- Muaccel İlâhî Müeyyide

Adsense kodları


Muaccel İlâhî Müeyyide

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
meryem
Fri 24 December 2010, 10:48 pm GMT +0200
A. Muaccel İlâhî Müeyyide

Pek büyük bir ölçüde, ilâhî müeyyidenin bu vadesi, ahlâkî, entellek-tüel ve manevî türdendir. İbranî metodunun tersine, burada sırf maddî düzen negatif bir miktarı değilse bile, en aşağı bir nisbeti göstermektedir. Ve biz hemen, Kur'ân-ı Kerim'in, hakkında daima esrara sahip bulundu­ğu, bu tür dolaysız iyiliği hangi sadelikle izah ettiğini göreceğiz.

 a. Maddi Cihet:
 
Sadece faziletin karşılığının bir kısmının bu hayatta ve bir başka bölü­münün (en iyisi) sonra olacağını bildiren, az önce işaret ettiğimiz gayet veciz formüller bir yana, zahiren maddî bir unsur ihtiva eden ve herhan­gi bir halihazır iyilik va'dini meydana getiren tek âyette şöyle ifade edil­miştir: "Allah kendisine itaat eden kimseye bir çıkış yolu İhsan eder; ona hiç bek­lemediği yerden rızık verir"[378]. (=1B) Aynı suredeki ikinci formül daha ilgisiz, yani orada maddi cihet daha zımnidir: "Kim Allah'a itaat ederse, Allah onun için güçlükleri ortadan kaldırır" veya "Onun işlerini kolayca neticeye ulaştırır"[379]. Bir başka âyette, ifade bir tek manayı ihtiva etmemektedir. O şu şekilde yorumlanabilir: "Kim Allah yolunda hicret ederse, başka yerde hürriyet ve bolluğa erişecektir" veya.yeryüzünde, düşmanlarına rağmen, kendini kurtaracak ve geniş bir alanda faaliyetini icra edecek imkânı bulacaktır."[380] Bu sonuncu yorum, âyetin siyak ve sibakı­na daha uygun düşmektedir[381]. Bu muhacirlere "bu hayatta iyi bir ikamet ve öteki dünyada daha iyi mükafat" va'deden formülde de aynı müphemlik fark edilmektedir [382]îyilik sahibi kimselere bu hayatta va'dolunan iyilik düşün­cesi daha da geneldir[383]. Nihayet bildirilen saadet, inançsızlara olan şu hi­tapta hakim bir olumsuz karaktere bürünmektedir: "Allah'tan mağfiret iste­yin, sonra O'na dönün, O, sizin belli bir süreye kadar nimetlerinden faydalanma­nıza izin verecektir ve O, her hak sahibine layık olduğunu bahşedecektir [384] Mamafih bunlar doğrudan doğruya va'dler veya tehditler değil, fakat ahlâkî olaylarla münasebetleri itibariyle açıklanmış bulunan, vahyin eski veya çağdaş tarihî verileridirler. Ayetlerin ekserisi, müeyyidenin cezaî veya mahrum bırakıcı tarafı üzerinde özel surette ısrar ediyorlar. Bolluk, refah ve güvenlik içinde yaşayan falan ülke veya filan grup az bir müd­det sonra, tedhiş ve açlıkla tehdit edilmiş, ürünlerini, meyvelerini mah­veden, kaynaklarını kurutan bir musibete uğramış bulunuyordu. Bazı âyetlerde Kur'ân-ı Kerim bu bahtsızlığı, talihin uğradığı bu tersine dönü­şü, Allah'a imandan mahrumiyete ve O'na karşı nankörlüğe atfediyor[385]. Başka yerde O onu, ya insanların (Allah'ın kudretini unutarak) kendi ge­leceklerine ziyadesi ile güven beslemeleri ile[386] veya onların toplumsal ödevlerini ihmal etmeleri ve kalplerinin kardeşlerinin sefaleti karşısında­ki duygusuzluğu ile[387] açıklıyor. Kısacası, beşerî günahlar vasıtasıyla[388]. "Eğer (suçlu) şehirlerin halkı iman ve disipline sahip olsalardı" diye sonuç çı­karıyor. Bir âyet: "Biz onlara göklerin ve yerin hazinelerini açardık..."[389] "Eğer onlar, Tevrat'ı, İncil'i ve Rablerinden kendilerine indirileni dosdoğru tut-salardı, her yönden nimete ermiş olurlardı"[390]Nihayet, "Şayet onlar o yol üze­rinde dosdoğru gitselerdî, elbette onlara bol su sağlardık..."[391] Esasen, bu sonuncu âyet, va'dedilen bu lûtfu bir mükâfat olarak değil, bir sınama ola­rak sunuyor. En vahim durumlarda, isyankârlar mallarıyla değil fakat hayatlarıyla öderler. Genelleşmiş ifsada karşı Tanrı, bütün bir halkın imhası suretiyle tepki gösterir[392] Keza Kur'ân-ı Kerim sürekli olarak, yeryüzünde birbirini takip eden zalimlerin zihinlerinde daima onlarm seleflerinin misalinin hazır bulun­ması için, günahkâr eski çağ insanlarının tarihinden yararlanıyor. Bilhas­sa, eskilere nisbetle ne daha iyi ve ne de daha güçlü olan, Peygamber za­manının kâfirleri  [393]tamamen aksine[394]. Şu halde, bütün hainler, kendile­rini güzelce savunabilecek durumda değildirler ve onlar günahlarından dolayı ağır bir şekilde cezalandırılmaya müstehaktırlar. Hiç kimse suçlu­lara, karada veya denizde[395], uyku esnasmda, eğlenceye dalmışken [396]ya da seyahatleri sırasında[397], ister semadan bir yıldırım yoluyla[398], onları uçurumlara gömen yerin bir çökmesi vasıtasıyla[399] olsun, isterse onların hiç ummadıkları başka bir vasıtayla olsun[400], bir felâketin onları bastır­mamasını garanti edemez. Esasen, bunun ani bir yok etme veya yavaş bir yıpratma olmasının pek önemi yoktur[401]. Açıktır ki bütün bunlarda, hiçbir şekilde kararlaştırılmış bir ceza de­ğil, fakat beşeri tarihten ve kozmik kanundan çıkartılacak olan bir ders konusudur. Söz konusu olan, zenginlerin ve güçlülerin dikkatini uyan­dırmak ve onlara kendi emniyetleri ve refahlarının asılsız ve kararsız özelliğini göstermektir.

