- Muhakeme usulü

Adsense kodları


Muhakeme usulü

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafız_32
Sat 2 October 2010, 08:34 pm GMT +0200
Dördüncü Bölüm


MUHAKEME USULÜ


Hz. Peygamber muhakeme esnasında tatbik ettiği kaide ve şekilleri, çeşitli vesilelerle nazari olarak ortaya koyuyor, dolayı­sıyla tarafların ve hakimlerin her zaman uymaya mecbur olacak­ları kaideleri gösteriyordu.[301] Resûlullah'm tatbik ettiği muhake­me usulüne göre mahkemelerde davayı ispat etmek davacıya düş­mektedir.[302] Hakimler davacının getireceği delillere bağlı kalarak hüküm vermek mecburiyetindedir.[303] Ayrıca islâm muhakeme usulünde tek taraflı olarak icra-i kaza yasaklanarak davalıya da müdafaa hakkı tanınmıştır.[304]

 

A- Dava

 

Ceza davalarında, davanın açılması ve takip edilmesi hukuk-davalanndan farklı bir manzara arzeder. Ceza davalarında, hak­kı ihlal edilen fert veya onun varisleri dava açabileceği gibi bir ih­bar üzerine hakimler de amme davası açabilirler ve mahkemeyi faaliyete geçirebilirler.[305] Hz. Ömer,[306] bir ölüm haberinin kendi­sine gelmesi üzerine, katili bulmak ve gereken cezaya çarptırmak için hukuku amme davası açarak mahkemeyi harekete geçirdi. Bu davanın tahkikatı tam bir sene devam etti.

Basra valisi Mugire b. Şu'be'nin zina ettiği haberi Hz. Ömer'e gelince, hemen onun hakkında hukuki amme davası açtı ve mah­kemeyi faaliyete geçirerek zanlı hakkında gerekli soruşturmayı

yaptırdı.[307]

Hz. Osman'a Küfe valisi Velid b. Ukbe'nin şarap içtiği ihbar edildi. Hz. Osman bu ihbar üzerine hukuku amme davası açarak zanlı hakkında gerekli soruşturma ve tahkikatı yaptırdı.[308]

Amme hukukunu ilgilendiren davalarda, kadılar gibi her müslüman da taraf olabilir ve hukuku ammeye tecavüz durumun­da, ihbar haberini götüren şahıs hukuku amme davası açmış sayı­lır ve o davayı taraf olarak takib eder.[309]

 

B- Müdafaa

 

Muhakeme usulüne göre davacının mücenred iddiasıyla isteği hemen yerine getirilmez, iddia edilen şey (müddeabih) hakkında davalının görüşü sorulur. Bu onun en tabii hakkıdır. Çünkü hak­lar davacının mücerred iddiasıyla tek taraflı verilmiş olsa çok za­man haklar kaybolur ve hak sahipleri mağdur olurdu. Resülul-lah'm bir hadisi bize bu hususta yol göstermektedir: O,

«Şayet hakimler insanlara tek taraflı beyan ve iddialara meb-ni hak tevzi edecek olsalar, karı (ceza mahkemeleri) ve şahısların mallan (hukuk mahkemeleri) üzerinde doğru ve adil olmayan hü­kümler verilirdi» diyor.[310] Hz. Peygamber Ali b. Ebi Talib'i Yemen'e kadı olarak tayin ederken tek taraflı hüküm vermekten sakınmasını,

«iki taraf senin karşında yerlerini alınca; birini olduğu gibi diğer tarafı da dinlemeden aralarında hükmetme. Bu alınması gerekli karan tayin etmede sana daha elverişlidir.» sözüyle ifade etmişlerdir.»[311]

 

C- Davaya Son Veren Taraf Muameleleri
 


1. Feragat Ve Af
 

Feragat ve af daha ziyade hukuk davalarında bahis konusu olabilir. Bir kimse kişisel hakkından feragat ederek davaya son verebilir. Peygamberimize sunulan bir davada,taraflardan biri hakkından feragat etti ve böylece dava son buldu.[312]

Gerçekten Hz. Peygamber devrinden itibaren kısas ve diyet davalarında af ve hakdan feragat kabul edilmiş olduğu halde,[313] hudud davalarında hiçbir zaman af ve feragat kabul edilmemiştir.

Mekke fethedildiği gün, asil aileye mensup bir kadın hırsızlık yapmış ve dava Hz.Peygamber'e götürülmüştü. Hz. Peygamber de deliller muvacehesinde hırsızlık suçunun işlendiğini tesbit etti ve hırsızı el kesme cezasına çarptırdı. Birisi Hz. Peygambere müra­caatla hırsızın elinin kesilmemesini istedi. Hz. Peygamber bu tek­life müthiş kızdı ve böyle davalarda affın bahis konusu edilemeye­ceğini bildirdi.[314]

Safvan b. Umeyye'nin elbisesini çalan hırsız yakalanarak Hz. Peygamber'e götürüldü. Hz. Peygamber, hrısızı el kesme cezasına çarptırdı. SafVan, hırsızı affettiğini ve hakkından feragat ettiğini söylemesi üzerine, Hz. Peygamber:

«Mahkemeye gelmiş bir hırsızlık davası neticesi cezaya çarp­tırılmış bir suçluyu ben affetsem bile Allah affetmez» diyerek Saf-van'm af isteğini reddetmiştir.[315] Çünkü bu gibi cezalar cemiyetin selameti amme (kamu) menfaati ve sosyal adalet düşünceleriyle konulmuştur. Bunlar mağdurun veya onun varislerinin affetme-siyle yahut haklarından feragat etmeleriyle düşmez.

Hz. Peygamber (s.a.v.):

«Taraflar, ihtilafları mahkemeye intikal ettirmeden önce ceza (hudud) davalarında haklarından vaz geçebilirler, birbirlerini affedebilirler.Ancak dava mahkemeye geldikten sonra af bahis konusu olamaz, gereken cezalar verilir ve verilen ceza tenfiz (in­faz) edilir» diyerek ceza davalarında (hudud) af ve feragatin ne zaman kabul edileceğini, ne zaman kabul edilmeyeceğini seraha-ten belirtmiştir.[316]

Burada hatırlatalım ki, Hz. Peygamber, ispat edilemeyen ve­ya ispatı mümkün olamayan ceza davalarında;

«Elinizden ne kadar imkan gelirse müslümanların cezalarını kaldırmaya çalışınız, şayet elinizde beraati için bir yol, bir delil varsa, maznunu serbest bırakınız, zira başkanın afta yanılması cezalandırmasında yanılmasından daha evladır»[317] ve «şüpheli hal sebebiyle cezaları kaldırınız»[318] hadisleriyle maznunun lehi­ne olarak af cihetine gidilmesini tavsiye edilmiştir.

