- Misvak Babı Birinci Fasıl II

Adsense kodları


Misvak Babı Birinci Fasıl II

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Thu 23 June 2011, 01:24 pm GMT +0200
(4)  Misvak Babı Birinci Fasıl


İzahat

 
Hadîsi nebevideki, «On şey fıtratdandır.» cümlesindeki hüküm ve mânayı kısa yoldan açıklayalım.

Yani, on haslet, iktida edib uymakla emrolunduğumuz Peygamber­lerin yaratılışdan fıtrî sünnetlerindendir. Binâenaleyh biz ümmetlerde bu amelleri işlemek üzere fıtratdan emrolunduk ki, her mükellef bu on hasleti işlemekle yükümlüdür. Alimlerin ekserisinden böylece naklo-lunmuştur.

Hadîsi şerifin bu cümlesinde peygamberler babasi/Hz. İbrahim aleyhisselâmm imtihan edildiğini beyan eden şu âyeti kerîmeye işaret vardır :

«Hatirlaymızki, bir vakit, İbrahim (aleyhisselâm) ı, Rabbisi bir ta­kım kelimelerle (emir ve tavsiyelerle) imtihan etti. İbrahim (aleyhis­selâm) de o kelimeleri tamamen yerine getirdi.

—  Allah (c.c.) de buyurduk! : Ben, seni, insanlara (dinde) imam (önder ve emir) yapacağım (tâki din işlerinde sana uysunlar).

—  Bunun üzerine İbrahim (aleyhisselâm) : Benim zürriyetimi de İmam yap, diyerek yalvardı.

—  Allah (c.c); senin zürriyetinden zâlim olanlar, benim imameti­me (önder ve emirliğime) nail olamaz, buyurdu.» (Bakara, 124)

Yukarda mealini naklettiğimiz âyeti kerîmenin birinci cümlesinde geçen ve İbrahim aleyhisselâmın imtihan edildiği «kelimeler» hakkında tefsirlerde muhtelif görüş ve beyanlarda bulunulmuştur.

İbni Cevzî merhum «zâdülmesir» adlı tefsirinde şu satırları yazmak-dadır :

«îbrâhim aleyhisselâmm imtihan edildiği «kelimeler» hakkında fceş kavi (görüş ve îzah) vardır (ve şunlardır) :

a) Birinci kavi; imtihan edilen o kelimelerin beşi başdadır, beside cesedde (başdan başka yerlerde) dir.

—  Başda olan beş kelime; Başın saçım ortadan ayırmak, mazma-za yapmak (ağıza dolu dolu su alarak ağzı çalkayıb yıkamak) istinşak (burna su almak), bıyığı kısaltmak ve misvak kullanmakdır.

—  Cesedde (insanın taşından başka yerlerinde) olan beş kelime ise; tırnakları kesmek, etek-i kazımak, koltuk altının kılını yolmak, su ile taharet yapmak ve sünnet olmakdır.

Bu görüşü; İmam-ı Tavus (R.A), İbni Abbas (R.A) dan rivayet et­miştir.

b) İkinci kavi (görüş) : Bu görüşde de, imtihan edilen «kelime» ondur. Altısı insanlarda, dördü de meşâir denilen hac farizası edâ edi­len mahallerdedir.

— İnsanlarda olan altı (6) sı : Eteği kazımak, koltuk altının kılını yolmak, tırnakları kesmek, bıyığı kısaltmak, misvak tutunmak cünüb-lükden gusletmek ve cuma günü gusletmektir.

—  Meşâir denilen yerlerdeki dört kelime ise; Beyti şerifi tavaf et­mek, safa ile merve arasında saay etmek, şeytan taşlamak ve veda tavafı ile geri dönmektir.

Bu görüşü de ; Hanş bin Abdullah (R.A), İbni Abbas (R.'a) dan rivayet etmiştir.

c) Üçüncü kalv : o kelimeler, top yekûn hac menâsikinden ibaret­tir.

Bu görüşü de ; Katâde (R.A), İbni Abbas (R.A) den rivayet etmiş­tir, hicret etmek, ateşle, oğlunu kurban edib kesmek ve sünnet olmak ve etmekle imtihan olunmuştur.

