- Mümin anlaşan anlaştıran insan demektir

Adsense kodları


Mümin anlaşan anlaştıran insan demektir

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Mon 6 August 2012, 01:42 pm GMT +0200
Mümin anlaşan, anlaştıran insan demektir!

 
   Günlük hayatta bazen anlaşamadığımız konular oluyor, tatsızlıklarla yüz yüze gelebiliyoruz.

Böylesine huzur kaçıran durumlarda belli bir davranış halimiz var mıdır? Çevremizle ters düştüğümüz durumlarda ?uyum göstermeli, anlayışlı olmalıyım? diyebiliyor muyuz? Yoksa, ?ne pahasına olursa olsun düşündüğümü kabul ettirmeli, istediğimi yaptırmalıyım? diye mi düşünüyoruz?

Bence, böyle anlaşmazlıklara maruz kaldığımız yerlerde bir ölçümüz olmalı, uygulayacağımız bir anlayışımız bulunmalıdır.

Mümine mahsus bu ölçü ve anlayışı Peygamberimiz haber vermiş ve mümini şöyle tarif buyurmuştur:

- Mümin anlaşan, anlaştıran insandır!..

Evet, kamil ve olgun mümin, anlaşmazlığa düştüğü yerlerde dayatmayı, uyuşmazlığı, inadı tercih ve temsil etmez. Fanatik ve iddiacı bir adam görüntüsü vermez. Ne pahasına olursa olsun kendi dediğini kabul ettirme dayatmasına yönelmez.

- Ya ne yapar? Fedakarlıklarla da olsa çevreyle anlaşmayı, anlaştırmayı, işi tatlıya bağlamayı, helalleşerek halletmeyi esas alır. Çünkü kendisi mümindir. Mümin ise Efendimiz?in tarifiyle:

- Anlaşan, başkalarını da anlaştıran adam, demektir.

Müminin yapıcı yanını böyle tarif eden Efendimiz, arkasından da eklemiş: Anlaşmayan ve anlaştırmaya gayret etmeyen müminde hayır yoktur!

Denebilir ki; ben anlaşmak istiyorum; ama muhatabım bir türlü anlaşmaya yanaşmıyor.

- Doğrudur. Böyle uyumsuz kimseler de vardır. Ancak kamil müminin görevi, böyle anlaşmazlıklarda dahi kırıp dökmeden, bir tarafı yıkıp incitmeden çare bulmak ve helalleşmelerle konuyu barışa bağlamaktır. Efendimiz, mümini böyle tarif etmiştir.

- Mümin anlaşan, anlaştıran insan!..

Sözü daha fazla uzatmadan sizlere gürültüsü, Resulüllah?ın hanesinde duyulacak kadar heyecanlı bir anlaşmazlık olayı arz etmek istiyorum. Bakın kamil müminler, böylesine bir anlaşmazlığı nasıl anında helalleşerek anlaşmaya dönüştürmüşlerdir görelim.

Ka?b bin Malik ile İbni ebi Hadred, Mescid-i Saadet?e namaza gelmişlerdi. Ancak Ka?b?ın ötekinde alacağı vardı. Hazır yan yana gelmişken alacağı olan parasını istedi. Borçlu da henüz eksiğini tamamlayamadığından hemen veremeyeceğini ifade etti. Derken sesler yükseldi, gürültü Resulüllah?ın hanesinden duyulduğundan, mescide bakan pencereden perdeyi kaldırarak boynunu uzatıp iki tarafa da bakan Resulüllah, iki mümin arasında bir alacak verecek anlaşmazlığı olduğunu anladı. Müminler arasındaki anlaşmazlıklar müminlere mahsus şekilde sonuçlanmalıydı. Bu, kamil müminin vasfıydı. Bunun için de gücü yeten tarafın birazcık fedakarlığı gerekirdi. Bu yüzden Efendimiz, alacaklı olan Ka?b bin Malik?e, sağ elinin şehadet parmağını yukarıya doğru dikerek ortasından bölme işareti yaptıktan sonra, ?Alacağının yarısını bağışla, sen bunu yapabilirsin, durumun böyle bir fedakarlığa müsaittir.? tavsiyesinde bulundu. Ka?b, kamil müminin vasfını bildiğinden anlaşmaz insan olmak istemiyordu. Hemen cevap verdi:

- Başım gözüm üstüne ya Resulellah. Alacağımın yarısını bağışlayarak anlaşan mümin olmayı tercih ediyorum.

Bu defa borçlu İbni ebi Hadred?e işaret eden Efendimiz:

- Kalk sen de kalan borcunu öde, senin de buna gücün yeter buyurdu.

- Hemen ödüyorum ya Resulellah, bu kadarına elbette gücüm yeter artık dedi. Böylece gürültülü bir anlaşmazlık, anında kucaklaşıp helalleşmeyle sona erdi.

Efendimiz buyurdu ki:

- Mümin anlaşan, anlaştıran insandır. Arkasından da ekledi:

- Anlaşmayan, anlaştırmak için gayret göstermeyen müminde hayır yoktur!..
....