- Mucizeler Ve Harikulade Olaylar Bölümü

Adsense kodları


Mucizeler Ve Harikulade Olaylar Bölümü

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
saniyenur
Sun 2 October 2011, 02:43 pm GMT +0200
MUCİZELER[1] VE HARİKULADE OLAYLAR BÖLÜMÜ
 
كِتَابُ الْمُعْجِزَاتِ وَالْخَصَائِصِ


-248 ﴿ دَعْوى النُّبُوَّةِ مِنْهُ صَلىَّ اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَإِظْهَاره لِلْمُعْجِزَاتِ

“Peygamber (s.a.v)’in peygamberlik davası ve bu davasını mucizelerle ortaya koyması” ile ilgili hadisler

Sa’d (ö. 792/1389) “Şerhu’n-Nesefî”de konu ile ilgili olarak bazı hususları belirtip ardından da bu konudaki hadislerin mütevatir olduğunu aynen şöyle anlatmaktadır:

“Hz. Muhammed (s.a.v)’in peygamberliğine gelince, O, hem peygamberlik davasında bulunmuş -O’nun peygamberlik davasında bulunduğu tevatürle sabittir- ve hem de mucizeler göstermiştir… Hz. Peygamber (s.a.v)’den harikulade hususları gösterdiği nakledilmiştir. Gösterilen mucizeler ile ilgili nakiler, -bu çeşit nakiller hernekadar teferruat itibariyle ahad olsa bile- ortak noktalar itibariyle tevatür derecesine ulaşmıştır. Hz. Ali (r.anh)’ın cesareti ile Hatem et-Tâî’nin cömertliği gibi. Şüphe yok ki, teferruat yönünden ahad olsa da, bunlardan her biri tevatürle sabit olmuştur. Bunlarla ilgili hususlar, “Siyer” kitaplarında geçmektedir.”

Kadı İyâz (ö. 544/1149) “Şifâ”da bazı imamlardan naklen der ki: “Mucizeler ve harikulade olaylardan herhangi biri, kesin bir bilgiye ulaşmasa bile, Hz. Peygamber (s.a.v)in eliyle meydana gelmiştir. Bu nedenle de toplu olarak bunu vermektedir.”

Şihâb (ö. 1069/1659) Kadı İyâz’ın “Şifâ” adlı kitabına yaptığı şerhte der ki: “’Toplu olarak’ ifadesi, ‘bu hadislerin toplamı’ anlamına gelmektedir. Bu ise, manevi mütevatir diye adlandırılmıştır.”

(Suyûtî) “Metâliu’l-Musirrât”da konu ile ilgili olarak şöyle der: “Her nekadar Hz. Peygamber (s.a.v)’in şahsi özellikleri ile ilgili bütün mucizeler, mütevatir olmasa bile, Hz. Peygamber (s.a.v)’in  (peygamberlik davası ile ilgili) bu mucizesi, manevi mütevatirdir. (Buradaki) ortak nokta, rivayetlerin teferruatı arasında yer almaktadır.”

İleride de geleceği üzere, (Hz. Peygamber’in mucizeleri iki kısma ayrılır: Birincisi:) Hz. Peygamber (s.a.v)’in, hem zatı ve hem de kişisel özellikleri ile ilgili mucizelerdir. Bunların bazısı, mütevatirdir.

(İkincisi:) Kesin olarak bilinip bize tevatür yolu ile ulaşan mucizelerdir. Hz. Peygamber (s.a.v)’in bu tür mucizeleri getirmesin de, göstermesinde ve peygamberlik davasını bu tür mucizelerin kanıtıyla delil getirmesinde herhangi bir görüş ayrılığı ve şüphe yoktur. Mucize olarak, öncesinde ve sonrasında bir benzerinin daha bulunmadığı ‘Kur’an Mucizesi’, sana yeter ve artar bile.

Kadı İyâz’ın “Şifâ”’da konu ile ilgili olarak der ki: “Bu tür mucizeleri, bilinçli bir şekilde inatla inkar eden kimse, efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v)’in dünyadaki varlığını inkar etmiş gibi olur.”

      

-249 ﴿ إِجَابَة دَعْوَتِهِ صَلَّى اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ﴾

“Peygamber (s.a.v)’in duasının (Allah katında) kabul olması”[2] ile ilgili hadisler

Kadı İyâz (ö. 544/1149) ve bir çok alim, Hz. Peygamber (s.a.v)’in duasının Allah katında kabul olması ile ilgili hadislerin tevatür olduğunu belirtmiştir.

Kadı İyâz bu konuda şöyle der: “Hz. Peygamber (s.a.v)’in lehte ve aleyhte insanlar hakkında yaptığı duanın kabul olduğu ‘genel anlamıyla’ mütevatirdir. Bu husus, herkes tarafından kesinlikle bilinmektedir.”

Şihâb (ö. 1069/1659), Kadı İyâz (ö. 544/1149)’ın “Şifâ” adlı kitabına yazdığı şerhte, Müellif Kadı İyâz’ın, ‘genel anlamıyla’ ilgili sözünü şöyle açıklamaktadır:

“Hz. Peygamber (s.a.v)’in duasının (Allah katında) kabul olması ile ilgili hadisin teferruatı tevatür olmasa bile ‘genel anlamı itibariyle’ manevi bir şekilde mütevatirdir.”

* * *


 

-250 ﴿ اِطَّلاَعه صَلَّى اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَلَى الْمُغِيبَاتِ وَإِنْبَائه عَنْهَا ﴾

“Hz. Peygamber (s.a.v)’in, gayp ile ilgili bazı hususları bildirmesi ve bunlardan bazılarını haber vermesi”[3] ile ilgili hadisler

Kadı İyâz (ö. 544/1149) “Şifâ”da ve daha bir çok alim’de, bu konudaki hadislerin mütevatir olduğunu belirtmiştir.

Kadı İyâz konu ile ilgili olarak şöyle der: “Hz. Peygamber (s.a.v)’in, gaybten haber vermesi ve bunları bildirmesi, kesin olarak bilinen mucizeleri de bu şekildedir.”

Kadı İyâz, bundan sonra gayp ile ilgili hususları ve daha başka hususları bilme hususunda şöyle der:

“Bu konuda deniz ve sel gibi bitip tükenmeyecek kadar bir çok hadis mevcuttur. Bu mucize, bize ukaştığı kesin olarak bilinen ve tevatür yolu ile gelen Hz. Peygamber (s.a.v)’in mucizelerindendir. Çünkü bu konudaki hadislerin, hem ravilerinin çok olduğu ve hem de bu konudaki bütün hadislerin; Hz. Peygamber (s.a.v)’in, gayptan haber verdiği anlamı üzerinde görüş birliği vardır.”