Bu görüşü de, Hasan-ı Basrî (R.A) demiştir.

e) Beşinci kavi: İbrahim aleyhisselâmm imtihan olunduğu kelime­ler; kur'anı kerimdeki kendisi ile ilgili geçen bütün mes'elelerdir.

Bu görüşde, Mııkâriİ (R.A) in beyanıdır.» [134]

Fıtrat cümlesinde şu âyeti kerimeyede işaret vardır :

«O halde (habîbim!) Sen yüzünü bir muvahhid olarak dîne, AHâ-lun c fıtratına çevirki, o (Allah), insanları bunun (dînin) üzerine ya­ratmıştır (zira her ferd, hak dîni kabul edebilecek yaratüışdadır).»(Rum sûresi, 30)

Fıtrat, yaratılışdan itibaren devam edib gelen mânasını ifade et­mekle, ilk insan Âdem aleyhisselamdan Muhammed aleyhisselâma kadar bütün peygamberlerin ve ümmetlerin yaratılışlarından itibaren sünnetlerdendir, demektir. Yaş haddi ve zaman müddeti falan yoktur.

Meselâ : Hadîsi şerifde beyan edilen on sünnetden sakal koyma hususunda, «yaşımın kırka varmasiyle sakalımı koyacağım, gibi.» Söz­ler söyleynler ve genç yaşda sakal koyanları ayıhlayanlar, çok yanlış ve ayıb yapan kimselerdir. Çünkü sakal, bütün peygamberlerin hiç tıraş olmadan yaradılış sünnetlerindendir.

Hadîsi şerifde maddeler hâlinde yazılanları, sırayla'açıklamaya ça­lışalım.

1 - «Bıyığı kesmek» cümlesindeki, «bıyık» = üst dudağın üstünde erkeklerde biten kıllardır. Bu bıyık kıllarının kesim, tıraş etme ve kısalt­ma şekilleri hakkında çeşitli izanlarda bulunulmuştur.

Küfe âlimlerinin bâzılarına göre : «Bıyığı kesmek ve kısaltmak-, bı­yığın uzayıb d;:dağm ucunu kapadanlarını kesib dudağın ucu görünün-çeye kadar tıraş edib kısaltmaktır. Bu küfe âlimlerinden pek çokları, tıraşı, kazımak suretiyle dibine kadar kesib bıyığı yok etmeyi men et­mişlerdir. İmam-ı Mâlik (R.A) da, böyle demiştir.»[135]

îmam-ı Mâlik f R.A), bıyığın üst kısmından aşağıya doğru tıraş edib indirmeyi kerahat görmüştür. Keza küfe âlimleride, aynı kerihliğe zâhib olmuşlardır.

Kadı iyaz, İmara-i Nevevî, Fahruddîni Kadîhan (R.A) *ve diğer âlim­lerden bâzıları demişlerdirki : «Kassuşşâribi  Bıyığı kesmek; dudağın kenarı görününceye kadar bıyığın etrafından (ucundan ve aşağısın­dan kesip, bıyığın aslı olan dibinden kesmemektir. Bıyığın aşağısından yukarıya doğru o şekilde kesmek.lazımki, bıyığın yukarıda kalan, in­sanın kaşı gibi olmalıdır.» İmam-ı Kerderr, fetvasında bunun aynısını nakletmiştir.

Muhtar sahibi merhumda dediki: «Sünnet olan; tırnakları kesmek, koltuk altının kılını yolmak, etek kılını ve bıyığı kazrmakdır. Fakat bı-yık-ı kazımayıb keserek kısaltmak daha güzeldir.

— îşte bu ameller, Haliliüilah İbrahim aleyhisselâmın sünnetlerin-dendir. Nebimiz Muhammed aleyhisselamda bu sünnetleri işledi ve iş-lenilmesini emir buyurdu.»

Denildiki ilk bıyık kesen,sünnet olan," tırnak kesen ve küm beya­zı görülen kimse, İbrahim aleyhisselamdır.

İmam-ı Tahavî (R.A) «Maânilâsâr şerhi» adlı eserinde demiştirki:

«Bıyığı kesmek, güzeldir. O bıyığı kesmekde, dudak-m kenarı görü­nünceye kadar bıyığı kısaltıb ucundan almakdır ki, o da üst dudağın kenarından yukarıya doğrudur.»

