hafız_32
Sat 2 October 2010, 11:05 am GMT +0200
İkinci bölüm
MÜDAHALELERİ GERÇEKLEŞTİREN DEVLET ORGANI: HİSBE
I. Hisbe Teşkilatı
A. Hisbe'nin Tarifi Ve Görev Alanı
Medine'deki İslâm Devleti'nin tesisini müteakip Hz. Peygamberi (s.a.v.) bekleyen vazifelerden birisi de yeni devletin müesseselerini yeniden şekillendirmek, davranış normları koymak ve bu normların ikame ve idamesi için gerekli düzenlemelerde bulunmaktı. Zira müşrik bir kültürden kaynaklanmaları bakımından ciddî tadilata ihtiyaç gösteren Câhiliye normları, vahdet, risalet ve âhiret temellerine dayalı İslâmî düstura adapte olamazdı. Tabiatıyla, muteber olan bazı âdet ve değerler aynen bırakılırken bazıları da tâdil ve tebdil edilerek İslâm toplumunun kültürel bünyesine uydurulmuştu. Gayet hızlı işleyen bu süreç, beşer ahvâlinin yekününe hitap edecek kadar da kapsamlı idi. Öyle ki sofra âdabı gibi en cüz'î şeylerden diplomasi ilkelerine kadar hiçbir şeyi kapsamı dışında bırakmadı.[183]
Hz. Peygamber (s.a.v.), her hususla ilgili olarak vaz' ettiği ahkamın kökleşmesi için emr bi'1-ma'ruf ve nehy anil-münker (iyiliği emretme, kötülükten alıkoyma) yapılmasının gerekliliğini de müteaddit hadisleriyle vurgulamıştır.[184]
İşte emr bi'l-maruf ve nehy ani'l-münker esasına dayalı olan hisbe teşkilâtının görev alanı da temelde üç ana başlık altında toplanabilecek birçok hususu kapsamaktadır. Bunlar:
a) ALLAH hakları,
b) Kul hakları,
c) Her ikisi.
Birinci grup ibadetlerin zamanında edasının, cuma ve bayram namazlarının ifasının, camilerin bakım-onarımının sağlanması, ibadetlerde bid'atların, alenî ihlâllerin menedilmesi, muamelâtta fâsit-bâtıl akitlerin, hile ve aldatmacaların Önlenmesi, haramların işlenmesinin engellenmesi vb. gibi dinî faaliyetleri içermektedir. İkinci grup, yol, su, cami, savunma sistemi ve benzeri alt yapı hizmetlerinin görülmesi, komşu haklarına tecavüzün önlenmesi gibi kamu işleri; ölçü-tartı âletlerinin denetimi ve muamelâtta hukuka riayetin temini gibi pazar işleriyle alâkadardır. Üçüncüsü ise, dul veya boşanmış kadınların iddetle-rinin, yetim, köle ve hayvan haklarının gözetilmesi yanında, yollarla caddelerin temiz ve geceleri aydınlık tutulması, kamu maslahatına zararlı inşaatların menedilmesi gibi belediyecilik faaliyetleriyle ilgilidir.[185]
Konumuz devletin piyasaya müdahalesi olduğuna göre, hisbe teşkilâtının görevleri arasından, bizim ilgi alanımıza girmeleri nedeniyle, hassaten ikinci ve kısmen de üçüncü grup faaliyetleri inceleyeceğiz. Ancak bu faaliyetlere geçmeden önce Hz. Peygamber (s.a.v.) dönemindeki teşkilât yapısını ele alalım. [186]
B. Teşkilat Yapısı
Halife Ömer b. el-Hattâb döneminde tam teşkilatlı bir yapıya kavuştuğu fikrinin umumi kabul görmesine rağmen hisbe müessesesinin teorik temelleri de, diğer birçok şeyde olduğu üzere daha Hz. Peygamber (s.a.v.) zamanında atılmıştır. Ancak bununla kalınmayarak, nisbeten basit görünse bile, Hz. Ömer dönemindeki muadili için örnek teşkil edecek teşkilâtlı bir yapının prototipi de oluşturulmuştur. Şimdi bu teşkilâtın elemanlarım inceleyelim:[187]
A. İlk Muhtesib: Hz. Peygamber (S.A.V.)
Vaz' ettiği iktisadî hükümlerin tatbikini yerinde denetlemek için bizzat kendisi sık sık pazar kontrollerine çıkan ve gayri meşru davranışlarda bulunanlara anında müdahale edip gerekli uyarı ve açıklamalarda bulunan Hz. Peygamber (s.a.v.), bu yönüyle, İslâm tarihinin ilk muhtesibi olarak değerlendirilmektedir.[188]
Mûtat denetimlerinden birisinde: "Hz. Peygamber (s.a.v.), bir buğday satıcısının yanına geldi ve elini buğday yığınının içine daldırdığında bir ıslaklık hissetti. Durumu sorduğunda, satıcı, yağmurdan ıslandığını söyledi. Bunun üzerine, Resûlullah (s.a.v.), insanların görmesi için alt kısmını niçin üste getirmediğini sordu ve 'bizi aldatan bizden değildir', buyurdu."[189] Konuyla ilgili hemen bütün kaynaklarda yer alan bu meşhur hadis Hz. Peygamber (s.a.v.)'in fiilî denetimlerinin en bariz misalidir. Bir başka seferinde, simsarlara uğrayan Resûlullah (s.a.v.), onlara daha güzel bir isimle hitap ederek şöyle buyurdu: "Ey tüccar topluluğu! Alış verişler esnasında çokça yemin ve boş laf edilir, bunun için sadakaya sanlınız."[190] Yine bir defasında, Şam'dan gelirken yanında ticaret maksadıyla bir tulum içki getiren şarap taciri Keysân'a: "Ey Keysân! Senin arkandan içki haram kılındı," buyurdu. Bunun üzerine, Keysân, içki tulumunun yanma giderek ayağıyla vurup döktü.[191]
Bu üç hadise de, Hz. Peygamber (s.a.v.)İn çarşı ve pazarlardaki denetimleri esnasında her meslek ehline kendi işiyle ilgili emir ve direktifler verip gerekli uyarılarda bulunduğunu göstermektedir.