“Cevâhiru’l-Meânî”de, “Yüce Allah’ın, Hz. Peygamber (s.a.v) hakkındaki ﴿ مَا كُنْتَ تَدْرِي مَا الْكِتَابُ وَلاَ الإِيمَانُ ﴾ “Sen! Kitap nedir, İman nedir bilmezdin?” (Şûrâ: 42/52) ayetinin anlamını açıklama sırasında Ebu’l-Abbâs et-Ticânî aynen şöyle der:

“Birbirine yakın ve uzak şekilde Hz. Peygamber (s.a.v)’in gayp ile ilgili hususları haber vermesiyle ilgili haberler, rivayetler ve hadis kitaplarında konuyla ilgili bölümlerin hepsi, (bunlarla) doludur. Hatta bazı sahabiler, derdiler ki: Resulullah (s.a.v), ümmetine gayp ile ilgili hususları haber verme dışında Kıyamet gününe kadar başka hiçbir işi bildirmemiştir. Çünkü Resulullah (s.a.v), bu konuda şöyle buyurmuştur:

﴿ مَا مِنْ شَيْءٍ لَمْ أَكُنْ أُرِيتُهُ إِلاَّ رَأَيْتُهُ فِي مَقَامِي هَذَا حَتَّى الْجَنَّةَُِ وَالنَّارَُُِ ﴾

“Bu (peygamberlik) makamımda, Cennet ve Cehennemde dahil, daha önce bana gösterilmemiş her şeyi gördüm”[4]

Bu konuda gelen haberler, çok olup mütevatirdir. Hiçbir müslümanın bu konuda şüpheye düşmesi söz konusu değildir.”

* * *

-251 ﴿ حُسْن صُورَتِهِ صَلَّى اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّم وَجَمَالهَا وَتَنَاسُب أَعْضَائِهَا ﴾

“Hz. Peygamber (s.a.v)’in yüz şeklinin güzel oluşu ve vücut organlarının birbiriyle uyum içerisinde oluşu”[5] ile ilgili hadisler

Kadı İyâz (ö. 544/1149) “Şifâ”da kaydettiğine göre; konu ile ilgili çok sayıda sahih ve meşhur rivayetler şu yollardan gelmiştir:

1.      Hz. Ali

2.      Enes

3.      Ebu Hureyre

4.   Berâ’

5.   Hz. Aişe

6.   (Hind) ibn Ebi Hâle

7.     Ebu Cuhayfe

8.     Câbir b. Semure

9.     Ümmü Ma’bed

10.     Abdullah ibn Abbâs

11.     Muarız b. Muaykîb

12.     Ebu’t-Tufeyl

13.     Addâ’ b. Hâlid

14.     Hureym b. Fâtik

15.     Hakîm b. Huzeym ve daha bir çokları

Şihâb (ö. 1069/1659), Kadı İyâz’ın “Şifâ” adlı kitabına yazdığı şerhte konu ile ilgili olarak şöyle der:

“(Müellif) bu sözüyle, (konu ile ilgili hadislerin mütevatir olduğuna) işaret etmektedir. Daha bir çok alim de,(bunlara ek olarak) şunları da getirmiştir:

16.     Ka’b b. Mâlik

17.     Fârûk[6]

18.     Sıddîk[7]

19.     (Rabîa) bint. Muavviz

Nitekim bu husus, “Kitâbu’d-Delâil”, “Vefâ’” ve daha bir çok kitapta geçmektedir.

* * *

-252 ﴿ أَنَّهُ كَانَ أَبْيَضُ الَّلوْنِ مَشْرَباً بِحُمْرَةٍ ﴾

“Peygamber (s.a.v)’in renginin kırmızıya çalar beyazlıkta olması” ile ilgili hadisler

Şihâb (ö. 1069/1659) “Şerhu’ş-Şifâ’”nın son bölümünde yer alan ‘Hz. Peygamber (s.a.v)’e hakaret eden kimsenin küfrüne’ dair yerde Hz. Peygamber (s.a.v)’in renginin siyah(a çalar) renkte olduğu hususunda gelen hadislerin mütevatir olduğunu aynen şöyle anlatmaktadır:

“Hz. Peygamber (s.a.v)’in sakalının kırmızıya çalar beyazlıkta olması ile ilgili gelen hadisler, mütevatirdir. Bu husus, daha önce de geçmişti.”

Münâvî (ö. 1031/1622) “Şerhu’ş-Şemâil”in ‘Hz. Peygamber (s.a.v)’in renginin ‘esmer’ olması’ ile ilgili Enes’in sözüne dair yerde aynen şöyle der:

“Hafız Ebu’l-Fadl el-Irâkî dedi ki: ‘Ravi Humeyd’in, Enes’ten naklen Hz. Peygamber (s.a.v)’in renginin ‘esmer’ olduğuna dair gelen lafızda Humeyd tek başına kalmıştır. Humeyd'in dışında bir çok kimse ise, bunu, raviler yoluyla Enes’ten ﴿ أَزْهَرُ اللََّوْنِ ثُمَّ نَظَرْنَا ﴾ “Peygamber (s.a.v)’in rengi, (kırmızıya çalar) ‘parlak beyaz’ idi. Biz de, (ona) öylece bakardık”[8] lafzıyla rivayet etmiştir.

Enes’in rivayeti dışında Hz. Peygamber (s.a.v)’in renginin niteliğinin ne olduğunu rivayet edenlerin hepsi, Hz. Peygamber (s.a.v)’in renginin, ‘esmer’ değil de, ‘beyaz’ olmakla nitelendirmişlerdir. Bu(nu rivayet eden) kimseler, 15 sahabidir.”

Bunun bir benzeri de, (Aliyyu’l-Kârî’nin) “Cem’u’l-Vesâil” adlı kitabında geçmektedir.

* * *

-253 ﴿ شَجَاعَته صَلَّى اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ﴾

“Peygamber (s.a.v)’in cesaretli olması”[9] ile ilgili hadisler

Şeyh Abdurrauf el-Münâvî (ö. 1031/1622) “Şerhu’l-Câmi’”nin “Kâne” harfinde belirttiğine göre; Hz. Peygamber (s.a.v)’in cesaretli oluşu ile ilgili hadisler, tevatür yoluyla sabittir. Ayrıca Kur’an, (bu hususa) işaret etmektedir.

(Zürkânî’de) “Şerhu’l-Mevâhib”de Hz. Peygamber (s.a.v)’in cesaretli oluşu ile ilgili hadislerin, tevatür yoluyla sabit olduğunu ve Kur’an’ın da bu hususa işaret ettiğini söylemektedir.

* * *

-254 ﴿ حِلْمه وَعَفْوه وَتَجَاوُزه صَلَّى اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ﴾

“Peygamber (s.a.v)’in; yumuşak huylu olması, hoşgörülü olması ve (dinen uygun olan bir husus yapmaya) izin vermesi”[10] ile ilgili hadisler

Alimler, Hz. Peygamber (s.a.v)’in; yumuşak huylu olması, hoşgörülü olması ve (dinen uygun olan bir husus yapmaya) izin vermesi ile ilgili hadislerin, mütevatir olduğunu belirtmişlerdir. Yalnız bununla, mana bakımından mütevatirliği kast etmişlerdir. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v)’in bu özellikleri, teferruatı haberi ahad olsa bile, kesinlik ifade eden hadisler ile haberler içerisinde geçmektedir.

(Zürkânî) “Şerhu’l-Mevâhib”de Ka’b b. Züheyr’in kıssası ile ilgili yerde aynen şöyle der:

“Hoşgörülü olmanın, Hz. Peygamber (s.a.v)’in ahlakından (olduğunu ifade eden hadisler,) mütevatirdir.”