İmam-ı Tahâvî (R.A} yine dediki:

«Bıyığı tıraş edib kazımak, sünnettir. Bu da kısaltmakdan daha gü­zeldir ve bu görüş, bizim hanefî ashab ve adamlarımızın kavlidir.»[136]

Resûlüllah (S.A.V) buyurdu:

«Bıyıkları, kesiniz ve sakallan terk ediniz.»

Buradaki bıyıkları kesmek keyfiyeti, Ebu hanîfeye göre, iki ve-cihle caizdir, yani, bıyığı kesmek ve tıraş edib kazımak caizdir. İhtilâf, efdâliyyet ve daha güzelliği husûsundadır. Hadîsi şerifde «kas = kes­mek» varid olmuşturki, o da makasla kesmek ve kısaltmaktır. Ihfa, is-tiksa, mânasınadırki, bıyığı dibine dsğru kesib kısaltmaktır.[137]

Hanefî fıkhında da şu hükümler yazılıdır :

«Tırnakları kesmek, koltuk altındaki kılları yolmak, edeb yerini (eteği) tıraş etmek ve bıyığı tıraş etmek, sünnette. Bıyığı kesij* kısalt­mak ise, güzeldir.» [138]                                 

Bıyık kesme ile ilgili bir kaç hadîsi şerif meali ile fukahânın görüş ve beyanlarını naklettiğimize göre, bıyığ kesmek sünnetir. Ancak bu kesmenin kazımaya yakın dijine yaklaşmcaya kadar kesmekle, sâde üst dudağın ucu görünecek şekilde kesmek hakkında ihtilâf vardır. İhtilâfın yö^ ve beyanlanda, yukarda nakledilmiştir.

Binâenaleyh bıyığı fazla uzatıp üst dudağı kaplayacak şekilde ol­ması mekruhdur. Aynı zamanda böyle kişilerin artıklarının de mekruh olduğu «fıkhuı artıklar babı» başlığı altında zikredilmiştir, pirinci cildin 243 - 244. Sahîfelerindede mezkûrdur.

Bıyıkların iki ucunu muharebede, askerler daha heybetli görünmesi için, uzatmanın cevazıda, yine fıkhın kerâhiye Şahsinde zikredilmiştir. Hatta askerlerin tırnaklarını uzatarak gerektiğinde silah ve bıçak yeri­ne kullanmanın cevazıda beyan edilmiştir.

Bu mes'elelerin cevaz ve beyanı hakkında bir nebze malumat, «Mültekâ Tercümesi» adlı eserimizin dördüncü cildinin 183. sahifesinde zikredildiğini hatırlatırız.

2- Hadîsi şerifde, «sakalı terk etmek, fıtratdandır» cümlesirtide kısa yoldan izaha çalışalım.

Arabcada = lihye ve ellihiyetü = sakal, manasınadır. Sakal ise, Ta­biat ve kudreti ilâhı ile erkeklerin yüz hatlarının çenelerinden baş saç­larına kadar deveranlı şekilde biten kıllardır. Hikmeti ilâhî erkeklerin çenelerinde bitiriyor, kadınların çene ve bıyıklarında bitirmeyor. Ancak bâzı erkeklerde bıyık ve sakal bitmeyib «köse» ismi verildiği şekilde olduğu gibi, bâzı kadmlardada seyrek ve tek dük de olsa, bıyık ve sa­kal kılları oluyor. Bu nâdiraddan ve akalliyette olan hallerdir. Nâdir olanlar ise, yok menzilindedir.

Sakalları biten erkeklerin, sakallarını kendi hallerine bırakarak terk etmeleri sünnet olduğu gibi, kadmlardanda, bıyık ve sakalları bi­tenlerin, bıyık ve sakallarını kazımaları müstehabdır.

Hal böyle iken fıtraddan beşerin erkeklerinin sünnet ve zîneti olan sakalı, terk etmeyib kazıyıb tıraş edenler çoğunlukdadırlar.