 b. Medenî Cihet:
 
Sırf fizikî ve maddî olan hayatın üstünde, orada endişelerin insanlar için daha değerli oldukları bir başka alan vardır: Onların ideallerinin ve kollektif duygularının kaderinin alanı. Bu hususta va'dler daha kalabalık, daha dolaysız ve daha açıktırlar. Dinsizlerin ve ikiyüzlülerin koalisyonu­nun Peygambere ve O'nun tilmizlerine karşı yükselttikleri inatçı muhale­fetin devamı boyunca, sadece Kur'ân-ı Kerim mü'minlere: "Eğer siz takva yolunda sabırla sebat ederseniz, düşmanlarınızın hilekârlıklarının size hiçbir za­rarı dokunmaz'"[402]. Ve "Allah müminleri koruyacak ve savunacaktır"[403] şek­lindeki bu teselliyi vermekle kalmamakta, fakat onlara onun müsbet des­teğini va'detmektedir -Allah mü'minlerle beraberdir[404] takva sahipleriyle"[405]..sabredenlerle"[406] -O onlarm "müttefiki" ve "hamişedir[407]İmdi, şayet güç Allah'a ait ise, O onun bir bölümünü kendi müttefik­lerine eriştirir[408].-"(Şu halde) zaferi kazanacak olan taraf, Allah'tan yana olanlardır"[409]-Allah O'nu "güçlü desteği ve yakın bir zaferden" emin kılacaktır[410]-Gerçekte Allah, O'nun davasını savunanlara yardım edecektir[411]-"Eğer siz Allah'ın dinine yardım ederseniz, O da size yardım eder ve ayak­larınızı sabit kılar"[412]'"Mü'minleri zafere ulaştırmak bizim için bir vazifedir"[413]"Andolsun ki biz, peygamber kullarımıza söz vermişizdir, onlar şüphesiz yardım göreceklerdir: Muhakkak ki bizim ordumuz muzaffer olacaktır"[414]-"Hak Tealâ: Ben ve Peygamberlerim, herhalde galip geleceğiz diye yazmış­tır"[415].-"Cesaretinizi hiç kaybetmeyin, kaygılanıp tasalanmayın: Eğer inanıyorsa­nız, mutlaka galip gelecek, üstün olacaksınız"[416]."Tersine, onların düşmanları yenilgiye ve üzüntüye mahkûmdur­lar"[417].-Zillete düşmeye mahkûm[418]-Şenaatle örtülü[419].-Onların gücü yıkılacaktır[420].-Şüphesiz, "zalimler birbirlerine karşılıklı yardımda bulunurlar"[421]-Fakat onlann "hiç bir hamisi yoktur[422]-"Onlar Allah'ın nurunu nefesleriyle söndürmek isterler, fakat kâfirler iste­meseler de Allah nurunu mutlaka tamamlayacaktır. Puta tapanlar hoşlanmasa da, dinini bütün dinlerden üstün kılmak üzere Peygamberini doğru yol ve hak din üzere gönderen Allah''tır"[423]-Ve, "zafer günü mü'minler için bir sevinç günü olacaktır[424] Bu yolda bir âyet sonuna kadar gidiyor. Onun, faziletli mü'minlerin önüne açtığı perspektif, sadece haklı davanın zaferi ve onun savunucula­rının galibiyeti değil, fakat aynı zamanda onların bu dünyada hakimiye­tidir: "Allah, içinizden inanıp yararlı İş