- Müminin Şahsiyet Çerçevesi

Adsense kodları


Müminin Şahsiyet Çerçevesi

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
reyyan
Fri 12 November 2010, 02:45 pm GMT +0200
Mü’minin Şahsiyet Çerçevesi

Ahmet Taşgetiren


Kur'an'da kişilik tipleri mü'min, muvahhid, mütteki, müslim, kâfir, münkir, müşrik, mülhid, münâfık gibi kelimelerle tanımlanır.

Bunların kimi müspet kişilikleri, kimi menfi kişilikleri ifade eder.

Yukarda saydıklarımızdan ilk dördü Kur'an'a göre müspet, diğer beşi menfi kişilik tipleridir.

Kur'an insandan, kişiliğini ilk dört tanımlama içinde bulundurmasını, diğer beş kişilik tipinden de uzak kalmasını ister.

İlk dört içinde yer alan “Mü'min” vasfı, en kapsayıcı müspet kişiliktir. İman, kişinin Rabbi ile ilişkisinin başıdır ve imanla buluşan insana “Mü'min” denir.

İnsanın Rabbi ile ilişkisi ise, dünya hayatında idrak edilmesi kaçınılmaz olan bir insanlık imtihanıdır.

Müslümanlık “Amentü” diyerek başlar.

Ama “amentü” demekle bitmez.

Kur'an'da “Ey iman edenler, iman ediniz” (Nisa, 136) gibi bir ayet de vardır,

“Mü'minler sadece “iman ettik' demekle kendi hallerine bırakılıvereceklerini ve imtihana tabi tutulmayacaklarını mı zannettiler” (Ankebut, 2) gibi bir ayet de vardır.

Bir ayet ise şöyledir:

“Bedeviler, 'iman ettik' dediler”.

De ki: “Siz iman etmediniz.

Lâkin İslam olduk, İslâm dairesine girdik” deyin.

Zira iman henüz kalplerinize nüfuz etmiş değildir. (Hucurat, 14)

Birinci ayet, zaten iman etmiş olanlara “İman ediniz” diye bir hatırlatmada bulunuyor. Yani mü'mine imanı hatırlatıyor. Buradan, mü'minin ilk işinin “iman meselesi”ni doğru kavramak olduğu, onda titizlenmek olduğu, yani imanı sağlamlaştırmak olduğu anlaşılıyor. Buradan, demek ki diyorsunuz, mü'min olunca, daha işin en başındaki mesele, iman meselesi bile tamamen halledilmiş olmuyor, imana bile emek vermek gerekiyor.

Aslında diğer iki ayet de, aynı hassasiyeti pekiştiriyor.

Ankebut - 2'deki ayet, “İman ettik” dedikten sonra bir imtihan faslı bulunduğunu bildiriyor. İman, o sınavdan geçtikten sonra gerçek iman oluyor.

Hucurat-14'teki ayet ise, çok daha net bir muhasebeye götürüyor insanı.

Anlıyorsunuz ki, bir “İslâm dairesi” var, söz ile söylenen bir “Amentü – İman ettim” akdi, bu daireye giriş imkanı sağlıyor insana. Ama iş orada bitmiyor. Oradaki durum, Kur'an'ın sahibi tarafından “İman etme” olarak kabul edilmiyor. Hatta iş, sadece insanın anlama kapasitesine bırakılmıyor, açık açık “İman etmediniz” diye uyarılıyor insan. Sonra da asıl mesele ifade ediliyor:

“-İman henüz sizin kalplerinize nüfuz etmedi.”

Buradan, insanın kendi kalbine doğru bir yolculuk yapması gerektiğini, iman denen hadisenin, o yolculuğun gerçekleşmesi sayesinde gerçek olacağını anlıyoruz.

“Ey iman edenler, iman ediniz...” ayeti, Allah Teala'nın bizim önümüze imanın kaliteli bir iman haline gelmesi için bir kişilik çerçevesi koyacağını gösteriyor.

