- Muaviye Oğlu Yezid Ve Zamanında Cereyan Eden Olaylar

Adsense kodları


Muaviye Oğlu Yezid Ve Zamanında Cereyan Eden Olaylar

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
Esila
Tue 30 November 2010, 03:40 pm GMT +0200
Muaviye Oğlu Yezid Ve Zamanında Cereyan Eden Olaylar


Muaviye Oğlu Yezid Ve Zamanında Cereyan Eden Olaylar.

Hüseyin B. Ali´nin Emirlik Talebi İle Mekke´den Çıkışı Ve Şehid Edilişi

Hz. Hüseyin´in Irak´a Gidişi

Hicretin Altmışbirinci Senesi



Muaviye Oğlu Yezid Ve Zamanında Cereyan Eden Olaylar


Babası Muaviye´nin hicri altmışıncı senede vefatından sonra Receb ayında halife olarak kendisine bey´at edildi. Yezfd, hicri yirmialtına se­nede doğmuştu. Kendisine bey´at edildiğinde yaşı otuzdört idi. Babası­nın atamış olduğu valileri görevlerinde bıraktı, onlardan hiçbirini azlet­medi. Bu da onun zekasını isbatlar.

Hişam b. Muhammed el-Kelbî, Ebu Mihnef Lut b. Yahya el-Küfi el-Ahbarî´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Yezid, hicri altmışıncı sene­nin receb ayı başında hilafete geçti. O dönemde Medine valisi Velid b. Utbe b. Ebi Süfyan, Küfe valisi Numan b. Beşir, Basra valisi Abdullah b. Ziyad, Mekke valisi Amr b. Said b. As idi. Halifeliğe geçtiğinde Yezid´in yegane düşüncesi, veliahtlığını içlerine sindiremeyen ve bu yüzden Mu-aviye´ye itaat etmeyen kimselerle uğraşmaktı. Bu amaçla Medine valisi Velid b. Utbe´ye şu mealde bir mektub yazıp gönderdi:

"Rahman ve Rahim olan Allah´ın adıyla

Mü´minlerin emiri Yezid´den Velid b. Utbe´ye. Muaviye, Allah´ın kullarından bir kul idi. Allah, ona ikramda bulundu, onu halifeliğe ge­çirdi. Ona imkanlar bahşedip üstünlükler verdi. O da bir süre yaşadı ve eceliyle Öldü. Allah, kendisine rahmet etsin. Övgüye layık olarak yaşa­dı. İyi, takvalı ve temiz bir insan olarak vefat etti. Vesselam."

Yezid ayrıca küçük bir sayfaya şu ibareyi de yazdırarak Medine va­lisine göndermişti: "Hüseyin, Abdullah b. Ömer ve Abdullah b. Zübeyri yakala, bey´at etmelerini sağla. Aksi takdirde onları müsamahasız ve sert bir şekilde derdest et, hapse at ki bey´at etsinler vesselam."

Muaviye´nin ölüm haberini alan Medine valisi Velid, şok geçirdi, çok üzüldü. Mervan´a haber göndererek yanına çağırdı. Yezid´in mektubu­nu ona okudu ve yakalanmalarını istediği bu adamların durumu hak­anda fikrini sordu. Mervan da ona şu teklifte bulundu. "Muaviye´nin °iümünü Öğrenmelerinden önce bey´at için onlan çağırmanı teklif edi­yorum. Eğer bey1 ata yanaşmazlarsa boyunlarını vurursun."

Veüd, hemen Abdullah b. Amr b. Osman´ı Mescid-i Nebevfde bulu-

^ Hüseyin ile İbn Zübeyr´e gönderdi. Abdullah, onlara: "Emre uyun"

«eaı. Onlar da: "Haydi sen git, biz hemen valinin yanma geliyoruz." de-

Uer- Abdullah yanlarından ayrılınca Hüseyin, Abdullah b. Zübeyr´e:

"Öyle sanıyorum ki bunların azgınları (Muaviye) ölmüştür." dedi. İbn Zübeyr de: "Ben de senin dediğinden başka birşey olduğunu sanmıyo­rum." dedi. Sonra Hüseyin kalktı, arkadaşlarım da yanma alarak valili­ğe geldi. İçeriye girmek için izin istedi. Kendisine giriş izni verildi. Yal­nız başına içeri girdi. Arkadaşlarını kapı önüne oturttu ve onlara: "Sizi kuşkulandıran birşey duyarsanız hemen içeri girin." dedi. İçeri girip se­lam verdi ve oturdu. Mervan da valinin yanındaydı. Vali Velid b. Utbe ona Yezid´in mektubunu uzattı. Muaviye´nin vefatını bildirdi. Hüseyin de: "İnnâlillâh ve innâ ileyhi raciûn. Allah, Muaviye´ye rahmet etsin, ba­şınız sağolsun" dedi. Velid, onu Yezid´e bey´at etmeye çağırdı. Hüseyin ona şu karşılığı verdi:

- Benim gibi biri gizlice bey´at etmez ve benim gizlice yapacağım beratımı yeterli göreceğinizi de sanmıyorum. Ama insanlar toplandık­larında onlarla birlikte bizi de bey´ata davet edersin. Böylece hep birlik­te bey´at etmiş oluruz.

Velid huzursuzluk istemeyen bir kimse idi. Hüseyin´e dedi ki: "Şimdi Allah´ın adı üzere buradan çıkıp git. İnsanlar toplandığında yanımıza gelirsin."

Orada bulunan Mervan da Velid´e şöyle dedi: "Vallahi Hüseyin se­nin yanından be/atsız olarak ayrılıp giderse, seninle onun arasında çok savaşlar olacak ve ölümler çoğalacaktır. Sen onu hapset, dışarıya bırak­ma. Taki bey´at etsin. Yoksa ben onun boynunu vururum." Bu söz üzeri­nize Hüseyin, ayağa kalktı ve Mervan´a şöyle dedi: "Ey Zerka´nın oğlu, sen mi beni öldüreceksin Vallahi yalan söyledin ve alçaldm." Böyle de­dikten sonra Hüseyin, valilikten ayrılıp evine gitti. Mervan, Velid´e şöy­le dedi:

- Vallahi artık Hüseyin´i göremezsin.

- Allah´a yemin ederim ki ey Mervan, ben, Hüseyin´i öldürdükten sonra dünya ve içindeki her şey benim olsa da hoşuma gitmez. Sübha-nallah, "bey´at etmiyorum." dediği için mi Hüseyin´i öldüreceğim Al­lah´a yemin ederim ki Hüseyin´i öldüren adamın terazisi kıyamet gü­nünde hafif gelecektir, ben buna kesinlikle inanıyorum.

Velid, Abdullah b. Zübeyr´e de gelip bey´at etmesi için haber gönder­di. Ancak o gelmedi ve bir gün bir gece gecikti. Sonra Abdullah b. Zübeyr, arkadaşlarıyla birlikte kardeşi Cafer´i de yanma alarak Für´ yoluyla Mekke´ye yöneldi. Velid, Abdullah b. Zübeyr´in peşine piyade ve süvari­ler gönderdiyse de onlar Abdullah´ı geri getiremediler. Cafer, kardeşi Abdullah´a yolda gitmekte iken Sabure el-Hanzelî´nin şu şiirini okudu:

"Her ana çocuğu bir akşam geceye vardıklarında arkalarında bir tek adamdan başka kimse kalmayacaktır."

