- Muhabbet nişanesi Hırka-i Şerif

Adsense kodları


Muhabbet nişanesi Hırka-i Şerif

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Sun 24 June 2012, 10:33 am GMT +0200
Muhabbet nişanesi Hırka-i Şerif
Sümeyra GÜLDAL • 66. Sayı / DOSYA YAZILARI


Muhakkak dünyanın en mutlu insanları İslâm’a kayıtsız ve şartsız teslimiyetle Allah Rasulu’nün (s.a.v) eşiğine yüz süren, gökteki yıldızlara benzetilen ve ayet-i kerimelerde sayısız kere zikredilerek övgüye mazhar olan sahabe-i kiramdır.

Bununla birlikte bir de Peygamberimiz zamanında yaşayıp da onu görme bahtiyarlığına erişememiş zatlar vardır ki bunların içerisinde en bilindik olanı Veysel Karani Hazretleri’dir. Efendimizi görüp görmediği, yaşayıp yaşamadığı tartışıladursun, onun yaşam tarzı ve hassasiyetlerinden esinlenerek, hiç kimsenin yol göstermesi olmadan sırf Cenab-ı Hakk’ın irşadıyla velayet derecesine ulaştığına inanıldığından dolayı tasavvuf kültürümüzde üveysilik olarak ifade edilen bir de terimin oluşmasına vesile olmuştur.

“Üveysi”; tasavvuf tarihinde belli bir tarikata veya tasavvuf mesleğine mensup olmayan, fakat inanışa göre doğrudan doğruya Allah’ın hidâyet ve delaletiyle velayet mertebesine ulaşan sufilere denilmektedir.

Veysel Karani Hazretleri bu muhabbet, samimiyet ve bağlılığın neticesinde Peygamber Efendimiz tarafından mübarek hırkalarıyla ödüllendirilmiştir. Bu kutsal emaneti sahibine ulaştırma görevi ise Hz. Ömer ve Hz. Ali’ye (r.a.) verilmiştir. Peygamberimiz tarafından kendilerine belirtilen alametler vasıtasıyla mübarek hırka ile mükâfatlandırılan Veysel Karani Hazretleri emaneti alır almaz secdeye kapanarak, Cenab-ı Hak’tan ümmetin affını niyaz etmiştir.

Hayatı boyunca evlenmeyen Veysel Karani’nin nesebi kardeşi Şehabeddin Sühreverdi Hazretleri kanalı ile devam etmiştir. Veysel Karani ailesi hırkanın güvenli ve sağlıklı koşullarda muhafazası için şu anki mekânına gelinceye kadar diyar diyar dolaştı. Önce Irak ve doğu illerimiz çevresinde ikamet eden Üveys Ailesi bu bölgelerde zaman zaman meydana gelen çatışmalardan dolayı ülkenin batısına, yani İzmir civarına gelerek Kuşadası’nda Hacı Lolo diye bilinen mevkiye yerleşmişlerdir. Ailenin İstanbul’a gelişi 1611 yılına Sultan I. Ahmed zamanına tesadüf eder. Bu vakte kadar aile tarafından ev ortamında ziyaret ettirilen bu kutsal emanetin belirli bir mekânda ziyarete başlanması şu an cami avlusunda ilk ziyaretgâh olarak maruf ve I. Abdulhamit tarafından yaptırılan tek odalı kargir tonozlu binada 1780 yılında gerçekleşti. 1811 yılında Sultan Mahmud (Adli) tarafından mezkûr bina yenilenerek, civardaki arsalar ve binalar da istimlâk edilmek suretiyle ziyaretin daha rahat bir ortamda yapılması sağlandı.

En nihayet bu mekânın da artık ziyarete kâfi gelmemesi sebebiyle 1851 yılında Sultan Abdülmecid tarafından bugünkü Hırka-i Şerif Camii inşa edildi. Arşiv belgelerinde, Hırka-i Şerif Camii inşası için çizilen üç adet projenin tümünün değerlendirilerek maliyetlerinin hesaplanması ve içlerinden ziyarete en uygun olan üç numaralı projenin seçilerek caminin inşasına başlanmasından ve inşa masraflarının bir uğur nişanesi olması bakımından Vakf-ı Celil-i Hazret-i Şahane’den karşılanmasından bahsedilmektedir. Ayrıca Hırka-i Şerif Şeyhi olarak literatüre geçen Üveys ailesi için kırmızı tuğladan bir konak yapılması bahsinin yanı sıra, camii inşası sırasında I. Abdülhamit tarafından inşa ettirilen, Sultan Mahmud (Adli) tarafından restore ettirilen ilk ziyaretgâhta muhafaza edilen Hırka-i Şerif’in bu esnada bir merasim tertibiyle Cennet-mekân Sultan Selim Han Cami-i Şerifi’ne nakledilerek, hünkâr mahfelinde bir sehpa üzerine konularak saygı ile ziyaret ve muhafaza edilmesine dair bilgilere de 1264 (1847) tarihli belgeden ulaşıyoruz. Bununla beraber Yavuz Selim Camii yanında Hırka-i Şerif Şeyhleri için bir ev kiralanmasına dair ifadeler de bu belgelerde mevcut. Yine arşiv kayıtlarından camii inşası başladığı sıralarda -günümüzde kullanılan malzeme bakımından neredeyse benzeri olmayan- caminin minber, mihrap ve vaaz kürsüsünün yapımına başlanıldığını öğreniyoruz. Bütün bu bilgiler devlet yönetiminin meseleye gösterdiği hassasiyet ve özeninin en bariz kanıtı.