Şeyh İbrahim el-Bâcûrî (ö. 1276/1859), söz konusu Ka’b b. Züheyr’in kasidesine yazdığı şerhte aynen şöyle der:

“Hz. Peygamber (s.a.v), insanlar arasında kızgınlıktan en uzak olanı ve gönül olmada insanların en hızlı davrananı idi. Hz. Peygamber (s.a.v)’in yumuşak huylu olması ile ilgili hadisler, hoşgörülü olması ile ilgili haberler ve bağışlayıcı olmasıyla ilgili haberler ile rivayetler, mütevatir olarak gelmiştir.”

* * *

-255 ﴿ مَعْرِفَته بِالأُمُورِ الدُّنْيَوِيَّةِ وَأَحْوَالهَا تَفْصِيلاً وَسِيَاسَة أَهْلهَا عَلَى اِخْتلاَفِ عُقُولِهِمْ وَطَبَائِعِهِمْ وَعَادَاتِهِمْ وَأَلْسِنَتِهِمْ ﴾

“Peygamber (s.a.v)’in, detaylı bir şekilde dünya işleri ile şartlarını bilmesi ve dünya halkını; farklı olan akılları, mizaçları, adetleri ile dillerine göre yönetmesi” ilgili hadisler

Kadı İyâz (ö. 544/1149) “Şifâ”da, Hz. Peygamber (s.a.v)’in bu konumunu aynen şöyle anlatmaktadır:

“Hz. Peygamber (s.a.v)’in, dünya işlerini, bunların faydalı olan inceliklerini ve dünya halkının siyasetini, insanları aciz bırakacak şekilde bildiği tevatürle nakledilmiştir. Nitekim bu konuya, bu kitabın, ‘Hz. Peygamber (s.a.v)’in Mucizeleri’ bahsinde değinmiştik.”

Kadı İyâz’ın da belirttiği gibi, bu konu, manevi mütevatirdendir.

Şihâb (ö. 1069/1659) “Şerhu’ş-Şifâ”da, bu konu ile ilgili hadislerin, mütevatir olduğunu belirtmiştir.

* * *

-256 ﴿ عُمُوم رِسَالَتِهِ صَلَّى اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَأَنَّهُ بعث إِلَى كُلِّ أَحْمَرَ وَأَسْوَدَ ﴾

“Hz. Peygamber (s.a.v)’in risaletinin, evrensel olması ve bütün kırmızı ile siyah renkli insanlara peygamber olarak gönderilmesi”[11] ile ilgili hadisler

Bir çok alimin belirttiğine göre; Hz. Peygamber (s.a.v)’in risaletinin, evrensel oluşu ve bütün insanlara peygamber olarak gönderilmesi ile ilgili hadisler, mana bakımından mütevatirdir. Bu husus, Kur’an[12] ve (alimlerin) icmaı[13] ile desteklenmektedir.

“Kifâyetü’l-Muhtâc”da Şeyhulimam Ebu Abdullah Muhammed b. İbrahim et-Tilimsânî’nin biyografisinde ﴿ بُعِثْتُ إِلَى الأَحْمَرِ وَالأَسْوَدِ ﴾ “Kırmızılara ve siyahlara (peygamber olarak) gönderildim”[14] hadisi ile ilgili yerde Şumunnî (ö 821/1418)’den naklen aynen şöyle denilmektedir:

“Bu hadis, aslında haberi ahad olsa bile, diğer hadis kitaplarında da geçmemsi sebebiyle, mana bakımından mütevatirdir. Çünkü bu hadis, Hz. Muhammed (s.a.v)’in risaletinin evrensel oluşunu gösteren hadislerden olup Hz. Peygamber (s.a.v)’in kendisinden nakledilmiştir. Dolayısıyla da (hadislerdeki) ortak nokta, tevatüre ulaşmıştır. Hadisin teferruatı, Hatem et-Tâi’nin cömert oluşu ve Hz. Ali’nin kahraman oluşu gibi haberi ahad olsa bile, kesinlik ifade etmektedir.”

Bunun bir benzeri de, onun, “Neylü’l-İbtihâc” adlı kitabında geçmektedir.

* * *

-257 ﴿ أَنَّهُ عَلَيْهِ السَّلاَمُ خَاتَمُ النَّبِيِّينَ وَأَنَّهُ لاَ نَبِيٌّ بَعْدَهُ ﴾

“Hz. Peygamber (s.a.v)’in, peygamberlerin sonuncusu olması ve kendisinden sonra bir peygamberin daha gelmemesi”[15] ile ilgili hadisler

Bir çok alimin anlattığına göre; Hz. Peygamber (s.a.v)’in, peygamberlerin sonuncusu olması ve kendisinden sonra bir peygamberin daha gelmemesi ile ilgili hadisler,[16] tevatür yoluyla sabittir. Ayrıca Kur’an’da[17] bu hususa işaret etmektedir.

(Kastallânî) “Mevâhib”de konu ile ilgili olarak der ki: “Yüce Allah’ın (Kur’an’da) ve Resulullah (s.a.v)’in de mütevatir sünnette haber verdiği üzere; Hz. Peygamber (s.a.v)’den sonra gelen kimselerin, bu (peygamberlik) makamını üstlenmek isteyen herkesin yalancı, iftiracı, deccal ve sapık olduğunu bilmeleri için, Hz. Peygamber (s.a.v)’den sonra bir peygamber daha yoktur. He ne kadar bunlar; bilgiçlik taslasalarsa da ve sihir, tılsımlar ile büyülerin her türlüsünü getirseler bile, bu (peygamberlik makamını elde etmeleri) mümkün değildir. Akıl sahiplerine göre; (böyle bir durum) sapıklıktır.”

* * *

-258 ﴿ أُعْطِيتُ خَمْساً لَمْ يُعْطَهُنَّ أَحَدٌ مِنَ الأَنْبِيَاءِ قَبْلِي: نُصِرْتُ بِالرُّعْبِ مَسِيرَة شَهْرٍ وَجُعِلْتُ لِي الأَرْضَ مَسْجِداً وَطُهُوراً فَأَيُّمَا رَجُل مِنْ أُمَّتِي أَدْرَكَتْهُ الصَّلاَةُ فَلْيُصَلِّ وَأُحِلَّتْ لِي الْغَنَائِمُ وَلَمْ تَحُلُّ لِأَحَدٍ قَبْلِي وَأُعْطِيتُ الشَّفَاعَةَ وَكَانَ النَّبِيِّ يُبْعَثُ إِلَى قَوْمِهِ خَاصَّةً وَبُعِثْتُ إِلَى النَّاسِ عَامَّةً ﴾

“Benden önceki peygamberlerden hiç birine verilmeyen beş şey bana[18] verilmiştir:

1. Ben, bir aylık mesafede (olan düşmanımın içine) korku (düşürmekle) ve yardımla mazhar oldum.[19]

2. Yeryüzü, bana, mescit ve temiz kılınmıştır. Ümmetimden bir kimse, nerede namaz vaktine yetişirse, namazını hemen (orada) kılsın.[20]

3. Bana, ganimetler helal kılınmıştır. Halbuki benden önceki peygamberlerden hiçbirine (ganimet) helal kılınmamıştır.[21]

4.  Bana, (ahirette) şefaat (etme yetkisi) verilmiştir.[22]

5. Her peygamber sadece kendi kavmine (peygamber olarak) gönderilmiştir. Ben ise bütün insanlığa (peygamber olarak) gön-derildim.”[23]

Suyûtî (ö. 911/1505) “el-Ezhâr”da bu hadisi şu yollardan getirmiştir:

1.      Câbir b. Abdullah                                

2.      Ebu Hureyre                                      

3.      Hz. Ali                                              

4.      Abdullah ibn Abbâs                            

5.      Abdullah ibn Amr

6.      Ebu Zerr        

7.      Ebu Musa el-Eş’arî

8.      Abdullah ibn Ömer

9.     Sâib b. Yezîd

10.     Ebu Saîd el-Hudrî

Toplam, 10 kişi.