Hz. Peygamber (s.a.v.), bazı örneklerini sunduğumuz fiili denetimleri yanında, kendisine yapılan şikâyet ve müracaatları da değerlendirir, sorulan soruları cevaplandırırdı. Yukarıda zikri geçen narh hadisi bunun misallerindendir. Bir başka misal: Önceleri Hristiyan iken Medine'ye gelip Müslüman olan Seymûre (Seymâ, Sîmâ) el-Belkâvî, Belkâ'dan Medine'ye buğday getirmişti. Gerisini kendisinden dinleyelim: "(Buğdayı) sattık ve hurma satın almak istedik, ancak bize engel oldular. Bunun üzerine Resülullah (s.a.v.)'a geldik. (Şikâyetimizi dinleyen Resûlullah (s.a.v.)) bizi engelleyenlere şöyle buyurdu: "Sahip olduğunuz bu hurmanın pahalılığına mukabil şu buğdayın ucuzluğu neyinize yetmiyor? Bırakın götürsünler."[192]
Daha sonra ferdî mesuliyetleri çoğalan Hz. Peygamber (s.a.v.), teknik açıdan kalifeye bazı elemanları, muhtelif esnaf ve sanatkârların işlerini teftiş etmek üzere resmî memur olarak görevlendirdi. [193]
B. Diğer Muhtesibler
Aa. Daimî Resmî Görevliler
Hz. Peygamber (s.a.v.) tarafından resmen tayin edilen bu muhtesiblerden, üç erkek ve iki kadın olmak üzere sadece beşinin adını bilebilmekteyiz:
Saîd b. el-As b. Umeyye: Mekke muhtesibi.[194]
Abdullah b. Saîd b. Usayha b. el-Âs: Medine muhtesibi.[195]
Ömer b. el-Hattâb: Medine muhtesibi olarak görevlendirilen Hz. Ömer göreve çıktığı zaman elinde bir kırbaç taşır, onunla hak edene vururdu.[196]
Semra bt. Nuheyki'l-Esediyye: Medine muhtesibi olarak görevlendirilen bu hanım da çarşı pazar dolaşır, emr bi'1-ma'ruf ve nehy ani'l münker yapardı. Aksi davranışta bulunanları elinde taşıdığı bir kamçı ile menederdi.[197] Onun böyle davranması, resmen bu çeşit işlerle vazifelendirilmiş olmasına delâlet etse gerektir.[198]
Şifâ' bt. Abdillah: Resûlullah (s.a.v.) tarafından bazı pazar işlerinde görevlendirilmiştir. Bazılarına göre ise bu vazifelendirme işi Hz. Ömer'in halifeliği döneminde cereyan etmiştir.[199] Ancak Hz. Ömer'in, bu hanımı, Resûlullah (s.a.v.)'ın verdiği vazife ile görevi endii'm e ye devam etmiş olması da mümkündür.[200]
Son ikisinin görev alanı, çarşı ve pazarlara, gerek alıcı gerekse satıcı olarak gelen hanımlara yönelik olabilir. Zira o dönemde pazarcılıkla uğraşan birçok hanımın isimleri kaynaklarımızda zikredilmektedir. Meselâ: Esma' bt. Muharribe (oğlu Abbâs b. Abdillah'in Yemenden gönderdiği ıtriyatı satardı[201], Havle bt. Suveyb[202], Sâ'ib b. el-Akra'mn validesi Muleyke[203], Kayletu'l-Enmâriyye vb. gibi.[204]
Benû Kaynukâ' Pazan'mn kuyumcular çarşısında bir Müslüman hanımın namusuna yöneltilen saldırı[205], alış verişe çıkan hanımların başına gelebilecek menfur davranışların imkan dahilinde olduğuna ve emniyet içinde alış veriş yapabilmeleri için bazı tedbirlerin alınmasının gerekliliğine delâlet eden en meşhur hadiselerden birisidir.
Özellikle ihtisabla vazifelendirilmiş resmî devlet memurları yanında, valiler de, görev alanları içinde kalan çarşı ve pazarları denetlemekten ve gerektiğinde ihtisab faaliyeti yürütmekten sorumlu gibi görünmektedirler.[206]
Bb. Valiler
Resûlullah (s.a.v.)'ın, tayin ettiği valilere/emirlere verdiği bir takım talimatlar, onlarla yaptığı bazı yazışmalar ve bu idarecilerin mevzumuzla ilgili bazı uygulamaları, hisbe faaliyetlerinden sorumlu olduklarını göstermektedir. Meselâ Resûlullah (s.a.v.), Mekke'ye (vali olarak) gönderdiği Attâb b. Esîd'e, (satın alınıp da henüz) kabzedilmemiş bir malın (başkasına satılmasından kazanılan) kârı yasaklaması[207] ve Mekkeliler'i bir satışta iki şart koşmaktan... sakındırması talimatını vermişti.[208] Aynı Attâb, bütün ribevî muamelenin yasaklanmasından sonra ortaya çıkan, faiz alacaklanyla ilgili bir ihtilâf üzerine, yasaktan evvel açılmış krediler için tahakkuk eden faizin alacaklıya ödenip ödenmeyeceği hususunu bir yazıyla Hz. Peygamber (s.a.v.)'e sormuştu.[209]
İbn Hanbel'in Musned'indeki meşhur bir hadisten[210] anlaşıldığı kadarıyla, Resûlullah (s.a.v.) İslâm'dan önce (Yemen'deki) Hubâşe[211] ile Abdu'l-Kayslar'm memleketinde tertiplenen Suhâr ve Debâ panayırlarına bizzat iştirak etmişti.[212] Bulâzurî'nin naklettiği gibi[213], Hz. Peygamber (s.a.v.) tarafından, Uman'a umumi bir vali ve Debâ'ya da hususi müstakil bir idareci-valinin (Huzey-fe) tayin edilmesi sırf bir tesadüf eseri olmamalıdır.[214] Muhtemelen bu vali özellikle Debâ panayırından sorumlu idi.
Bunlar ve benzeri diğer haberlerden anlaşılan odur ki Medine'de bizzat Resûlullah (s.a.v.) eyaletlerde ise valiler/emirler his-be faaliyetlerine nezaret ediyorlardı.[215]
Cc. Geçici Görevliler
Çeşitli rivayetlerden anlaşıldığı üzere, Hz. Peygamber (s.a.v.), sürekli muhtesibler yanında gerektikçe geçici memurlar da vazifelendirmiştir. İbn Ömer'in şu kavli buna misaldir: "Biz Resûlullah (s.a.v.) zamanında yiyeceği satın alırdık da onu satmadan önce, aldığımız yerden başka bir yere nakletmemizi emredecek biri(leri)ni bize gönderirdi "[216]
Dd. Gönüllüler
Bütün bunlara ilâveten, emr bi'1-ma'ruf ve nehy ani'1-mün-kerle mükellef bulunmaları bakımından sahabenin hemen hepsinin gönüllü muhtesib olduğunu söyleyebiliriz. Hz. Peygamber (s.a.v.)'in bazı özel durumlarda belirli kişilere, alış verişleri esnasında tüccarı doğruluğa davet etmeleri tavsiyesinde bulunduğu da vakidir. Meselâ alışverişlerinde sürekli aldatıldığından şikâyetçi olanbir sefihe: "Alış veriş yaparken, 'aldatmaca yok!1 de" buyurmuştur.[217]
îşte yukarıda teşkilat yapısını çizmeye çalıştığımız hisbe müessesesi -her ne kadar aynı isimle anılmıyor idiyse de- daha Hz. Peygamber (s.a.v.) döneminde kurulmuş ve sonraki devirlerde kâmil şeklim alan kurumun temelini teşkil etmiş ve bir numune-i imtisal olmuştur. Bu demektir ki, hisbe teşkilatı, bazı müsteşriklerin ileri sürdükleri gibi fetihlerle beraber İslâm'a girmiş bir Roma müessesesi olmayıp beşer medeniyetine Müslümanlar'm armağan ettiği bir kurumdur.[218]
Iı. Muhtesibin Görevleri
A. Pazar Nizam Ve İntizamının Temini
Muntazam çarşı-pazarlar, disiplinin temini ve ahkâmın tatbikini kolaylaştıran ön şartlardan olmaları yanında, devletin iktisadî hayata hâkimiyetinin de birer göstergesidirler. "Medine Pazarı' bölümünde detaylı bir şekilde anlattığımız üzere, bu hususun ehemmiyetini gayet iyi kavramış olan Hz. Peygamber (s.a.v.) hiç gecikmeden kendi pazarlarım tesis etmiştir ki kanaatimizce bu icraatı, gerektiğinde muhtesibin yeni yazarlar kurabileceği, eskilerin yerlerini değiştirebileceği veya üst makamlara konuyla ilgili tavsiye ve tekliflerde bulunabileceğini gösterir.
Kurduğu bu yeni pazarın intizamına da Önem veren Hz. Peygamber (s.a.v.) at, deve ve koyun gibi hayvanlar için bir hayvan pazarı kısmı ve diğer mallar için de ayrı ayrı yerler tahsis etti. [219]Muhtelif hadislerdeki 'gıda pazarı\ 'manifaturacılar çarşısı' vb. gibi ifadeler de buna delil teşkil etmektedir. Bu düzenlemede pazar intizamı yanında hijyenik şartların gözetilmiş olması da muhtemeldir.