Abdullah, bu şiiri okuyan kardeşi Cafer´e dedi ki:

- Sübhanalîah! Sen bu şiiri hangi maksatla okudun

- Vallahi senin hoşuna gitmeyecek birşeyi kasdetmedim.

- Eğer dilinin üzerine öylece gelmiş ve kayıp gitmiş olsa bile ben bu şiirden hoşlanmadım."

Abdullah b. Zübeyr´in bu şiirden uğursuzluk sezdiğini söylemişler­dir.

Velid, Abdullah b. Zübeyrle meşgul olduğu için Hz. Hüseyin´le fazla

uğraşamadı. Ona her haber gönderişinde Hz. Hüseyin hele bekle göre­lim, dedi. Sonra aile efradını ve çocuklarını topladı. Bu senenin receb ayının ikinci gecesinde yani İbn Zübeyr´in çıkışından bir gece sonra Me­dine´den yola çıktı. Kardeşi Muhammed b. Hanefîye´den başka onun ka­filesine katılmayan olmadı. Muhammed b. Hanefiye ona şu öğüdü verdi:

"Vallahi ey kardeşim sen, yeryüzündeki insanlar arasında benim için en kıymetli olan bir kimsesin. Ben sana şu öğüdü veririm ki, şu şe­hirlerden hiç birine girme. Aksine, çöllerde ve kumsalda yaşa. İnsanla­ra haber gönder. Eğer sana bey´at ederlerse ve etrafında toplanırlarsa, o zaman şehire gir. Ama mutlaka şehirde kalacağım dersen o zaman Mekke´ye git. Orada hoşlandığın bir manzara ile karşılaşırsan ne alâ. Aksi takdirde kumsallara ve dağlara çık." Hz. Hüseyin kendisine bu öğüdü veren kardeşi Muhammed´e şöyle dedi: "Allah, sana hayır müka­fat versin, nasihat verdin ve şefkatli davrandın." Bundan sonra Hz. Hü­seyin, Mekke yoluna koyuldu. Mekke´de Abdullah b. Zübeyrle bir araya geldi.

Medine valisi Velid, Abdullah b. Ömer´e haber göndererek "Yezid´e bey´at et." dedi. Abdullah b. Ömer de: "Herkes bey´at ederse ben de bey´at ederim." deyince orada bulunan bir adam şöyle dedi: "Sen insan­ların ihtilafa düşmelerini, yok oluncaya kadar birbirlerini öldürmeleri­ni istiyorsun. Senden başkası da ortada kalmayınca sana bey´at etsinler öyle mi " Abdullah b. Ömer: "Bu söylediklerinden hiçbirini sevmiyorum ama insanlar bey´at ederlerse, benden başka bey´at eden kalmazsa o za­man ben de Yezid´e bey´at ederim." dedi.

Vakidî dedi ki: "Muaviye´nin ölüm haberi geldiğinde Abdullah b. Ömer, Medine´de değildi. Aksine o, İbn Abbasla birlikte Mekke´de idi. ikisi birlikte Mekke´den gelmekte iken Hz. Hüseyin ile Abdullah b. Zü­beyr onlarla karşılaştılar. Abdullah b. Ömer, Hüseyin ile Abdullah b. Zübeyr´e sordu:

- Geldiğiniz yerlerde ne haber var

- Muaviye öldü, oğlu Yezid´e bey´at edildi.

- Allah´a karşı gelmekten sakının. Ondan korkun, Müslüman ce­maati tefrikaya düşürmeyin."

Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Abbasla birlikte Medine´ye geldi. Çe-Şitli vilayetlerin bey´atı geldiğinde Abdullah b. Ömer de diğer halkla bir-^t Yezid´e bey´at etti.

Hz. Hüseyin ile Abdullah b. Zübeyr, Mekke´ye geldiler. Orada Amr b. Said b. As´ın vali olduğunu gördüler. Ondan korkup: "Biz şu Beyt´e sı­ğınmaya geldik." dediler.

Bu senenin yani hicri altmışıncı senenin ramazan ayında Yezid b. Muaviye, Velid b. Utbe´yi - pasifliğinden dolayı- Medine valiliğinden az­letti. Medine valiliğini, Mekke valisi bulunan Amr b. Said b. As´ın uhde­sine verdi. Kendisi de ramazan ayında Medine´ye geldi. Zilkade ayında geldiği söylenir. Çok gururlu ve kibirli idi. Kardeşinin düşmanı olan Amr b. Zübeyr´i de kardeşi Abdullah b. Zübeyr*e musallat kıldı ki onunla savaşsın ve onu bütün imkanlarından mahrum bıraksın. Amr b. Said, Abdullah b. Zübeyr´le savaşmaları için Mekke´ye askeri birlikler gön­dermeye başladı.

Buharî ve Müslim´in sahihlerinde sabit olan bir rivayette anlatıldı­ğına göre Ebu Şüreyh el-Hüzaî Mekke´ye askeri birlikler göndermekte olan Amr b. Said´e şöyle demiştir:

"Ey vali! Bana izin ver de Rasûlullah (s.a.v.)´ın Mekke´yi fethedişi-nin ertesi gününde söylediği ve benim de kulaklarımla işitip kalbime yerleştirdiğim şu hadisi sana söyleyeyim: Rasûlullah (s.a.v.), Allah´a hanıdü senada bulunduktan sonra şöyle demişti: "Doğrusu Mekke, Al­lah´ın saygın kıldığı bir beldedir, insanlar orayı saygın kılmış değiller­dir. Ve benden önce Mekke´de savaşmak hiçbir kimseye helal kılınmış değildir ve benden sonra da hiçbir kimseye helal kılınacak değildir. Ba­na da ancak gündüzün bir vaktinde burada savaşmak helal kılınmıştır ve sonra Mekke, dünkü saygınlığına kavuşmuştur. Dünkü gibi saygın olmuştur, burada bulunanlar, bulunmayanlara bunu tebliğ etsinler." Başka bir rivayette anlatıldığına göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle bu­yurmuştur: "Eğer herhangi bir kimse," Rasûlullah (s.a.v.), Mekke´de sa­vaştı." diyerek bunu bir ruhsat olarak ileri sürüp Mekke´de savaşmak isterse ona şöyle deyin: "Doğrusu Cenâb-ı Allah, bu hususta Rasûlüne izin verdi, size izin vermedi."

