- Müfessirlere Göre Tevil ALLAH’ın Kelâmının Açıklanmasıdır

Adsense kodları


Müfessirlere Göre Tevil ALLAH’ın Kelâmının Açıklanmasıdır

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
saniyenur
Thu 12 January 2012, 07:24 pm GMT +0200
Müfessirlere Göre Te’vil ALLAH’ın Kelâmının Açıklanması ve Anlamının Beyan Edilmesidir:


İbn Cerir ve benzeri bir çok müfessire göre te’vil’den kasıt, sözün açıklanması ve beyan edilmesi demektir. Bu ister ifadenin zahirine uygun olsun, ister olmasın farketmez. Bu da bilinen bir terimdir. Bu te’vil de tefsir gibidir. Doğru olanı övülmeye değer, batıl olanı da reddedilmelidir.

Yüce ALLAH’ın: "Halbuki onun te’vilini ALLAH’tan başkası bilmez. İlimde derinleşmiş olanlar ise..." (Al-i İmran, 3/7) âyetinde iki kıraat şekli vardır. Bir kıraate göre;: “ALLAH’tan başka" lafzı üzerinde vakıf (durak) yapılır. Bir diğer kıraate göre ise burada vakıf yapılmaz. Her iki kıraat te doğrudur.

Birinci kıraat şekline göre Yüce ALLAH’ın te’vilinin ilmini yalnız kendisine tahsis ettiği ve özü itibariyle müteşâbih olanlar kastedilir. İkincisi ise ilimde derinleşmiş olanların tefsirini bildikleri izafî (göreceli) müteşabih kastedilir. Buradaki tefsir’den kasıt da te’vil ile aynı şeydir.

"ALLAH" lafzı üzerinde durak yapanların maksadı te’vilin, manayı açıklamak şeklindeki tefsir anlamını kastetmezler. Çünkü bu takdirde Yüce ALLAH’ın, Rasûlü üzerine bütün ümmetin de, rasûlün de manasını bilemediği bir söz indirmiş olması anlamına gelir. O takdirde ilimde derinleşmiş olanların da; "Biz ona inandık, hepsi Rabbimiz nezdindendir" (Al-i İmran, 3/7) demenin ötesinde anlamı ile ilgili herhangi bir pay sahibi olmaları söz konusu olmaz. Bu kadarcık bir sözü ise ilimde derinleşmiş olmayan mü’minler de söyler. İlimde derinleşmiş olanların bu hususta diğer mü’minlerin avamından ayrıcalıklarının olması gerekir.

Nitekim İbn Abbas -Radıyallahu anh- şöyle demiştir: Ben te’vilini bilen ilimde derinleşmiş olanlardan birisiyim. Gerçekten de doğru söylemiştir. Çünkü Peygamber -Sallallahu aleyhi vesellem- onun için şöyle dua etmiştir: "ALLAH’ım, onu dinde fakih kıl ve ona te’vili öğret."[104] Bunu Buharî ve başkaları rivayet etmişlerdir. Peygamber -Sallallahu aleyhi vesellem-in duası ise asla reddolunmaz.[105]

Mücahid dedi ki: Mushaf’ı başından sonuna kadar İbn Abbas’a arzettim. Her âyette onu durduruyor ve onun hakkında ona soru soruyordum.[106]

Kur’ân-ı Kerîm’in tamamının manaları ile ilgili açıklamalarda bulunup, söz söylediğine dair ondan gelen nakiller mütevatir derecesine ulaşmıştır. O herhangi bir âyet hakkında: Bu, Yüce ALLAH’tan başka hiçbir kimsenin te’vilini bilemediği müteşabih türündendir, dememiştir.

Usul’de mezhep alimlerimizin: Müteşabih surelerin baş taraflarında bulunan mukatta’ harflerdir, şeklindeki sözlerine gelince -bu görüş İbn Abbas’tan da rivayet edilmektedir- bu harflerin anlamı hakkında çoğu kimseler söz söylemiş bulunmaktadır. Eğer bunların manaları biliniyor ise o takdirde müteşabih’in manası bilinmiş demektir. Eğer bilinmiyor ise işte müteşabih denilen buyruklar bunlardır, bunların dışında kalanlar ise manası bilinen buyruklardır, anlatılmak istenen işte budur.

