- Mûte savaşı

Adsense kodları


Mûte savaşı

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Mon 16 May 2011, 10:14 am GMT +0200
b- Mûte Savaşı (8/629)

Bizanslılar ile Müslümanlar arasında yüzyıllar boyu sürecek olan silahlı mücadeleler Mûte Savaşı ile başlamıştır. Peygamberimiz hicretin sekizinci yılı Rebiulevvel ayında içlerinde Ka’b b. Umeyr el-Gıfârî’nin bulunduğu on beş kişilik bir heyeti Belkâ’ya bir gecelik mesafedeki Zâtu Atlah’a bölge halkını İslâm'a davet için göndermişti. Ancak heyet üyeleri oka tutularak hepsi şehit edilmişler; yalnızca yaralı olarak kurtulan Ka’b Medine'ye dönebilmiştir. Bu olaya çok üzülen Hz. Peygamber onların üzerine bir ordu göndermeyi düşünmüş; ancak bölge halkının başka yere gittiklerini öğrenince bundan vazgeçmişti.[467]

Bir yandan, biraz önce bahsedilen şehit Hâris b. Umeyr’in, diğer yandan Zâtu Atlah’ta öldürülen Müslümanların maruz kaldığı hukuk ihlâline karşılık vermek üzere Hz. Peygamber, üç bin kişilik bir ordu hazırladı ve kumandanlığa Zeyd b. Hârise’yi tayin etti. Zeyd şehit düştüğü takdirde Câfer b. Ebû Tâlib’in, onun şehit olması halinde de Abdullah b. Revâhâ’nın kumandan olmasını, Abdullah da şehit olursa aralarından birini komutan seçmelerini, elçisinin şehit edildiği yere kadar ilerlemelerini emretti. Orduyu Seniyyetü'l-Vedâ'ya kadar uğurladı. Müslümanlardan, bölge halkını İslâm'a davet etmelerini; kabul ettikleri takdirde savaşmamalarını; aksi takdirde Allah’a sığınıp onlarla savaşmalarını istedi. Ayrıca Müslümanlara sözlerinde durmalarını, aşırı gitmemelerini; çocukları,[468] kadınları, yaşlıları ve manastırlara çekilmiş kimseleri öldürmemelerini; hurmalıklara zarar vermemelerini, ağaçları kesmemelerini ve binaları yakmamalarını tembih ve tavsiye etti.[469]

İslâm ordusunun Medine’den ayrılıp kuzeye doğru ilerlediğini öğrenen Şurahbil b. Amr el-Gassânî, kardeşi Sedûs’u bir orduyla onlara karşı sevketti. Meydana gelen savaşta Sedûs’un öldürülmesi üzerine Şurahbil korkarak kalesine sığındı. Müslümanlar yollarına devam ederek Maân’a kadar ilerlediler ve burada karargâh kurdular. O sırada Bizans İmparatoru Herakleios’un Beliy kabilesinden Mâlik b. Zâfile kumandası altında Behrâ, Vâil, Bekir, Lahm ve Cüzâm gibi Arap kabilelerinden oluşan yüz bin (bazı kaynaklarda yüz bini Rumlardan ve yüz bini de adı geçen Hristiyan Arap kabilelerinden olmak üzere toplam iki yüz bin) kişilik bir ordunun başında Maâb’a geldiğini öğrendiler. Müslümanlar Maân’da iki gün kalarak ne yapmaları gerektiğini görüştüler. Bazıları, Bizanslıların büyük bir orduyla geldiklerinin Hz. Peygamber’e bildirilmesini ve ondan gelecek habere göre hareket edilmesini teklif ettiler. Abdullah b. Revâha söz alarak, kendileri açısından asker, silah ve binek sayısının çokluğunun önemi olmadığını örnekler vererek anlattı; savaşmak gerektiğini, ya zafer kazanacaklarını veya şehadete ulaşacaklarını dile getirdi. Sonunda savaşa karar verildi. Maân’dan ayrılan İslâm ordusu, savaşın cereyan edeceği Mûte’ye giderek savaş düzenine geçti .

Savaşta Zeyd b. Hârise'nin şehit düşmesi üzerine sancağı Câfer b. Ebû Tâlib aldı. O da kahramanca çarpıştıktan sonra şehit olunca sancağa Abdullah b. Revâha sahip çıktı. O da şehit düşünce Müslümanlar sancağın Halid b. Velid’e verilmesini kararlaştırdılar. Halid sancağı alır almaz düşman üzerine saldırmaya karar verdi. Bu sırada akşam olmasına rağmen onun bu hareketi tesirini gösterdi. İslâm ordusunun sağ kanat komutanı Kutbe b. Katâde, Hristiyan Arapların komutanı Mâlik b. Zâfileyi öldürdü. Müslümanlar Halid b. Velid’in etrafında toplanarak pekçok düşman askerini öldürdüler. Geceleyin savaşa ara verildi.