İmtiyazlı bir sınıfı türemesini engellemek için, tüccarın pazarda sabit yerler edinmesini yasaklayan Resûlullah (s.a.v.) , [220]yasağa uymayan bir satıcının kurduğu çadırı yaktıracak kadar sert bir mukabelede bulunmak suretiyle[221] bu husustaki kararlılığım da göstermiş oluyordu. Hz. Peygamber (s.a.v.) pazardaki alıcı ve satıcıları uymaları gereken bazı davranış normları koyduğu da anlaşılmaktadır. Meselâ pazarlarda dolaşanların sadaklanndaki okların uçlarını elleriyle gizleyerek kimseye zarar vermemelerinin emredilmesi bu cümledendir.[222]
Sadece pazarların dahilî nizamının teminiyle yetinmeyen Resûlullah (s.a.v.), hemen hemen her gün bir kaç tanesi konup kalkan, develerden kurulu ticaret kervanlarının oluşturduğu[223] trafiğin akışını kolaylaştırmak için gerekli şehir içi düzenlemeleri de ihmal etmemişti. Eskiden bizzat kervan ticaretiyle uğraşmış bir kimse olarak Resûlullah (s.a.v.), o devirde şehir içi yaya ve binek trafiğinin serbestliğine rağmen, yeni kurulan mahallelerdeki sokakların, iyice yüklenmiş iki devenin karşılaşması halinde birbirlerine değmeden rahatlıkla geçebilecekleri kâfi genişlikte tutulmasını emrediyordu. Bu genişliği ise yedi zira (yani yaklaşık 3,5 m) olarak belirlemişti.[224] Muhtemelen yine aynı sebeple yollar üzerinde oturulmasını da yasaklamıştı.[225]
B. Fiyat Kontrolü
Eşyanın fiyatına müdahale etmeden çok daha Önce, onun ar-zedildiği piyasayı düzenlemek, ticari faaliyetlere bir nizam vermek ve bunları kanunlara bağlayıp boşlukları da ahlâkî kaidelerle doldurmak gerekir. Her türlü olumsuz müdahalelerden ve kötü etkileri olan yapay muamelelerden arındırılmış bir piyasada malın kazandığı değer onun gerçek fiyatıdır ve bunun üzerinde bir oynama yapma zarureti doğmuşsa, iktisat kanunları çerçevesinde hareket etmek gerekir.[226]
Yukarıda geçen Seymûne hadisi,[227] Hz. Peygamberin piyasa fiyatlarına yabancı olmadığını göstermektedir. Yine biliyoruz ki Resûlullah (s.a.v.) sunî fîy ati andırmalara da karşı çıkmış, yasak koymuştur. Bu hususta Kayletu'l-Enmâriyye'yi dinleyelim: "Nebî, umrelerinden birisinde ihramdan çıkmak için Merve'ye geldi. Bir bastona dayanarak gelip huzuruna oturdum ve dedim ki: "Yâ Resûlallah (s.a.v.)! Ben alım satım işleriyle uğraşan bir kadınım. Öyle olur ki bir mal satın almak isterim ve ona, istediğimden daha düşük bir fiyat veririm. Sonra almak istediğim fiyata gelinceye kadar arttırır dururum. Yine öyle bir olur ki bir mal satmak isterim ve ona, istediğimden daha yüksek bir fiyat takdir ederim. Sonra satmak istediğim fiyata gelinceye kadar düşürür dururum. (Ne dersin?)." Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.) bana: ıYâ Kayle, öyle yapma! Ancak, bir şey satın almak istediğinde, ona, düşündüğüm fiyatı ver, ister satsınlar ister satmasınlar. Yine bir-şey satmak istediğinde, ona düşündüğün fiyatı koy, ister versinler ister vermesinler." buyurdu.[228] Bu hadis fiyatlarla oynamayı yasaklaması açısından narhın cevazına da delil teşkil etmektedir.
Fiyatlara müdahale meselesine gelince; doğrudan müdahale metodu olan narhı müstakil bir başlık altında incelemiştik. Burada ise, dolaylı müdahale yollarından kaliteye müdahale ve ölçü ve tartıların denetimi mevzularını ele alacağız. [229]
A. Kalite Kontrolü
Kaliteli mal ve hizmet üretimi İslâmî emirlerdendir. Zira Allah her şeyi en güzel bir şekilde yapmayı emretmektedir.[230]
Hz. Peygamber (s.a.v.)'in, çarşı pazar denetimleri esnasında kalite kontrolünde bulunduğu malumdur. Bunun en meşhur misali de, sık sık müracaat ettiğimiz hileli buğday yığınının iç kısmının dış tarafı gibi olmadığını gören Resûlullah (s.a.v.): "iyisini ayrı sat, kötüsünü ayrı.'1 buyurması dır. [231]Burada Resûlullah'ın (s.a.v.) itirazı, kalitesiz mal arzına değil, ancak **** malın iyisiyle karıştırılarak yüksek fiyatla satımmadır. Zira kaliteli mal üretimi arzulanan bir şey ise de, aynı cins mamullerin hepsinin çoğu kere tek bir vasıfla olması mümkün değildir.[232] Ne var ki farklı kalitedeki malların ayrı ayrı arzı değişik fiyatlarla ve gerçek değerleriyle satılması demek olacaktır. Çünkü vasıf ile değer arasındaki pozitif ilişkiden dolayı kalite arttıkça fiyat da artar veya tersi olur. Öyleyse **** mal iyisiyle karıştırılıp yüksek fiyatla satılırsa hileli fiyat arttırımı sağlanmış olur.[233]
Bir başka rivayete göre Hz. Peygamber (s.a.v.) satılacak süte su karıştırılmasını yasaklamıştır.[234] Çünkü bu da hile ile kalitesi düşünülen malın yüksek fiyatla satılması demektir.
Yine meşhur musarrât hadisi de bu hususta örnek olarak verilebilir: Satılacak hayvanın sütünü memelerinde bırakarak yüksek verimliymiş gibi gösterilmesini yasaklayan Hz. Peygamber (s.a.v.), böyle bir durumla karşılaşan alıcıyı muhayyer bırakmıştır.[235] Görüldüğü gibi burada da kalitesiz bir malı kaliteliymiş gibi lanse edip yüksek fiyat alma durumu söz konusudur
Bütün bu benzeri hadislerden, kalite ile fiyat arasındaki pozitif ilişki açıkça anlaşılmaktadır. Öyleyse bu durumun suistimali-ni önlemek suretiyle fiyatları dolaylı bir şekilde kontrol etme işi, muhtesibin başlıca görevleri arasındadır.