Hadisin ravisi Ebu Şüreyh´e dediler ki: "Bu hadisi kendisine naklet­tiğin Amr b. Said sana ne dedi " Ebu Şüreyh şu cevabı vermişti: "Amr b. Said, bana dedi ki: "Ey Ebu Şüreyh! Biz bunu senden daha iyi biliyoruz. Doğrusu Harem, asi kimseyi, eli kanlı katili ve tahripçiyi barındırmaz." Vakidî dedi ki: Amr b. Said, Medine güvenlik kuvvetleri komutanlı­ğına Amr b. Zübeyr´i atadı. Amr da kardeşi Abdullah´ın arkadaşlarını ve onun fikirdaşlarım araştırdı. Onları yakalayıp öldürdü. Öyleki, vurdu­ğu adamlar arasında kardeşi Münzir b. Zübeyr de vardı. O, kardeşi Ab­dullah b. Zübeyr´i gümüş zincirlere bağlamış olarak yakalayıp halife Ye-zid´in huzuruna götürmek mecburiyetinde idi. Münzir b. Zübeyr, oğlu Muhammed b. Münzir, Abdurrahman b. Esved b. Abdi Yeğus, Osman b. Abdullah b. Hakim b. Hizam, Ubeyd b. Abdullah b. Zübeyr, Muhammed h Ammar b. Yasir ve diğerlerini vurdu. Bunları elli ile altmış arasında kırbaç darbeleri ile vurup incitti. Abdurrahman b. Osman et-Teymî ve Abdurrahman b. Amr b. Seni, birkaç kişi ile birlikte Mekke´den kaçtılar. Sonra Yezid, Abdullah b. Zübeyr´in yakalanması için Said´e kuvvetli bir muhtıra gönderdi. Bey´at etse bile mutlaka yanına gönderilmesini, altın veya gümüş bir bağa bağlanarak bornozunun altında saklanıp yanında getirilmesini ve mutlaka sesini duymak istediğini söyledi.

Abdullah b. Zübeyr, Haris b. Halit el-Mahzumî´nin Mekkelilerle na­maz kılmasını men etmişti. Abdullah, o zaman Amr b. Said tarafından Mekke´ye vali vekili olarak atanmıştı. O esnada Amr b. Said, Abdullah b Zübeyr´in yakalanması amacıyla Mekke´ye bir müfreze göndermeye karar verdi. Bu hususta Arar b. Zübeyr ile müşavere yaptı. Abdullah b. Zübeyr´le savaşması için Mekke´ye kimi göndermesinin uygun olacağı­nı sordu. Amr b. Zübeyr de ona: "Abdullah b. Zübeyr´i yola getirmek için benden daha uygun birini Mekke´ye gönderemezsin." dedi. Bunun üze­rine Amr b. Said, Amr b. Zübeyr´i müfrezenin başına komutan yaptı. Ön­cü kuvvetlerin başına Enis b. Amr el-Eslemf yi tayin etti. Müfreze 700

savaşçıdan ibaretti.

Vakidî dedi ki: Bunları bizzat Yezid b. Muaviye´nin kendisi tayin et­ti ve bu tayin emrini de Amr b. Said´e gönderdi. Enis, Cürf te ordugah kurdu. Mervan b. Hakem, Amr b. Said´e, Mekke´ye girip savaşmamasını tavsiye etti. îbn Zübeyr´i orada bırakmasını istedi, yakın zamanda şayet öldürülmese zaten kendisinin öleceğini ifade etti. Abdullah´ın kardeşi Amr b. Zübeyr de şöyle dedi: "Kim kabul etmese etmesin, Allah´a yemin ederim ki, Ka´be´nin içinde de olsa Abdullah´la savaşacağız"

Mervan: "Vallahi bu benim hoşuma gider." dedi. Enis yola çıktı. Amr b. Zübeyr de diğer askerlerle -M bunların sayısı 2000 idi- onun peşinden yola çıktı. Nihayet Ebtah´a gidip konakladı. Başka bir rivayete göre Ab­dullah´ın Safa´daki evinin yanında konakladı. Enis, Zi-Tuva´ya indi. Amr b. Zübeyr, insanlara namaz kıldırıyordu. Kardeşi Abdullah ta ar­kasında kılıyordu. Amr, kardeşine şu haberi gönderdi: "Halife Yezid´in yeminini yerine getir. Boynunda altın veya gümüş bir zincir olarak onun huzuruna git. İnsanların birbirini vurmalarına fırsat verme. Al­lah´tan kork. Sen haram bir beldedesin."

Abdullah ta kardeşi Amr´a: "Seninle mescidin yanında buluşalım." dedi. Abdullah b. Zübeyr, Abdullah b. Safvan b. Ümeyye´yeyi bir müfre­ze ile gönderdi. Bunlar Amr b. Enis el-Eslemî ile savaştılar. Enis´i ağır kir yenilgiye uğrattılar. Arkadaşları, Amr b. Zübeyr´in etrafından dağı-£P gittiler. Amr da İbn Alkame´nin evine kaçtı. Onu, kardeşi Ubeyde b. Zübeyr himayesine aldı. Kardeşi Abdullah b. Zübeyr, onu ayıplayıp kı­nayarak: "Boynunda insanların hukuku bulunan bir kimseyi mi hima­yene alıyorsun " dedi. Sonra onun Medine´de dövdüğü adamları yanına alarak -Münzir b. Zübeyr ile oğlu Haris- onu vurdu. Bu ikisi Amr´dan haklarını almak ve ona kısas tatbik etmek istemediler. Abdullah b. Zü­beyr de kardeşi Amr b. Zübeyr´i Arim´le birlikte hapse attı. Bu hapse Arim hapishanesi denildi. Başka bir rivayette anlatıldığına göre Amr b. Zübeyr, kırbaç altında can verdi. Doğrusunu Allah bilir. [1]



Hüseyin B. Ali´nin Emirlik Talebi İle Mekke´den Çıkışı Ve Şehid Edilişi


Önce onun biyografisinden, daha sonra da menkibe ve faziletlerin­den bahsederek konuyu detaylı olarak ele alacağım.

Hz. Hüseyin´in soy kütüğü şöyledir: Hüseyin b. Ah" b. Ebi Talib b. Ab-dülmuttalib b. Haşim Ebu Abdullah el Kuraşi el- Haşimî. Kerbela´da şe­hit düşmüş olup Rasûlullah (s.a.v.)´m kızı Fatımatü´z-Zehra´dan doğan torunudur. Onun dünyadaki kokulu çiçeğidir. Hz. Hüseyin, kardeşi Ha-san´dan sonra doğmuştur. Hasan, hicretin üçüncü senesinde doğmuş­tur. Bazıları dediler ki: "Hüseyin ile Hasan´m doğumları arasında anne­lerinin sadece bir temizlik dönemi ve hamilelik dönemi vardır. Hüseyin, hicri dördüncü senenin şaban ayının beşinci gecesinde doğmuştur."

Katade dedi ki: Hüseyin, hicri altıncı senenin beşinci ayının ortala­rında doğmuştur. Hicri altmışbirinci senenin muharrem ayının aşure giinü olan cuma gününde öldürülmüştür. Öldürülürken elli dört buçuk yaşında idi. Allah ondan razı olsun."

Rivayet olunduğuna göre Hüseyin doğduğunda Peygamber (s.a.v.), onun damağına birşeyler sürmüş, ağzına tükürmüş, onun için hayır du­ada bulunmuş ve ona Hüseyin adını takmıştır. Oysa daha önce babası Ali, ona Harb adım (başka bir rivayete göre Cafer adını) takmıştı. Anla­tıldığına göre babası ona doğumunun yedinci gününde isim vermiş ve onun için akika kurbanı kesmiştir.

Rivayete göre Hz. Ali (r.a.) şöyle demiştir: "Baş ile göğüs kısmı ara­sında Hasan, Rasûlullah (s.a.v.)´e çok benzerdi. Bundan aşağı kısımlar­da da Hüseyin, Rasûlullah´a çok benzerdi."

Zübeyr b. Bekkar, Muhammed b. Dahhak el-Hizamfnin şöyle dedi­ğini rivayet etmiştir: "Hasan´m yüzü Rasûlullah´m yüzüne benzerdi. Hüseyin´in bedeni de Rasûlullah´m bedenine benzerdi."