1847 yılında inşasına başlanan ve kesin olmamakla birlikte Balyan ailesine mensup mimarlardan Garabet Amira Balyan’ın eseri olması kuvvetle muhtemel olan camii 1851 yılında tamamlandı. Geniş bir meşruta olarak inşa edilen mahalde, Hırka-i Şerif Camii haricinde emanetin muhafazası için bulundurulan jandarmalara ait karakol, şeyh efendiler için iki katlı bir konak, tek hücreden oluşan ilk ziyaretgâh gibi yapılar bulunuyor. Ziyaret esnasında hanım ve beyler ayrı kapılardan ziyarete alınarak kıble önündeki basık kubbeli mekânda muhafaza edilen hırkayı ziyaret edip ayrı bir koridordan çıkar. Burada en önemli konulardan biri de ziyaret sırasında harim kısmında ibadetin devam edebilmesidir. Yaklaşık 160 sene önce böyle bir şaheserin hayata geçirilmesi neredeyse bir mimari dehanın ürünü olsa gerektir.

Hırka-i Şerif 1851 yılından bu yana aynı mekânda hiç yeri değiştirilmeden muhafaza edildi. 160 sene içerisinde cami, çeşitli restorasyonlar geçirirken 1278 (1861) tarihli bir arşiv belgesinden hırkanın da tamirattan geçirildiğini öğreniyoruz. Bu müdahale ilk tekstil konservasyonu örneklerinden biri olarak görülebilir. Yaklaşım özenli ve dikkatlidir. Yapılması zaruri olan konservasyon müdahalesi nedeniyle 2009 yılında ziyarete açılamayan Hırka-i Şerif, yazımızın kaleme alındığı bu günlerde İtalya’nın Pietramontecorvino (Foggia - Puglia) şehrinde bulunan L.A.R.A. Konservasyon şirketi adına çalışan tekstil konservatörü Marina Zingarelli tarafından dünya standartlarındaki bir çalışmayla Ramazan ayının ilk Cuma günü yapılacak olan geleneksel açılışa hazırlanıyor.

İnceliği ve zarafeti sebebiyle bir sanat şaheseri olarak değerlendirebileceğimiz Hırka-i Şerif günümüzde Veysel Karani Hazretleri’nin torunları olan 59. kuşaktan Köprülü ailesi tarafından muhafaza ediliyor. Köprülü ailesi tarafından son derece itina ve dikkatle muhafaza edilmeye çalışılan 1400 yaşındaki bu olağanüstü kültür mirası, sanat ve kültür çevrelerince de yakından izleniyor. Hırka-i Şerif, bereketli Ramazan ayında yeniden ziyaretçilerini ağırlamaya başlayacak ve tüm İslam âleminin bir yıllık özlemi sona erecek.

Konservasyonun ayrıntıları
Hırka-i Şerif’in hâlihazırda devam eden konservasyon (özgün nitelikleri değiştirilmeden korunması) çalışması ülkemizden akademisyen ve uzmanların oluşturduğu Bilim Kurulu tarafından yönlendiriliyor ve kontrol ediliyor. Çalışmaya bizzat refakat eden Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nden Sayın Prof. Dr. Nevin Enez bilim kurulu başkanı olarak çalışmayı şu şekilde özetliyor:

“Hırka-i Şerif’in konservasyonu sırasıyla; eserin temizliği, buruşuğunun açılması, yıpranmış yerlerinin emniyete alınması, destekleyici kumaş ve bir pet yardımıyla desteklenmesi süreçlerini kapsamaktadır. Yapılan temizlik, yüzeysel mekanik bir temizleme işlemidir. Bu kapsamda; hassas bir biçimde, çok düşük vakumlu medikal aspirasyon cihazlarıyla eserin lifleri arasından tozun çekilmesi suretiyle uzun sürede ve özenli bir biçimde yapılmıştır. Hırka-i Şerif üzerinde var olan 1400 yıllık toz ve kirler aspire edilmiştir. Akabinde girişilen buruşuk açma işlemi için soğuk buhar kullanılmıştır. Konservasyonda ütü kullanılmaz, buhar sıcak da olmamalıdır. Soğuk buharı absorbe eden 1400 yaşındaki lifler hafifçe şiştiğinde buhar verilen bölge penselerle düzeltilerek üzerine cam ağırlıklar konulması suretiyle düzleşmeye bırakılır. Üçüncü aşamada, hırka ile aynı renkte boyanan keten kumaştan aynı boyutlarında bir hırka dikilerek içten giydirilir. Ardından hazırlanan petler eserin içerisine yerleştirilerek hacim verilir. Son iki işlemden amaç; hırkaya taşıyabileceği güçte bir destek verip onu uzun yıllar ayakta tutmaya çalışmaktır. Konservasyon çalışması sürecinde İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı tarafından eser üzerinde mantar ve bakteri analizleri yapılmış, sonuçlar negatif çıkmıştır. Marmara Üniversitesi Teknik Eğitim Fakültesi Tekstil Bölümü elyaf analizlerini, Türk Kültür Vakfı Doğal Boya Araştırma Geliştirme Laboratuarları da boyarmadde analizlerini yapmıştır. Boyarmadde analizleri Hırka-i Şerif’in bir çöl bitkisinin kökleriyle boyanmış olduğunu göstermektedir. Konservasyon tamamlandığında eser; içerisindeki sıcaklığın, nemin ve ışık oranının hırkayı 1500 yıl daha yaşatacak şekilde ayarlandığı bir vitrine yerleştirilecektir.”