Malın vasfım tam olarak tesbite imkân vermedikleri için aldanma ihtimali taşıyan mülâmese, münâbeze ve taş atımı suretiyle yapılan alım satımların yasaklanmasında da kalite unsuru ön plana çıkmaktadır. Meyvalann olgunlaşmamdan satılmasını da yasaklayan Hz. Peygamber (s.a.v.) konuyla ilgili açıklamalarında çeşitli standartlar getirmiştir. [236]
B. Ölçü Ve Tartılar
Tüccar arasında en mühim hususlardan birisi de, 'ölçü ve tartı' meselesidir. Kur'ân bu konudan defalarca söz açar.[237] Bunların hepsinde de ölçü ve tartıların âdil olarak yapılması ve insanlara haksızlıkta bulunulmaması istenmektedir. Kur'ân'da ölçme ve tartmanın yanında, ölçü ve tartı âletlerinin de doğru olması istenir. "Doğru tartın,"[238] emri yanında "Doğru terazilerde tartın,"[239] emri de gelmiştir. Temel istek ise insanın doğru olmasıdır. İnsan doğru olunca herşey kendiliğinden düzelecektir.[240] Şu hadis o zamanın Medine'sinin durumunu açıkça beyan etmektedir: "Hz. Peygamber (s.a.v.) Medine'ye geldiğinde ölçülerle ilgili sahtekârlıkta Medinelilerin üstüne yoktu. Bunun üzerine ALLAH Subhânehu "Veylun H'l-mutaffîftruJ'i indirince ölçüyü doğru yapmaya başladılar."[241]" Hz. Peygamber (s.a.v.) de alış verişlerle ölçü ve tartı kullanımını teşvik etmiştir: "Sattığın zaman ölçerek sat, aldığın zaman da ölçerek al,"[242] "Yiyeceklerinizi ölçünüz ki sizin için bereketli olsun, "[243] "Bir yiyecek satın alan onu ölçmeden satmasın,"[244] gibi. Alış verişlerin ölçü ve tartı yoluyla yapılmasını emreden Resûlullah (s.a.v.), kendi muamelelerinde ölçü ve tartı kullanmayı ihmal etmeyerek bu hususta güzel bir numure-i imtisal olmaktan da geri kalmamıştır. Keza alırken de satarken de müsamahalı davranmayı tavsiye eden Resûlullah (s.a.v.), bu konuda da örnek davranışlar sergilemiştir. Meselâ bir gazve dönüşü Câbir b. Abdillah'dan satın aldığı devenin ücretini tartarak ve fazlasıyla ödemiştir.[245] Keza manifaturacılar çarşısından bir kaç şalvar satın almış ve tartıcıya, karşılığı olan gümüşü tartıp ziyadesiyle almasını emretmiştir.[246] Yine, daha Mekke'de iken Ebû Safvân'dan bir kaç şalvar satın almış ve parasını tartıp fazlasıyla Ödemiştir.[247]
Alış verişleri ölçerek yapmayı, doğru ölçek ve tartılar kullanmayı, ölçüp tartarken namuslu davranmayı emreden Hz. Peygamber (s.a.v.), piyasada mevcut olan birbirinden farklı ölçek ve tartılar arasında birliğin temini için bir standart belirlemeyi de ihmal etmeyerek şu talimatı vermiştir: "Ölçek Medine'nin ölçeği, tartı ise Mekke'nin tartışıdır."[248] Yiyecek üretim ve ticaretiyle şöhret bulan Medine halkının ölçü işlerinde; piyasada farklı ağırlıkta muhtelif dirhemlerin bulunması yanında, sikkeden başka her türlü altın ve gümüş eşyanın da para gibi kullanılması sebebiyle söz konusu madenleri tartarak ödeme yapmakla meşhur olan Mekke tüccarının ise tartı işlerinde uzmanlaştığı düşünüldüğünde, bu seçimin isabetlilik derecesi daha iyi anlaşılır.
Kur'ânî emirler ile Resûlullah (s.a.v.)'ın direktif ve uygulamaları incelendiğinde, ölçü ve tartı meselesine ciddiyetle eğilindi-ği açıkça görülür. Zira fiyatlarla miktar arasında pozitif bir ilişki vardır. Doğrudan doğruya bir malın fiyatı ile oynayamayanlar, ölçü ve tartıda hile yaparak miktarı ile oynayıp dolaylı yoldan birim fiyatını arttırırlar. Müşteri, hangi bedeli hangi kalitedeki, kaç birim mala ödediğinden emin olmalıdır. İşte bunun temini de hisbe teşkilatının başlıca görevlerindendir.[249]
C. Serbest Rekabetin Temini Ve Haksız Rekabetin Önlenmesi
"Hiç bir şehirli hiçbir köylü adına satış yapmasın, insanları (kendi hallerine) bırakın. ALLAH insanları birbirlerinden nzıklan-dırır."[250] Bu hadis, İslâm'da serbest rekabet hakkının varlığını ve gerekliliğini gayet açık bir şekilde belirtmektedir. Ekonomi poli-tik'e göre, makul olan siyaset, ekonominin tabii seyrine bırakılmasıdır. O zaman herkes, toplumsal rekabet ortamında, kendi istidat ve kabiliyetlerine uygun bir yer edinir. Değişik özelliklere sahip insanlar arasındaki rekabetten kaynaklanan farklılaşma toplumsal dayanışmayı doğurmaktadır.[251] ALLAH Teâlâ bu hususu şu âyetle açıkça beyan etmektedir: "Dünya hayatında onların geçimliklerini bile aralarında biz taksim ettik; birbirlerine iş gördürmeleri için kimini kimine derecelerle üstün kıldık."[252]
Bu naslarm gayet sarih beyanına göre, İslâm'da serbest rekabet esası carîdir.[253] Narh meselesinde de uzun uzun açıkladığımız üzere, aslolan, devletin, tabiî seyrini sürdüren iktisadî yapıya müdahale etmemesidir. Ancak rekabet hakkı mutlak mıdır? Rekabet hakkına hiçbir surette müdahale edilemez mi?
İnceleme alanımız Hz. Peygamber'in devriyle sınırlı olduğuna göre, o dönem için haksız rekabet sayılabilecek hangi tür muamelelerle ne surette mücadele edildiğine baktığımızda, telâkki'r-rukbân, şehirlinin köylü adına satışı ve simsarlık, ihtikâr, kabz'dan önce satış, neceş, aldatıcı reklam vb. gibi bazı muameleler gözümüze çarpmaktadır. [254]
A. Neceş (Müşteri Kızıştırma)
Çoğunlukla, malın fiyat ve sürümünü arttırmaya yönelik bir hile şeklinde ortaya çıkan neceş, bu yönüyle haksız rekabet çeşitlerinden biri addedilebilir. Şöyle ki: Bir pazarlık esnasında, satıcı ile anlaşmalı olan üçüncü bir kişi (veya kişiler) sanki alıcıymış gibi devreye girerek gerçek müşterinin verdiğinden daha yüksek bir fiyat teklif etmek suretiyle onu yanıltır. Böylece talip olduğu malı başkasına kaptırmak istemeyen ilk teklif sahibi ister istemez daha yüksek bir meblağ ödemek zorunda kalabilir. Bu durum pazarlık halindeyken olabileceği gibi akdin kesinleşmesinden sonra da vuku bulabilir.