Muhammed b. Şirin ile kızkardeşi Hafsa, Enes´in şöyle dediğini ri­vayet etmişlerdir. Ben, İbn Ziyad´ın yanındaydım. Hüseyin´in başı geti­rildi. Elindeki bir değneği Hüseyin´in burnuna değdirdi ve: "Bunun ka­dar güzel birini görmedim." dedi. Ben de kendisine dedim ki: "Bu, ehl-i °eyt arasında Rasûlullah´a en çok benzeyen kimseydi."

Süfyan dedi ki: Ubeydullah b. Ziyad´a dedim ki:

- Hüseyin´i gördün mü

- Evet, saçı ve sakalı simsiyahtı. Sadece çenesinin ön kısmındaki birkaç tel siyah değildi, bilemiyorum, bunları kasıtlı olarak mı kına ile boyamıştı, yoksa Rasûlullah´a benzemek için mi Öyle bırakmıştı. Belki de o tellerden başka ağarmış tel yoktu." İbn Cüreyc, Ömer b. Ata´nın şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Hz. Ali´nin oğlu Hüseyin´in vücuduna, dövme yaptırdığını gördüm, o zaman o altmış yaşındaydı, saçı ve sakalı simsiyahtı."

Şimdi de iki zayıf yol ile rivayet edilen şu hadise gelelim: Fatıma, Ölümle sonuçlanan hastalığında Rasûlullah (s.a.v.)´dan, oğulları Hasan ile Hüseyin için bir bağışta bulunmasını istedi. Rasûlullah (s.a.v.) da şöyle buyurdu: "Hasan´a heybet ve liderliğimi veriyorum. Hüseyin´e de cesaret ve cömertliğimi veriyorum." Ancak bu hadis sahih değildir. Mu­teber hadis kitablarmda buna rastlanmamıştır. Hüseyin, Peygamber (s.a.v.)´m zamanında beş sene kadar yaşamıştır. Kendisinden hadisler rivayet edilmiştir. Müslim b. Haccac, onun Peygamber (s.a.v.)´i görmüş olduğunu söylemiştir. Salih b. Ahmed b. Hanbel ise, babası İmam Ah-med´in Hz. Hasan hakkında: "O güvenilir bir tabii idi." dediğini rivayet etmiştir. Ancak bu garip bir rivayettir. Hele Hz. Hüseyin´in tabii oldu­ğunu söylemek hayli gariptir.

İleriki bölümlerde Rasûlullah (s.a.v.)´m Hasan ile Hüseyin´e kıymet göstermiş olduğunu, onlara sevgi ve şefkatini izhar etmiş olduğunu an­latacağız. Kısaca anlatmak istediğimiz şudur ki Hüseyin, Rasûlullah (s.a.v.)´la aynı zamanda yaşamış, vefatına kadar onun yanında bulunup sahabesi olmuştur. Rasûlullah (s.a.v.), vefat ederken ondan razı idi ama o küçük yaştaydı. Sonra Ebu Bekir, halifeliğe geçtiğinde Hüseyin´e ik­ramda bulunup saygı gösterdi. Ömer ile Osmanda ona ikramda bulu­nup saygı gösterdiler. Hz. Hüseyin, babası ile beraber oldu. Ondan ha­dis rivayet etti. Bütün gazalarında, Cemel ve Sıfnn savaşlarında onunla beraber oldu. Saygı gören, ağır başlı bir kimse idi. Şehid edilişine kadar babasına itaatkar oldu. Halifelik, Hz. Hasan´a intikal edip te o Muaviye ile barışmak istediğinde bundan çok rahatsız oldu. Bu iş onun ağrına gitti. Kardeşi Hasan´m bu konudaki görüşünü tasvib etmedi. Aksine onu Şamlılarla savaşmaya kışkırttı. Kardeşi Hasan, ona şöyle dedi: "Vallahi seni bir eve hapsetmek, kapıyı üzerine kilitlemek istedim ki, Şamlılarla şu işi bitirdikten sonra seni serbest bırakayım."

Hüseyin, kardeşinin bu görüşte olduğunu anlayınca sustu ve teslim oldu.

Halifelik yalnız başına Muaviye´nin eline geçtiğinde Hüseyin, kar­deşi Hasan´la birlikte Muaviye´nin yanına giderdi. Muaviye, onlara faz­lasıyla ikramda bulunur ve: "Hoşgeldiniz, safa geldiniz." derdi. Onlara bolca bağışta bulunurdu. Bir gün onlara 200.000 dirhem vermişti. Ve­rirken de: "Alın, işte ben Hind´in oğluyum. Allah´a yemin ederim ki, benden önce hiç kimse size bu kadar para vermediği gibi benden sonra da hiç kimse vermeyecektir." dedi. Hz. Hüseyin de şu karşılığı verdi: "Al­lah´a yemin ederim ki, sen de şimdiye kadar bizden daha faziletli kimse­ye bağışta bulunmadığın gibi bundan sonra da bizden daha faziletli kimseye bağışta bulunamayacaksın."

Hz. Hasan vefat edince Hz. Hüseyin, her sene Muaviye´nin yanma gelir, Muaviye ona bağışta bulunur ve ikram ederdi. Hicretin ellibirinci senesinde Muaviye´nin oğlu Yezid´in Kostantiniyye´ye tertiplediği gaza­da askerler arasında Hz. Hüseyinde bulundu. Muaviye´nin sağlığında Yezid´in veliahtlığı için bey´at alındığında Hüseyin ona bey´ata yanaş­mayanlardandı. Bu hususta Abdullah b. Zübeyr, Abdurrahman b. Ebu Bekir, Abdullah b. Ömer ve Abdullah b. Abbas´la birlikte hareket etti. Sonra Abdurrahman b. Ebu Bekir, bu görüşte iken vefat etti. Hicretin altmışıncı senesinde Muaviye vefat edip Yezid´e halifelik için bey´at edildiğinde Abdullah b. Ömer ile Abdullah b. Abbas bey´at ettiler, ancak Hüseyin ile Abdullah b. Zübeyr muhalefete devam ettiler. Medine´den kaçıp Mekke´ye gittiler ve orada ikamet ettiler. İnsanlar gelip Hüse­yin´in etrafında toplandılar. Onun meclisine devam ettiler. Sözlerini dinlediler.

Muaviye´nin vefat ettiğini ve Yezid´in halifeliğe geçtiğini duydukla­rında insanlar onun etrafında yer aldılar. Abdullah b. Zübeyr´e gelince o, Ka´be yanındaki musallasına devam etti. Bu arada diğer insanlarla birlikte Hüseyin´in yanma gelmeye başladı. Hz. Hüseyin, hayatta iken içindeki duyguları dışa vurmaya ve hareket etmeye imkan bulamadı. Çünkü insanların Hz. Hüseyin´e daha fazla saygı gösterdiklerini ve ken­disinden öncelikli olduğunu kabul ettiklerini biliyordu. Yalnız şu var ki müfrezeler onun için Mekke´ye gönderiliyordu. Ama Cenâb-ı Allah -ön­ce anlattığımız gibi- o müfrezelere karşı Abdullah b. Zübeyr´i muzaffer kıldı. Mekke´ye gelen birlikler mağlup olarak geri çekildiler. Abdullah b. Zübeyr de kendisini mahvetmek isteyen Yezidilere karşı kuvvetlendi. Kardeşi Anır b. Zübeyr´i vurup hapse attı. Ona misillimede bulundu ve onu tekdir etti. O esnada Abdullah b. Zübeyr İn Hicaz´da namı yüceldi, ünü yayıldı. Bütün bunlara rağmen insanlar nezdinde itibarı Hüse­yin´in ki kadar olamadı. Şanı çok fazla bir şekilde yükselmedi, aksine in­sanlar Hüseyin´e meylediyorlardı. Çünkü o büyük liderdi. Rasûlullah (s.a.v.)in kızı Fatıma´nm oğluydu. Yeryüzünde ona denk ve ona müsavi olacak kimse yoktu, ama Yezidî devleti, olanca gücüyle ona düşmanlık ediyordu.