Sakalları kazıma âdetleri, acemlerin âdet ve sanatlanndandır. El­an müşrik ve kâfirlerin şiar ve beiirtileridirki, lirenk, Hind ve dinde na-sibleri az veya hiç olmayan «kalenderiye» ismini alan taifelerin âdet ve geleneklerindendir.  [139]                                   

Şu halde peygamberlerin ve ümmetlerinin yaratüışdan sünnet ve âdetlerini bırakıb, bir takım ahlaksız ve nasibsizleri örnek edinerek sa­kallarını kazıdanlar, bir sünnetin terkini işleyib kerâhat ve belkide ha-, ram işlediklerini düşünerek halikı zülcelâla karşı bu ayıb amellerinden Sakalı kazıtarak kötüleri taklid etmekden ve edenlere tâbi olmakdan Allâha sığınırız.

Sakalı terk etmenin sünnet mikdan :

Sünnet olan sakalı, olduğu gibi terk edib bir kabza oluncaya kadar kesmemektir. Bir kabzayı geçtiği zaman, uzayan kısmını uzunundan ve etrafından kesmek gerekir.

Muhtar sahibi demiştirki : Sakaldan kısaltıp kesmek sünnettir. Bu mes'elenin şeklide şöyledir; Sakalı olan adam, sakalını avcu ile tutar, avcunun içinden dışa çıkan kısmını keser. Zira sakal, zînettir ve saka­lın çokluğu, zînetin kem alındandır. Sakalın çok uzaması ise, zînetin hi-lâfmadır.   [140]                                         

Fetâvâyı Bezzâziye sâhibide şöyle demiştir :

«Sakailı kimseye, sakalı uzadığı zaman saklının etrafından alması lâzımdır.»

Şir'atul islam sâhibide demiştir :

«NeMyyi muhterem sallallâhü aleyhi vesellem efendimiz, sakalının uzunluğundan ve eninden alarak kısaldirdı.»

Yani nebiyyi muhterem salallâhü aleyhi vesellem efendimiz, saka­lını bir tutam ve kabza kadar terk ederdi. Bir kabzadan lazla uzayan kısmım, uzunundan ve eninden keserek kısaltır ve bir kabza hâlinde bırakırdı.

Amr bin şuayb den, oda babasından, oda dedesinden (R.A) rivayet etmiştir, dediki:

«Nebiyyi Muhterem sallallâhü aleyhi vesellem, sakalının eninden ve uzunundan alırdı.» [141]                                             

İmam-ı Gazâlî merhum «ihyasında» şöyle yazmıştır = «İbrâhîmi Naha-î (imam-ı Azamın hocası), dediki: Akılı bir adama teaccub ettim, sakalı uzun bir vaziyette idi, nasıl oluyorda sakalının et­rafından almamıştır? çok uzun ile çok kısanın arasında yapmalıdır. Zira her şeyde vasat olmak güzeldir.

—  Bu sebebden demimi ştirki; Her ne zaman sakal çok uzarsa, akıl hafifler.

—  îşte bunun için tbni Ömer (R.A) ve Tabiînden pek çok cemaat böyle yapmışlardır. İmam-ı Şâbî ve İcni Sîrîyn (R.A) da, sakalın vasat olması olan bu hükmü güzel görmüşlerdir.»[142]         

Hasan-ı Basrî ve katâde (R.A) da, «sakala dokunmayıb kendi hâline terk etmek daha sevimlidir. Etrafından almak kerâhattır, ve kendi hâ­line terk etmek afiyettir. Zira Rasûlü ekrem- sallallâhü aleyhi veselle-in; sakalı kendi hâline terk ediniz, hadîsine uygun olan budur, demişler­dir.»

İmam-ı Nevevî (R.A) da demiştirki:

«Sakalın uzunluğundan ve eninden almak, güzeldir. Sakalı uzatıb büyüterek şöhret yapmak, tamamen kısaltıp kazımanın mekruh oldu­ğu gibi, mekru'hdur.» [143]                             

Sakalın sünnetliğini beyan eden hadis mealleri: İbni Ömer ve £nî Hureyre \RA) m rivayet ettiKleri hadîsi şerifde, Rasûlü ekrem sallalâhü aleyhi ve sellem efendimiz şöyle buyurmuştur : «Bıyıkları, kesiniz ve sakalları terk ediniz.»[144]

Enes (R.A) in rivayetinde ise;

RasûlüUah (S.A.V) şöyle buyurmuştur :

«Bıyıkları, kesiniz (kısaltınız) ve sakallan çoğaltarak terk ediniz ve yahûdîlere benzemeyiniz»[145]                     

Bu hadîsi şerifdeki yahûdiye teşbihden maksad, yahûdıler, sakalla­rını kazıyıb bıyıklarını uzatarak hayata devam ettiklerinden, onlara benzememek için bıyıkları kısaltıp, sakalları bir kabza olacak kadar uzatmak hükmü buyuruünuştur.