Burada siyasi suçluların cezalarının umumi bir surette affe­dilip affedilemeceği bahis konusu olabilir. Hz. Peygamber Mek­ke'nin fethinde müşriklerin cezalarını affedip umumi af ilan et­mişti.[319] Bu tatbikatın umumi bir af için delil kabuledilip edilme­mesi münakaşa konusu olabilir. [320]

 

2. Sulh
 

Taraflar, gerek duruşmadan evvel ve gerekse muhakeme es­nasında, aralarında niza ve ihtilafı sulh ve anlaşma suretiyle çö­züme kavuşturabilirler.

Hz. Peygamber'den rivayet edilen bir hadisde, «müslüman-lar arasında helali haram, haramı helal etmemek şartıyla sulh makbuldür» diyor.[321]

Hz. Peygamber, kendisine gelen bazı davalarda sulh olmala-rı,uyuşmaları için taraftan bu yola sevketmiştir.[322]

 

D- Deliller Ve İspat Yükü
 

1. Şahitlik (Şehadet)
 

a) Kavram:
 

Şehadet delili, islâm hukukunda en önemli delillerden biri­dir. Kur'an-ı Kerim'in birçok yerinde bu delile temas edilmekte­dir.[323] Hatta Kur'an bazı davaların ispatının şahadet deliliyle mümkün olabileceğini ifade etmiştir.[324] Hz.Peygamber de kendi­sine dava geldiği zaman taraflardan önce şahit getirmelerim isti­yordu.[325] Yine O, nazari olarak da islâm adliye teşkilatında onla­rın Önemli bir yeri olduğunu «şahitlere ikram ve hürmet ediniz. Çünki, Allah onlar sayesinde hakları yaşatır, korur» sözüyle ifade etmişlerdir.[326]

Kur'an adaletle şahitlik etmeyi[327] ve bir kimsenin şahit ola­rak gösterildiğinde şehadetten kaçınmayarak gördüklerini ve bil­diklerini anlatması mecburiyeti (farz-ı ayn ve farz-ı kifaye) üzerinde[328] İsrar eder. [329]

 

b) Şehadet-İ Hisbe:
 

Amme hukukunu ilgilendiren davalarda her müslüman ha­sım olabileceğinden ihbar anında dava hükmen açılmış kabul edi­lir ve o şahsın şehadeti dinlenir. Bu şehadete Şehadet-i Hisbe denir. [330]Hz. Peygamber «şahitlerin en iyisi kendisinden şehadet et­mesi istenmediği halde şehadet eden,kimsedir» diyerek şehadet-i hisbeye temas etmiştir.[331]

Ehl-i zimmilerin biribirleri arasında yapacakları şehadet kabul edilir. Bir hadiste, «Her şahıs, kendi dinine mensup şahıs aleyhinde şahadet edebilir. Yahudi, Hristiyan'ın aleyhinde şahadette bulunamaz, Hristiyan da Yahudinin aleyhinde şahadette bulunamaz. Sadece müslümanlar diğer dinlere mensup şahıslar aleyhinde yapacakları şahadet kabul edilir» diye rivayet edil­mektedir.[332] Hz. Peygamber, yahudilere mensup iki şahıs zina edince onlardan dört şahit istemişti.[333]

Hz. Aişe'den rivayet olunan bir hadisten akrabalığın şahade­tin kabul edilmesine engel olan bir durum olduğu anlaşılıyor.[334]

 

c) Şahadette Nisab:
 

Kur'an ceza davalarında iki adil ve namuslu erkek şahit getir­me mecburiyeti üzerinde ısrarla durur[335] ve hatta gayri meşru münasebetler (zina) gibi en ciddi vak'a ve durumlarda ise dört er­kek şahit şart koşar.[336]

Beyhaki de, «kadınların ceza (hudud) ve talak davalarında şahadetlerinin kabul edilmediğini» zikrediyor.[337] Zühri de aynı şekilde «kadınların Peygamber (s.a.v.) ve ondan sonraki halife (Ebu Bekir ve Ömer) zamanlarında, ceza davalarında şahid kabul edilmediğini» rivayet ediyor.[338]

Yukarıda vermiş olduğumuz izahatten anlaşılacağı üzere ceza davalarında (kısas ve hudud) şehadetin nisabı Kur'an'da, zi­na davaları için dört erkek, hukuk davaları için iki erkek veya bir erkek iki kadın olarak tesbit edilmiştir. Fakat hususi durumlar arzeden ve mesela özellikle kadınların durumlarını ilgilendiren ve erkeklerin bilmesi imkan dahilinde olmayan hallerde Resûlul-lah'ın hadislerinde —Kur'an'da belirtilmediği halde— kadınların şahadetlerinin kabul edildiğini görüyoruz. Kadınların hangi hal­lerde şehadetlerinin kabul edileceğim belirtmek faydalı olur.

Hüzeyfe'nin «bir ebenin doğum üzerine bir çocuğun nesebini tesbit için yapacağı şehadet kabul edilir» diye rivayet ettiği hadis[339] ile Hz.Ali'nin «bir ebenin doğum anında çocuğun sesi çıktıktan sonra öldüğüne şehadette bulunması, mirasın düşmesi ve cenaze namazının kılınması için kabul edilir» diye rivayet ettiği hadisden[340] kadınların miras, neseb ve diyaneti ilgilendiren cena­ze namazının kılınması hususunda şehadetlerinin kabul edileceği hükmü ortaya çıkmaktadır. Ayrıca süt emme hususlarında bir tek kadın şahidin şehadeti kabul edileceği Tirmizi ve Ebu Davud'un Sünen adlı kitaplarında rivayet edilmektedir.[341]

 

D) Davacının Yeminiyle Birlikte Tek Şahid Ve Tek Şahid
 

İbn Abbas,[342] Ebu Hureyre,[343] Sa'd b. Ubade,[344] Cabir b. Abdullah,[345] Ali b. Ebi Talib,[346] Abdullah b. Amr [347] Resûlullah'm davacının yemini ile birlikte bir şahitle hükmettiğini rivayet edi­yorlar. Hz. Ali'den «Peygamber (s.a.v.), Ebu Bekir, Ömer ve Os­man'ın davacının yemini ile birlikte hükmettikleri» rivayet olun­maktadır.[348] Peygamber, «Hüzeyme kime şehadet ederse O'mın şehadeti iki şahidin şehadeti karşılığıdır» dedi.[349]

Ibn Kayyım «bir şahidle hükmetmek, Hüzeyme'ye münhasır değildir. Faziletçe ondan üstün ve onun seviyesinde olan sahabe mesela; Hz. Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, Übey b. KaİD bu olayda Peygamberimize şehadette bulunsa idiler, Peygamber elbette onların şehadetini kabul ederdi. Nitekim bir köylünün Ramazan hilalini gördüğünü haber vermesi üzerine, habeıçm gereğini yeri­ne getirdi» diyor.[350]

Peygamber (s.a.v.) ganimet hususunda dahi davacıya yemin ettirmeksizin ve başka bir şahid de istemeksizin yalnız bir şahidle hükmetti.[351]