^Muaviye´nin öldüğünü, yerine Yezid´in geçtiğini ve Hüseyin´in Ye-zıd´e bey´at etmekten kaçarak Mekke´ye gittiğini duydukları zaman faklılardan Hz. Hüseyin´e çok sayıda mektup geldi. Onu Irak´a davet ediyorlardı. Ona ilk olarak gelenler, Abdullah b. Seb el-Hemedanî ile Abdullah b. Val idi. Bunlar beraberlerinde bir mektup da getirdiler. Mektupta Muaviye´nin ölümü sebebiyle onu tebrik ediyor ve onu selam­lıyorlardı. Bu senenin, yani hicri altmışıncı senenin ramazanın yirmi­sinde Hz. Hüseyin´e geldiler. Iraklılar, bunlardan sonra Kays b. Meşher es-Sudaî, Abdurrahman b. Abdullah b. Kevva el-Erhabî ve Ammare b. Abdullah es-Selulî gibi adamları da gönderdiler. Bunlarla beraber 150 kadar mektupda Hz. Hüseyin´e gönderdiler. Daha sonra da Hani b. Ha­ni es-Sübeyî, Sait b. Abdullah el-Hanefiyî de gönderdiler. Bunlarla be­raber gönderdikleri mektupta Hz. Hüseyin´in çabucak Irak´a gelmesini istiyorlardı. Şis b. Rib´i, Haccar b. Ebcar, Yezid b. Haris b. Ruveym, Amr b. Haccac ez-Zebidî ve Muhammed b. Amr b. Yahya et-Temimî´de Hz. Hüseyin´e şu mealda bir mektup gönderdiler:

"Şimdi bahçeler yeşermiş, meyveler olgunlaşmış ve ölçekler ağızla-´ rina kadar dolmuştur. İstersen senin için hazırlanmış olan ordunun ba-> şma geçmeye gel. Sana selam olsun." Heyetler ve elçilerin hepsi mek­tuplarıyla birlikte gelip Hz. Hüseyin´in yanında toplandılar. Onu Yezid b. Muaviye´nin yerine kendisine bey´at etmelerini kabul etmesi için teş­vik ediyor ve öne sürüyorlardı. Mektuplarında Muaviye´nin ölümüne sevindiklerini yazıp ona sövüyor ve devletinin aleyhinde konuşuyorlar­dı. Şimdiye kadar kimseye bey´at etmediklerini, başlarına geçmesi için kendisinin Irak´a gelişini beklediklerini anlatıyorlardı. O esnada Hz. Hüseyin, amcası oğlu Müslim b. Ukayl b. Ebi Talib´i, -durumu araştırıp belirlemesi için- Irak´a gönderdi. Durumun anlatılanlar gibi sağlam ve muhkem olduğunu tesbit ederse, çoluk çocuğu ve yakınlarıyla yola çıkıp Irak´a gelmesi için kendisine haber göndermesini emretti ki gidip Kûfe´de düşmanlarıyla savaşsın, onları mağlup etsin. Hz. Hüseyin, am-casıoğlu Müslim´i Irak´a gönderirken onunla birlikte bir de mektup gön­derdi. Müslim, Mekke´den çıkıp yola koyulduktan sonra Medine´ye uğ­radı. Oradan da iki kılavuz aldı, bunlar onu metruk yollardan geçirdi­ler. Bu kılavuzlardan biri, Batn-ı Habit denen yerdeki boğaza geldikle­rinde şiddetli susuzluktan öldü. Yolu şaşırdılar. Müslim b. Ukayl, bunu uğursuzluk saydı. Orada beklemeye başladı. İkinci kılavuzda ölünce durumu bir mektupla Hz. Hüseyin´e bildirdi. Onun fikrini sordu. Hz. Hüseyin de Irak´a gitmesini kesin bir ifadeyle emretti. Gidip Kûfelilerle görüşmesini ve durumlarını öğrenmesini buyurdu.

Müslim b. Ukayl, Kûfe´ye girdiğinde Müslim b. Avsece el-Esedî´nin yanına konuk oldu. Başka bir rivayette anlatıldığına göre Muhtar b. Ebi Ubeyd es-Sakafî´nin evine konuk olmuştur. Doğrusunu Allah bilir. Kûfeliler, Müslim´in gelişini duyunca bir birlerine, bu haberi yaydılar, gelip Hz. Hüseyin adına ona bey´at ettiler. Irak´a geldiği takdirde ona canlarıyla, mallarıyla yardım edeceklerine dair yemin ettiler. Böylece Hz. Hüseyin adına Müslim´e bey´at edenlerin sayısı 12.000 kişiyi buldu.

Bu sayı gittikçe fazlalaştı. Nihayet 18.000´e vardı. Müslim de Irak´a gel­mesi için Hz. Hüseyin´e bir mektup gönderdi. Mektubunda onun için bey´atm yapıldığını ve işlerin düzene girdiğini anlattı. Mektubu alan Hz. Hüseyin, Küfe´ye gitmek üzere Mekke´den ayrıldı. Nitekim bunu ileride de anlatacağız.

Hz. Hüseyin taraftarlarının Kufe´de çoğaldığına dair haber, Küfe valisi Numan b. Beşir´e bir adam tarafından iletildi ama o bu haberle il­gilenmedi. Bu durumu önemsemedi. Fakat insanlara bir konuşma ya­parak onları ayrılıktan ve fitneden menetti. Birbirlerine ısınmalarını ve sünnete sarılmalarım tavsiye etti ve: "Benimle savaşmayanla savaş­mayacağım, bana saldırmayana saldırmayacağım, sizi zanla itham et­meyeceğim, kendisinden başka ilah bulunmayan Allah´a yemin ederim ki eğer imamınızdan ayrılır, onunla yaptığınız be/atı bozarsanız kılıcı­mın kabzası elimde bulunduğu sürece sizinle savaşırım." dedi. Abdul­lah b. Müslim b. Şube el-Hadremî adındaki bir adam kalkıp ona şöyle dedi: "Bu yönetim işi ancak zor kullanılarak yürütülebilir. Ey vah, senin tuttuğun yol güçsüzlerin yoludur." Adamın bu itirazına karşı vali Nu­man şöyle cevap verdi:

"Allah´a itaat hususunda güçsüz kimselerden olmak, benim için Al­lah´a isyan hususunda güçlü kimselerden olmaktan daha hoştur." Böyle dedikten sonra minberden indi. Fakat ona itiraz eden adam durumu bir mektupla Yezid´e bildirdi. Ammare b. Ukbe ile Amr b. Sa´d b. Ebi Vak-kas ta birer mektup yazarak durumu Yezid´e bildirdiler. Yezid, bu du­rumdan haberdar olunca Numan´ı Küfe valiliğinden azletti. Küfe vila­yetini Basra valisi Ubeydullah b. Ziyad´m uhdesine verdi. Bunu da azat­lısı Sercu´nun tavsiyesi üzerine yaptı. Yezid, bazı işlerde ona fikir sorar­dı. Sercun ona dedi ki:

- Eğer hayatta olsaydı Muaviye´nin bu konudaki tavsiyesini kabul eder miydin

- Evet.