işleyenlere, onlardan öncekileri halef kıl­dığı gibi, onları da yeryüzüne halef kılacağına, onlar için beğendiği dini temelli yerleştireceğine korkularını güvene çevireceğine dair söz vermiştir"Yüzyıllar boyunca bunun, şartlarm gerçekleşmesi ölçüsünde, böyle olduğu bilinmektedir. O zamandan beri, eğer herhangi bir şey değiş­mişse, bu açıkça aynı yasa uyarıncadır. Zira, "yeryüzüne salih kullarım mirasçı olacaklardır" yazılmıştır[425].  [426]Oysa ki, idare etme kabiliyeti için is­tenen faziletler arasında sosyal fazilet, en az önemli olanı değildir. Açık­tır ki, birlik ve adalet içerisindeki laik bir egemenlik, bozulmuş töreler,düzensizlik ve disiplinsizliğe kendini vermiş, sözde inananların haki­miyetinden daha uzun müddet payidar ve müreffeh olabilir. Kur'ân-ı Kerim bunu daha önce bildirmiştir: "Şayet siz (O'nun buyruklarından) yüz çevirirseniz, Allah sizin yerinize size benzemeyecek olan başka kimseleri getirir"[427].îşte kollektif veçhe ile ilgili olanlar bunlardır: (=4A, 31B).

 c. Zihnî ve Ahlâkî Veçhe:
 
Fakat, ilâhî müeyyide orada durmamaktadır. O, fizikî hayatın büyük güçlüklerine karşı, mü'minleri emin kılmak veya onların kurtuluş ve yü­celiğe doğru olan kollektif arzularını tatmin etmekle yetinmemektedir. En derin ve en yüksek melekelerimize erişmek ve böylece gerçek ahlâkî müeyyidenin zorunlu bir mütemmimi haline gelmek için, o daha da de­rinleşir.Hakikaten yukarıda, iyiliğin ruhu aydınlattığını, kalbi temizlediğini, iyi niyeti güçlendirdiğini; kötülüğün kirlettiğini körleştirdiğini ve aşağı­lattığını söylerken, orada bu bir olaydan ziyade bir eğilime, teşekkül et­miş bir varlıktan ziyade bir filize, uzun bir tarihin başlangıç safhasına, sonsuza kadar durma veya değişmeye, ilerleme veya gerilemeye elveriş­li birçok imkânlara hamile bulunan ve henüz yeni doğmakta olan bir du­ruma işaret etmek amacına matuftu. Henüz yeni zuhur etmekte olan bu durumu, ona açılan yollardan birine sokmak için, onu falan veya filan is­tikamette tevcihe muktedir, aktif bir prensib gereklidir. İmdi, bu aktif prensip şudur: Bu, burada bu tabiatı onun teveccüh ettiği istikâmete gö­türmeyi tekeffül ettiğini göreceğimiz, tabiatın bizzat failidir.-Onun için gayret gösterenlere, Allah oraya giden yolları gösterecek­tir[428]. O'na inananların kalbini hidayete eriştirecektir[429].-Onları karanlıklardan kurtarıp, aydınlığa götürecektir[430].-Onlara doğru yolda kılavuzluk edecektir[431].-O, sözlerinde gerçeği ve doğruluğu gözetenlerin, işlerindeki kusurla­rı düzeltecektir[432].