(Derim ki:) (Suyûtî) “Menâhilu’s-Safâ”da bu hadis, adı geçen bu 10 kişiden getirmiştir.

(Münâvî’de) “Feyzu’l-Kadîr”de Suyûtî’den naklettiğine göre; bu hadis, mütevatirdir.

 

* * *

-259 ﴿ قِصَّة الإِسْرَاءِ ﴾

“İsrâ’ kıssası”[24]

Suyûtî (ö. 911/1505) “el-Ezhâr”da bu hadisi şu yollardan getirmiştir:

1.      Enes                                      

2.      Mâlik b. Sa’sa’a                    

3.      Ebu Zerr                                

4.      Câbir b. Abdullah                    

5.      Büreyde                                

6.      Huzeyfe ibnu’l-Yeman            

7.      Abdullah ibn Abbâs                

8.      Übey b. Ka’b                        

9.      Ebu Saîd el-Hudrî                    

10.     Şeddâd b. Evs                                  

11.     Ebu Hureyre                          

12.     Hz. Aişe                    

13.     Abdullah ibn Mes’ud              

14.     Hz. Ali

15.     Hz. Ömer

16.     Ebu Habbe el-Ensârî

17.     Ebu Leyla el-Ensârî

18.     Ebu’l-Hamrâ’

19.     Ebu Eyyûb

20.     Ebu Ümâme

21.     Semure b. Cündub

22.     Abdullah ibn Amr

23.     Süheyb b. Sinân

24.     Esmâ’ bint. Ebi Bekir

25.     Abdurrahman b. Kurz

26.     Ümmü Hânî’

27.     Ümmü Seleme

Toplam, 27 kişi.

(Derim ki:) Hafız eş-Şâmî (ö. 665/1266) “Mi’râc” adlı eserinde İsrâ’ kıssasını Hz. Peygamber (s.a.v)’den rivayet eden kimseleri belirtmiştir. Bunlar, 39 kişiye ulaşmıştır. Burada, Suyûtî’nin, adını anmadığı şu kimselerin isimlerini de nakletmiştir:

28.     Üsâme b. Zeyd                      

29.     Bilâl b. Hamâme                    

30.     Bilâl b. Sa’d                          

31.     Sehl b. Sa’d                          

32.     Abdullah ibn Ömer                

33.     Abdullah ibnu’z-Zübeyr          

34.     Abdullah ibn Ebi Evfâ

35.     Abdullah b. Es’ad                  

36.     Abdurrahman b. Âyis

37.     Abbâs b. Abdulmuttalib

38.     Hz. Ebu Bekir

39.     Hz. Osman

40.     Ebu’d-Derdâ

41.     Ebu Süfyân b. Harb

42.     Ebu Seleme

43.     Ebu Sülemî er-Râî

44.     Resulullah (s.a.v)’in kızı Ümmü Gülsüm

(Zürkânî) “Şerhu’l-Mevâhib”de İbn Dihye’den naklen bunlara şunu da ilave etmiştir:

45.     İyâz

Görüldüğü üzere bu İsrâ’ kıssasını rivayet eden kimselerin toplamı, 45 sahabiye ulaşmaktadır.

(Sehâvî’nin) “Fethu’l-Muğîs” adlı eserinde geçtiği üzere; Hâkim der ki: “İsrâ’ hadisinini, mütevatir olması da bu cümledendir.Hz. İdrîs (a.s.) ise, semanın dördüncü katında bulunmaktadır.”

Bu konuda daha geniş bilgi için onun (İsrâ’ kıssasını rivayet edenlerin) toplamının öncesinde geçen sözüne başvurabilirisiniz.

(Zürkânî) “Şerhu’l-Mevâhib”de konu ile ilgili olarak şöyle der: “Hz. Peygamber (s.a.v)’in Burak[25] üzerinde gece yolculuğu yapması ile ilgili haberler, mütevatirdir.”

Görüldüğü üzere İsrâ’ kıssası, mütevatirdir. Hz. Peygamber (s.a.v)’in Burak üzerinde gece yolculuğu yapması da aynı şekilde mütevatirdir.

* * *

-260 ﴿ أَنَّ مُوسَى عَلَيهِ الصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ فِي السَّمَاءِ السَّادِسَةِ ﴾

“Musa (a.s)’ın, semanın altıncı katında bulunması”[26] ile ilgili hadisler

Aliyyu’l-Kârî (ö. 1014/1605) “Şerhu’ş-Şifâ”da konu ile ilgili olarak der ki: “Hz. Musa (a.s)ın, semanın altıncı katında bulunması ile ilgili haberler, mütevatirdir.”

* * *

-261 ﴿ رُجُوع النَّبِيِّ صَلَّى اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِلَى مُوسَى عَلَيْهِ السَّلاَمُ لَيْلَة الإِسْرَاءِ حِينَ فرض رَبُّهُ عَلَيْهِ الصَّلَوَات الْخَمْسَ وَقَوْل مُوسَى لَهُ: ”اِرْجِعْ إِلَى رَبِّكَ فَسْأَلْهُ التَّخْفِيفَ عَنْ أُمَّتِكَ“ ﴾

“Yüce Allah’ın, Muhammed ümmetine beş vakit namazı farz kıldığında, Peygamber (s.a.v)’in, İsrâ’ gecesi Musa’ya geri gelmesi ve Musa’nın, O’na: ‘Rabbine geri dön ve bunu, ümmetinden hafifletmesini Rabbinden iste”[27] ile ilgili söylediği sözü hususunda gelen hadisler

İbn Teymiyye (ö. 728/1327) “Risâletu’l-Furkân”da Mi’râc hususunda gelen rivayetlerin mütevatir olduğunu aynen şöyle anlatmaktadır:

“Hz. Muhammed (s.a.v), İsrâ’ gecesi, Rabbinin huzuruna çıktığında, ümmetine beş vakit namaz farz kılmıştı. Anlatıldığına göre; Hz. Muhammed (s.a.v), Hz. Musa (a.s)’a geri dön(üp durumu ona anlat)tı. Hz. Musa (a.s)’da, ona: ‘Rabbine geri dön ve bunu ümmetinden hafifletmesini (Rabbinden) iste’ dedi. Nitekim Mi’râc hadisleri içerisinde yer alan bu (tür hadisler), tevatürdür.”  

* * *

-262 ﴿ شَقّ الصَّدْرِ لَيْلَة الإِسْرَاءِ ﴾

“Peygamber (s.a.v)’in, İsrâ’ gecesi, göğsününün yarılması”[28] ile ilgili hadisler

(Kastallânî) “Mevâhibu’l-Ledûniyye”de Hafız İbn Hacer (ö. 852/1447)-in “Fethu’l-Bârî”sinden naklettiğine göre; Hz. Peygamber (s.a.v)’in, İsrâ’ gecesi, göğsünün yarılması ile ilgili rivayetler, mütevatirdir.