Serbest rekabet ortamım zedeleyip haksız rekabete yolaçan, Müslümanlar arasındaki kardeşlik ilişkilerini zedeleyen ve bir rantiye sınıfı oluşturarak tüketicinin sömürülmesine zemin hazırlayan bu tür muameleler Hz. Peygamber tarafından yasaklanmıştır.[255] "... Neceş yapmayın. Bir Bir kimse kardeşinin satışı üzerine satış yapmasın..."[256] İbn Ebî Evfâ ise neceş hakkında şunları söylemektedir: "Neceş yapan faizci ve haindir, (neceş ise) helâl olmayan, bâtıl bir hiledir... "[257] Bu metod ile mala karşı yüksek bir talep varmış imajı yaratmak suretiyle müşterileri aldatan ve normalin üstünde fiyatlarla satış yapma imkânım elde eden satıcıların bu davranışları birnevi aldatıcı reklam sayılabilir. [258]
B. Aldatıcı reklam
Günümüzde başlı başına bir bilim dalı ve hizmet sektörünüı müstakil bir kolu haline gelmesi sebebiyle son dönemlere özgü bi: olgtı gibi görünen reklamcılık, nisbeten daha ilkel düzeyde bile ol sa, her devirde ticaretle eşgüdümlü bir şekilde kendine ait yeri al mıştır. sanırız. İşte Hz. Peygamber (s.a.v.) döneminde de varlığın sürdüren bu ticaret motivatörü, diğer muameleler gibi disipliniz edilmiş ve belli normlara oturtulmuştur. O dönemde uygulanar reklam yöntemler inin negatif boyutunu aksettiren şu iki hile ko numuza örnek teşkil edebilir: [259]
Aa. Yalan Yere Yemin
Müşterileri ikna etmek için başvurulan en yaygın yöntemlerden biri olan yemin, kanaatimize göre, insanlık tarihinde vuku bulan ilk ticarî muamelelerden bu yana varlığını sürdürmüştür ve görülen o ki, maalesef, ebediyete kadar da sürdürecektir. Resûlullah (s.a.v.) dönemi Medine'sinde de-çokça başvurulan bir yöntem olsa gerektir ki bu hususta Kur'an âyeti dahi inmiştir. Buhârî'nin bir rivayetine göre satıcılar pazarlık esnasında müşterileri aldatıp mallarım daha yüksek fiyatla satmak için: "Vallahi bu mala senin verdiğinden fazlası verilmiştir," şeklinde yalan yere yemin ederlermiş ki bununla ilgili olarak "Hakikat ALLAH'a olan ahitlerini ve yeminlerini az bir bedele satanlar var ya, îşte onlar için âhirette hiçbir nasip yoktur. ALLAH kıyamet günü onlarla konuşmaz, yüzlerine bakmaz ve onları temize çıkarmaz. Onlar için pek acıklı bir azap vardır." [Alu İmran, 3:77] âyeti nazil olmuştur.[260] Hz. Peygamber'in bu husustaki uyanlarından bazıları ise şunlardır: "Yemin mala rağbeti arttırır, (ancak) bereketi giderir."[261] "(Şu) üçüne ALLAH kıyamet gününde iltifat etmez, onları temize çıkarmaz, onlar için pek acıklı bir azap vardır, (Birincisi) Öyle bir kimsedir ki, yol (boyun)da ihtiyaç fazlası suyu bulunur da onu yolculardan esirger, (ikincisi) öyle bir kimsedir ki imamına yalnız dünyalık için biat eder de dünyalık verildiğinde hoşlanır verilmediğinde ise gazaplanır. (Üçüncüsü ise) öyle bir kimsedir ki malını ikindiden sonra (pazara) çıkarır ve: 'Kendisinden başka ilâh olmayan ALLAH'a yemin ederim ki kesinlikle bu mala şu kadar para ödedim,' der, müşteri de onu tasdik eder (ek istediği fiyatı verir)." Bu sözlerden sonra Resûlullah (s.a.v.): "Hakikat ALLAH'a olan ahitlerini ve yeminlerini az bir bedele satanlar var ya.,[262]." âyetini okumuştur. Bu hadisten açıkça anlaşıldığı üzere, satıcı, malının maliyeti hususunda yanlış bilgi vererek müşteriyi aldatmak suretiyle yüksek fiyat istemektedir ki bu davranışı imama isyan derecesinde bir suça eşdeğer sayılmıştır. Kullandığı yemin ifadesi de dikkate şayandır: Üst üste tekit ifadeleriyle yaldızlı bir yalan.[263] Bu hususla ilgili diğer hadisler de şunlardır: "Satıcı ile alıcı meclisten ayrılana kadar muhayyerdirler. Her ikisi de dürüst olup (açıklanması gereken şeyleri) açıklarlarsa bu alış veriş kendilerine bereketli kılınır. Eğer yalan söyler ve (açıklanması gereken şeyleri) gizlerse bu alış verişin bereketi giderilir." [264]"'Bende ondan on kat daha iyisi var,' diyerek biriniz diğerinin satışı üzerine satış yapmasın."[265] Bu hadis, malı aşırı derecede övmeye yönelik ifadelerle, tamamlanmış bir akdi bozmayı amaçlayan aldatıcı reklama işaret etmektedir. [266]
Bb. Malı Olduğundan Farklı Göstermek
Günümüzde dahi sıkça başvurulan bir yöntem olan bu reklam hilesi, malın kalitesi hakkında yanlış bilgi verme ya da malı olduğundan farklı gösterme esasına dayanmaktadır. Yukarıda, kalite kontrol bölümünde de açıkladığımız üzere, Hz. Peygamber (s.a.v.), bu tür hilelere yönelenleri ya bizzat uyarmış ya da çeşitli yasaklar koymuş ve her şeye rağmen başvurulan bu tür reklam hilelerinin zararını en aza indirecek çeşitli kaideler vaz' etmek suretiyle de, zarar gören tüketiciye muhayyerlik hakkı tanımıştır. Mezkûr bölümde serdedilen hileli buğday satıcı ve tasriye (sütü hayvanın memelerinde bırakarak yüksek verimli hayvanmış gibi gösterme) yöntemleri bu mevzunun da en güzel örneklerini oluşturmaktadır. Bilindiği üzere tasriye yöntemiyle aldatılan kişiye muhayyer-lik hakkı verilmiştir. Aynı mahiyette bir başka misal de 'uhdetu'r-rakîk'''tir.[267] Buna göre; satın aldığı kölenin mevcut hastalık ya da özrü kendisine bildirilmeyen, ancak daha sonra bu durumun farkına vararak aldatıldığım anlayan müşteriye, akdi feshetme hakkı verilmiştir. Görüldüğü üzere burada da vasıfsız bir malın ayıbı gizlenerek yüksek kaliteliymiş gibi satılması söz konusudur. [268]
D. Haram Kılınmış Malların Alım Satımının Önlenmesi
İnsanların dünyevî ve uhrevî maslahatları icabı bazı yasaklar koymuş olan İslâm dini bunların ihlâlini önlemek için gerekli tedbirleri almaktan da geri kalmamıştır. Kullanımını yasakladığı bazı şeylerin arzını da engellemiş, bunu ise hasseten hisbe teşkilâtı vasıtasıyla gerçekleştirmiştir. Bu yasakların başında içki yasağını sayabiliriz. İçki yasağının akabinde çok sıkı tedbirler alan Hz. Peygamber (s.a.v.), Medine Müslümanlarının ellerindeki bütün içki tulumlarının bir araya toplatılmasını emrederek hepsini bıçakla parçalamıştı (bir rivayete göre ise Ömer b. el-Hattâb'a emretmiş ve o parçalamıştı).[269] İçki ilebirlikte iki tulumlarda etmesi konuya hassasiyetini gösterse gerektir. Keysân'm ticaret maksadıyla Şam'dan getirmiş olduğu şarabı gördüğü zaman: "Ey Keysân! Senin ardından içki haram kılındı,"[270] diye ikazda bulunması içki ticaretini de yakından denetlediğinin bir göstergesidir. Yine, kendisine bir tulum içki hediye eden bir ada-ma:"Bunu ALLAH'ın haram kıldığını bilmiyor musun?" buyurması üzerine, adamın yanındaki birisinin, gizlice, onu satmasını söylemesine karşı ise içkinin ticaretinin de haram kılındığını bildirme [271]bu konudaki bir başka misaldir.
Sadece içkiyi haram kılmak, kullanım ve ticaretini denetlemekle kalmayan Hz. Peygamber (s.a.v.), içki hammaddesi olan üzün üreticilerine ürünlerini nasıl değerlendirecekleri hususunda danışmanlık da yapmıştır. Bu husustaki rivayet şöyledir: "Yemenli Feyrûz ed-Deylemî ve arkadaşları: 'Yâ Resûlallah (s.a.v.)! Biz üzüm ve içki sahipleriyiz. ALLAH ise içkiyi haram kılmıştır. Üzümü ne yapacağız?' diye sordular. Nebî: 'Kurutup kuru üzüm yapın!11 buyurdu. Feyrûz ve arkadaşları: 'Kuru üzümü ne yapacağız?' diye sordular. Nebî: 'Kırba içinde ıslatıp şerbet ve hoşaf yapın, akşam için. Akşam ıslatıp sabah için.' buyurdu."[272]
İçki yanında domuz ve domuz mamulleri ile ölü hayvanların kullanım ve ticaretini de yasaklayan Resûlullah (s.a.v.), bu yasaklara uyulması hususunda gerekli uyarılarda bulunmayı, genelgeler yayımlamayı ve denetimleri sürdürmeyi de ihmal etmemiştir. Fetih yılında Mekke'de iken "ALLAH içki, (ölü hayvan ve put satışını haram kıldı," buyuran Resûlullah (s.a.v.)'a "Yâ Resûlallah (s.a.v)! Ölü hayvan içyağına ne dersin? Onunla gemiler yağlanır ve kandillerde kullanılır." denildi de, "Hayır! O haramdır" cevabını verdi. Sonra bununla ilgili olarak Resûlullah (s.a.v.): "ALLAH Yahudiler'i kahretsin! ALLAH onlara o ölü hayvanjın içy ağını haram kıldığında, onu eritip sattılar ve parasını da yediler." buyurdu.[273] Vefatından iki ay önce Cuheynîler'e gönderdiği talimatta ise şöyle emrediyordu: "Leşlerden çıkan hiçbir şeye elinizi sürmeyin: Ne deriye, ne de sinirlere"[274] Bu rivayetlerde hijyenik kuralların tatbikine ve muhtesibin bu husustaki mükellefiyetine de işaret bulunduğu gözden kaçmamaktadır.