-Emirlerini takva ile gözetenlere O, gerçek ve sahteyi, iyi ve kötüyü ayırdetme gücü verecektir[433]-O, onlara yönetici bir ışık sağlayacaktır[434].-O, iman eden ve iyiliği uygulayanların niyetlerini düzeltecektir[435].-O, doğru yönü seçmiş bulunanların (veya iyi hareket etmek için bir gayret gösteren kimselerin) ışığını şiddetlendirecek ve onların adımlarını gitgide daha doğru yollara yöneltecektir[436]-İmanlarını takviye etmek maksadıyla O, onların kalplerine sarsılmaz bir sükunet indirecektir[437].İnançsızlara, zalimlere, mağrurlara, saldırganlara, nankörlere, şüpheci­lere, müstebitlere, yalancılara, yalan yere yemin edenlere, rüşvet alanlara, muhterislere ve imana ve kanuna kesin şekilde karşı vaziyet alanların hep­sine gelince, sadece Allah onları doğru yola eriştirmemekle kalmaz[438]-Fakat O, onların dalâletini de idame ettirir ve artırır[439].-O, onların kalblerini katıla ştırır[440].-O, onların gönüllerini, kulaklarını ve gözlerini mühürler[441].-O, onları sağır ve kör kılar[442] -O, onların hastalığım ağırlaştırır[443].-O, onların yanılgısını ve körlüğünü uzatır[444]-O, onları riyakâr kılar[445]-O, Allah'ı unutmak suretiyle onlara bizzat kendilerini unutturur[446]-O, onları şeytana terk eder[447], o da onları karanlıklara götürür[448].Fakat, bu tür zilletlerle karşılaşanlar sadece zalimler değildirler. Bizzat seçkinler, kendi nurları ve ilhamlarının, onların tutumlarının değişme­sinden itibaren geri çekilmeye elverişli olan, lütfü ilahînin bir vergisi ol­duğunu hatırlamak zorundadırlar[449]Böylece, bu muaccel ahlâkî reaksiyonları göz önünde bulunduran âyetler şimdiden şu sayıya erişmektedirler: (23A, 40B).

 d. Manevî Yön:
 
Muaccel ilâhî müeyyidenin son bir unsuru, bizim fiillerimizin Tanrı ile münasebetimizdeki belirledikleri değişikliklere bağlı bulunmaktadır. Henüz, kanun koyucudan süjeye veya hakimden yargılanana, bu bir çe­şit harici münasebet, bizim bir prim almamıza veya bir işkenceye uğra­mamıza izin veren bir beraat veya bir mahkûmiyitle ifade edilen müna­sebet söz konusu değildir. Geri kalan hepsinin ancak az veya çok eksik­siz bir sembol olduğu, daha derin ve içten bir münasabet söz konusudur. Her aktif ifadenin bizzat yokluğu karşısında bu münasebet, varhk ve önem yönünden birinci olan, affektif her değerini korumaktadır. Bu, her harici reaksiyondan önce, bizim kanun karşısındaki tutumumuzun ani cevabını, tasvibi veya kınaması içerisinde Allah'ta bulmasıdır; o bizi onun nazarında hoş veya nahoş kılar, o bize kendisi için araştırma konu­su olmaya layık olan aşkını kazandırır veya kaybettirir.îşte Kur'ân-ı Kerim şimdi, en saf ifadesine irca edilmiş bulunan bu iç­ten veçheye parmak basacaktır. ."Allah iyilik edenleri sever"[450]Dogruları [451]-"Sabredenleri"[452]-"Müttakileri"[453]