 

e) Yalan Şahadet
 

Yalan yere şahadet Kur'an'da katiyyetle yasak edilmiş ve ya­lancı şahide de lanet edilmiştir.[352] Peygamber (s.a.v.)[353] üç kere «yalan yere şahadet ile Allah'a şirk günahı birbirine eşittir» dedi ve şu ayeti okudu: "Yalan sözden kaçının, Allah'ın muvakkitleri O'na (Allak'a) eş tutmayanlar olarak (kaçının)" buyurdu.[354]

Peygamber (s.a.v.) yalan yere şahadeti büyük günahlardan saymıştır.[355]

 

f) Tezkiye:
 

Hz. Peygamber bir hadisinde,tezkiye için bir kimsenin adalet durumu sorulduğunda o kimse hakkında bilinen gerçek durumu aynen ifade etmeyi tavsiye ediyor.[356]

 

2. Hakimin Şahsen Bilmesi Ve Kanaati
 

Rasûlullah bu konuda şöyle buyuruyor:

«Ben ancak fani bir beşerim; siz bana birçok ihtilaflar getiri­yorsunuz, sizlerden biri diğer tarafa nazaran beni ikna etmede daha elverişli ve muktedir davranmış olabilir,. Ben de ondan işit­tiğim şeye göre hükmederim. Verdiğim bir hükümle bir kimseye hakikatte din kardeşine ait bir şeyi verecek olsam, onu asla alma­sın, Zira benim ona bu şekilde vermiş olduğum şey ancak, ateşten bir parçadır.»[357]

 

3. Ehl-İ Vukuf (Bilirkişi)
 

Kur'an-ı Kerim'de Hz. Yusuf un uğramış olduğu iftirada su­çun kime ait olduğunu tesbit etmek için, davanın bilirkişiye hava­le edildiğini görüyoruz.[358]

Neseb davalarında, fizyonomi mütehassıslarından (Kaif) ne­sebin tesbitinde istifade edilebilir. Hz. Peygamber zamanında ve sonraki zamanlarda kainerin neseb tesbitinde oynadıkları rol kaynaklar arasında görülmektedir.[359]

 

4. Keşif
 

Hz. Peygamber zamanına ait keşif vakalarına rastlıyoruz. Müellif Hamidullah Hz. Peygamberin bir keşfini naklediyor, «Medine'de iki toprak sahibi arasında çıkan, bir araziden başka bir araziye su geçirilmesi ile ilgili olarak çıkan davadır. Birçok kimsenin bu meseledeki gayretlerinin boşa gitmesi üzerine Hz. Peygamber ihtilafı çözmek üzere bizzat o mahalle gitmiştir» diyor.[360]

İki kardeş müşterek olarak bir arazi parçasına sahiptirler, bu arazi parçasına küçük bir ev inşa edildi. Bu iki kardeş öldükten sonra, varisleri bu evin hangi kardeşe ait olduğunda ihtilafa düş­tüler ve ihtilafı Resûlullah'a götürdüler. Resûlullah bu davanın bakılmasıyla Huzeyfe b. el-Yeman'ı görevlendirdi. Huzeyfe, biz­zat ihtilaf konusu mahalle gitti ve gerekli keşif ve tahkikatten sonra karar verdi. Tekrar Medine'ye dönüp kararı Hz. Peygam-ber'e sundu. Peygamber keşfe dayanarak verilen karan temyizen tasdik etti.[361]

 

5. İkrar
 


Hz. Peygamber; zina,[362] hırsızlık,[363] Hz. Ebu Bekir; hırsız­lık,[364] Hz.Ömer; zina,[365] Küfe kadısı Şureyh bir dava[366] da mu-kir'in ikrarım hükümlerine mesned etmişlerdir. [367]

 
6. Yemin
 

Yemin, bazı ceza ve hukuk davalarında hükümlere mesned olacak delillerden biridir.[368] Resûlullah, «delillerle davasını ispat etmek davacıya, yemin ise iddiayı reddedene düşer» hadisiyle ye­minin taraflardan hangisine tevcih edilmesi gerektiğini belirt­mektedir.[369]

Hz. Peygamber Hadramut ve Kinde'li iki şahsın getirdiği ara­zi davasında, önce davacıdan delil ile davasını ispat etmesini iste­di. Davacı, davasını ispat edecek bir delil getiremeyince Resûlullah, davalıya yemin teklifinde bulundu.[370]

Tek şahidi bulunan bir davacıya Hz. Peygamber'in yemin tek­lif ettiğini hadisler arasında görüyoruz.[371]

islâm hukukuna göre yemin ederken bir takım formüller ve prensiplere riayet edilmesi gerekir. Hz.Peygamber, Allah'ın adına yemin ettiriyordu.[372]

 

7. Kasame
 

İslâm öncesi şekliyle islâm'da da kabul edilen kasame,[373] bir köy veya kasaba veyahut şehirde faili meçhul bir ölü bulunduğu takdirde o yerin sakinlerinden 50 kişiye "onu öldürmediklerine ve öldüreni bilmediklerine dair tevcih edilen yemindir."[374]

Hz. Peygamber,[375] faili meçhul ölüm hadiselerinde 50 kişiye kasame yemini ettirdi. [376]

 

8. Karine Ve Emareler
 

Hz. Peygamber'in karine ve emarelere istinat ederek hüküm verdiğini görüyoruz. Ebu CehL[377] ile KaT^ b.Eşraf[378] müşrik olma­ları sebebiyle müslümanlar tarafından öldürüldü. Onların kimin tarafından öldürüldüğü ihtilaf konusu oldu. Hz. Peygamber öl­dürdüğünü iddia eden şahısların kılıçları üzerindeki kan izlerin­den öldüren şahsı tesbit etti. Çünkü kılıç üzerindeki kanlar Öldür­meye bir emaredir. [379]

 

9. Yazılı Delil
 

Bakara sûresinin 282. ayetinde hukukî ve ticarî akit ve mua­melelerin yazı ile tesbit edilmesi istenir.