Hz. Peygamber (s.a.v)’in göğsünün yarılması ile ilgili rivayetlerin, mütevatir olduğunu, hem müellif Kastallânî (ö. 923/1517) ve hem de “Mevâhibu’l-Ledûniyye” şarihi (Zürkânî) söylemiştir.

Kurtubî (ö. 671/1273)’de “Müfhim”de konu ile ilgili olarak şöyle der: “Bu hadisin ravileri, sika ve meşhur kimselerdir.”

Şihâb el-Heytemî (ö. 1069/1659) “Şerhu’l-Hemziyye”de Hz. Peygamber (s.a.v)’in; bir defasında küçük yaşta -10 yada buna yakın bir yaşta- ve bir defasında ise Cebrail’in Hıra mağarasında ona (ilk) vahyi getirmesi sırasında göğsünün yarılması hususundaki dikkati şu tarafa getirmek istemektedir:

“(Hz. Peygamber (s.a.v)’in göğsünün yarılması olayı,) bir başka defa daha gerçekleşmiştir. İsrâ’ gecesinde, Hz. Peygamber (s.a.v)’in göğsünün yarılmasını inkar eden kimsenin aksine İsrâ’ gecesinde Hz. Peygamber (s.a.v)’in göğsünün yarılması ile ilgili rivayetler, mütevatirdir.”

(Derim ki:) Hz. Peygamber (s.a.v)’in, İsrâ’ gecesinde, göğsünün yarılması ile ilgili hadis, Buhârî ile Müslim’in “Sahîh”lerinde şu yoldan gelmiştir:

1. Enes yoluyla Mâlik b. Sa’saa’dan[29]

Yine Buhârî ile Müslim’de Enes yoluyla,

2. Ebu Zerr’den[30]

Müslim ile bir çok hadis kitabında bizzat,

3. Enes yolundan[31] vasıtasız bir şekilde gelmiştir.

(Zürkânî) “Şerhu’l-Mevâhib”de konu ile ilgili olarak şöyle der: “Hz. Peygamber (s.a.v)’in, İsrâ’ gecesi, göğsünün yarılması ile ilgili hadisin, daha başka geliş yolları da vardır.”

Bununla birlikte Hz. Peygamber (s.a.v)’in, İsrâ’ gecesi, göğsünün yarılması ile ilgili olayı, İbn Hazm (ö. 456/1063) kabul etmemiştir. Kadı İyâz (ö. 544/1149)’da “Şifâ”da bu görüşe katılmıştır.

Hafız İbn Hacer (ö. 852/1447) ile bir çok alim ise; Hz. Peygamber (s.a.v)’in, İsrâ’ gecesi, göğsünün yarılmadığını iddia eden kimselerin görüşünü red edip Hz. Peygamber (s.a.v)’in İsrâ’ gecesi göğsünün yarılması ile ilgili rivayetlerin geldiğini söylemiştir.

Her ne kadar Abdülaziz ed-Debbâğ (ö. 1132/1720)’ın “İbrîz”de Hz. Peygamber (s.a.v)’in göğsünün yarılması olayının, İsrâ’ gecesinde gerçekleştiğini keşf yoluyla[32] kabul etmese bile bu olayı inkar etmeye de gerek yoktur.  

Bu konuda daha geniş bilgi için bu kitaba başvurabilirsiniz. Asıl bilgi ise, Allah katındadır.

* * *

-263 ﴿ إِنَّ الإِسْرَاءَ كَانَ مِنْ مَكَّةَ ﴾

“İsrâ’nın, Mekke’de gerçekleşmesi”[33] ile ilgili hadisler

İbn Teymiyye (ö. 728/1327) “Vasiyyetü’l-Kübrâ”da İsrâ’ olayının, Mekke’de gerçekleştiği ile ilgili hadislerin, mütevatir olduğunu aynen şöyle anlatmaktadır:

“Mi’râc; ilim adamlarının görüş birliği, Kur’an’ın ve mütevatir sünnetin nassı ile sabittir ki, ancak Mekke’de gerçekleşmiştir.”

* * *

-264 ﴿ حَنِين الْجِذْعِ ﴾

“Kütüğün inlemesi”[34] ile ilgili hadisler

Suyûtî (ö. 911/1505) “el-Ezhâr”da bu hadis şu yollardan getirmiştir:

1.     Sehl b. Sa’d                                      

2.     Câbir b. Abdullah                              

3.     Abdullah ibn Ömer                            

4.     Übey b. Ka’b                                    

5.     Büreyde

6.     Abdullah ibn Abbâs

7.     Ebu Saîd el-Hudrî

8.     Enes  

9.     Ümmü Seleme

10.     Muttalib b. Ebi Vedâa es-Sahmî

Toplam, 10 kişi.

(Derim ki:) Kadı İyâz (ö. 544/1149) “Şifâ”da konu ile ilgili olarak şöyle der: “Kütüğün inlemesi ile ilgili hadis, meşhur ve yaygındır. Bununla ilgili haber, mütevatirdir. Sahih hadis kitapları, kütüğün inlemesi ile ilgili hadisi nakletmiş ve sahabeden 10 kadar kimse de bunu rivayet etmiştir.”

Daha sonra Kadı İyâz, bu 10 kadar sahabenin isimlerini belirtmiştir.

Hafız İbn Hacer (ö. 852/1447) “Emâliyyu’l-Muhrace ala Muhtasarı İbni’l-Hâcib el-Aslî”de konu ile ilgili olarak şöyle der:

“Kütüğün inlemesi ile ilgili hadisin geliş yolları, çoktur.

Beyhakî’de dedi ki: ‘Kütüğün inlemesi ile ilgili hadis, açıktır. Halef, bu hadisi, Seleften nakletmiştir. Fakat bu konudaki hadisleri getirmeye gerek yoktur. Zira hadis, çok meşhur bir konumdadır.’

 Kadı İyâz’ın da belirttiği üzere, kütüğün inlemesi ile ilgili hadis, bize şu yollardan gelmiştir:

1.     Abdullah ibn Ömer                            

2.     Abdullah ibn Abbâs                            

3.     Enes                                                

4.     Câbir                                                

5.     Sehl b. Sa’d  

6.   Übey b. Ka’b

7.   Ebu Saî del-Hudrî

8.   Büreyde

9.   Hz. Aişe

10. Ümmü Seleme”

Daha sonra İbn Hacer, bunlardan gelen bütün hadisleri nakletmiştir. Bu konuda daha geniş bilgi için İbn Hacer’in bu kitabına bakabilirsiniz.

Yine (İbn Hacer) “Fethu’l-Bârî”de ise konu ile ilgili olarak der ki: “Kütüğün inlemesi ile ayın yarılması hadisi, müstefiz bir şekilde nakledilmiştir.

 

Bu konuda bir görüş belirtmeyecek kimselerin dışında hadisin geliş yol­larını bilen kimselere göre, bu hadis, kesinlik ifade etmektedir. Yine de doğruyu en iyi bilen Allah’tır.”