-"Hatalarından tevbe edenleri ve temiz olmaya çalışanları"[454]-"O'na tevekkül edenleri"[455]-"Peygamberine tabi olanlar-ı"[456]-"O'nun yolunda, geçilmez bir duvar gibi kenetlenip saf bağlayarak çarpışan­ları"[457]-"O, takva amellerini kabul eder"[458]-"O, kendisini zikredenleri hatırlar[459]-"Güzel sözler O'na doğru yükselir; ve O salih amelleri yükseltir"[460]-"Rablerinin mağfiretleri ve rahmeti hep onların üzerindedir"[461].-"(O'nun yolunda) sana biat ettiklerinde, Allah inananlardan razı olmuş­tur"[462]-O'nun iradesine tabi olanlardan[463]-Şükürlerini O'na sunanlardan[464]-Yakınları da olsalar, O'nun düşmanlarına katılmayanlardan[465].-Zaten onların kalplerine imanı yazan ve onları "kendisinden gelen kutsal bir ruhla destekleyen" O'dur[466]O, kötülük yapmaktan sakınanlar ve iyiliği uygulayanlar "ile" bera­berdir[467]-O, onların "veli"sidir[468].-Nihayet, insanlar O'nun emirlerine karşı ne kadar saygılı bir tutum takınırlarsa, O'nun nazarında o Ölçüde değer kazanırlar[469] Ve anılan bu ifadelerin antitezi de pek eksik değildir. îmandan veya kuraldan sapma, Allah'la münasebetlerimizde az veya çok şiddetli, he­men hemen tamiri imkânsız bir kopmaya sebebiyet verir. O'nun sevgisi­ne layık olmak yerine, -aynı başhk altında toplanacak olan pozitif ceza usül-lerinden söz etmeksizin- hoşnutsuzluğu, öfkesi, lanetleri üzerine çe­kilir,                                                                                    -"Allah kötü amellerden nefret eder"[470]  -"Ahlâk bozukluğu" ve fesatçılardan[471].-"Mütecavizleri " (en baştasaldıranlar veya aşırı gidenler)"[472]-"Zalimleri"[473] -"Müsrifleri"[474] -"Hainleri"[475]-"Kibirlileri"[476]                                                      -"Kâfirleri"[477]-"Kendini beğenen ve böbürlenenleri"[478]-"'Nankör ve günahkârları" el-Bakara 2/276 (=1B) [479]-"Hilekâr ve şerirleri"[480]-"Allah, nimeti inkâra razı olmaz"[481]Medenî Sûrelerde inananları düşmanlarının darbelerine karşı müdafaa ermek maksadına matuf askerî bir yardım olarak tarif edilebilecek olan, bu "birlik" ve bu "ittifak"m burada, si­lahlı mücadele ancak bu Mekkî âyetlerin vahyolunmasmdan çok daha sonra emrolunduğun-dan ve izin verildiğinden, daha çok manevî yardım manasında anlaşılması gerektiğine dik­kat ediniz. Bizzat Medenî surelerde, mü'minlerle bu ilâhî ittifakın tamamen ahlâkî bir tanı­mını veren âyetler mevcuttur (meselâ: el-Bakara 2/257). (-1B)-"Fasıklardan"[482].-"Allah çirkin sözün alenen söylenmesini sevmez: O, sadece zulme uğrayan­lara müsamaha eder"[483]-"Allah fiiller tarafından yalanlanan sözlerden nefret eder"[484]Küfürleri sebebiyle dinsizler, Tanrı'nm buğzunu üzerlerine çekerler[485]-Bunun gibi, Tanrı'ntn işaretlerine karşı temelsiz tartışmaları yüzünden[486] de onlar O'nun nefretini üzerlerine çekerler. Fakat, yüce Tanrının gazabı ve laneti, münhasıran bu inatçı polemistlere de­ğildir[487]