Amr bin ŞuayMan, oda bahasından ve oda dedesinden (Allah hep­sinden razî olsun) rivayet etmiştir;

feasûlü ekrem (S.A.V) buyurdu :

«Bıyıkları, kesiniz, sakallan kendi hâline bırakınız ve bunınlardaki Kılları yolunuz.» [146]           

İM Ömer (R-A) den mervîdir-Rasûlüekrem (S.A.V) buyurduki :

«Sakallan koyarak ve bıyıklan keserek (kısaltarak)    müşriklere muhalefet ediniz.» [147]                 

Ebî Hureyre (R.A) den mervi diğer bir hadisde;

Rasûlü ekrem (S.A.V) şöyle buyurmuştur:'

«Bıyıklan, kesiniz ve sakallan, koyunuz ki, mecûsîlere    (ateşe tapanlara) muhalefet ediniz.»  [148]           

Bu hadîsi şerifler gibi pek çok hadîsi nebevilerde, sakallan birakıb, tırnakları kesmek ve diğer fıtratdan olan ameller zikredilmiştir. Bilhas­sa sakal ve bıyıklar hakkındaki, teşbih ve teşebbühe dikkat ederek, bıyıklan, üst dudağı kapadıb ağzın içine girer, vaziyette uzatıp ve sa­kallan kazıyıb veya kazımaya yakın şekilde tamamen kısaltıp me-cûsî, yahûdî ve müşriklere benzememk hususundaki hadîsi nebevileri iyi düşünmek gerekir.

Çünkü günümüzde, bâzı kimseler; «Müşrik ve yahûdüerin bıyıkla­rı gibi» halk arasında, «kızılbaş bıyığı gibi» denilen bıyık ^seklinde bı­yıkları uzatıb sakallarını kesib kazıyanlar olduğu gibi, «yaşım kırka va­rınca sakah, bıyığı korum» diyenler ve hatta «Ailemin rızası yoktur, onun için sakalımı kazıyorum» sözlerini sarf edenleride işitiyoruz.

Bunların hepsi, mesnetsiz ve nefsin kuruntusundan başka bir şey değildir.

Bir defa bıyıkları uzatıp üst dudaklannı kapadacak şekilde bıyık koyanlar; müşrikleri, yahûdîleri ve ateşe tapan mecûsîleri taklid ettik­leri için, çok çirkin bir amel ve kerâhatdir.

Yaşının kırkma varmasiyle sakalın konulmasını savunan ' kimse ise, yukarda okuduğumuz üzere, sakal ve bıyık fıtratdan (yaradılışdan) itibaren hiç tıraş edib kazınmadan bütün peygamberlerin ve ümmetle­rinin sünnetlerinden olduğu beyan edilmiştir. Her Peygamber ve hak yolcusu müminler, tıraş olmadan çenelerinde bittiği gibi terk ederek sakallarını koymuşlardır..

Evet diyeceklerki, «Peygamber efendimiz, kırk yaşında peygamber olmuştur.» Doğrudur. Ancak efendimiz kırk yaşında peygamber oldu, fakat mübarek sözünde buyurduğu üzere, «sakalı bırakmak, fıtratdan-dır.» yani, peygamber olmazdan evvel yaratılışından itibaren hiç tıraş olu;b sakalını kazıtmamıştır. Yukarda nakletit'ğimiz üzere,    sakalının

eninden ve uzunundan fazla uzayanını keserek bir kabza hâline getir­miştir.