Hz. Peygamber (s.a.v.) dönemindeki hayat seviyesi hususunda bir fikir vermesi ümidiyle aşağıdaki fiyat listesini sunuyoruz. Ancak malumatın kıt, dağınık ve ihtilaflı oluşu yanında o dönem ticarî muamelelerinin kısmen takas usulüyle de yapılması vb. gibi sebeplerden dolayı sadra şifa bir data çıkartabilmiş değiliz. Yine de faydadan hâlî olmayacağını zannediyoruz:
— 1 Kırba su (Rûme kuyusunun) = 1 dm (dirhem) [275]1 müd hurma[276]
— Rûme Kuyusu (Çapı 8 zira, derinliği 18 zira) = 20.000; 25.000[277]; 35.000; 40.000[278] dm; 400 dr (dinar)[279]
— Koyun = 0,5-1 dr[280]; 4-6 dm[281]
— 1 Sığır = 40-60 dr[282]
— 1 Deve = 22-480 dm[283] (İbn Mâce'nin bir rivayetine göre deve fiyatları ortalama 40 dm1 den 80 dm'e çıkmıştır.)[284]
— 1 Deve = 10 koyun[285]
— 1 At = 400 dm[286]
— 5 Vesk hububat = 200 dm[287]
— 1 Köle = 200-800 dm[288]
— Mekke valisi Attâb'm aylığı = 30 dm; 133 dm[289]
— Hacamat ücreti = 1 dm[290] veya 1-2 sâ hurma[291]
— Su taşıma ücreti = 2 sâ hurma[292]
— Medine-Hayber arası rehberlik ücreti= 20 sâ hurma[293]
— Pazarda hamallık ücreti = 1 müd hurma[294]
— Koyun çobanlığı ücreti= 1 kırat/koyun[295]
— Kuyudan su çekme ücreti = 1 hurma/kova[296]
— Şu'aybe (Cidde) —Habeşistan gemi bileti = 0,5 dr[297]
— 1 Kadûm (keser veya balta) = 1 dm[298]
— Çul + 1 su kabı = 2 dm[299]
— 1 Elbise = 40 dm[300]
— 1 Hülle = 27.30 dişi deve; 29 ukiyye gümüş[301]; 50 dr[302]
— 1 Hırka = 10-30 dm[303]
— 1 İpek kaftan = 2000-8000 dm[304]
— 1 Şalvar = 4 dm[305]
— 1 Gümüş kap (altın kakmalı) = 1000 dm[306]
— 1 Deve palanı (kadife) < 4 dm[307]
— 1 Kalkan = 3-5 dm[308]
— 1 Mızrak = 4 dm[309]
— 1 Zırh = 4 dm[310]; Benû Seleme bölgesinde bir bahçe[311]
— 1 Zırh (enli) + 1 kılıç + 1 miğfer = 100 dr[312]
— Zırhın rehin değeri = 20 sâ buğday[313]
— 1 Kolye = 2 dm[314]
— 1 Gerdanlık (Altın ve boncuk karışımı) = 9-12 dr[315]
— Mescid-i Nebevi Arazisi = 10 dr[316]
— Mescid-i Nebevî'yi genişletmek için alman mücâVir arsa = 20.000; 25.000 dm[317]
dm = dirhem dr = dinar.[318]
Sonuç
Hedef zaman kesitimiz olan Hz. Peygamber (s.a.v.) dönemi teori ve pratiğinden çıkartabildiğimiz kadarıyla, tabiî şartlarda işleyen bir piyasaya negatif yönde etki edecek her türlü sunî müdahale, nereden gelirse gelsin, merduddur. Meseleye, müdahaleci güçlerden biri olan devlet açısından bakıldığında bu tezi doğrulayan en bariz misal, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in narh koyması yönündeki müracaatları reddetmesidir. Ancak devlet açısından bu tahdit mutlak olmayıp, piyasaya hâkim bazı güçlerin, İslâmî esasların aksine hareketle düzeni bozucu sunî müdahalelerde bulunması durumunda, bunların negatif tesirlerini bertaraf etmek ve piyasayı eski tabiî düzenine kavuşturmak üzere bir seri karşı-devlet müdahalesi kaçınılmaz olabilir. Zira, 'Müdahaleye Mevzu Olan Muameleler' kısmında ele aldığımız prensiplerden çıkartabildiğimiz sonuca göre, devletin piyasaya müdahale etmemesi esası asla 'laissez faire' (bırakınız yapsınlar) şeklindeki bir ekonomik anlayışa varacak boyutlara taşınamaz.
Ne var ki kâmil bir pazar asayişinin temini ancak piyasa üzerinde tam bir kontrol kurmakla mümkündür. Bunun için de İslâm ahkâmının carî ve Müslümanların hâkim olduğu bir piyasanın tesisi kaçınılmazdır. Bunun en güzel örneği ise Hz. Peygamber (s.a.v.)'in kurduğu 'Medine Pazarı'âır.
Devletin müdahale yetkisini kuvveden fiile geçirecek kusursuz ve fonksiyoner icra organlarının teşkili de bu prosedürün önemli bir parçasıdır. Bunun en güzel örneği ise, daha o dönemde temelleri atılıp teşkilâtlı bir yapıya kavuşturulan 'Hisbe' müessesesidir. [319]
Bibliyografya
Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, c. I-VI, Bulak 1313.
Akranı Khan, Muhammad, al-Hisba and the Islamic Economy (İbn Taymiyah, Public Duties in islâm, trc. Muhtar Hol-land, tahkik: Hurshd Ahmad sonunda), Leicester 1982.
Akşit, Mustafa Cevad, Modern Ticaret Hukuku ve îslâm Ticaret Hukukunda Haksız Rekabet, İstanbul 1982.
Ali Cevâd, el-Mufassal fi tarihi'l-Arab kable'l-îslam, c. I-IX, Beyrut 1968-72.
Âlûsî, Ebu'1-Fadl Şihabu'd-Din Mahmud Ruhu'l-Meanî fi tefsiri'l-Kur'âni'1-Azim ve's-Sebi'l-mesam7 c. I-XXX, Bulak 1301.
Aynî, Bedru'd-din Ebu Muhammed Mahmud b. Ahmed, Umde-tu'l-Kârî şerhu Sahihi'l-Buharî, c. I-XX, Kahire 1392/1972.
Bayındır, Abdülaziz, "İslâm'da Faiz Mefhumu ve Unsurları", Para Faiz ve îslâm, İstanbul 1987, s. 117-143.
Belazurî, Ebu'l-Abbas Ahmed b. Yahya, Ensabu'l-eşraf (nşr. Muhammed Hamidullah), Kahire 1959.
Belazurî, Futuhu'l-buldan (nşr. Rıdvan Muhammed Rıdvan), Kahire 1932.
Buharı, Ebu Abdillah Muhammed b. İsmail b. İbrahim, el-Ca-miu's-sahih, c. I-VIII, İstanbul 1315.
Darimî, Ebu Muhammed Abdullah b. Abdi'r-rahman, es-Sünen, Dımaşkl349.