-Mürtedleredir[488]-Veya genellikle İnançsızlara[489]Keza onlar katillerin karşılığıdır[490]-Yeminlerine sadık olmayanların[491]-Namusa leke sürenlerin[492]-Firarilerin[493]Cemaatinin Ötesine geçerek, kendini savunma zarureti yüzünden bu­na zorlanmış olmaksızın, kâfirlerin arasında kendisine bir dost arayan sözde mü'min, bu hareketi ile, Allah'la da bağını koparır. "Onun Tanrı ile hiçbir ortak bağı yoktur"[494]Muaccel Müeyyidenin Yetersizliği:Böylece, fizikî, entellektüel, ahlâkî ve manevî bakımlardan, fert için olduğu kadar cemaat için de, halihazır hayattan itibaren biz, iyi veya kö­tü hareket tarzlarımıza ilâhî bir cevap buluyoruz. Fakat, yüce adalet na­zarında, bütün bunlar yeterli görünmemektedirler.îlkin, bunlar nihayet küllî adaletin numuneleri, öne alınmış şekilleri­dirler. Tabii müeyyideler ve beşerî müeyyideler Öyle olmadıkları gibi, bu dünyada bize izhar oldukları şekiller altında ilâhî müeyyideler de ne ev­renseldirler [495]ne de eksiksizdirler[496]Daha sonra saadet ve eziyetler el'an karıştırılmış haldedirler. Bir yan­dan, hakikaten, doğrular bu dünyada karşılaştıkları acılar ve güçlükler aracılığı ile, en küçük hatalarını bile ödüyorlar[497] Diğer yandan, en katı kalbler, en siyah ruhlar herhangi bir iyilik yapmaktan eksik kalmıyorlar. Elbette bu, menfâata yönelik veya kendiliğinden fiiller olabilir, yani on­larda emrin otoritesine iman mevcut değildir. Mamafih, onlar mükâfat­larından tamamen mahrum değildirler. Tersine peşin, yani bu dünyanın mal ve mülkü vasıtasıyla ödenebilir olan bir ikramiye onlara garanti edilmiş bulunmaktadır. O şekilde ki, onların suçları karşılıksız olarak kalacak ve yalnızca son yargı gününde hesabının görülmesi gerekecek­tir[498] Oysa ki bu karışımdan, ceza gününde hiç bir iz kalmayacaktır. Her bir tarafm ebedî ikâmetgâhına yerleştirilmesi anından itibaren, bazıları için sadece halis saadet [499]ve ötekiler için de sürekli ve fasılasız işkence­ler olacaktır[500]Nihayet, hayatımız boyunca iyilik ve kötülükten bize erişenin, mün­hasıran yerine getirdiğimiz fiillerin karşılığı veya keffâreti şeklinde değil, fakat üstelik gayretimizin denenmesi ve tahriki olarak düşünülmesi ge­rekir[501]Bu üçlü mülahazadan sonuç olarak, sadece mükemmel ve halis değil, aynı zamanda sırf karşılık verici olacak olan ve hiç bir şekilde ihtiyat tedbiri manası taşımayan; çabanın teşviki değil fakat neticesi olacak olan, bir müeyyidenin zarureti çıkmaktadır. Böylece, bu kesintisiz şekilde yeniden doğan yükümlülükler dünyasına, yalnızca bu şekilde düşünülen bir he­sap dünyasının cevap vermesi gerekir.Bu uyarıları vermek için Kur'ân-ı Kerim, nasıl hareket etmektedir. Bö­lümün sonuna kadar, hemen inceleyeceğimiz şey, işte budur.


[378] et-Talâk 75/2-3.

[379] Aynı sure, 4.

[380] en-Nisâ 4/100.

[381] . Aynı sure, 97.

[382] en-Nahl 16/41.

[383] ez-Zümer 39/10.

[384] Hûd 11/3.

[385] Sebe' 34/17; el-Kehf 18/35-42.

[386] en-Nahl 16/112.

[387] Kalem 68/24-33.

[388] er-Rûm 30/40.

[389] el-Ârâf 7/96.

[390] el-Mâide 5/70.

[391] el-Cinn 72/16.

[392] Hûd 11/102; el-lsrâ 17/16. Şüphesiz, iyilikseverlik ve kadirbilirlik örneği gösterenler müs­tesna, Allah onları, felâketlerinin darbelerinden esirgerneye itina edecektir. ei-Kamer 54/34. es-Sâffât 37/80.

[393] eî-Kamer 54/43.

[394] el-En'âm 6/6; er-Rûm 30/9; Fâhr 35/44; el-Mü'min 40/21,82; el-Ahkaf 46/26.