Şeyh Abdurrauf el-Münâvî (ö. 1031/1622)’de Irâkî’nin “Elfiyetü’s-Si­yer” adlı kitabına yazdığı şerhte der ki:

“Kütüğün inlemesi hadisi, pek çok sahih yollardan gelmiştir. Bu geliş yollarının toplamı, manevi mütevatiri ifade etmektedir.”

Daha sonra Münâvî, kütüğün inlemesi ile ilgili hadisin, 20 kadar bir sa­habe topluluğundan geldiğini belirtmiştir.

Tâc es-Sübkî (ö. 771/1370) “Şerhu’l-Muhtasarı İbni’l-Hâcib el-Aslî”de kütüğün inlemesi ile ilgili hadisin, mütevatire ulaştığını belirtmiştir.

Ebu Abdullah ibnu’n-Nu’mân’da “Kitâbu’l-Müsteğisîn bi hayri’l-Enâm”da kütüğün inlemesi ile ilgili hadisin, tevatüre ulaştığını söylemiştir.

Demîrî (ö. 808/1405)’de “Hayâtu’l-Hayevân” adlı kitabının ‘Mebhâsu’l-Uşera’ bahsinde onun kütüğün inlemesi ile ilgili hadisin tevatüre ulaştığı ile ilgili sözünü nakletmiştir.

Bu konuda daha geniş bilgi için bu kitaba başvurabilirsiniz.

* * *

-265 ﴿ اِنْشِقَاق الْقَمَرِ ﴾

“Ayın yarılması”[35] ile ilgili hadisler

Tâc es-Sübkî (ö. 771/1370) “Şerhu’l-Muhtasarı İbni’l-Hâcib el-Aslî”de  konu ile ilgili olarak şöyle der:

“Bana göre, ayın yarılması ile ilgili hadis, sahih ve mütevatirdir. Kur’an’da ayın yarılması ile ilgili nass vardır. Buhârî ile Müslim’in “Sa­hîh”lerinde ve bir çok alimin kitabında yer alan bu hadis; çeşitli yollarla Şu’be’den, o da Süleyman b. Mihrân’dan,  o da  İbrahim’den, o da Ebu Ma’mer’den, o da Abdullah ibn Mes’ud’dan[36] rivayet edilmiştir.”

Daha sonra Sübkî der ki: “Yine bu hadis, mütevatir olduğu hususunda şüphe gerektirmeyecek bir şekilde daha pek çok yollardan gelmiştir.”

Kadı İyâz (ö. 544/1149) “Şifâ”da Hz. Peygamber (s.a.v)’den geldiği ke­sinlikle bilinen bir çok mucizeleri anlattıktan sonra konu ile ilgili olarak aynen şöyle der:

“Ayın yarılması mucizesine gelince, Kur’an, bu mucizenin meydana gel­diğini belirtiyor, varlığını haber veriyor ve bunu da açıkça bir delille ortaya koyuyor. Sahih haberlerde, bir çok yollardan bu olayın meydana geldiği ola­sılığını güçlendiriyor. Bu konudaki din desteğini zayıf düşürme, tanımama ve sapma mahiyetindeki düşünceler, azmimizi kıramamakta ve bu konuda bid’atçi kimsenin, zayıf müminlerin kalplerine attığı şüphe tohumlarını (bize) yöneltememekte, aksine bu bidatçi kimsenin bu konudaki bozuk düşüncele­rine karşı koyduk ve onun getirdiği saçma deliller, bir işe yaramayacağı için bu delilleri attık.”

İbn Hacer (ö. 852/1447) “Emâliyyu’l-Muhrace”de konu ile ilgili olarak der ki: “Tefsirciler ile Siyerciler, ayın yarılması olayının meydana gelmesi hususunda icma’ etmişlerdir.

Ayın yarılması olayını, içlerinde; Hz. Ali, Abdullah ibn Mes’ud, Huzeyfe, Cübeyr b. Mut’im, Abdullah ibn Ömer, Abdullah ibn Abbâs ile Enes’in de bulunduğu (bir grup) sahabe rivayet etmiştir.

Kurtubî (ö. 671/1273)’de “Müfhim”de der ki: “Ayın yarılması ile hadisi, sahabeden bir çok kimse rivayet etmiştir. Tabiundan pek çok kimse de, ayın yarılması ile ilgili hadisi, bu sahabilerden nakletmişlerdir. Daha sonra da ge­lenler (=etbau’t-Tabiun) de, ayın yarılması ile ilgili hadisi, bu kimselerden (=tabiundan) nakletmişlerdir.”

(Kastallânî) “Mevâhibu’l-Ledûniye”de konu ile ilgili olarak şöyle der: “Sahih rivayetlerde, ayın yarılması ile ilgili hadisler, içlerinde; Enes, Abdullah ibn Mes’ud, Abdullah ibn Abbâs, Hz. Ali, Huzeyfe, Cübeyr b. Mut’im, Ab­dullah ibn Ömer ve daha bir çoklarının da bulunduğu bir grup sahabeden gelmiştir.”

İbn Abdilberr (ö. 463/1071)’de konu ile ilgili olarak şöyle der: “Ayın ya­rılması ile ilgili hadisi, sahabenin bir çoğu rivayet etmiştir.  Tabiunun ileri gelenleri de, ayın yarılması ile ilgili hadisi, bu sahabilerden rivayet etmiştir. Ayrıca ayın yarılması ile ilgili hadisi, bize ulaşıncaya kadar, bunlardan, pek çok kimse nakletmiştir. Ayın yarılması olayı, ayeti kerimeyle doğrulanmıştır.”

Münâvî (ö. 1031/1622) Irâkî’nin “Elfiyetü’s-Siyer” adlı kitabına yazdığı şerhte der ki: “Ayın yarılması ile ilgili hasen hadisler, tevatürdür. Tâc es-Sübkî ile bir çok alim, ayın yarılması ile ilgili hadisin tevatüre ulaştığını doğrulamış­tır.”

Ebu’l-Fadl el-Irâkî (ö. 805/1402)’de “Nazmu’s-Siyer”de der ki: “

فصار فِرْقَتَيْنِ فرقة علت      وفرقة للطود منه نزلت

وذاك مَرَّتَيْنِ بالإجماع          والنص والتواتر السماعي.

“Ayın yarılması hususunda iki grup oluştu:

“Bir grup ifrata kaçtı. Diğer grup ise, tefrite kaçtı.”

İşte bu olay; icmâ’, nass ve semâî tevatürle iki defa[37] gerçekleşmiştir.”

Irâkî (ö. 805/1402)’nin öğrencisi Hafız İbn Hacer (ö. 852/1447) “Fethu’l-Bârî” hocasının bu sözünü özetlemek suretiyle şöyle demektedir:

“Zannederim ki, Irâkî’nin ‘icmâ’ sözü; ayın, iki defa değil de (bir defa) yarılmasıyla ilgilidir. Çünkü ben, Hz. Peygamber (s.a.v) zamanında ayın ya­rılmasının (birden) çok olduğunu belirten hiçbir alimin bulunduğunu bilmiyorum.”

(Kastallânî) “Mevâhib”de konu ile ilgili olarak der ki: “Belki de ‘iki defa’ sözünü söyleyen Irâkî, bununla, (ayın) ‘iki parçaya’ (ayrılmasını) kast etmiş olabilir. İşte bu durum, hiç kimseyi, rivayetlerin arasını birleştirmeye yönelte­memektedir.”