Hanımının rızası olmadığından sakalını koymadığını söyleyenlere gelince; Rasûlü ekrem sallallâhü aleyhi vesellem bir hadîsinde şöyle buyurmuştur:

«A^lâhâ isyan olan yerde, kula itaat yoktur.»[149]         

Erkekler, kadınların hâkim ve reisleridirler. Her zaman ve mekan­da kadınlar kocalarına meşru ve iyi olan şeylerde itaat etmekle mü­kellef diller. Daha geniş malumat, «tslâmda Tesettür ve Haya» adlı ese­rimizde zikredilmiştir.

Hadîsi şeriflerde, bıyıkları uzatıb, sakalları kazıyarak, müşrik, ya­hûdî ve mecûsiye benzememeyi beyan etmek, günümüzde sakallarını kazıttıkları gibi, bıyıklarımda kazıdarak kadınlara benzeyenlere, nasî-

hat ve îkaz vardır.

Üstadımız Akşehirli hacı Ahmed efendi merhum derdiki: «Akilimin oğlu, sakalı bıyığı kazıdibda, anağa benzeyeceğine, sakal

ve bıyığım veya hiç olmazsa, bıyığını koysanda, babana benzeşen ya!»

Ruhumun terbiyecisi, dünya ve âhir etimin sebebi veliyyi nimetim olan üstadım merhem ve mağfurun bu sözleri, mübarek peygamber sallallâhü aleyhi vesellem efendimizin şu mealdaki hadîsi nebevisine müsteniddir :

«Allâhü teâla, kadınlardan erkeklere (pantolun, ceket ve   emsali erkek kıyafeti giyerek) benzeyenlerine ve erkeklerden kadınlara (bıyık ve sakallarını kazıyarak ve kadın kıyafeti gibi şeyler giyerek) benze-> yenlerine lanet etsin (Allah belâlarını versin).»[150]

Şimdi buraya kadar naklettiğimiz, hadîsi şerif ve ulemayı izam efendilerimizin beyan ettikleri kıymetli hükümleri, okuyan müslüman kardeş ve meslekdaşîarımızı, bir nebze insaf ve iz'âne davet etmek is­teriz. Şayet sakal ve bıyıkları yok ve koyamamışlarsa, bir kusur işledik­lerini itiraf edib hiç olmazsa, «Noksanım bilmek gibi kâmili irfan ola­maz», cümlesinin ifâde ettiği muhteremlerden olmalıdırlar.

Sakal ve bıyık kazıma hakkında fakihlerin görüşleri:

a) Şâfi-î fakihlerine göre : Cuma günü dudağın ucunun kırmızısı görününceye kadar bıyığı kesmek, matlub ve iyi olan sünnetlerdendir.

B,unun mânası şöyledir : Bıyığı, küm altındaki deri görününceye kadar kesib kısaltmaktır. Tamamen kazıyıb yok etmek-Rerahat olduğu ' gibi, kazınmaya yakın bir şekilde kesmekte mekruhdur.   Binâenaleyh bıyığın bâzısını {üst kısmım) kesib, diğer bazısını (dudağın ucunu) ka­zımak caizdir.

Sakala gelince; Muhakkakki, sakalı, kazımak ve kazımaya yakın bir şekilde kesib kısaltmak, mekruhdur.

Hanefî fakihlerine göre : Erkek kimsenin, sakalım kazıması, haram­dır, sakalını bir kabzadan fazla uzatmaması, sünnettir. Binâenaleyh bir kabzadan ziyadesini keser.

Sakalının etrafından almasında, koltuk altındaki kılın kazınmasın­da ve beyazını yolmasında beis yoktur.

Bıyığı, üst dudağın kenarına müvazî oluncaya kadar kesil) kısalta­rak tıraş etmek, sünnetir. Bâzı hanefî fakihleri, bıyığı kazımak, sünnet dir, demiştir ve bu hüküm, Eüû Hanîfe ile Ebû Yûsuf ve imamı muham-med (R.A) e nisbet edilmiştir.

Mâliki fakihlerine göre : sakalı kazımak, haramdır ve bıyığı kısalt­mak (kesmek) sünnettir. Burada bıyığı kesmekden murad, bıyığın ta­mâmını kesmek mânasına değildir.