[395] el-lsrâ 17/68,69.

[396] el-Ârâf 7/97,98.

[397] en-Nahl 16/46.

[398] et-İsrâ 17/68; el-Mülk 67/17.

[399] en-Nahl 16/45; el-MÜIk 67/16.

[400] en-Nahl 16/45.

[401] en-Nahl 16/47.

[402] ÂI-i îmrân 3/120. (=1B)

[403] el-Hacc 22/38. (=1B)

[404] ei-Enfâl 8/19. (=1B)

[405] el-Bakara 2/194; et-Tevbe 9/36,123. (=3B)

[406] el-Bakara 2/152; el-Enfâl 8/46,66. (=3B)

[407] Âl-i lmrân 3/68; Muhammed 47/11; el-Hacc 22/78. (=3 B)

[408] cl-MünafıkÛn 63/8. (-1B)

[409] el-Mâide 5/56. (=1B)

[410] es-Saff 61/13. (=1B)

[411] el-Hacc 22/40. (=1B)

[412] Muhammed 47/7. (=1B)

[413] er-RÛm 30/47. <=1A)

[414] es-Sâffât 37/171,173. (=1A)

[415] el-MÜcadelo 58/21. (-1B)

[416] ÂH Imrân 3/139. (=1B)

[417] ÂM tmrân 3/12; el-Enfâl 8/36; el-Kamer 54/45. (-1 A, 2B)

[418] el-Mücadele 58/20. (=1B)

[419] et-Tevbe 9/2; Haşr 59/5. (=2B)

[420] Muhammed 47/11. (=1B>

[421] . el-Câsiye 45/19.

[422] Muhammed 47/11. (=1B)

[423] et-Tevbc 9/32,33. Aşağı yukarı aynı ifade: (el-Fetih 48/38) ve (es-Saff 61/8,9) (=3B)

[424] er-Rûm 30/4,5. (=1A)

[425] en-Nûr 24/55.

[426] el-Enbiyâ 21/105.

[427] . Muhammed 47/son.

[428] ez-Zümer 39/69. (=1A)

[429] . et-Teğabûn 64/11. (=1A)

[430] el-Bakara 2/257; el-Mâide 5/16; el-Ahzâb 33/43; et-Talâk 65/11. <=4B)

[431] en-Nisâ 4/68,175; el-Mâide 5/16; Yûnus 10/10; el-Hacc 22/54. (=1A, 4B)

[432] el-Ahzâb 33/71. (=1B)

[433] el-Enfâl 8/29. (=1B)

[434] el-Hadîd 57/28. (=1A)

[435] Muhammed 47/2. (=1B)

[436] e]-Enbiyâ 21/76; Muhammed 47/17. (=1A, 1B)

[437] el-Fetih 48/4,18. (=2B)

[438] en-Nahl 16/104; Âl-i Imrân 3/86; el-Mâide 5/51; el-En'âm 6/144; et-Tevbe 9/19,100; el-Ah-kâf 46/10; es-Saff 61/7; el-Cum'a 62/5; el-Mâide 5/108; et-Tevbe 9/24,80; el-Münafikûn 63/6; es-Saff 61/5; el-Mâide 5/67; et-Tevbe 9/37; en-Nahl 16/107; ez-Zümer 39/3; el-Mü'min 40/28. (=6A, 13B)

[439] ibrahim 14/27; el-Mü'min 40/34; el-Câsiye 45/23; es-Saff 61 /5. {=3A, İB)

[440] el-Mâide 5/13. (=1B)

[441] el-Bakara 2/7; en-Nisâ 4/155; el-Ârâf 7/101; et-Tevbe 9/87,97; Yûnus 10/74; en-Nahl 16/108; el-Kehf 18/57; el-Mü'min 40/35; el-Câsiye 45/23; el-Münafikûn 63/3. (-6A,5B)

[442] Muhammed 47/23. (=1B)

[443] el-Bakara 2/10. (=1B)

[444] el-Bakara 2/15. (=1B)

[445] -"Doğrulan"451

et-Tevbe 9/77. (=1B)

[446] Haşr 59/19. (=1B)

[447] ez-Zuhrûf 43/36. (=1A)