Hz. Peygamber devrinde hukukî ve ticarî akit ve muameleleri Zeyd b.Erkam, Ala b. Ukbe, Muğire b. Şu'be ve Husayn b. Nü-meyr,[380] Dört Halife ve sonraki devirlerde ise Talha b. Ubeydullah ile Harice b. Zeyd (öl.lOO) yazıyorlardı.[381]

ilk devirlerde idarî, siyasî mahiyetteki yazılar da şahitlerle tevsik ediliyordu. Nitekim, Hüdeybiye,[382] Necranlılarla yapılan ilk antlaşmalar,[383] Hz Ömer'in tayin ettiği vergi memurlarının ta­yin kararnameleri[384] şahitler huzurunda yazılmıştır. Hz. Pey­gamber herhangi bir ihtilaf anında mahkemeye ibraz etmek üzere bir alış-veriş akdini yazdırttı[385] ve ikta arazileri için ispat belgesi mahiyetinde yazılı bir kağıt (iktaname) veriyordu.[386]

 

E- Muhakeme Ve Murafaa Usulü
 

Hz. Peygamber duruşma esnasında tarafları oturtuyordu. Resûlulah duruşma yapılırken her türlü dış tesir altında kalınmadan adaletin tevzii gerektiğini ifade etmişlerdir. O'nun duruşma esnasında hakimlerin taraflara eşit muamele etmelerini istemesi dikkate şayandır. Hatta O, hakimin taraflara bakışında, konuş­masında, her türlü hal ve hareketlerinde eşit muamele etmesini emretmekle her ferdin hakkım güven altına almış sayılır.[387]

Davalı inkar ederse, davacıdan delil istenir.[388] Hadramut ve Kinde'den gelen bir arazi davasını Resûlullah bu şekilde muhake­me etmişti.[389]

 

F- Kanun Yolları
 

Hz. Peygamber'in hakimlerin kararlarına itiraz ederek tem­yiz etmeyi isteyen kimselerin davalarını temyiz ettiğini önceden görmüştük. [390]

 

G- Hükmün İcrası Ve Cezanın İnfazı
 

Hz. Peygamber, Muaz b. Cebel'in malını haczetmiş ve o malı borcu karşılığında satmıştı.[391] Hz. Peygamber, Zübeyr b. Avvam ile Ensar'dan bir şahsın getirdiği sulama hakkı ihtilafını çözüme kavuşturdu. Aleyhinde hükm olunan (makdî aleyh) şahıs hakkına razı olmayınca, Hz. Peygamber kararı bizzat kendisi icra etti.[392]

 

H- Hapishaneler Ve Tevkif
 

Mekke devrinde müşriklerin çeşitli eza ve cefalarına maruz kalan müslümanlarm bazıları onlar tarafından hapse de atılıyor­lardı.[393] Hz. Peygamber, Medine'ye hicret ettikten sonra, Mekke'li müşrikler tarafından hapsedilen müslümanları kurtarmak üzere Mekke'ye, el-Velid b. Velid b. Muğire'yi casus olarak gönderdi. Velid Mekke'ye gizlice gitti ve tavansız bir hapishanede elleri ve ayakları bağlı olduğu halde hapsedilmiş iki müslümamn bağları­nı çözerek kurtardı.[394] Hz. Peygamber, borçlarını vermeyenleri,[395] harb esirlerini[396] ve katilleri[397] ve yahut cinayetten zanlı olanları hapsediyordu.

Kettani[398] ve Ali Dede's[399] ye göre ilk tarihlerden itibaren Hz. Osman zamanına kadar, suçlular kuyularda hapsediliyordu. Pey­gamber ve Dört Halife zamanında özel bir hapishane yoktu. Mes-cidler ve Dehlizler hapishane olarak kullanılıyordu,[400] Nitekim, Hz. Peygamber, bir cinayet suçlusu olan Sumame b. Üsale'yi mes­cidin duvarlarına bağlamıştı.[401] Tay kabilesinden Hatem'in kızı Seffâne, mescitte kadınlara mahsus bir odaya hapsedilmişti.[402] Hz. Peygamber, Beni Kurayza yahudilerinden esir aldıkları kim­seleri Haris'in kızının evine hapsetmişti.[403]

 

I- Tahkim
 

İslâm'dan önce, Mekke ve Medine şehirlerinde kazai işleri yü­rütecek devletin adli organı olmadığını ve mahdut sayıda kabile hakemlerinin kazai işleri yürüttüğünü evvelce görmüştük.[404]

Peygamber (s.a.v.) ve Halifeler zamanında, kazai işlerin dev­letin fonksiyonları arasında yer almasına rağmen yine de bazı du­rumlarda hakeme başvuruluyordu. Beni Kureyza yahudilerinden alınan esirlerin durumu hakkında hüküm vermek üzere Sa'd b. Muaz hakem seçilmişti.[405]

 

Beşinci Bölüm


KANUNLAR İHTİLAFI VE GAYRİ MÜSLİMLERE TANINAN KAZA SELAHİYETİ


İslâm devletinde gayrimüslim tebaa da; hukuki, adlî ve dini muhtariyete sahiptir. Kendi mahkemelerinde kendi kanunlarına tabi olarak yaşarlar.[406] Bu şekildeki muhtariyet veı~me hususu, Kur'an-ı Kerim'in hukuki bir prensibidir.[407] Hz. Peygamber (s.a.v.) de bu hususa çok itina etmiştir. Kurduğu ilk islâm devleti­nin 52 maddelik anayasasında onlara verdiği adli muhtariyeti sa­rahaten açıklamıştır. Bu gayri müslimlerin dinlerine karşı göste­rilen saygının bir ifadesidir. Hatta gayri müslimlere tanınan adli muhtariyete rağmen, Hz. Peygambere (s.a.v.) davalarını getir­diklerinde, kendi kanunlarım tatbik ediyordu.[408]

Hz. Peygamber (s.a.v.) Yemen'in Necran bölgesinde yaşayan hristiyan halkla bir antlaşma yaptı. Necranlılara antlaşma gere­ğince adli ve hukuki muhtariyet verildi. Ancak Necranlılara îslâm devletine cizye vergisi vermek mecburiyeti yükletildi. Buna karşı­lık can, mal ve namus güvenliğini de elde ettiler.[409] Hz. Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali hilafet makamına çıktıklarında, onlar da ya­pılan antlaşmaları yenilediler ve böylece Peygamber tarafından tanınan hak ve hürriyet onlar için devam ettirilmiş oldu.[410]

Hz. Peygamber (s.a.v.)'in Necranlılara verdiği adlî ve hukukî, dinî muhtariyet ve hürriyetin aynısı, Bahreyn,[411] Umman.[412] Yemen[413] eyaletlerine İslâm devletine cizye vergisi ödemeleri şar­tıyla verildi.

Böylece yalnız nazariyeyle kalmayıp tatbikatta yürürlüğe ko­nulan dinî ve adlî muhtariyet îslâm devletinin gayri müslim tebaa üzerinde büyük memnuniyet doğurmasına vesile olmuştur. Nite­kim Necran, adlî muhtariyetim elde etmesine rağmen, Hz. Pey­gamber den aralarında hükmetmek üzere bir hakim göndermesi­ni istemişlerdir. Hz. Peygamber de onların bu isteğini Ebu Ubeyde b. Cerrahı göndermekle yerine getirmiş oldu.[414] Aynı şekilde Hay-ber yahudileri de Islâmî adaletten memnun idiler ki, Abdullah b. Revaha'mn kendi bölgelerine islâm devletinin bir memuru olarak vazife yaptığı sırada, memnuniyetlerim «bu adalet sayesindedir ki yer ve gök ayakta durur» dediler.[415]

îslâm devletinin, gayri müslim tebaaya tanıdığı muhtariyet ve hürriyet, îslâm devletinin bekaasma gölge düşürücü harekette bulunulmadığı müddetçe devam eder. Elbetteki gayri müslimler tarafından islâm devletinin emniyet ve asayişini sarsacak hal ve hareketlerde bulunulduğu takdirde îslâm devleti müdahale eder. Nitekim Hz. Peygamber, Necran halkıyla yaptığı anayasal haklar çerçevesindeki sulhnamede bilhassa bu hususa işaret etmişlerdir.