- Öyleyse şu tavsiyemi kabul et.Kûfe´yi Ubeydullah b. Ziyad´dan daha iyi yönetecek bir vali yoktur.

Sercun´un bu tavsiyesi üzerine Yezid, Ubeydullah b. Ziyad´ı Küfe va­liliğine tayin etti, ancak ona kızgındı. Daha Önce onu Basra valiliğinden azletmek isterken bu defa onu hem Basra hem Küfe valiliğine tayin etti. öü da Allah´ın onun hakkında ve başkaları hakkındaki iradesinin bir eseriydi.

Sonra Yezid, bu durumu bir mektupla Ubeydullah b. Ziyad´a yazdı. Şöyle ki:

"Küfeye geldiğinde Müslim b. Ukayl´i ara, eğer ele geçirebilirsen otlu öldür, ya da sürgüne gönder."

Yezid bu mektubu Müslim b. Amr el-Bahilî ile Ubeydullah´a gönderdi, o da Basra´dan kalkıp Küfeye gitti. Şehre girerken yüzüne siyah bir sarığını sardı, kendini tanınmaz hale getirdi. Kûfe´deki insan grupları­nın Önünden geçerken mutlaka onlara "selamün aleyküm" diyor, onlar da kendisini Rasûlullah´m torunu Hüseyin sararak "ve aleykümüsse-lam hoşgeldin." diye karşılık veriyorlardı. Hz. Hüseyin´in gelişini bekle­mekte olan insanlar, onun etrafında toplandılar. Kendisi, onyedi süvari ile Kûfe´ye girmişti. Yezid´in taraftarlarından Müslim, b. Amir, topla­nan kalabalığa: "Yol verin geri çekilin bu, vali Ubeydullah b. Ziyad´dır." deyince Kufeliler, gelenin Hz. Hüseyin değilde vali Ubeydullah olduğu­nu anladılar ve üzerlerine şiddetli bir hüzün ve keder çöktü. Ubeydul­lah, Kûfe´deki durumu tahkik ettirdi, kendisi valilik konağına yerleşti. İdareye hakim olduktan sonra Ebu Ruhm adındaki bir adamını Müslim b. Ukayl´in yanma gönderdi, ona ayrıca 3000 dirhem para verdi. Ebu Ruhm´-a Humus taraflarından Hz. Hüseyin´e bey´at maksadıyla geldiği süsünü kendine vermesini emretti. Ebu Ruhm da Müslim b. Ukayl´in bulunduğu yeri araştırdı ve buldu. Müslim b. Ukayl, Hani b. Urve´nin evinde kalıyordu, içeri girdi. Müslim´e bey´at etti, günlerce yanında kal­dı, durumunu iyiden iyiye öğrendi. Getirdiği 3000 dirhemi de Müslim´in emri üzerine Ebu Sümame el-Amirî´ye verdi. Ebu Sümame, getirilen pa­raları Müslim b. Ukayl adına teslim alıyor, bu paralarla silah satın alı­yordu. Ebu Sümame Arap kahramanlarındandı. Ebu Ruhm oradan ay­rılıp Ubeydulîah´m konağına döndü, durumu ona anlattı.

Müslim b. Ukayl, Hani b. Urve´nin evinden ayrılıp Hani b, Humeyd b. Urve el-Muradf nin evine geçti. Sonrada Şerik b. Aver´in evine geçti. Bunlar, Kûfe´nin önde gelen şahsiyetlerin dendiler. Hani b. Urve, Ubey­dullah b. Ziyad´m kendisim ziyarete geleceği haberini aldı, bu durumu Hani b. Humeyd´e bildirdi ve şöyle haber gönderdi: "Müslim b. UkayPı evime gönder. Ubeydullah b. Ziyad ziyaretime gelecek, evime gelir gel­mez Müslim onu öldürsün." Bu haberi Şerik ile göndermişti. Şerik, Müslim´e şu tenbihatı yaptı: "Sen Hani b. Urve´nin evinde pusuya yat, bir yere saklan. Ubeydullah oturduktan sonra ben su isteyeceğim. Bu, benim sana işaretim olacaktır. Su istediğim zaman ortaya çık ve Ubey-dullah´ı öldür."

Ubeydullah, Hani b. Urve´nin evine gelip de minderin üzerine otur­duğunda Hani de onun yanında oturdu, hizmet için Mehran adındaki bir kölesi orda duruyordu. Bir süre konuşup sohbet ettiler, sonra Şerik: "Bana biraz su verin." dedi. Bu, Şerik´in Müslim´e, ortaya çıkıp Ubey-dullah´ı öldürmesi için verdiği bir işaretti. Ancak Müslim, Ubeydullah´ı öldürmekten çekindi. Bir cariye su testisini alıp getirdi. Müslim´in pu­suda yattığım görünce utandı ve geri döndü. Cariye üç kez su getirdi. Her üçünde de geri götürdü. Sonra Şerik şöyle dedi: "Canımı kayb etme pahasına da olsa bana biraz su içirin. Siz suyu benden esirgiyor musunuz " O zaman Ubeydulîah´m kölesi Mehran, bir suikast tertibi bulun-du&unu anladı, efendisi Ubeydullah´a işaret etti, hemen kalkıp gittiler rik te Ubeydullah´a: "Ey vali, sana biraz tavsiyede bulunmak istiyo-m " dedi ancak Ubeydullah: "Daha sonra yine geleceğim." dedi ve kö­lesi ile birlikte çıkıp gitti. Kölesi onu bineğine bindirip yola koydu ve çr "Bunlar seni öldürmek istediler." deyince Ubeydullah şöyle dedi: "Sen ne diyorsun! Ben onlara merhametle muamele ediyorum, onlar ne diye beni öldürmek istesinler "

Serik de Müslim´e: "Ubeydullah´ı niçin öldürmedin " diye sorunca Müslim şu cevabı verdi: "Rasûlullah (s.a.v.)´m şu hadisini duydum: "îman hainliğin zıddıdır. Mü´min kimse haince öldürülmez."

Ben de Ubeydullah´ı senin evinde Öldürmek istemedim." Şerik dedi ki- Eğer onu öldürseydin, onun yerinde hükümet konağında sen otura­caktın ve Basra vilayetinin yönetimi de sana bağlanacaktı. Eğer onu öl­dürseydin, bir zalim ve günahkar kimseyi öldürmüş olacaktın."

Bu hadiseden üç gün sonra Şerik vefat etti.