Düşman ordusunun sayıca üstün oluşunu göz önüne alan Halid b. Velid değişik bir taktik uygulamaya karar verdi. Ordunun sağ kolundaki askerleri sola, solundakileri sağa, öndekileri arkaya ve arkadakileri öne alarak, düşmanın, Müslümanların geceleyin yardım aldıklarını sanmalarını planladı. Esasında onun asıl hedefi, düşmanın maneviyatını sarstıktan ve şiddetli bir hücum ile onları yıldırdıktan sonra, İslâm ordusunu yok olmaktan kurtarıp emniyet içerisinde geri çekmekti. Düşman askerleri ertesi sabah karşılarında değişik askerleri görünce şaşırdılar ve maneviyatları sarsıldı. İslâm ordusu ani bir hücumdan sonra geri çekildi. Halid’in planı hedefine ulaştı. Düşman askerleri Müslümanları takip etmeye cesaret edemediler. Halid’in kendilerini çöle çekip orada savaşmak istemesinden endişe ettiler. Sonunda iki ordu birbirinden ayrıldı. İslâm ordusu Medine'ye döndü. Peygamberimiz ve Medine'de bulunan Müslümanlar, hatta çocuklar, onları Cürf mevkiinde karşıladılar. Bazıları onlara, firar edenler anlamına gelen “ferrâr” veya "fürrâr" diye hitap ettiler ve soğuk karşıladılar. Mûte savaşından dönen gâziler, Medine'deki Müslümanların kendilerini soğuk karşılamaları yüzünden utançlarından evlerinden çıkamaz hale geldiler. Peygamberimiz ise onların firârî olmadıklarını bildirdi. Kendilerine, döne döne hamle yapan savaşçı anlamında "kürrâr" (veya kerrâr) denilmesini emretti. Onlara teker teker haber göndererek kendilerinin firârî değil, döne döne hamle yapan savaşçı olduklarını bildirdi.[470]

Kaynaklarda Mûte Savaşı'nın Bizans ordusunun yenilgisiyle sonuçlandığını belirten rivayetler bulunduğu gibi,[471] Müslümanlar açısından yenilgi olarak değerlendiren ifadeler de mevcuttur.[472] Şu kadar var ki bu savaş, Halid b. Velid’in savaştığı bölgedeki düşman askerlerinin yenilmesi ve Müslümanların az (sekiz, on bir veya on beş kişi) kayıp vererek geri çekilmesi sonucunda elde edilmiş bir başarı olarak kabul edilmelidir. Bizans ordusu tamamen mağlup olmamakla birlikte, savaşın Müslümanlar açısından zaferle sonuçlandığını söylemek mümkündür. Nitekim Hz. Peygamber'in değerlendirmesinden de bu anlaşılmaktadır.

Mûte Savaşı ile Halid b. Velid ve Müslümanlar Bizans ordusunu, onların savaş taktiklerini ve silahlarını yakından tanımış oldular. Bu tecrübenin, ilerideki yıllarda gerçekleşecek fetihler esnasında faydası olacaktır. Ayrıca Suriye ve Filistin’deki Araplar Müslümanların imanının gücünü ve kahramanlıklarını görmüşler, onları tanımaya başlamışlardır. Hz. Peygamber bu savaşta Halid b. Velid’e “Seyfullah” (Allah’ın kılıcı) lakabını vermiştir.[473]

Bu savaşta Müslümanlar, Hz. Peygamber’in yakınlarını, İslâm'a çok büyük hizmetleri geçmiş şahsiyetleri, Hz. Peygamber’in yakın dostu Zeyd b. Hârise’yi; amcasının oğlu ve daha bir yıl önce Habeşistan'dan dönmüş olan Cafer b. Ebû Tâlib’i ve ensarın büyük şairi Abdullah b. Revâha’yı kaybettiler. Bu kayıplar hem onları hem de Hz. Peygamber’i üzdü ve ağlattı. Peygamberimiz, savaşta şehit düşen Câfer'in ailesinin üzüntülü olduğunu belirterek onlar için yemek hazırlanmasını istedi.[474]


467. Vâkıdî, II, 752-753.

468. Hz. Peygamber'in, İslâm ordusunu Mûte'ye gönderirken çocukların (ve genel olarak sivillerin) korunması konusunda verdiği bu talimat son derece önemlidir. Her şeyden önce bu talimat, çocukların öldürüldüğü bir cahiliye ortamının akabinde, çocuk haklarınının en başında yer alan can güvenliğini içermektedir. Bunun yanısıra, orduyu ehl-i kitabın oturduğu bölgelere gönderirken bu talimatı vermesi ayrıca anlamlıdır. Bu da açık bir şekilde ortaya koymaktadır ki, onun nazarında ırk ve din farkı gözetilmeksizin çocukların can güvenliği sağlanmalıdır. Oysa, 2001 yılı itibarıyla, son 10 yıl içinde dünyada savaşlar yüzünden 2 milyon çocuk katledilmiş, 6 milyon çocuk da yaralanmış, ya da ciddi bir şekilde sakatlanmıştır (Bk. Ramazan Özey, Günümüz Dünya Sorunları, İstanbul 2001, s. 123.).

469. Vâkıdî, II, 757-758.

470. Vâkıdî, II, 765.

471. İbn Sa'd, II, 130.

472. Makrîzî, s. 349.

473. Mûte savaşı için ayrıca bk. İbn Hişâm, II, 373-389; İbn Sa'd, II, 128-130; Buhârî, V, 86-88; Taberî, III, 36-42; İbn Abdilber, Dürer, 209-210; İbn Seyyidinnâs, II, 208-213.

474. Vâkıdî, II, 766; İbn Hişâm, II, 381.