Zimmî ile Müslümanlar arasındaki ihtilaflarda islâm Mahke­melerinin selahiyetli olduğunu ve tabik edilecek kanunun, islâm kanunu olacağım söylemeye hacet yoktur.[416] îslâm Mahkemeleri­nin selahiyetli oluşu bir ayete'[417]dayanmaktadır. Hz. Peygamber, zinet eşyalarına tama ederek bir cariyeyi öldüren yahudiyi kısas cezasına çarptırarak öldürdü.[418]

Bir müslim ile yahudi arasında çıkan arazi ihtilafı Hz. Peygambere getirilmişti.[419] Hz. Peygamber Hayber bölgesinde öldürülen bir şahıs için oranın halkı nezdinde bir soruşturma aç­tı.[420]

Burada, mühim bir mesele karşımıza çıkmaktadır; islâm hu­kuku toprağa bağlı (jüzsoli) hukuk mu, yoksa şahıstan ileri gelen hukuk mu (jüzpersonali)dur? Bunun cevabı kısmen ondan, kıs­men Ötekindendir.[421] Fattal, «islâm devletinde kanunların şahsi­liği prensibi, kanunların mülküiği[422] prensibine galebe çalıyor. Çünki Hz. Peygamber yahudilere kendi kanunlarını tatbik ediyordu» demiştir.[423] Ebu Yusuf, «müslüman nerede olursa olsun gidişini îslâm kanunlarına göre ayarlar» demekle kanunların şahsiliği prensibini kabul etmektedir.[424] Bazı meselelerde islâm devletinde kanunların mülkiliği prensibine riayet edilir. Muham-med eş-Şeybani Peygamber efendimizin bu husustaki bir hadisini nakleder:

«Kim ki bizim topraklarımızda bir kati, zina yahut hırsızlık yapar da kaçarsa ve sonra müsaade alıp dönerse, kaçmak istediği meselelerden dolayı muhakeme edilir ve ceza görür. Şayet kati, zi­na yahut hırsızlığı düşman memleketinde yapar da müsaade ile îslâm ülkesine dönerse başka yerde yaptığı işlerden dolayı burada muhakeme edilemez.»[425]

 

BİBLİYOGRAFYA
 

Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, Mısır, 1313.

Ali Abdirrazik, el-îslam ve UsuVul-Hukm, Mısır, 1344.

Ali Dede, Alaaddin b. Mustafa, Muhadarat'il-Evail, Mısır, 1311.

el-Belazurî, Ebul Hassan, Futuh'ul-Buldan, nşr. de Goeje Ley­den, 1866.

el-B&lazuri, Ensab'ul, Eşraf, nşr. M. Hamidullah, Mısır, 1959.

Beyhaki, Ebu Bekr Ahmed, es-Sünen'ül-Kübra, Haydarabad, 1346/55.

Bilmen, ÖN., Hukuku îslamiyye ve Istılahatı Fıkhiyye, istanbul, 1967-1970.                                                        ^

Buhari, Muhammed b. ismail, Sahih, Kahire, 1311.

Cahşiyari, Ebu Abdullah, K. el-Vüzera ve'l-Küttab, Mısır, 1938.

Cassas, Ebu Bekr (Öl. 970 H), Edeb'ül-Kadı, el-yazması, Feyzul-lah, 658.

Cevad Ali, el-Mufassal fi Tarih'il-Arab KabVel-îslâm, Beyrut, 1968-1972.

Damad Efendi (öl. 1978 H.), Mecma'ul-Enhur, istanbul, 1289.

Darekutni, Sünen, Delhi, 1310.

Darimi, (öl. 255), Sünen, Şam, 1349.

Debusi, (öl. 430 H.) Esrar, el yazması, Ayasofya, no: 1021.

Ebu Davud, Sünen, Mısır, 1280.

Ebu Ubeyd,.K. el-Emval, Mısır, 1353.

Ebu Yusuf, K Haraç, Kahire, 1352.

Ferra, Ebu Ya'la, el-Ahkâm'us-Sultaniyye, thk. Muhammed Ha-mid, Mısır, 1938.

Gazali, Muhammed, el-Veciz fi Fıkh'ış-Şafı'i, Mısır, 1318.

Hakim, el-Müstedrek, Haydarabad, 1334.

Hamidullah, M., İslâm Peygamberi, trc. S. Tuğ-S. Mutlu, istan­bul, 1969.

Hamidullah, Vesaik, Beyrut, 1969.

Hamdillah, M., I'Administration de la Justice au debut du Califa, France - İslâm Paris, no: 32-35, Oct.-Dec. 1969'dan ayrı basım.

Hamidullah, İslâm'ın Hukuk İlmine Yardımları, nşr. S. Tuğ, is­tanbul, 1962.

Hamidullah, İslâm'da Devlet İdaresi, trc. K. Kuşçu, istanbul, 1963.

Hassaf, Ebu Bekr Ahmed b.Ömer, Edeb'ül-Kadı, el yazması, Top-kapı no: A. 1015.

Hassan ibrahim Hassan, Tarih'ul-lslâm, Kahire, 1953.

Hitti, Ph., History ofthe Arab, London, 1951.

Husaini, S.A.O., Arab Administration, Madras, 1948.

Ibn Abdilberr, Ebu Ömer, el-lsti'ab, Haydarabat, 1318.

Îbn'ül-A'rabi, Ebu Bekr, Ahkâm'ul-Kur'an, Mısır, 1957.

Ibn'ül-Cevzi, Abdurrahman, el~Muntazam, el yazması, Ayasofya, no: 3092, 3093, 3094

Ibnül-Esir, Izzüddin, en-Nihaye fi Garib'il-Hadis, Mısır, 1311.

Ibnü'1-Esir, Üsd'ül-Gabe, Yer yok, 1280.

IbnFerhun, Tabsirat'ül-Hükkam, Kahire, 1301,1302.

Ibn Habib, Muhammed, K. Muhabbar, Haydarabad, 1942.

îbn Hacer, K. îsabe, C akutta, 1866.

Ibn Haldun, Tarih (K. el-tber), Mısır, 1284.

Ibn Haldun, Mukaddime, trc. Z.K. Ugan, istanbul, 1968.

Ibn Hişam, Sire, thk, Mustafa -ibrahim, Mısır, 1316.

îbn Kayyım, Zad'ül-Mead, Mısır, 1950.

Ibn Kayyım, l'lam, Mısır, Tarihsiz.

Ibn Kayyım, Et-Turuk'ul-Hiikmiyye, Mısır, 1317.