Dayfullah, Muhammed "el-Havatu'1-îktisadiyye fi ahdi'r-Resul", Mecelletu Külliyyeti'l-Adab, c. XIII/2. Riyad 1986, s. 759-816.
Debbağoğlu, Ahmet, İslâm İktisadına Giriş, İstanbul 1979.
Diyarbekrî, Kadi Hüseyin b. Muhammed b. el-Hasan, Tarihu'l-hamis, c.I-II, Kahire 1283.
Döndüren, Hamdı, İslam Hukukuna Göre Alım-Satımda Kâr Hadleri, Balıkesir 1984.
Ebu Davud, Süleyman b. el-Eş'âs es-Sicistanî, es-Sünen (nşr. îz-zet Ubeyd ed-De'as), c.I-V, Suriye (Hıms) 1388-94/1969-74.
Ebu Ubeyd, Kasım b. Sellam, el-Enıval (nşr. Muhammed Halil Herras), Kahire 1401/1981.
Ebu Yusuf, Yakub b. İbrahim, Kitabu'l-haraç (nşr. Kusayy Mu-hibbu'd-din el-Hatib), Beyrut 1979.
Efganî, Sa'id, Esvaku'l-Arab fi'l-cahiliyye ve'l-lslâm, Dımaşk, 1379.
Erkal, Mehmet, "İslâm Hukukunda Alış-Verişte Kar Haddi Araştırmasına Dir Tenkidi Görüş:", İslâm Hukukuna Göre Alış Verişte Vade Farkı ve Kar Haddi, İstanbul 1987, s. 197-212.
Es'ad, Mahmud, İslâm Tarihi (Sadeleştirip baskıya hazırlayanlar: Ahmed Lütfi Kazancı-Osman Kazancı), İstanbul 1983.
Ezrakî, Muhammed b. Abdillah, Ahbâru Mekke ve mâ câ'e fihâ mine'l-âsâr (nşr. Ruşdî es-Salih Melhas), c. I-II, Beyrut 1399/1979.
Fası, Ebu't-Tayyib Takiyyu'd-din Muhammed b. Ahmed, Şi-fa'u'garam bi-Ahbari'1-Haram, c. I-II, Beyrut, ts. (Dâru'-Kutubi'l-ilmiyye). Foster, Benjamin R., "Agoranomos and Muhtasib", Jesho, c.XI-11/2, Leidenl970, s. 128-144. Gazzalî, Ebu Hamid Muhammed b. Muhammed, İhyau ulûmi'd-din (trc. Ahmed Serdaroğlu), c.I-IV, İstanbul 1974-75. Hakim, Ebu Abdillah Muhammed b. Abdillah en-Nisaburî, el-Müstedrek ale's-Sahihayn, c.I-IV, Haydarabad 1915-23. Halebî, Ali b. Burhani'd-din, İnsanu'luyun fi sireti'l-Emini'l-me'mun: es-Siretu'l-Halebiyye, Beyrut, ts. (Daru'1-Marife).
Hamidullah, "Hz. Peygamber'in İslâm Öncesi Seyahatleri" (trc.Abdullah Aydınlı), Atatürk Üniversitesi İslâmî İlimler
Fakültesi Dergisi, sy. 4, Ankara 1980, s. 327-342. Hamidullah, "el-llaf veya İslâm'dan Önce Mekke'nin İktisadi
Doplamatik Münasebetleri" (trc. İsmail Cerrahoğlu), Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, c. IX,
Ankara 1961, s. 213-222. Hamidullah, İslâm Peygamberi (trc. Salih Tuğ), c. I-II, İstanbul
1400/1980. " Hamidullah, Modern Istisat ve İslâm (trc. Salih Tuğ, Y. Ziya Kavakçı), İstanbul 1969.
Hamidullah, el-Vesaiku's-siyasiyye, Beyrut 1403/1983. Hitti, Philip K., History oftheArabs, London 1986. Huzaî, Ebu'l-Hasan b. Muhammed et-Tilimsani, Tahricu'd-delalatu's-semiyye ala mâ kane fi ahdi Resûlillah sallallahu aleyhi ve sellem mine'l-hıraf ve's-sanai ve'l-umalati'ş-şeriyye, Kahire 1401/1980. İbrahim Mahmood, "Social and Economic Conditions in Pre Islamic Mecca" JMES, c. XIV, USA 1982, s. 343-358. İbn Abdi'1-Berr, Ebu Amr Yusuf b. Abdillah b. Muhammed, el-lstiab fi marifeti 'l-ashab (İbn Hacer el-Askalânî, el-İsabe
kenarında) c. I-3V, Kahire 1328. İbn Habib, Muhammed b. Habib el-Haşimî, el-Munammak fi ahbari Kureyş (nşr. Hurşid Ahmed), Beyrut 1405/1985. İbn Habib, el-Muhabber (nşr. ilse Lichtenstadter), Haydarabad
1361/1942. İbn Hacer el-Askalanî, Şihabu'd-din Ahmed b. Muhammed, el-Isâbefi temyizi's-sahabe, c. I-IV, Kahire 1328. İbn Hacer el-Heysemî, Nuru'd-din Ali b. Ebi Bekr, Mecmau'z-zevaid ve menbau'l-fevaid, c.I-X, Beyrut 1967. İbn Havkal, Ebu'l-Kasım b. Havkal Kitabu sureti'l-ard (nşr. DeGoeje), Leiden 1938-39. İbn Hibban, Ebu Hatim Muhammed b. Hibban b.Ahmed et-Temimî, es-Sîretu'n-nebeviyye ve ahbaru'l-hulefa, (nşr.
Aziz Beg), Beyrut, 1407/1987. İbn Hişam, Ebu Muhammed Abdu'l-melik, es-Siretu'n-nebeviyye
(nşr. Mustafa es-Sekka ve dğr.) c. I-IV, Kahire 1375/1955.
İbn Kayyım el-Cevziyye, Ebu Abdillah Şemsu'd-din Mubammed, et-Turuku'lhukmiyye fi siyaseti'ş-şeriyye (nşr. Muham-med Hamid el-Fakkî), Kahire 1317.
İbn Kesîr, Ebu'1-Fida, İsmail b. Ömer, el-Bidaye ve'n-nihaye, c.I-XIV, Kahire 1351-58/1932-39.
İbn Kesir, es-Siretu'n-nebeviyye (nşr. Mustafa Abdu'l-vahid), c. I-IV, Beyrut 1396/1976.
îbn Kesir, Tefsiru'l-Kur'anVl-azim (nşr. Muhammed İbrahim el-Bernıa ve dğr.), c. I-IV, Kahire 1390/1971.
İbn Mace, Ebu Abdillah Muhammed b. Yezid el-Kazvinî, es-Sü-nen (nşr. M. Fuad Abdu'1-baki), c.I-II, Kahire, 1372/1952.
İbn Sa'd, Muhammed b. Sa'd, et-Tabakatu'l-kubra (nşr. İhsan Ab-bas), c.I-IX, Beyrut 1388/1968.
İbn Şebbe, Ebu Zeyd Ömer b. Şebbe, Tarihu'l-Medineti'l-münevvere (nşr. Habib Mahmud Ahmed), c.I-IV, Cidde 1399/1979. İbn Teymiyye, Ebu'l-Abbas Takiyyu'd-din Ahmed, Mecmu'u fetaua (nşr. Abdurrahman b. Muhammed), c.I-XXXVII, Riyad 1381-86.
İbnu'l-Arabî, Ebu Bekr Muhammed b. Abdillah, Âridatu'l-Ahvezî lişerhi Sahîhi't-Tirmizî, c. I-XIII, Beyrut, ts. (Daru'l-Kutubi'l-Arabi).
Îbnu'1-Esir, Ebu'l-Hasan Ali b. Ebi'l-Kerem Muhammed b. Muhammed eş-Şeybanî, el-Kamil fi't-tarih (nşr. C. J. Tornberg), c.I-XIII, Leiden 1851-76.