Aynı şekilde Yüce ALLAH’ın: "Ondan bir kısım âyetler muhkem’dir. Bunlar Kitabın anasıdır. Diğer bir kısmı da müteşabihtir." (Al-i İmran, 3/7) diye buyurmaktadır.

Buradaki harfler ise mushaf’ın âyetlerini sayanların çoğunluğuna göre âyet değildirler.

Fukahâ ve mütekellim’in müteahhir olanlarının açıklamalarına göre te’vil ise gerektirici herhangi bir delâlet dolayısı ile tercihe değer olan bir ihtimali bırakıp, ikinci derecede tercih edilebilecek bir ihtimale göre lafzı yorumlamak demektir.

İşte gerek haber kipi ile gerek talep uslubu ile varid olmuş bir çok ifade hakkında insanların anlaşmazlığa düştükleri te’vil şekli budur. Bu tür te’villerin sahih olanları ise Kitap ve sünnetin nass’larının delalet ettiğidir. Bunlara aykırı olan te’vil fasit te’vildir.

Bu tür açıklamalar, ilgili yerlerinde genişçe yapılmıştır. et-Tabsira adlı eserde belirtildiğine göre Nusayr b. Yahya el-Belhî, Ömer b. İsmail b. Hammad b. Ebi Hanife’den, o Muhammed b. el-Hasen’den -ALLAH’ın rahmeti üzerlerine olsun- rivayet ettiğine göre; kendisine Yüce ALLAH’ın sıfatlarını söz konusu edip te zahiri itibariyle teşbihe götüren âyet ve haberler hakkında soru sorulmuş, o da şöyle cevap vermiştir: Biz bunları geldiği şekilde alırız, onlara iman ederiz ve bu nasıl, bu da nasıl olur demeyiz.

Ayrıca şunun da bilinmesi gerekir: Küfrü gerektiren fasit mana ne nass’ın zahirinden anlaşılandır, ne de nass’ın muktezasıdır. Nass’tan bunu anlayan kimsenin bu anlayışına sebeb ise kavrayışındaki bir kusur ve bilgisinin eksikliğidir.

İnsanların bazılarının söyledikleri sözlerin anlaşılıp, aktarılmasıyla ilgili olarak: "Nice doğru sözü ayıplayan kimse vardır ki bunun asıl sebebi hastalıklı anlayıp kavramadır" denildiğine göre; sözlerin en doğrusu ve en güzeli olan Yüce ALLAH’ın buyruklarının (yanlış anlaşılması) hakkında ne denilebilir? Çünkü O’nun bu Kitabı: "Bu, âyetleri sağlamlaştırılmış, sonra da Hakim ve Habir olan ALLAH tarafından geniş geniş açıklanmış bir kitaptır." (Hud, 11/1) Bu gibi yanlış te’villerde bulunanların sözlerinin gerçek manası şudur: “Kur’an ve hadisin zahirî ifadeleri küfür ve sapıklıktır. Onda inanılmaya elverişli yeterli bir açıklama yoktur. Tevhid ve tenzih onlarda gereği kadar açıklanmamıştır.” İşte yanlış te’villerde bulunanların ifadelerinin gerçek anlamı budur.

Hakikat şu ki: Kur’ân’ın delalet ettiği herbir şey, hakkın kendisidir. Batıl olan bir şeye Kur’ân’ın delalet etmesi mümkün değildir. Bu hususta tartışanlar ise mutlaka başka türlü yorumlanması gereken batıl’a delalet ettiğini iddia etmektedirler.


[104] Müsned, I, 266, 314, 328, 335.

[105] Meselâ bk. Müslim 2889, 2890.

[106] Taberî, I, 90; İbn Sa’d, Tabakaat, V, 466; ez-Zehebî, Tezkiretu’l-Huftâz, I, 92; İbn Hacer, Tebzibu’t,Tebzîb, X, 43.