Önce bunu anlamak lâzım.

Yani “İman ettim” demekle iş bitmiyor.

Buradan yola çıkınca, “Amentü” içine giren “iman umdeleri”nin de aslında bir şahsiyet çerçevesi sunduğunu görebiliriz. Allah'a iman, Kitaplara iman, Peygamberlerele iman, Meleklere, Ahiret Gününe, Kadere, hayır ve şerrin Allah'tan geldiğine iman.... Tüm bu iman umdelerinin idraki, “Amentü”nün olmazsa olmazıdır. Yani mesela, “Ahirete iman ediyorum” deyip de, hiç o dünyada Allah'ın huzuruna çıkmayacakmış, hiç hesap vermeyecekmiş gibi yaşamanın adı “Ahirete iman” değildir. Aynı şekilde “Kitaplara iman ediyorum” deyip, Kur'an'la yüzde yüz zıt bir hayatın içinde bulunmanın, “Peygambere İman ediyorum” deyip, Hazreti peygamber'in dünyasına yabancı bir dünya kurmanın adı da “Amentü çerçevesi”nde bir hayat değildir.

Elbette insan, sır “Amentü”den yola çıkarak da bunun gerektirdiği bir hayat çerçevesi idrakine varabilir.

Ama Kur'an bizi öyle de bırakmıyor. Yani -

-Allah'a bağlı isen, O'nu hoşnud edecek bir hayat kur, o hayat nasıl olur düşün, taşın...

-Ahiret gibi bir dünyanın varlığına, orada dünyada yapıp ettiklerinin hesabını vereceğine inanıyorsan, orada yüzünü kara çıkartmayacak bir hayat defteri oluştur. Doğruları, yanlışları araştır, bul, demiyor.

Doğruları, yanlışları izah ediyor. Allah Teala'nın hoşnud olacağı insan kalitesinin şartlarını bildiriyor. Allah Teala'nın sevmeyeceği insan zaaflarına da tek tek işaret ediyor.

Kur'an'da “Ey iman edenler!” diye başlayan yüzlerce ayet var.

Bu ayetler, Rabbani ölçüde bir insanlık kalitesinin çerçevesini çiziyor.

Şunlar olmalı, şunlar olmamalı...

Bir insan şahsiyetinin tüm detayları yer alıyor bu çerçeve içinde...

Yaşlandıklarında anaya babaya şefkat kanatlarını germeye kadar uzanan bir insani davranışlar silsilesi...

Yeri yaracakmış gibi yürümeniz, bir kibir göstergesi olarak Allah'ın hoşuna gitmiyor.

Gıybet etmeniz, Allah nezdinde sizi ölmüş kardeşinizin etini çiğnemek gibi gösteriyor.

Yetimin başını okşayabilmek, onun malını kullanırken azami titizlik göstermek, bir başkasına yardım yaparken kaşıkla verip sapı ile göz çıkarmamak....

Göz kaş işareti ile bile olsa bir başkası ile alay etmemek...

Malın muhasebesi...

Canın muhasebesi...

Evladın muhasebesi...

Sahip olunan tüm güçlerin muhasebesi...

Allah'ı görüyormuş gibi bir hayat kurmak...

O'nun her an bizimle beraber olduğu bilincini kuşanmak...

O bize şah damarımızdan yakın, bunu unutmamak...

Allah Rasulü -s.a.- “İmanın 73 bölüm olduğu”nu bildiriyor ve “Bunun en faziletlisi kelime-i tevhidi, yani Lailahe İlallah'ı söylemek, en aşağısı ise yoldan insanlara eziyet verecek şeyleri kaldırmaktır. Haya da imanın şubelerinden biridir.” buyuruyor.

Bu hadisi şerifin bize öğrettiği ilk şey, Amentü'nin 6 esasla sınırlı olmadığı ve yine Amentü'nün yoldan insanlara eziyet veren şeyleri kaldırmaya kadar uzandığı hususudur.