Îbnu'1-Esîr, Usdu'l-gabe fi marifeti's-sahabe (nşr. Muhammed İbrahim el-Benna ve dğr.) c.I-VII, Kahire 1390-93/1970-73.
İbnu'1-İmad, Ebu'l-Felah Abdu'1-hayy, Şezeratu'z-zeheb fi ahbari
men zeheb, c.I-VIII, Kahire 1350-51. Ibnu'l-Uhuvve, Muhammed b. Muhammed b. Ahmed el-Kureşî,
Mealimu'l-kurbe fi ahkami'l-hisbe (nşr. Muhammed Mahmud Şaban-Sıddık Ahmed İsa el-Mutiî), Kahire
1976. İsbehanî, Ebu Nuaym Ahmed b.Abdillah, Delailu'n-nübüvve, Haleb, ts. (Daru'1-Vay).
Kali Ebu Ali İsmail b.el-Kasım, el-Emalî ve'z-zeyl ve'n-nevadir, C.
I-III, Beyrut, ts. (Darul-kutubi'l-ilmiyye). Karaman, İslâm'ın Işığında Günün Meseleleri, c.I-II, İstanbul
1987. Kastallanî, Ebu'l-Abbas Şihabu'd-din Ahmed b. Muhammed, Irşadu's-sarî li-şerhi Sahihi'l-Buharî, c. I-X, Bulak 1327/1909.
Kavakçı, Yusuf Ziya, Hisbe Teşkilatı, Ankara 1975. Kettanî, Muhammed Abdu'1-hayy b. Abdi'l-kebir, et-Teratibu'l-idariyye: Nizamu'l-hukumeti'n-nebeviyye (nşr. Hasan Cana), c. I-II, Beyrut, ts. Kister, M. J., "Mecca and Tamim (Aspects of their Relations)",
JESHO, c. VIII, Leiden 1965, s. 113-163. Koksal, Mustafa Asım, İslâm Tarihi, c.I-VIII, İstanbul 1981. Kurtubî, Ebu Abdillah Muhammed b. Ahmed, el-Cami li-Ahka-mi'l-Kur'an (nşr. Ebu İshak İbı-ahim), c.I-XX, Kahire
1386-7/1966-7.
Lammens, H., "Kureyş" md., İA, VI, 1014-1019. Malik b. Enes, el-Muvatta (nşr. M. Fuad Abdu'1-baki), c.I-II, Kahire 1370/1951. Maverdî, Ebu'l-Hasan Ali b. Muhammed, el-Ahkamu's-sultaniyye, Beyrut 1405/1985.
Mevdudî, Ebu'1-Ala, Faiz (trc. M. Hasan Beşer), İstanbul 1979. Munzirî, Ebu Muhammed Abdu'1-Azim b.Abdi'1-kavi et-Tergib ve't-terhib (nşr. M. Muhyi'd-din Abdu'l-hamid), c. I-VI,
Beyrut 1399/1979. Müslim b. Haccac, Ebul-Huseyn el-Kuşeyrî} el-Camiu's-sahih
(nşr. M. Fuad Abdul-baki), c. I-IV, Beyrut 1375/1966. Nesai, Ebu Abdi'r-Rahman b. Şuayb, es-Sünen, c.I-VIII, Kahire 1312. Nesai, Sünen'ün-Neseî (trc. A. Muhtar Büyükçınar-Ahmet Tekin-Ö. Faruk Harman-Yaşar Erol), c.I-VIII, İstanbul 1981. Ömeri, Abdu'1-aziz b.İbrahim, el-Hıraf ve's-sma'a fi'1-Hicaz fi as-ri'r-Resûl, Riyadl985.
Pakalm, Ahmed Zeki, Osmanlı Tarih deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, c. I-III, İstanbul 1971-72.
Paret, R., "Dar al-Nadwa" md., el (İng.) II, 128.
Razı, Ebu Abdillah Muhammed b.Ömer, Mefatîhu'lgayb (nşr. Muhammed Muhyi'd-dîn Abdu'l-hamid), c. I-XXXII, Kahire 1934-62.
Reşid Nasır b. Sa'd, "Teamulul-Arabi't-ticarî ve keyfiyyetuhu fi'l-asri'lcahili" (el-ceziretu'1-Arabiyye kable'l-İslham içinde), Riyad 1404/1984, II, 215-249.
Semhudî, Nuru'd-din, Ebu'l-Hasan, Hulasatu'l-Vefa bi-ahbari dari'l-Mustafa, Cidde 1403/1983.
Semhudî, Vefau'l-vefa bi-ahbari dari'l-Mustafa, Kahire 1326.
Serahsî, Şemsul-eimme'Muhammed b. Ahmed b. Sehl el-Mebsut, c. I-XXX, Kahire 1324-31.
Serahsî, Şerhu Kitabi's-siyerVl-Kebir (nşr. Abdu'1-aziz Ahmed Sa-lahu'd-din el-Muneccid), c.I-V, Kahire 1971-72.
Suyuti, Ebul-Fadl Celalu'd-din Abdu'r-rahman b. Ebi Bekr, el-Hasaisu'l-kubra, c.I-III, Kahire 1386/1967.
Şevkanî, Muhammed b. Ali Neylu'l-evtâr şerhu Munteka'l-ahbar, c. I-VIII, Kahire 1391/1971.
Şurbacî, el-Bişrî, et-Tesir fi'l-îslâm, İskenderiyye 1393/1973.
Taberî, Ebu Cafer Muhammed b. Cerir, Tarihu'lumem ve'1-muluk (nşr. Muhammed Ebu'1-Fadl), c. I-XI, Kahire 1960-70.
Taberî, Camiu'l-beyan an tevili'l-eseri ue'l-Kur'an, c. I-XXX, Bulak 1323-29.
Tirmizî, Ebu İsa Muhammed b. İsa, el-Camiu's-Sahih (nşr. A. Muhammed Şakir- M. Fuad Abdulbaki-İbrahim Utve îvad), c.I-VI, Kahire 1395-98/1975-78.
Tuğ, Salih, İslâm Vergi Hukukunun Ortaya Çıkışı (nşr. Mehmet Erkal), İstanbul 1984.
Uludağ, Süleyman, İslâm'da Faiz Meselesine Yeni Bir Bakış, İstanbul 1988.
Ülgener, Sabri, Darlık Buhranları ve İslâm İktisat Siyaseti, Ankara 1984.
Vakıdî, Ebu Abdillah Muhammed b. Ömer, Kitabu'l-megazî (nşr. M. Jones), c. I-III, London 1965-6.
Weir, T. H., "Darünnedve" md., İ.A., III, 492-493.
Yakubî, Ahmed b. Ebi Yakub b. Cafer, et-Tarih (nşr. M. Th. Houts-c.I-II, Leidenl883.
Yakut el-Hamevî, Yakut b. Abdillah el-Hamevî, Mucemu'l-bul-dan (nşr. F. Wüstenfeld), Leipzig 1866-73.
Yeniçeri, Celal, İslâm'da Devlet Bütçesi, İstanbul 1984.
Yeniçeri, İslâm İktisadının Esasları, İstanbul 1980.
Yıldız, Hakkı Dursun, "İslâm Öncesi Arap Hayatı", Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, İstanbul 1986,1,140-156.
Zebidî, Zeynu'd-din Ahmed b. Ahmed, Sahih-i Buharı Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi (trc. ve şerh: Ahmed Naim-Kamil Miras), c. I-XIII, Ankara 1978.
Zehebî Şihabu'd-din Muhammed b. Ahmed, Siyeru alami'n-nu-bela, c.I-XXIII, Beyrut 1405/1985.
Zemahşeri, Carullah Mahmud b. Ömer, el-Faik fi garibVl-hadis (nşr. Ali Muhammed el-Bicavî-Muhammed Ebu'l-Fadl), c. I-IV, Kahire 1971. [320][/b][/size]