Ibn Kayyım, Ahkam Ehl-i Zimme, thk, Subhussalih, Dımaşk, 1961.

Ibn Kesir, Ebu'1-Fida, el-Bidaye ve'n-Nihaye> Kahire, 1932. Ibn Mace, Sünen, Mısır, 1952.

îbn Maze, Ömer b. Abdilaziz, Şerh, Edeb'ül-Kadı'li'l-Hassaf, el yazması, Atıf Efendi, no: 11108.

Ibn Sa'd, Tabakat'ül-Kübra, Leiden, 1917.

Ibn Teymiyye Hisbe Fi'l-lslâm, Yer yok, 1967.

Îbn'ül-Uhuvve, Ma'alim'ul-Kurbef Fi Ahkam'il-Hisbe, nşr. Reu-ben Levy, Cambridge, 1937.

îbn Zenceveyh, K. Emval, el yazması, Süleymaniye Fotokopi, no: 141.

Kasani (öl. 587 H.) Ebu Bekr, Bedai'u's-Sanai, Mısır, 1327.

Kavakçı, Y.Z., Hisbe Teşkilatının Bir İslâm Hukuk ve Tarih Mü­essesesi Olarak Kuruluşu ve Gelişmesi, Doçentlik Tezi, Taktilo Metin, istanbul Edebiyat Fakültesi Kitaplığı, Tıb/3, istanbul, 1973.

Kettani, Abdulhayy, et-Teratib'ül-ldariyye, Rabad, 1346.

Macit, Abdulmun'im, Et-Tarih'us-Siyasi, Mısır, 1956.

Makrizi, İmta'ul-Esma, el yazması Köprülü, no: 100.

Makrizi, Ahmed b. Ali, Hıtat, Beyrut, Tarihsiz.

Malik b. Enes, el-Muvatta, Mısır 1951.

Maverdi. Ebul-Hasan, el-Ahkam'us-Sultaniyye, Mısır, 1909.

Mevsili (öl. 683), el-lhtiyar, Yer ve tarihsiz.

Merginani, el-Hidaye, istanbul, 1290.

Meydanı, el-Emsal, Beyrut, 1312.

Müslim, Sahih, thk. M. Fuad, Mısır, 1955-1956.

Nesei, Sünen, Mısır, 1930.

Nüveyri, Şihabeddin, Nihayet'ül-Arab, Mısır, 1923-1949.

Okiç, M. T., Bazı Hadis Meseleleri Üzerinde Tetkikler, istanbul, 1959.

San'ani, Ebu Bekr, Musannaf, thk. Habibirrahman, Beyrut, 1970-1972.

Schacht, J., Esquisse d'un Histoire du Droit Musulman, Paris, 1953.

Serahsi, Şemseddin, Mebsut, Mısır, 1324.

Serahsi, Şerh'us-Siyer'il-Kebir, trc. Ayıntabi, İstanbul, 1241.

Suyuti, Tarih'ul-Hulefa, Mısır, 1321.

Suyuti, Camiu's-Sağir, Mısır, 1330.

Şan'i,İC el-Ümm, Bulak, 1321/25.

Şarani, Keşfu'l-Gumme, Mısır, 1281.

Şayzari, Abdurrahman, K. Nihayet'ir-Rütbe fi Talebi'l-Hisbe, Ka­hire, 1946.

Şirazi, Ebu îshak, Tabakat'ul-Fukaha, el yazması, Yeni Cami, no: 865.

Taberi, Ebu Ca'fer, Tarih'ul-Umem ve'l-Mülük, Kahire, 1939. Taberi, Tefsir, Mısır, 1321. Tarablusi, Mu'in'ül-Hükkam, Mısır, 1310.

Tarsusi, Ebu îshak, K. Alam fi Mustalah'is-Şuhud ve'l-Hük-kam, el yazması, Kadızadı Mehmed, no: 119.

Tarsusi, Ebu Bekr, Sirac'ul-Mülük, Mısır, 1306.

Tirmizi, Sünen, Mısır, 1931.

Tuğ, S., İslam Ülkelerinde Anayasa Hareketleri, istanbul, 1969.

Tyan, E., Histoire de FOrganisation Judiciaire en Pays islâm, Pa­ris, 1938.

Tyan, Le Notaiat dans la Pratique du Droit Musulman, Beyrut, 1959.

Veki', Ahbar'ul-Kudat, Kahire, 1947.

Ya'kubi, Tarih, Necef, 1939.

Zehebi, Muhammed b. Ahmad, Mizan'ul-l'tidal, Kahire, 1963.

Zeydan, C, Medeniyeti Islamiye Tarihi, trc. Z. Megamız, istan­bul, 1328.

Zeyle'i, Tebyin'ül-Hakaik, Bulak, 1315. [426]


 
[301] Maverdî, s. 55.

[302] Tirmizî,Ahkam, 12.

[303] Müslim, 30/4,5.

[304] Müslim, 30/1.

Prof. Dr. Fahrettin Atar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/156.

[305] Bilmen, VIII, 229; Mukayese ediniz: Ord. Prof. Sabri Şakir Ansay'm Hatı­rasına Armağan, Ankara, 1964, Üçok, C.  "Savcılıkların Avrupa Huku­kunda Gelişmesi ve Türkiye'de Kuruluşu", s. 35-36.

[306] İbn Kayyım, Turuk, s. 28-29.

[307] Yakubi, Tarih, II, 124; Balazuri, Futuh, s. 344-345, Ensab, s. 491-492; İbn'ül-Esir, Kamil, II, 378-379; İbn'ül-Cevzi, Muntazam, el yazması, Ayasofya, no: 3093, II, 333; Taberi, Tarih, III, 168-170.

[308] İbn'ül-Esir Kamil, III, 53; îbn Mace, Hudud, 16 (2571); Darimi, Hudud, 9; Ebu Davud, 35; Müslim, XXIX, 30; Darekutni, s. 375.

[309] Bilmen, VIII, 229, Mukayese ediniz: Ord. Prof. Sabri Şakir Ansay'm Hatı­rasına Armağan, Ankara, 1964, Üçok, C, "Savcılıkların Avrupa Huku­kunda Gelişmesi ve Türkiye'de Kuruluşu", s. 35-36.

Prof. Dr. Fahrettin Atar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/156-157.

[310] Beyhakî, Dava ve Beyyinat, I, îkrar,I; Nesaî, Adab'ul-Kudat, 36; Darekutnî, s. 491; Müslim, XXX,I

[311] Tirmizî, Ahkam, 5; Ferra,s. 46; Serahsi, XVII,Veki, 1,86; Makrizi, Imta, s. 998.

Prof. Dr. Fahrettin Atar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/157.

[312] Beyhakî.

[313] Buharı, Sulh, 7; Nesei, Kaseme, 15-16; îbn Mace, Diyat, 16 (2649).