* * *

-266 ﴿ قِصَّة نَبْعِ الْمَاءِ مِنْ أَصَابِعِهِ صَلَّى اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ﴾

“Peygamber (s.a.v)’in, parmaklarından su akıtması kıssası”[38] ile ilgili hadisler

Şihâb (ö. 1069/1659) “Şerhu’ş-Şifâ”da Nevevî (ö. 676/1277)’nin “Şerhu’l-Müslim” adlı kitabından naklettiğine göre; Hz. Peygamber (s.a.v)’in, parmaklarından su akıtması ile ilgili hadisler, mütevatirdir.

Kurtubî (ö. 671/1273)’de konu ile ilgili olarak şöyle der: “Hz. Peygam­ber (s.a.v)’in, parmaklarından su akıtması kıssa, birkaç yerde büyük toplu­lukların huzurunda meydana gelmiş ve (bu nedenle de) pek çok  yollardan gelmiştir. Bu kıssayı anlatan rivayetlerin toplamı, kesin bilgiyi ve manevi teva­türü ifade etmektedir.

Kadı İyâz (ö. 544/1149) ise “Şifâ”da der ki: “Hz. Peygamber (s.a.v)’in, parmaklarından su akıtması ve yemeği çoğaltması ile ilgili kıssayı; sika ve çok sayıdaki kimselerin, yine çok sayıdaki kimselerden, bunlarda çok sayıdaki kimselerden, bunlarda sahabilerden rivayet etmiştir. Bunlar, bu kıssanın; Hendek savaşı,[39] Buvât gazvesi,[40] Hudeybiye umresi,[41] Tebük gazvesi[42] gibi bir çok yerlerde ve Müslümanlar çevreler ile askerlerin operasyonları sırasında gerçekleştiğini haber vemişlerdir.

Sahabeden hiçbiri, bu kıssayı anlatan raviye ters bir harekette bulun­mamış ve bu kıssa kendilerine anlatıldığında inkar yoluna gitmemişlerdir. Aksine bu kıssayı görenin söylediği gibi anlatmışlardır. Daha öncede belirtti­ğimiz üzere, bu çeşit olayların hepsi, Hz. Peygamber (s.a.v)’in mucizelerinden olduğu kesinlik kazanmaktadır.”

Bu konuda daha geniş bilgi için (Kastallânî’nin) “Mevâhib” adlı kitabı ile bunun şerhine bakabilirisiniz.

* * *

-267 ﴿ تَكْثِير الْقَلِيلِ بِبَرَكَتِهِ صَلَّى اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ﴾

“Peygamber (s.a.v)’in bereketiyle az şeyin çoğalması”[43] ile il­gili hadisler

  Übbî (ö. 827/1424) “Şerhu’l-Müslim”in ‘Kitâbu’s-Salât’ (=Namaz Bö­lümü’n) de ‘Namazı uyuyarak geçiren yada namaz kılmayı unutan kimse’ ile ilgili hadisi açıklama sırasında anlattığına göre; Hz. Peygamber (s.a.v)’in be­reketiyle az şeyin çoğalması ile ilgili hadisler, mütevatirdir.

-268 ﴿ تَكْثِير الطَّعَامِ بِبَرَكَتِهِ ﴾

“Peygamber (s.a.v)’in bereketiyle yiyeceğin çoğalması”[44] ile il­gili hadisler

Hz. Peygamber (s.a.v)’in bereketiyle yiyeceğin çoğalması ile ilgili hadis­ler, bir grup sahabiden[45] gelmiştir.

Hatta bazı alimler, Hz. Peygamber (s.a.v)’in bereketiyle yiyeceğin ço­ğalması ile ilgili hadislerin, mütevatir olduğunu söylemiştir.

Kadı İyâz (ö. 544/1149)’da, Hz. Peygamber (s.a.v)’in bereketiyle yiyece­ğin çoğalması ile ilgili hadislerin, mütevatir olduğuna işaret etmiştir. Bir de, Hz. Peygamber (s.a.v)’den bu manada gelen meşhur rivayetlerin hepsinin kesinlikle bilindiğine işaret etmiştir. Bu konu ile ilgili delilleri getirdikten sonra da aynen şöyle der:

“Hz. Peygamber (s.a.v)’in bereketiyle yiyeceğin çoğalması, doğrudur. Bunu kapatacak bir şey de yoktur. İmamlarımızdan Ebu Bekr el-Bakıllânî, Üstad Ebu Bekr ibn Furek ve daha bir çokları, konu ile ilgili bazı şeyler söy­lemişlerdir. Bana göre, bu konuda söz söyleyen kimse şunu kast etmektedir:

Bu meşhur rivayetler, haberi vahid kategorisindedir. Fakat bu rivayet­leri, haber verme ile rivayet etme açısından incelemenin ve bunu, başka bil­gilerle değerlendirmenin önemsiz olduğu görülür. Ancak bu rivayetlerin geliş yollarını araştıran ve Hadis ile Siyer kitaplarında geçen rivayetleri inceleyen kimse, belirttiğimiz bu yöntem doğrultusunda bu meşhur kıssaların sıhhati hususunda şüpheye düşmeyecektir.”

Yine Kadı İyâz (ö. 544/1149), Hz. Peygamber (s.a.v)’in dua ve bereke­tiyle yiyeceğin çoğalması ile ilgili bahiste, bu konudaki hadisleri ve meseleleri getirdikten sonra şöyle der:

“Sahabeden 10 kadar kimse, bu bahiste geçen hadislerin manaları(nın doğruluğu) üzerinde görüş birliğine varmıştır. Tabiundan pek çok kimse, bunu, bu sahabilerden rivayet etmiştir. Ayrıca sonradan gelen sayılamayacak kadar pek çok kimse de, bunu, tabiundan nakletmiştir. Bu hadislerin çoğu, meşhur rivayetlerde ve sohbet toplantılarında geçmektedir. Dolayısıyla da toplantılarda gerçeğe aykırı bir şeyin anlatılması ve yadırganacak bir haber karşısında o mecliste bulunan kimsenin susması mümkün değildir.”

* * *

-269 ﴿ كَلاَم الشَّجَرِ مَعَهُ صَلَّى اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَطَوَاعِيَّتهَا لَهُ ﴾

    “Ağacın, Hz. Peygamber (s.a.v) ile konuşması ve (ağacı kendi­sine çağırdığında, yerinden kalkarak  yanına gelip onun bu emrine) itaat etmesi”[46] ile ilgili hadisler

 

Kadı İyâz (ö. 544/1149) “Şifâ”da, ‘Ağacın, Hz. Peygamber (s.a.v) ile Konuşması’ bahsinde, ağacın, Hz. Peygamber (s.a.v)’in peygamberliğine tanıklık etmesi ve davetinin doğruluğuna katılması ile ilgili hadisleri naklettik­ten sonra aynen şöyle der:

“İşte bu olay; Abdullah ibn Ömer, Büreyde, Câbir, Abdullah ibn Mes’ud, Ya’lâ b. Mürre, Üsâme b. Zeyd, Enes b. Mâlik, Hz. Ali, Abdullah ibn Abbâs ve daha birçoklarından gelmiştir. Bunlar, ağacın konuşması veya bu manada gelen olay üzerinde görüş birliğine varmışlardır. Bu olayı, bu sahabilerden, bunlardan kat kat daha fazla tabiun(dan kimseler) rivayet etmiştir. Böylece bu olay, meydana geldiği şekliyle yayılmıştır.”