Rasulullah Efendimizin zikrettiği “İmanın 73 Şubesi”ne baktığımızda da, aslında tüm bir Müslüman şahsiyet çerçevesinin ortaya konduğunu görmekteyiz.

Kur'an'daki “Ey iman edenler” hitabıyla başlayan ayetler de, böyle bir şahsiyet çerçevesini dokumaktadır.

Biz buradan, “Mü'min kişiliği” diye bütün bir kişilik olduğunun farkına varıyoruz. Buradan da “Ey iman edenler” diye başlayan ayetlerin doğrudan kendini “Mü'min” diye tanımlayan herkese hitap ettiği sonucunu çıkarıyoruz.

İslâm fıkhında iman - amel ilişkisi için özel bir bahis açılmıştır. “Amel imandan bir cüz müdür?” sorusu tartışılmıştır. Yani insan davranışındaki bir eksiklik, yanlışlık imanı zedeler mi?

Genelde amelin imandan bir cüz olmadığı kabul edilmiştir. İmanın gitmesi, zedelenmesi, zayıflaması çok büyük bir hadise olduğu için, daha doğrusu İslam'da, imanını kaybeden bir anlamda her şeyini kaybetmiş, insanlığını bile kaybetmiş gibi olduğu için, davranışlardaki aksamaların “imanın kaybı” noktasına varmayacağı görüşü tercih edilmiştir. Ancak bazı davranışların, imanı da zorlayacağı görüşü de yine İslâm fıkhı içinde kabul edilen görüşler arasındadır. Mesela Kur'an'ı, Hazreti peygamberi küçümseme niteliği taşıyan bir söz iman açısından son derece tehlikeli bir söz kabul edilmiştir.

Bunun yanında, “Ey İman edenler!” hitabı çerçevesinde insanlara bildirilen davranış özelliklerinin her birinin “Mü'min'in şahsiyet çerçevesinin bütünlüğü” içinde bir anlam taşıdığı muhakkaktır.

Bu çerçeveden kopan her doğru parça, ya da bu çerçeveye eklenen her yanlış parça, şahsiyet bütünlüğünde bir bozulmaya yol açacaktır.

Diyelim, 100 özellikle bir “Müslüman şahsiyet tarifi” yapıldı ve bir insanda bunun 50'si bulunmuyor. Bu durumda kişilik bütünlüğü yüzde 50 nisbetinde bozulmuş olmaktadır.

Bir diyetisyene gidildiğinde onun verdiği diyeti harfi harfine uygulamak var, uygulamamak var. Bunun pratik sonucunu diyetisyene onca bedel ödeyen insan kendi hayatında gözlemliyor.

İslâm, iman, ve bunlara bağlı hayat çerçevesi de bir insanlık diyeti halinde sunuluyor Halik-ı Zül Celal tarafından...

Elinizin, ayağınızın, gözünüzün, kulağınızın ölçüleri var, kalbinizin ve dimağınızın da diyeti var...

Bedendeki gereksiz, fazladan, yanlış hayat tarzları sebebiyle yüklendiğimiz maddi ağırlıkları taşımak ne kadar zorsa, yine yanlış hayat tarzı tercihleri sebebiyle ruhlarımız üzerinde biriken ağırlıkları, hele bir ebedi hayat boyunca taşımak çok daha zordur.

Hayatımızın kalitesine dikkat etmeli, Yaratan'ın, bizim varlık şartlarımızı en iyi bilenin, bizden istediği “hayat tarzı” üzerinde hassasiyet göstermeliyiz.

Çünkü:

“Dönüş onadır.” (Gafir, 3)

Sonunda

“Ona döndürüleceksiniz” (Bakara, 28)

Çaresiz:

“Allah ile buluşmayı yalanlayanlar hüsrana uğramıştır.” (En'am,31)