[448] el-Bakara 2/257. (= İB)

[449] el-îsrâ 17/86; eş-Şûrâ 42/24. (=2A)

[450] el-Bakara 2/195; Âl-i îmrân 3/134,148; el-Mâide 5/93. f=4B)

[451] el-Mâide 5/42; el-Hucurât 49/9; el-Mümtehine 60/8. (=3B)

[452] ÂI-i İmrân 3/146. (=1B)

[453] ÂI-İ İmrân 3/31; et-Tevbe 9/4,7. (=3B) el-Bakara 2/190; el-Mâide 5/87; el-Ârâf 7/55 <=1A, 2B)

[454] el-Bakara 2/222; et-Tevbe 9/108. (=2B)

[455] Âl-i İmrân 3/159. (=1B)

[456] Âl-i İmrân 3/31. (=1B)

[457] . es-Saff 61/4. (=IB)

[458] el-Hacc 22/37. (=1B)

[459] el-Bakara 2/152. (=1B)

[460] Fâtir 35/10. (=1A)

[461] el-Bakara 2/157 (=1B)

[462] el-Fetih 48/18 (=1B)

[463] Âl-i îmrân 3/162,174 (=2B)

[464] ez-Zümer 39/7 (=1A)

[465] el-Mücadele 58/22. (=1B)

[466]  (aynı yer) (=1B).

[467] en-Nahl 16/128; el-Ankebût 29/69 (=2A)

[468] el-Ârâf 7/196; el-Câsiye 45/19 (=2A)

[469] el-Hucurât 49/13 (=1B)

[470] el-tsrâ 17/38 (=1A)

[471] eî-Bakara 2/205; el-Mâide 5/64 (=2B)

[472] el-bakara 2/190;el maide 5/87;el-araf 7/55(=1a,2b)

[473] ÂI-i imrân 3/57,140; eş-Şûrâ 42/40 (=1A, 2B)

[474] el-En'âm 6/141; el-Ârâf 7/31 (=2A)

[475] el-Enfâl 8/58 (=1B)

[476] en-Nahl 16/23 <=1A)

[477] Âl-i İmrân 3/32; er-Rûm 30/45 (=1A, İB)

[478] en-Nisâ 4/36; el-Hadîd 57/23 (=1A, İB)

[479] el-Bakara 2/276 (=1B)

[480] en-Nisâ 4/107 (=1B)

[481] ez-Zümer 39/7 (-1 A)

[482] t-Tevbe 9/96 (=1B)

[483] en-Nisâ 4/148 (=1B)

[484] es-Saff 61/3 (=IB)

[485] Fâtır 35/39 (=1 A)

[486] el-Mü'min 40/35 (=1A)

[487] eş-Şûrâ 42/16 (=1A)

[488] Âl-i îmrân 3/86,87; en-Nahl 16/106 (=1A, İB)

[489] el-Bakara 2/88,89,90,159,161; Âl-i Imrân 3/162; en-Nişâ 4/52; el-Mâide 5/80; el-Ahzâb 33/57,61,64; el-Mü'min 40/52; Muhammet! 47/23; el-Fetih 48/6 (=1 A, 13B)

[490] en-Nisâ 4/93 (=1B)

[491] en-Nisâ 4/93 (=1B)

[492] . en-Nûr 24/23 (=1B)

[493]

. el-Enfâl 8/16 (=1B)

[494] O halde, muaccel manevî müeyyidelere müteallik âyetler şu yeküne erişmektedir: (20A, 58B).

Âl-i Imrân 3/28 (=1B)

[495] eş-Şûrâ 42/30.

[496] Âl-i Imrân 3/185.

[497] . Âl-i Imrân 3/153; en-Nisâ 4/79.

[498] Hûd 11/15,16.

[499] Aynı şekilde, bk. el-lsrâ 17/18; eş-Şûrâ 42/20; el-Ahkâf 46/20; el-Kehf 18/108; Fâtır 35/30.

[500] Fâtır 35/36.

[501] el-Bakara 2/214; Âl-i îmrân 3/140,141,142,152,166; el-Tevbe 9/16; el-Enbiyâ 21/35; el-An-kebût 29/2,3; er-Rûm 30/41; es-Secde 32/21; Muhammed 47/31.