Şihâb (ö. 1069/1659) “Şerhu’ş-Şifâ”da konu ile ilgili olarak şöyle der: “Bu olay, sahabe ile tabiundan pek çok kimseden nakledilmiştir. Böylece de (bu olay,) manevi mütevatire ulaşmıştır. Hiçbir akıllı kimsenin şüphe edeme­yeceği güçlü bir dereceye gelmiştir.”

* * *

  -270 ﴿ قِلَّة أَكْلِهِ صَلَّى اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَأَنَّهُ كَانَ إِذَا تغدى لَمْ يتعش وعكسه وَأَنَّهُ كَانَ رُبَّمَا طَوِىَ أَيَّاماً ﴾

﴿ قِيَامه صَلَّى اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بِاللَّيْلِ فِي رَمَضَانَ وَغَيْرِهِ ﴾

“Peygamber (s.a.v)'in az yemek yemesi; sabahleyin bir şeyler yediğinde akşemleyin bir şeyler yememesi, akşemleyin bir şeyler yediğinde ise sabahleyin bir şeyler yememesi ve nice günler aç kalması”

“Peygamber (s.a.v)'in, Ramazanda ve Ramazan dışında (kalan diğer zamanlarda) gaceleyin kalkıp Allah'a ibadet etmesi”[47] ile ilgili hadisler

Hz. Peygamber (s.a.v)’in az yemek yemesi ile ilgili husus, daha önce ‘Kitâbu’l-Et’ime’ (=Yiyecekler Bölümü’n)de[48] geçmişti. Bu hadis, (orada) Hz. Aişe’den gelmişti.

Aynî (ö. 855/1451) “Umdetu’l-Kârî”de konu ile ilgili olarak şöyle der: “Bu konuda şu yollardan da hadis gelmiştir:

1.     Enes                                                

2.     Câbir b. Abdullah                              

3.     Haccâc b. Amr                                

4.     Huzeyfe                                            

5.     Zeyd b. Hâlid                                    

6.     Safvân b. Muattal                              

7.     Abdullah ibn Abbâs                            

8.     Abdullah ibn Ömer

9.     Hz. Ali

10.     Fadl ibnu’l-Abbâs

11.     Muâviye ibnu’l-Hakem es-Sülemî

12.     Ebu Eyyûb

13.     Habbâb

14.     Ümmü Seleme

15.     Adı bilinmeyen bir sahabi

Daha sonra Aynî (ö. 855/1451), bunların rivayet ettikleri hadisleri nakletmiş ve bu hadislerin tahricini yapan kimseleri de belirtmiştir. Bu konuda daha geniş bilgi için Aynî’nin bu kitabına bakabilirsiniz.

* * *

-271 ﴿ مُوَاظَبَته صَلَّى اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَلَى عِبَادَةِ رَبِّهِ تَعَالَى ﴾

“Peygamber (s.a.v)’in, Yüce Rabbine ibadet etmeye devam etmesi”[49] ile ilgili hadisler

(Zürkânî) “Şerhu’l-Mevâhib”de ‘Hz. Peygamber (s.a.v)’in İsimleri’ ile ilgili yerde O’nun bir ismini de “el-Âbid” olduğu ile ilgili hadislerin mütevatir olduğunu şöyle anlatmaktadır:

“Hz. Peygamber (s.a.v), Rabbine (kavuşuncaya kadar her türlü şartlarda) ibadet etmeye devam etmiştir. Bununla ilgili hadisler, mütevatirdir.”

* * *

-272 ﴿ اَلْجَمَل الَّذِي شَكَى إِلَيْهِ مَالِكَهُ ﴾

“Peygamber (s.a.v)’e, kendi sahibini şikayet eden deve”[50]

Suyûtî (ö. 911/1505) “el-Ezhâr”da bu hadisi (sadece) İmam Ahmed yoluyla Enes’ten getirmiştir. Buna, başka hiç kimseyi eklememiştir.

(Derim ki:) Münzirî (ö.  656/1258) “Terğîb”de bu hadisi şu yoldan getirmiştir:

1. Enes[51]

Daha sonra Münzirî der ki: “Bu hadisi, İmam Ahmed ceyyid bir senedle rivayet etmiştir. Hadisin ravileri, sika ve meşhur kimselerdir. Bezzâr’da, bu hadisin bir benzerini nakletmiştir. Nesâî’de bu hadisi muhtasar bir şekilde rivayet etmiştir.”

İbn Hibbân (ö. 354/965)’da “Sahîh” adlı eserinde bu hadisin bir benzerini muhtasar bir şekilde şu yoldan rivayet etmiştir:

2. Ebu Hureyre”[52]  

Bir başka olayda ise; devenin, sahibinden şikayet ettiği şu yoldan gelmiştir:

3. Ya’lâ b. Mürre es-Sakafî[53]

Bu hadisi ise; İmam Ahmed (ö. 241/855), Hâkim (ö. 405/1014) ve Beyhakî (ö. 458/1066) sahih bir senedle rivayet etmiştir.

Bu hadis, bir başka olayda ise şu yoldan gelmiştir:

4. Câbir

Bu hadisi ise; İmam Ahmed (ö. 241/855) zayıf bir senedle rivayet etmiştir. Fakat Beyhakî (ö. 458/1066)’de “Delâil”de bu hadisi ceyyid bir senedle rivayet etmiştir. Hadisin ravileri, sika kimselerdir. Ayrıca bu hadisi, Dârimî (ö. 255/868) ve Bezzâr (ö. 292/904)’da rivayet etmiştir.

Yine bu hadis, bir başka olayda ise şu yoldan gelmiştir:

5. İkrime yoluyla Abdullah ibn Abbâs’tan

Bu hadisi; Taberânî (ö. 360/970) zayıf bir senedle rivayet etmiştir.

İmam Ahmed (ö. 241/855)’de, bu olayı, uzunca bir hadiste Ya’lâ b. Mürre’den rivayet etmiştir.

Münzirî (ö. 656/1258)’de der ki: “Bu hadisin senedi, ceyyiddir.”

Bu hadis, bir başka olayda ise şu yoldan gelmiştir:

6. Abdullah ibn Ca’fer[54]

Bu hadisi; İmam Ahmed ve İbn Şâhîn (ö. 385/995)’de “Delâil”de rivayet etmiştir.

Beğavî (ö. 516/1122) “Mesâbih”de der ki: “Bu, sahih bir hadistir.”

Devamla da der ki: “Ebu Dâvud, bu hadisi, Musa b. İsmail’den, o da Mehdî b. Meymûn’dan , (o da Abdullah ibn Ca’fer’den) rivayet etmiştir.”

Kadı İyâz (ö. 544/1149)’da “Şifâ”da Enes hadisini naklettikten sonra aynen şöyle der: “Ebu Hureyre’den rivayet edilen hadiste; Hz. Peygamber (s.a.v), bir bahçeye girmişti. Bir deve gelip Hz. Peygamber (s.a.v)’in önünde çöktü.”

7. Sa’lebe b. Mâlik, Câbir b. Abdullah, Ya’lâ b. Mürre ile Abdullah ibn Ca’fer  

&