum gibi, âsude bekleyişlerin gölgesinde soluklanmak ne hoş… Ötesi hakikaten boş!

Kim ne bilsin âh… Bayâtî’yi kim ?
Aylardan Nisan ya; gönülde Ekim
Düşünmek benim en büyük zevkim,
Resimdeki kızın leylaklarında

………/………

Gül, güzün ellerinden tuttu… Bülbül, şeydâ tavrından bir şey kaybetmemek adına, gözyaşıyla karışmış bir iksir ile sarhoştu Zaman kendi etrafında dönerek devrildi ateşin avuçlarına… Ve bir ebruli sancak çekildi, gönül kalesinin semavi burçlarında…

Dalgalanışına bakıp da mest olmamak elde mi efendim?

Ah munisem… Bu hâlin mestiyle çekilen restler hanında dinlendir yorgun bakışlarını… Hancı tanıdık, bildiktir ezelden… Sûr üflenene kadar, sükun, yegane sığınak olmalı bu dem… Gül, güzde açmaya ahdetmiş madem… Titre ve aşkı tesbih eyle Üftâdem…

Yâ Hây!



ALINTI