- Mümin gıda gibidir

Adsense kodları


Mümin gıda gibidir

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
Hadice
Mon 3 January 2011, 08:55 am GMT +0200
Mümin gıda gibidir


Peygamber efendimizin bildirdiklerinin, söylediklerinin ve haber verdiklerinin hepsini beğenip kalbin kabul etmesine, yani inanmasına İman denir. Böyle inanan insanlara da, Mümin denir. Resulullah efendimize bir kimse gelip;
-Müslümanların hangisi daha hayırlıdır? diye sual edince, Peygamber efendimiz;
-Elinden ve dilinden Müslümanların emin olduğu kimsedir cevabını vermişlerdir.

Müminin yüzü, ahirete dönüktür. Yaptığı, söylediği her şeyi, Allah için yapar ve söyler. Tenbellik yapmaz, uyuşuk olmaz, kimsenin malında, mülkünde, makamında gözü bulunmaz. İmam-ı Evzâi hazretleri; "Mümin az konuşur, çok iş yapar. Münafık, çok konuşur, az iş yapar" buyurarak müminin nasıl olması lazım geldiğini bildirmiştir.

İmam-ı Gazâli hazretleri, insanları üç kısma ayırmıştır:
Birinci kısımdakiler, gıda gibidir. Bunlara herkesin devamlı ihtiyacı olur. Her zaman aranılan kimselerdir.

İkinci kısımdakiler, ilaç gibidirler. Bu kısımdakilere her zaman değil, bazen ihtiyaç duyulur.

Üçüncü kısımdakiler ise, hastalık gibidir. Bunlara ihtiyaç duyulmaz. Ama istemediğimiz halde onlar bizi bulur. Bu kısımdakilerle geçinmek icap eder, kötülüğünden kurtulmak için idare edilirler.

Mümin, İmam-ı Gazâli hazretlerinin bildirdiği birinci kısımdakilerden yani gıda gibi olanlardan olmalıdır ve her zaman mümine ihtiyaç duyulmalıdır. Mümin, ekmek gibi, su gibi olmalıdır. Susması da, konuşması da faydalı olmalıdır.

Vehb bin Münebbih hazretleri buyurdu ki:
"Müminin, insanların arasına karışması, onlardan öğrenebileceği faydalı şeyleri alabilmek için susması, boş ve faydasız sözden sakınmak için konuşması da, başkalarına iyi ve güzel şeyleri anlatmak içindir. Mümin, günahlarını düşünür, onlar için üzülür. Amellerini küçük görür, yaptıklarından dolayı gururlanmaz."

Fudayl bin İyâd hazretlerine, bir kimse gelerek, mümin ve münafığın hâli nasıldır, bunlar birbirinden nasıl ayırt edilir diye sual edince, cevabında; "Mümin, tatlı tatlı meyvesini versin diye hurma diker, fakat diktiği hurmada diken bitmesinden de korkusu vardır. Münafık ise, hurma yerine dikenli bir çalı diker ve bundan da taze hurma bitmesini bekler" buyurmuştur.

Allahü teâlâya iman etmek nimeti ile şereflenen bir kimse, Cenab-ı Hakkın emirlerine saygılı olduğu gibi, Onun yarattıklarına karşı da merhametli, şefkatli olur. Zaten, Allahü teâlânın emirlerine hürmet ve mahluklarına şefkatli olmak, İslamiyet’in özetidir. Mümin de, böyle olur. Cenab-ı Hakkın emirlerine hürmet eden, yarattıklarına merhamet eden bir kimse, yalan söylemez, dedi-kodu yapmaz, kötü düşünmez, herkese acır, yardım eder ve herkesle de iyi geçinir. Zaten Peygamber efendimiz; (Mümin, ünsiyet eder ve kendisiyle ünsiyet edilir. Yani, sevilip kendisiyle iyi geçinilir. İyi geçinmeyen ve kendisiyle geçinilemeyen kimsede hayır yoktur) buyurmuşlardır.

Resulullah efendimiz, bir hadis-i şeriflerinde de mümini; (Kâmil mümin, eli ile, dili ile, mahluklara zararı dokunmayan kimsedir) diyerek tarif etmişlerdir.

Müminin yüzü ahirete dönük olduğu için, geçici olan şeylere dönüp bakmaz. Bunlarla zaman kaybetmez. Ebu Abdullah el-Kureşi hazretleri; “Dünya mezbelelik gibidir. Hiç bir kıymeti yoktur. Bunun içindir ki, sadık mümin, dünyanın ne sevgisi, ne buğzu ile uğraşmaz” buyurmuştur.

Allahü teâlâya iman eden bir kimse, başkalarının hata ve kusurları ile değil, kendi hata ve kusurları ile meşgul olur. Bu sebepten dolayı, herkes tarafından sevilir ve hürmet görür. Ebu Bekr-i Dükki hazretleri; "Allahü teâlâyı tanıyan kimse, Ondan ümidini kesmez ve hep Ona ilticâ edip, sığınır. Onu unutan kimse de, mahluklara ilticâ eder. Nefsinin kötülüklerini tanıyan kimse, hiçbir amelini beğenmez, güzel ve kusursuz bilmez. Hep kendini kusurlu bilir. Mümin bilerek hata yapmaz. Gaflet ile bir hata yaparsa, hemen hatasını düşünüp üzülür ve derhal tevbe istigfâr eder" buyurmuştur.

Mümin, Allahü teâlânın her an kendini gördüğünü, kalbinden geçirdiklerini dahi bildiğini bilir ve böyle inanır. İmam-ı A'zam Ebu Hanife hazretleri; “Mümin, Allahü teâlânın kendisini devamlı murâkabe ettiğini bilir. Kimsenin bulunmadığı bir yerde veya herkesin yanında olsun, mutlaka Allahü teâlânın onu kontrol ettiğine inanır” buyurmuştur. Böyle bilen ve inanan bir kimse, kötülük yapamaz. Her zaman dinine ve dünyasına faydalı olan şeylerle meşgul olur. Cenab-ı Hakkın yarattıklarına faydalı olur, onlara hizmet ve yardımda bulunur. Kendi ayıpları ile meşgul olduğu için, kimsenin ayıbını, kusurunu açığa çıkarmak için uğraşmaz. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Her kim dünyada bir mümin kardeşinin işini görürse, Hak teâlâ, o kimsenin yetmiş işine kolaylık ihsan buyurur. O yetmiş işin on tanesi dünyada, altmış tanesi kıyâmet günündedir. Bir kimse, bir mümin kardeşinin aybını kapatırsa, Allahü teâlâ o kimsenin bütün ayıplarını kıyâmet günü kapatır!)

Kısacası şu beyitte ifade edildiği gibi:
“Mümin iyi huyludur, herkes ondan memnundur.
Kimseye zulm eylemez, kendi de huzurludur.”


Osman ünlü