Belki üst dudağın üstüne sarkarak dudağın kenarım örten kısmının kesilmesi, sünnettir. Binâenaleyh dudağın kenarı görünüceye kadar, bıyıkdan alınır. Dudağın kenarından yukarıya doğru hıyığm üstünden daha fazla almak veya bıyığı kesmeyib dudak kenarını örtecek şekilde bırakmak mekruhdur.

Hanbeli Fakihlerine göre : Sakalı kazımak, haramdır. Bir kabzasın­dan fazlasını almakda beis yoktur.»[151]

İmam-i Birgivî merhum «Tarîkat-i Muhammediye» adh eserinin «elin afatları» başlığının altında şu satırları yazmıştır :

«Kadının başını ve erkeğin sakalını kazımak ve.sakaldan bir kabza­dan azından kesmek, sahibinin izni Üede olsa, elin âfâtmdandir.» An­cak zarurî hallerde, caiz ve günah olmaz. Zira zaruretler, haramları, mubah kılar.

Berîka-nm kenarında «Receto efendi» adlı eserde şu hüküm vardır : «Mes'ele : sakalı kazımak caiz olumuz?

— EL CEVAP... Caiz olmaz.» [152]                   

Sakalını kazıyan veya kazıdanm imamlığının kerâhatla caiz oldu-ğunuda kısa yoldan nakledelim.

Fıkıh kitablarmda sakalını kazıdan hakkında bizzat hüküm beyan edilmeyib, hiç sakalı bitmemiş deli kanlı taze gencin buluğ çağma er­mek kaydiyle imamlığının kerâhatlığı zikredilmiştir. .

Emred : Henüz sakalı bitmemiş 15-18 yaş arasında yüzü nffrıak va­ziyette olan bir ge'nçdir.

Binâenaleyh böyle olan bir erkek genç, her ne kada. buluğ çağma erişmiş isede, yüzünde henüz tüy (sakal, bıyık) bitecek kadar olmadı­ğından, böyle kimsenin imamlığı kerâhattır. Sakalı, bıyığı bu yaşlarda iken bitmiş olanlarda, bu kerahatlık yoktur.

Ancak sakalı ve bıyığı bitecek kadar büyüse, lâkin sakal ve bıyık bitmeyen, 20-25 ve daha fazla yaşma vardığı halde bıyığı bitmeyen kim se, emred değil, Kösedir. Kösenin imamlığı ise kerâhat değildir.[153]

İbni Abidin merhumda şu satırları yazmıştır :

«Emred-in, arkasında namaz kılmak mekruhdur. Zahir olan bu ke­râhat, kerâhatı tenzihiyedir. Yine zahir olan, Rahmeti merhumun dedi­ği gibi buradaki emred den murad, yüzün tüysüz oM) gayet parlak olmasıdır. Böyle oluncada, fitne zuhur edebileceğinden imamlığı kerâ­hattır...

—  Zahir olan yüzünde kılı olubda henüz yüzünün parlaklığım gi-dermemiş ve şehveti uyandıracak durumda olan kimsede, emred gibi­dir. Bu meseleyide iyi düşün!...

—  Yaşı yirmiye varan şahsın sakalı bitmeyecek olursa, emredlik-den çıkarını? Bilhassa çenesinde bâzı kıllar bitib diğer yerlerinde tam devrimli sakal bitmeyen kimsenin durumu, mükemmel sağlam şekilde sakalları biten erkekler gibimidir? yoksa emrede gibi midir?   -

Elcevah... Mükemmel sakalı biten kâmil adamlar gibidir. Binâen­aleyh imamlığı kerâhatsiz, caizdir.»[154]           

İlgili fetva                         

On sekiz yaşında olub imamlığı yapabilen zeyde, iktida edib uy­mak caiz olurmu?

ELCEVAP... Olur. [155]                             

Yukarda naklettiğimiz hükümlere ve fetvaya göre, henüz sakalı bitmemiş ve bitme çağmada vasıl olmamış, fakat baliğ olmuş emred olan erkek delikanlının imamlığı caizdir. Fakat kerâhattır. Şayet yaşı 18 den yukarıya doğru varmış ve lâkin köseliğinden sakalı bitmemiş ise, bu takdirde hiç kerahat yoktur.