Ubeydullah b. Ziyad, vilayet konağının kapısına yüzü peçeli olarak geldiğinde Numan b. Beşir, onun Hüseyin olduğunu zannetti. Konağın kapısını kilitledi ve: "Emaneti sana teslim edecek değilim." dedi. Ubey­dullah da ona: "Açamaz olasıca kapıyı aç." dedi. O da gelenin Hz. Hüse­yin olduğunu zannettiği için kapıyı açtı, ancak gelenin Ubeydullah ol­duğunu anladığında eli ayağı titredi. Ubeydullah, hükümet konağına girdi ve şu duyurunun yapılmasını emretti: "İnsanlar namaz için cami­ye gelip toplansınlar." İnsanlar bu duyuru üzerine gelip camide toplan­dılar. Ubeydullah, minbere çıkıp Allah´a hamdü senada bulunduktan sonra şöyle dedi:

"Mü´minlerin emiri, beni sizin yönetiminizin başına geçirdi. Sınırı­nızı ve ganimetinizi korumakla görevlendirdi. Haksızlığa uğrayanınıza adaletle yardım etmemi, yoksul kalanınıza mal vermemi, emirleri din­leyip itaat edeninize iyilikte bulunmamı, isyan eden ve karşı gelenlere karşı şiddetle muamelede bulunmamı emretti. Ben de onun emirlerim" size tatbik edecek ve buyruğunu uygulayacağım." Böyle dedikten sonra minberden indi. Halkın önde gelenlerine ve temsilcilerine yanlarındaki yalana, ihtüafçı, asi kimselerin adlarını bildirmelerini emretti. Bu emri yerine getirmeyen önder ve temsilcilerin asılacağını, ya da sürgüne gön­derileceğini bildirdi. Ayrıca divandan alacağı maaşın da kesileceğim söyledi. Hani de önde gelen büyük emirlerdendi. Gelişinden beri Ubey­dulîah´m yanma gelmemiş, onu selamlamamış ti. Hastalandığını iddia ediyordu. Ubeydullah, onu hatırladı ve şöyle dedi: "Hani´nin nesi var, niçin diğer emirlerle birlikte buraya gelmedi " "Ey vali, o hastadır." de­diler. Ubeydullah: "Duyduğuma göre o evinin kapısı önünde oturuyor-^ Artık iyileşmiş." dedi.

Bazılarının anlattıklarına göre Ubeydullah, onu -evinde Müslim b. Ukayl bulunduğu halde- Şerik b. Aver´den önce ziyaret etmiştir. Ubey-dullah´ı öldürmek istemişlerdi, ancak- evinde olduğundan ötürü- Hani onlara bu imkanı vermemişti. Emirler, Hani b. Urve´nin yanına gelmiş­ler, zorlayarak onu Ubeydullah b. Ziyad´m yanına götürmüşlerdi. Ubey­dullah da Kadi Şureyh´e dönüp şu şiiri okumuştu:

"Ben onun yaşamasını istiyorken o benim ölümümü istiyor, Senin yardımcın, dostların olan Murad kabilesindendir."

Yani bu kabilenin dostluğuna güven olmaz.

Hani, Ubeydullah´a selam verdiğinde Ubeydullah ona: "Ey Hani, Müslim b. Ukayl nerede " diye sordu. O da: "Bilmiyorum." diye cevap verdi. O esnada Ubeydullah´m, Temim kabilesinden olan azatlı kölesi ayağa kalktı. Bu köle daha önce güya Humus´tan be/at için geldiğini id­dia ederek Müslim b. Hani´nin yanma giden ve onun emri ile Ebu Süma-me´ye 3000 dirhem para veren kişiydi. Ubeydullah, bu köleyi göstererek Hani´ye sordu: "Şunu tanıyor musun " Hani, köleyi görünce cevap vere­mez oldu, şaşırdı ve şöyle dedi: "Evet, Allah emiri İslah etsin. Vallahi bu adamı ben evime davet etmedim, kendisi´geldi, zorla içeri girdi, ben de geri çeviremedim." Ubeydullah: "Müslim b. Ukayl´i bana getir." dediyse de Hani: "Vallahi o, ayağımın altında olsa bile ayağımı kaldırıp onu or­taya çıkarmam." diye cevap verdi. Ubeydullah, Hani´yi yanına yaklaş­tırmaları için adamlarına emir verdi. Hani´yi onun önüne getirdiler, o da yüzüne bir mızrakla vurdu, kaşını yardı, burnunu kırdı. Hani de orda duran bir muhafızın kılıcına elini uzattı, ancak eline vurarak buna en­gel oldular. Ubeydullah ona: "Allah, senin kanını bana helal etti. Çünkü sen Harürîsin." dedi. Daha sonra emir verdi, onu hükümet konağının bi­tişiğindeki yere hapsettiler. Hani´nin akrabaları olan Beni Mezhiç kabi-lesindeki adamlar, Amir b. Haccac´la birlikte hükümet konağına geldi­ler. Onun öldürüldüğünü zannederek kapıda durdular. Ubeydullah, on­ların bağırıp çağırmalarını duyunca yanında bulunan Kadı Şureyh´e, dışarıya çıkıp onlara şöyle demesini emretti: "Emir, adamınızı sadece Müslim b. Ukayl hakkında sorguya çekmek için yanında alıkoymuş­tur."

Kadı Şureyh, dışarı çıkıp Hani´nin akrabalarına şöyle dedi: "Adamı­nız hayattadır, sultanınız onu dövmüştür, ama öldürmemiştir. Bura­dan çekip gidin, aksi takdirde hem canınızdan olursunuz, hem de Hani ölür." Bunu duyan Beni Mezhiç kabilesinin adamları oradan ayrılıp ev­lerine döndüler.

Müslim b. Ukayl, bu haberi duyunca bineğine bindi ve parolası olan: "Ey Mansur öldür!" şeklinde seslendi. Kufelüerden 4000 kişi onun etrada toplandılar. Beraberinde Muhtar b. Ebi Ubeyd de vardı. Yanında

1 bir sancağı vardı. Abdullah b. Nevfel b. Haris´in elinde de kırmızı ki´ bir sancak vardı. Müslim b. Ukayl, etrafında toplanan adamlar sol cenah şeklinde mevzilendirdi. Kendisi de bu askeri birliğin yerleşti. Ubeydullah´m yanma gitti. Ubeydullah, Hani ile il- T larak insanlarla konuşuyor, onları ihtilaftan sakındırıyordu. Bu ıf * sması esnasında minberinin alt tarafinda halkın önde gelen eşrafi

mirleri vardı. O minber üzerinde konuşmakta iken gözcüler gelip:

