- Mükemmel bir yönetici

Adsense kodları


Mükemmel bir yönetici

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
ehlidunya
Fri 20 August 2010, 08:01 pm GMT +0200
Sems-i Sermedî’nin mükâlemesi dahi, onun ilmi ve kudreti gibi küllî ve muhit olarak her şeyin kabiliyetine göre tecelli etmesi; hiçbir sual bir suale, bir iş bir işe, bir hitap bir hitaba mani olmaması ve karıştırmaması bilbedahe anlaşılıyor.” (Şualar) Cümlesini açıklarmısınız?


İnsan, İlâhî sıfatların sadece varlıklarını bilebilir; mahiyetlerini bilemez. Bu sonsuz ve mutlak sıfatlardan birisi olan kelam sıfatının da idrak edilmesi, insan aklının çok ötelerindedir.

İnsanın iradesi cüz’îdir; yani bir anda ancak bir şeyi irade edebilir; birden fazla işi birlikte irade edemez. Konuşması da iradesi gibi cüz’îdir. Bir anda sadece bir kelime konuşabilir; ikinci kelimeyi ondan sonra dile getirir.

Konuşmanın ilk basamağı, cümlenin akılda teşekkülüdür. İnsan, zihninde bir anda iki cümle kuramaz ve iki cümleyi birlikte konuşamaz.

Demek oluyor ki, insan bütün sıfatlarıyla cüz’îdir. ALLAH’ın ise bütün sıfatları küllîdir, mutlaktır, sonsuzdur.

İnsan kendi mahiyetini böylece bildikten sonra, artık “ALLAH’ın küllî sıfatlarını idrak etme” gibi bir davaya kalkışmaktan nefsini engeller. Bu yolun helâke çıkacağını çok iyi bilir.

Bu kısa açıklamadan sonra, konumuz olan vecizenin kısa bir tahlilini yapalım:

Bu cümlede, ALLAH’ın mükalemesinin yani mahlukatıyla konuşmasının, onlara birtakım hakikatleri ilham etmesinin, melekler âlemine emirler vermesinin küllî olduğu, yani bir sıraya bağlı olmaksızın birlikte tahakkuk ettiği ders veriliyor. Bu ulvî hakikatin bir derece anlaşılabilmesi için de ALLAH’ın diğer iki sıfatı misâl olarak veriliyor. Yani, “Cenab-ı Hakk’ın bilmesi ve kudretiyle tasarruf etmesi, nasıl bir sıra ile değil, birlikte, beraber, her yerde ve her anda tahakkuk ediyorsa konuşması da öyledir.” deniliyor.

“Kâinat bir şeceredir.” cümlesinden hareketle, bu gerçeği bir ağaçta kolayca seyredebiliriz.

Bir ağaçtaki bütün yaprakların ve çiçeklerin sırayla değil birlikte teşekkül ettiğini gözümüzle görüyoruz. Kâinat ağacının en son meyvesi olan insanda, bu gerçeği, görmekten de öte yaşıyoruz.

Yüz trilyona yakın hücremiz birlikte görev yapıyor ve birlikte değişiyorlar. Her hücredeki bir o kadar atom da yine beraber ve birlikte çalışıyorlar.

Saçımızın ve sakalımızın telleri sırayla değil beraber uzuyorlar.

Bütün insanların bütün hücrelerindeki bu rakamlara sığmaz icraatlar birlikte yürütüldüğü gibi, bu kanun diğer canlı türlerinin de bütün hücrelerinde, topraktaki bütün bakterilerde, denizdeki bütün balıklarda, semadaki bütün yıldızlarda hükmünü icra ediyor. Onlardaki bu sonsuz faaliyetler de yine, sırayla değil, beraber icra ediliyor.

İşte insan aklı, bu sonsuz faaliyeti ve bu sonsuz kemâli anlamaktan nasıl aciz ise, İlâhî sıfatlardan biri olan kelam sıfatının da sonsuz mânâları, sonsuz mahluklara birlikte ilham etmesini idrak edemez.

Her iki sıfatın faaliyetleri karşısında da insana düşen görev “tekbir ve tespih ve hamd” etmekten başkası değildir.

İnsan öncelikle kendi mahiyetini, daha sonra çevresindeki yaratıkların mahiyetlerini ölçü alarak, bir çok hakikati, bu dar görgü kalıbı içinde değerlendirir ve hata eder.

Konuşma denilince ses ve hece kalıbının dışına çıkamaz. Halbuki, bütün İlâhî ilhamlar sessiz ve hecesizdir. Kalbe kelimesiz olarak doğan bir mânâyı, insan kendi lisanıyla kelimelere döker; o çekirdeği ağaç haline getirir. Ayna mânâ, faklı lisanlarda değişik kelimelere dökülür.

Bu kâinat, ALLAH’ın kudret kelimeleriyle doludur, ama ‘kudret sıfatı’ bu kelimelere benzemekten çok uzaktır. O, anlaşılmaz bir sıfattır ve kâinatla kendini göstermektedir.

İnsan da bir cümle yazdığında o sayfadaki kelimelerde onun ilmini görürüz, ama o kitap ve o yazılar o zatın ilim sıfatına hiç mi hiç benzemezler.