- Mukallidler Tabakası

Adsense kodları


Mukallidler Tabakası

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
saniyenur
Sun 12 August 2012, 03:29 pm GMT +0200
7- Mukallidler Tabakası

Müctehidlerin en aşağı tabakası, bu tabaka­dır. Bu tabakaya mensup olanlar, kitablan an­layabilirler; fakat görüş ve rivayetleri tercih edemezler. Onlar, tercihlerde bulunan mücte­hidlerin tercihleriyle tercih derecelerini ayırdedecek bilgiye sahip değildirler.

İbni Âbidin, bunları şöyle tarif etmektedir; "Onlar doğru ve yanlışı, sağ ve solu birbirin­den ayıramamışlardır. Hattâ onlar, gece odun toplayıcısı gibi ellerine geçen her şeyi bir araya getirmişlerdir. Bunları taklid edenlere yazıklar olsun!"

İbnİ Âbidin'in anlattığı bu sınıf mensupları son asırlarda oldukça çoğalmıştır. Onlar, adetâ kitapların ibarelerine tapınırlar; kitapla­rın içindekilerden öte gidemezler; delil, görüş ve rivayetleri birbirinden asla ayırdedemezler.

Çağımızda bu gibi insanlar çoktur. Onlar, fa-kihlerin sözlerine sarılırlar; bu sözlerin da­yandığı delillere bakmazlar; hattâ, "bu konu­da şöyle bir görüş vardır" demekle yetinirler. Yaptıkları işleri meşru göstermek isteyen çevre ve sınıflar üzerinde bu tip insanların büyük etkrsi vardır. Bunlar, kim söylemiş olursa olsun, kıymeti ne olursa olsun, bulduk­ları herhangi bir görüşe sarılırlar ve açık bir delil veya tercihe lâyık bir düşünceye dayan­mamış olsa bile, ona göre fetva verirler; son­ra da onu her tarafa yayarlar. İbni Âbidin'in dediği gibi bunlara da, bunları taklid edenlere de yazıklar oisun!

Bu konuyu bitirmeden önce belirtmek isteriz ki Hanbelîlerin şu görüşüne biz de aynen ka­tılıyoruz: Her çağda mutlak içtihad şartlarım haiz bir müctehidin bulunmaması doğru ol­maz; çünkü böyle bir içtihad sayesinde dîn, iftiracıların iftiralarından korunmuş ve onun tertemiz cevheri gösterilmiş olur. Yine böyle bir içtihad sayesinde dînin metodundan sapmaksızın, hükümlerine saçma bir şey kat­maksızın ve dinî bağı koparmaksızın îslâmî esasları tatbik etmek imkânı doğar.

Hiç bir kimse, Allah'ın akıllara açmış olduğu bu kapıyı kapamak hakkında sahip değildir. Bu kapının kapandığını söyleyen hangi delile dayanmakta ve kendisi için mubah olan şeyi neden başkaları için haram saymaktadır? Bu­nu sormak hakkımız değil midir? Zira bu ka­pının kapanması, insanları, İslamî ilk kaynak­lardan, yani Kitab'tan, Sünnet ve selef-i sâlihin eserlerinden uzaklaştırmaktadır. Hattâ taklidcilikte ifrata giden bazı kimseler, "Kur'ân ve Hadîs'i incelemeye lüzum yok­tur; çünkü içtihad kapısı kapalıdır" diyecek kadar ileri gitmişlerdir. Lâ havle ve lâ kuvve­te illâ billâh! (M. Ebu Zehra, Usûlü'l-Fıkıh).

İçtihadın Bölünmesi

İçtihad şartlarım haiz olan kimsenin içtihadı, kayıtsız şartsız ve umumî bir içtihad mıdır? Böyle bir müctehidin her türlü dinî mesele hakkında içtihad yapması gerekmez mi? Çünkü içtihad, fıkhî bir meleke olup buna sahip olan kimse hem usûlü, hem de şeriatın amaçlarını tam olarak bilmektedir. Onun içti­hadı her hangi bir konuya münhasır olamaz; zira şerîatın her bölümü birbirine bağlıdır.

Şer'î bir meselede içtihad yapacak kimse, şerîatın bütününü bilmek mecburiyetindedir. İbadet meselelerini hakkı ile bilmeyen, muamelâta ait meseleleri anlayamaz. İçtihad şartlarım haiz olan müctehide göre içtihad yapmak, fıkhî bir melekedir. Bu meleke saye­sinde müçtehid, bütün dinî meselelere nüfuz edebilir.

Fakihlerin büyük çoğunluğu bu görüşü be­nimsemiştir. Onlara göre içtihad bölünmez. Nikâh meselelerinde içtihad yapan kimse, ibadet meselelerinde başkasını taklid etmez. Aynı şekilde, ibadet hususunda müçtehid olan kimse, alım-satım veya nikâh hususunda taklidçi olamaz; çünkü bu, iki zıt şeyi birleş­tirmek demektir. İctihadla taklidçilik birbiri­ne zıt olan ve bir şahısta birleşmesi mümkün olmayan şeylerdir. Doğru kıyas metodlarını bilen bir fakih, onu aile meselelerine tatbik etmekten âciz ve muamelât işlerine tatbik et­meye muktedir olabilir mi? Ancak onun, belli bir konuya ait deliller hakkındaki bilgisiyle diğer konuların delillerine ait bilgisi eşit ol­mayabilir; fakat bu, onun müctehidlikten mu-kallidlik mertebesine düşmesi demek değil­dir.

Bazı Mâlikîlerle bazı Hanbelîler, Zahirîlere uyarak, şöyle demişlerdir: İçtihad bölünebilir. Her hangi bir konu hakkında derin bir bilgiye sahip olan kimse bu konuda içtihad yapabilir. Bu, içtihad konusundaki esaslara aykırı değil­dir.

Burada onun, hem müçtehid hem de mukallid olduğu söylenemez; çünkü Zahirîlere göre taklid, mutlak olarak yasaktır. Kişi, karşılaştı­ğı bir meseleyi, kendi re'yi ile değil, bir deli­le dayanarak fetva veren herhangi bir fakihe başvurmak ve onun dayandığı bu delili anla­mak zorundadır. İşte o, bu delili anlamakta müçtehid demektir ve onu, bunun dışında taklid etmez; belki kendisi de onun gittiği yoldan gider.

İçtihadın bölünebileceğini ve taklidi caiz sa­yanlara göre, belli bir konuda içtihad yapacak kimse, bütün İçtihad metodlarını bilmek ve içtihad için gereken ehliyete sahip olmak mecburiyetindedir. Belki o, delillerini tam olarak bildiği konuda fetva verir, diğer kon-rularda kesin bir bilgi sahibi oluncaya kadar susar. Meselâ; bir çok imamlar, kendilerine sorulan bir kısım meseleler hakkında "bilmi­yorum" diye cevap vermişlerdir. İmam Mâlik, otuz altı kadar soruya "bilmiyorum" (îâ-edrî) sözüyle karşılık vermiştir; çünkü o, bu meseleerin dayandığı delilleri o zaman in­celememişti. Bununla beraber onun imamlık ve müctehidlik sıfatı gitmemiştir. Yine de o, Hicret Yurdunun İmamıdır. (Muhammed Ebu Zehra, Usûlü'i-Fıkıh, Kahire, t.y., [İslâm Hukuku Metodolojisi, çev., Abdülkadir Şe­ner, Ankara 1986, Fecr yay., ss. 325-344]).