T slim b. Ukayl geldi." dediler. Ubeydullah, oradan hemen ayrıldı, be-

berindekilerle birlikte hükümet konağına girdi. Kapıyı üzerlerine ki-Ttlediler Müslim b. Ukayl, hükümet konağının kapısına vardığında as­kerleri ile birlikte orada durdu. Ubeydullah´m komutanları köşkün bal­konundan dışarıya baktılar ve Müslim b. Ukayl´in yanında bulunan kendi kabilelerine mensup adamlara Müslim´in etrafından dağılmaları ´cin işaret ettiler, onları korkutup tehdit ettiler. Ubeydullah da yanında bulunan bazı komutanları konaktan dışarı çıkardı. Bineklerine binerek Küfe halkını Müslim b. Ukayl´in etrafından dağıtmakla görevlendirdi. Onlar da bu görevi yerine getirdiler. Bunların sakındırması neticesinde öyle bir manzara ile karşılaşıldı ki, kadın, oğluna veya kardeşine gelip: "Haydi eve dön, halk seni burada bulunmaktan men ediyor" diyordu. Erkek de gelip oğluna veya kardeşine: "Dün Şam askerleriyle beraber­din, bugün buraya geldin. Müslim´in yanında yer aldın. Şimdi Şamlılara karşı ne yapacaksın, söyle bakalım." diyordu. Böylece insanlar, Müslim b. Ukayl´i yalnız bıraktılar. Geri çekildiler, onunla olan bağlarım kopar­dılar. Öyle ki Müslim´in yamnda sadece 500 kişi kaldı. Daha da azaldı, geriye 300 kişi kaldı. Daha da azaldı, geriye otuz kişi kaldı. Müslim b. Ukayl, bunlarla birlikte akşam namazım kıldı. Kinde kapısına yöneldi, oradan da ancak on kişiyle dışarı çıktı. Bunlar da onu bırakıp geri dön­düler. Müslim, yalnız başına kaldı. Yol gösterecek bir kılavuzu, arka­daşlık edecek bir dostu veya onu evinde barındıracak bir adamı yoktu. Yalnız başına gitti. Karanlıklara karıştı, yolda nereye gideceğini bile­mez halde mütereddit bir şekilde yürüyordu. Bir kapıya geldi, kapı önünde durup bineğinden indi. Kapıya vurdu. Bir kadın dışarı çıktı. Ka­dının adı Tava idi. Eş´as b. Kays´m cariyesi idi. Ona bir çocuk doğurmuş­tu. Daha önce de Bilal b. Üseyd´in yanında iken bir erkek çocuk doğur­muştu. Oğlu diğer insanlarla birlikte çıkmıştı. Anası kapıda durmuş, °nun gelmesini bekliyordu. Müslim b. Ukayl, bu kadına: "Bana biraz su ver." dedi. Kadın da ona su verdi. Sonra içeri girdi. Tekrar çıktığında Müslim kapıda duruyordu. Ona: "Su içmedin mi " diye sorunca Müslim: "içtim." dedi. Bu defa kadın şöyle karşılık verdi: "Haydi evine dön. Allah

aa afiyet versin. Kapımda beklemen uygun olmaz. Ben sana bunu re- görmüyorum ve bu senin için iyi de olmaz." Kadının böyle karşılık vermesi üzerine Müslim b. Ukayl ayağa kalktı ve şöyle dedi:

- Ey Allah´ın cariyesi! Bu şehirde benim ne evim ne de aşiretim var İleride karşılığını sana vermem kaydıyla bugün bana iyilikte bulunmaz mısın

- Ey Allah´ın kulu, nedir istediğin

- Ben Müslim b. Ukayl´ım. Şu millet beni yalanladı ve beni aldattı.

- Sen Müslim misin

- Evet.

- Öyle ise içeri gir.

Kadın onu içeri aldı, oturma odasından başka bir odaya yerleştirdi. Yatak serdi, akşam yemeği ikram etti, ancak o yemek yemedi. Çok geç­meden kadının oğlu geldi. Anasının, Müslim´in bulunduğu odaya sık sık girip çıktığını gördü, durumun ne olduğunu sordu. Annesi de: "Ey oğul­cuğum, bırak bu soru sormayı" deyince oğlu ısrar etti ancak annesi kim­selere birşey söylememesi için ondan söz aldıktan sonra ona Müslim´in durumunu haber verdi.

Müslim de sabaha dek konuşmadı. Suskun vaziyette yatağında kal­dı. Ubeydullah b. Ziyad´a gelince o da hükümet konağından indi. Bera­berindeki emir ve eşrafla birlikte yatsı namazının vakti geçmiş olduğu halde mescide gitti. Orada yanındakilere yatsı namazım kıldırdı. Ko­nuşma yaptı. Müslim b. Ukayl´ı yakalamalarını emretti. Onları bu işe teşvik etti, her kimin evinde yakalanırsa Müslim´i barındıran adamın kanının mubah olduğunu, onu getiren kimseye de mükafat olarak Müs­lim´in diyetinin verileceğini söyledi. Muhafızlardan ve güvenlik kuvvet­lerinden onu yakalamalarını istedi. Onları bu işe teşvik etti. Görevi sav­saklamaları halinde onları ağır cezalarla tehdit etti.

Sabahleyin o ihtiyar kadının oğlu hemen kalkıp Abdurrahman b. Muhammed b. Eş´as´ın yanma gitti. Müslim´in evlerinde saklı olduğunu bildirdi, Abdurrahman da gidip bu haberi Ubeydullah b. Ziyad´m yanın­da bulunan babası Muhammed b. Eş´as´a gizlice bildirdi. Ubeydullah: "Ey Muhammed, oğlunun sana gizlice verdiği haber nedir " diye sorun­ca Muhammed durumu ona anlattı. O da elindeki kırbacın ucuyla Mu­hammed b. Eş´as´a vurarak: "Haydi kalk ve Müslim´i hemen şimdi bana getir." diye emir verdi. Ubeydullah b. Ziyad, güvenlik kuvvetlerinin ko­mutanı Ömer b. Hirris el -Mahzumf yi bu işle görevlendirdi. Yanına Ab­durrahman ile Muhammed b.Eş´as´ı kattı. Ayrıca emrine yetmiş seksen süvariyi de verdi. Müslim, aniden içinde bulunduğu evin çevresinin Ubeydullah´m adamları tarafından kuşatıldığını gördü. Ubeydullah´m adamları içeri girdiler. Müslim, kılıcını eline alıp onları üç kez evden dı­şarı çıkardı. Üst ve alt dudakları yaralandı, sonra Ubeydullah´m adam­ları onu taşlamaya ve ateşle tutuşturdukları ağaç parçalarını içinde bu­lunduğu eve atmaya başladılar. Müslim, zor durumdaydı. Kılıcını eline alıp dışarı çıktı, onlarla savaşmaya başladı. Abdurrahman, ona eman verdi, himayesine aldı. Bir katır getirerek onu katıra bindirdiler. Kılıcı­nı elinden aldılar. Artık Müslim, savunmasız durumdaydı. Bu duruma telince ağlamaya başladı ve öldürüleceğini anladı. Hayatından ümidini kesip´ "Doğrusu biz Allah´a aidiz ve O´na dönücüleriz." dedi. Çevresinde bulunanlardan biri de ona şöyle dedi:

- Senin istediğin şeyleri isteyen birinin bu duruma düşmesi halin­de ağlamaması gerekir.

- Vallahi ben kendi canımın korkusundan dolayı ağlamıyorum.

Aksine ben Hüseyin´e ve onun aile efradına ağlıyorum, o buraya sizin yanınıza gelmek üzere dün ya da bugün Mekke´den yola çıkmıştır.

Böyle dedikten sonra Müslim, Muhammed b. Eş´as´a dönüp şöyle de­di:

- Eğer yapabiliyorsan benim adıma Hüseyin´e haber gönderde geri

dönsün, buraya gelmesin.

Muhammed b. Eş´as da Hüseyin´e haber göndererek Kûfe´ye gelme­den geri dönmesini söyledi. Ancak gönderdiği elçi, bu haberi doğru ilet­medi ve: "İlahın takdiri mutlaka yerine gelecektir." dedi.

Anlatıldığına göre Müslim b. Uka