[314] Ebu Davud, Hudud, 4,16; Hakim, IV, 379; îbn Mace, Hudud, 6; Darhni, Hudud, 5; Müslim, XXIX, 8-11.

[315] Maverdi, s. 199; Darekutnî, s. 374; Malik, Hudud, 28; İbn Mace, Hudud, 28 (2595), Hakim, IV, 380; Ebu Davud, Hudud, 15; Darimî, Hudud, 3.

[316] Ebu Davud, Hudud, 6; Darekutnî, K. Hudud ve Diyet, s. 336.

[317] Hakim, IV, 384; İbn Hanbel, V, 160; Darekutnî, Hudud, II, 324; Ebu Yusuf, s. 152.

[318] Serahsî, XVI, 114; Ebu Yusuf, s. 152.

[319] İbn'ül-Esir, Kâmil, II, 170.

[320] Prof. Dr. Fahrettin Atar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/158-159.

[321] Ebu Davud, Akdiye, 12; Tirmirf, Ahkam, 17; ibn Mace, Ahkam 23.

[322] Beyhakî, Sulh, 1,5; Debusi, Esrar, el yazması Ayasofya, no: 1021, vr, a; İbnKayyım, İ'lâm, I, 91.

Prof. Dr. Fahrettin Atar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/159.

[323] K., Bakara, 2/282, 283; Maide, 5/8,106; Talak, 65/2.

[324] K., Nur, 24/4; Nisa 4/15.

[325] Buharı, Musakat, 6, İbn Kayyım, Zad'ulMead, III, 208, Turuk, 94.

[326] Serahsi, XVI, 87; Suyutî, Cami'us-Sağir, I, 54.

[327] K, Maide, 5/8.

[328] K, Bakara 2/282, 283.

[329] Prof. Dr. Fahrettin Atar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/160.

[330] Ali Haydar,Mece«e, 1696 md. Şerhi, Bilmen,Wlll, 127; H. Sıtkı, Vezaif-i Kudat, s. 75; Ayrıca bk. Tez metni, s. 124,173.

[331] Müslim, XXX, 19; Ebu Bekir, Musannaf, 15557; Beyhakî, Şehadet, 15; tbn Mace, Ahkam, 28 (2364); Malik, Akdiye, 3; Ebu Davud, Ahdiye, 13; Tirmizi, Şehadet, 1.

[332] Darekutnî, II, 529; Ebu Bekir, Musannaf, 10228.

[333] İbn Kayyım, Zad'ul-Mead, III, 208; Debusi,Esrar, el yazması, Ayasofya, no: 1021, vr. 249 a.

[334] Tirmizî, Şehadet, 2; İbn Mace, Ahkam, 30.

Prof. Dr. Fahrettin Atar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/160-161.

[335] K., Talak, 65/2, Bakara, 2/282.

[336] K., Nisa, 4/15, Nur, 24/4.

[337] Beyhakî, Şehadet, 4.

[338] Ebu Yusuf, K. Haraç, s. 164.

[339] Darekutnî, s. 524.

[340] Darekutnî, s. 524.

[341] Tirmizî, Reda, 4; Ebu Davud, Nikah, 5.

Prof. Dr. Fahrettin Atar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/161-162.

[342] Müslim, 30/2; Darekutnî, s. 516.

[343] Tirmizî, Ahkam, 13; Darekutnî, s. 515.

[344] Darekutnî, s.

[345] Tirmizî, Akdiye, 13; Darekutnî, s. 515.

[346] Darekutnî, s. 515; Tirmizî, Akdiye, 13.

[347] Darekutnî, s. 515.

[348] Darekutnî, 11,516.

[349] Ebu Davud, Akdiye, II, 77.

[350] İbn Kayyım, Turuk,s, 26-27.

[351] Buharî, Hums, 18, Mağazi, 54; Ahmed b. Hanbel,V. 306.

Prof. Dr. Fahrettin Atar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/162.

[352] K., Purkan, 25/72; Bakara, 2/283.

[353] Tirmizî, Şahadet, 3.

[354] K, Hac, 22/30.

[355] Buharî, Şahadet, 10.

Prof. Dr. Fahrettin Atar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/163.

[356] Buharî, Şahadet, 16.

Prof. Dr. Fahrettin Atar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/163.

[357] Müslim, 30/4, 5; Darekutnî, s. 526; Tirmizî, Ahkam, II; Nesei, Adab'ul-Kudat, s. 13; Ebu Davud, Akdiye, s. 7; Malik, 36/1; Buharî, Mezalim, 17, Şahadet, 27, Ahkam, 20, 29; İbn Mace, Hadis No: 2317, 2318.

Prof. Dr. Fahrettin Atar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/163.

[358] K, Yusuf, 12/26-28.

[359] Serahsî, XVII, 69; Beyhaki, Dava ve Beyyinat, 12; İbn Kayyım, Turuk, s. 66,195-196.

Prof. Dr. Fahrettin Atar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/163-164.

[360] Hamidullah, İslâm Peygamberi, II, 196, Mukayese ediniz: Buharı, Ah­kam, 36; Nesei, İmame, 15; İbn Hanbel, V, 332.

[361] Darekutnî, s. 522; îbn Abdilberr, s. 96; İbn Sa'd, V. 403; Beyhakî, Sulh, 6.

Prof. Dr. Fahrettin Atar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/164.

[362] Tirmizî, Hudud, 8,9; Malik, Hudud, 4,5,6, Buharı, Hudud, 22; Ahkam, 19; Müslim, Hudud, 16, 23, 25, Darimi, Hudud, 12,17; İbn Mace, Hu­dud, 9 (2554-2555), 7 (2549); Hakim, IV, 370; Darekutni, s. 330.

[363] ibnMace, Hudud, 24 (2588), 29 (2597); Darimi, Hudud, 6; Darekutnî, s. 331; Ebu Bavnd, Hudud, 9.

[364] Malik, Hudud, 30.

[365] İbn Maze, el yazması, Atıf Efendi, no: 1108, vr. 53b; Malik, Hudud, 9

[366] Ebu Bekir, Musannaf, 15301.

[367] Prof. Dr. Fahrettin Atar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/164.

[368] Serahsî, XVI, 104-105.

[369] Tirmizî, Ahkam, 12.

[370] Tirmizî, Ahkam, 12; Buharı, Musakat, 5, Husumat, 3, Şehadet, 19, 21; Beyhaki, Dava ve Beyyinat, 2, Ebed'ül-Kadı, 52; İbn Abdilberr, s. 49-50; Darekutnî, s. 515, 516; İbn Kayyım, Turuk, s. 94-95;İbn Maze, el-yazma-sı, Atıf Efendi, no: 1108, vr. 31b.

[371] Ebu Davud, Akdiye, 2; Darekutnî, 515, 516; Tirmizî, Ahkam, 13.

[372] Ebu Davud, Akdiye, 24.

Prof. Dr. Fahrettin Atar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/165.

[373] Nesei, Kaseme, 2; Beyhakî, Kasame, 1; Müslim, 8/7,8.

[374] Ibn'ül-Esir, imaye, III, 253; Zeylei.VI, 169; ibn Nüceym, VIII, 446; Mer-ginani, II, 515

[375] Beyhakî, Şahadet, 38, Kasame, 1,2; Darekutnî, s. 334; Müslim, 28/1-6; İbn Mace, Diyat, Hadis no: 2667, 2678; Darimi, Diyat, 2; Buharı, Diyat, 22, Ahkam, 38; Malik, Kasame, 1,2; Nesei, Kasame, 3,4; Tirmizî, Diyat, 23; Ebu Davud, Diyat, 8,9; Debusi, Esrar, el yazması, Ayasofya, no: 1021, vr. 463b.

[376] Prof. Dr. Fahrettin Atar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/165.

[377] Müslim, 32/42; İbn Kayyım, Turuk, s. 11; İbn Ferhun, 1,163.

[378] İbn Hişam, III, 287-288.

[379] Prof. Dr. Fahrettin Atar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/166.

[380] İbn Hacer, îsabe, I, 297, II, 1186-1187; Cahşiyari, s. 12; Kettanî, I, 275.

[381] Şirazî, Tabakat, el yazması, Yeni Cami,no 865, vr. 15a.

[382] İbn Hİşam, III, 331; Makrİzi/mto, s. 100.

[383] Ebu Yusuf, s. 71 ve dev.

[384] İbn Kesir, Bidaye, VII, 134;Taberi, Tarih, III, 276.

[385] İbn Mace, Ticaret, 47; Buhari.buyu, 19; Serahsi, XXX, 169.

[386] Hamidullah, Vesaik, no: 147,154,155,163.

Prof. Dr. Fahrettin Atar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/166.

[387] Beyhaki, Edeb'ül-kadi, Darekutnî, s. 511.

[388] Mecelle, 1817.

[389] İbn Kayyım, Turuk, s. 94-95.

Prof. Dr. Fahrettin Atar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/166-167.

[390] Prof. Dr. Fahrettin Atar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/167.

[391] Beyhakî, K. Teftiş, Bab, 4.

[392] Maverdî, s. 64.

Prof. Dr. Fahrettin Atar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/167.

[393] İbn Hişam, I, 315, 339, II, 3, 295; İbn'ül-Esir, Kamil, II, 45; Taberi, Tarih, II, 97; İbn Kesir, Bidaye, III, 57.

[394] İbn Hişam,II, 120.

[395] Ebu Bekir, Musannaf, 15313;Ebu Davud, Ahdiye, 29.

[396] İbn Hişam, II, 51, II, 305; Süheyli, II, 198.

[397] İbn Maze, el yazması,Atıf Efendi, no: 1108,vr. 56b;Ebu Davud, Akdiye, 29.

[398] Kettanî, I, 297.

[399] Ali Dede, s. 164.

[400] Kettanî, I, 297;İbn Maze, el yazması,Atıf Efendi, no: 1108; vr. 56b; Tarab-lusi, s. 232; İbn'ül-Hümam, V, 471.

[401] Buharı, Husumat, 6,7; İbn Hanbel, II, 198.

[402] Ketani,I,300.

[403] Kettani, I, 244-245; İbn Hişam, III, 251; Süheyli, II, 198.

Prof. Dr. Fahrettin Atar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/167-168.

[404] Bk. "İslâm'dan Önce Arap Adliye Teşkilatı" bahsi.

[405] Taberi, Tarih,II, 249; Müslim, 32/64.

Prof. Dr. Fahrettin Atar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/168.

[406] Ferra, s. 144; Schacht, s. 21; Influence ofRoman Law,On İslamic Jurisp-rudence, paragraf, 31-35, 58, 254-253; Tyan, 1,123.

[407] K, Maide, 5/43-50.

[408] îbn Mace,Hudud, 10 (2556-2557, 2558); Darimî, Hudud, 15; Hakim, IV, 365; Taberi, Tefsir, VI, 135.

[409] Ebu Yusuf, s. 71-75; Balazurî, Futuh, s. 63-68.

[410] Ebu Yusuf, s. 73-75; Balazuri, .Futuh, s. 66-68.

[411] Balazuri, Futuh, s. 78-79.

[412] Balazuri, Futuh, s. 76.

[413] Balazuri, Futuh, s. 68-69.

[414] İbn Hişam, II, 233; İbn Abdilberr, s. 630;İbn Sa'd, III/l, s. 299.

[415] Ebu Yusuf, s. 51; Balazuri, Futuh, s. 24; Ebu Ubeyd, Hadis no: 1437 İbn Zenceveyh, el yazması, Süleymaniye, fotokopi: 141, vr. 26a-b.

[416] Şafiî, Ümrn, VII, 38; Hamidullah, Devlet İdaresi, paragraf, 684.

[417] K., Nisa, 4/141.

[418] Nesei, Kasame, 11; Tirmizî, Diyat, 6; İbn Mace, Diyat, 24 (2665, 2666), Darimî, Diyat, 4, 5, 7,12,13; İbn Hanbel, II, 170,171; Müslim, 28,15,17; Darekutnî, Hudud, s. 358-359.

[419] Buharî, Husumet, 3; Şahadet, 19, 21; İbn Maze, el yazması, Atıf Efendi, no: 1108, vr. 31b; Ebu Davud, Ahdiye, 25; İbn Mace, Ahkam 7 (2322).

[420] Darekutnî, s.334; Beyhaki, Kasame, 1; îbn Mace, Diyat, 28 (2677-2678); Darimî, Diyat, 22; Malik, Kasame, 1, 2,Buhari, Ahkam, 38; Müslim, Ka­same, 6; Nesei, Kasame, 3, 4; Tirmizî, Diyat, 23; îbn Kayyım, Turuk, s. 86; Ebu Davud, 8,9.

[421] Hamidullah, islâm'ın Hukuk ilmine Yardımları, s. 87.

[422]Kanunların şahsiliği prensibi: Kanunların şahsiliği, bir kanunun yalnız o devlet ülkesinde değil, yabancı memleketlerde de kendisiyle hangi cihet­ten olursa olsun;irtibatı olan şahısların hukuki münasebetlerinde tatbik olunması demektir.

Kanunların mülkiliği prensibi: Kanunların mülkiliği, bir kanunun bir devlet ülkesinde, tabüyyetleri ne olursa olsun, şahısların bütün hukuki münasebetlerinde tatbiki demektir. Berki, O.F., Türk Hukukunda İhti­lafları, s. 7.

[423] Fattal, Statü non musulman, s. 358.

[424] Serahsi, X, 95.

[425] Serahsî, X, 95-97; Serahsi, Şerh Siyer Ke6ir,trc.,Ayıntabi,II, 226.

Prof. Dr. Fahrettin Atar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/169-171.

[426] Prof. Dr. Fahrettin Atar, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 3/173-176.