Eğer sakalı biten kimse, sakalım veya hem sakalını hem bıyığı m keserek imamlık vazifesini îfa ederse, bu kimsenin imamlığı, emre­de teşbih cihan olmakla mekruh olur. Emrede teşbih ciheti olmasa da­hi, sakalı tıraş etmek haram veya mekruh olmakla, fâsıklık yapmıştır. Fâsık kimsenin imamlığı ise yine mekruhdur. Bilhassa başına sarık gi­yen imam efendiye sakalını koyması gerekir. Zira sarığa sakal, yakışır. Sarığı başına giyen adamın çenesinde sakalı olmayınca, hem abes olur ve nemde sarık ve sakalın heybetini gaybeder.

Hem sakalı ve hem bıyığı kazıyıb, beşeri hilkati tağyir ederek ken­dini kadına benzeten kimsenin işlediği günah ise, haram veya kerâhat olan sakalı kazıma günahının yanında birde yukarda nakletmiş olduğumuz hadîsi şerif gereğince fıtrattan olan sünneti terk edib kendisini ka­dına benzetme lanetine müstehak olmakla, diğerinden daha eşed ke-râhattır. Çünkü fasıklıkda eşetlik vardır.

Fakat fâsık kimsenin imamlığı J;er ne kadar kerâhat isede, arka­sında namaz kılmak caizdir. Çünkü fâsık-m imamlığı, kerâhatla bera­ber caizdir.

Aynı zamanda RasûJü Ekrem (S.A.V) efendimiz : «Her iyi ve kötü imamın arkasında namazı, kılınız.» buyurmuştur.

imam olan zâtın fâsıklığı küfre varmadıkça, büyük günahları, ha­ram ve günah îtıkad ederek işlediği takdirde, arkasında namaz kılmak caizdir. Zira ehli sünnet alâmetidir. Şayet sakalı koymayan imam, sa­kalı tahkir eder ise, küfre varmakla imamlığı caiz olmaz.

Bununla beraber yaşlı, başlı, saçlı sakallı ve ilmi ile âmli bir ima-» mm arkasında namaz kılmak, daha mükemmel ve daha makbuldür.

Bu hususda fıkıh kitablarmın «İmamet Babı» gibi bahislerinde ga­yet geniş hükümler serd edilmiştir. Keza Tercüme ve izahım yapdığı-mız «Mtilteka Tercümesi» adlı eserimizin, birinci cildinin Sİ. sahifesin-de ve aynı cildin 122-129. sahifelerinde mezkûrdur.

Sakal hakkında naklettiğimiz hadîsi şerifler ve diğer hükümlere göre, sakal koymak, bir sünneti hüdâdıj. Çünkü sakal koymanın bir fazilet ve iyilik olduğu, sakalı kazıyıb tıraş etmeninde haram veya ke-rahat olduğu beyan edilmiştir. Usûlü fıkıh kitablarında, «Sünneti Hüdâ» mn tarif ve îzahıda, işlenmesinde sevab ve mükâfat ve terkindede itab ve köıülük olduğu veya olacağı şeklindedir.

Ulemâ-i kiram; sünnet alan sakalı, bir birinden eşed olan kerâhat maksat ve emellerle koyanları şöyle sıralamışlardır':

1) Cihad maksadı îalan olmadan, sakalı siyaha boyamak, kerân attır.

«Muhît» isimli eserde denümiştirki : Meşayihin umûmu, sakalı siyahla boyamanın mekruh olduğunu beyan etmişlerdir. Meşâyihi kıra­nım bâzısida, sakalı siyahla boyamayı caiz görmüşlerdir.

Rasûlü ekrem (S.A.V) den menkul olduğuna göre, «sakalı siyahla boyayan ehli cehennemdir.»

Diğer bir rivayette ise;

«Sakalı; siyahla boyamak, kâfirlerin boyasidir.»

İfoni Abbas (R.Aj dan mervî hadîsi nebevide, Rasûlü ekrem (S.A.V) şöyle buyurmuştur :

«Ahir zamanda bir kavnı (cemâat) olurki; onlar göğertinin kur­sakları gibi siyahla (saç ve sakalları) boyarlar. Bunlar, cennetin koku­sunu duyamazlar.» [156]                         

Saç ve sakalı ilk defa siyahla boyayan kimsenin, «Fir'avn» olduğu nakledilmektedir.

Yukardaki naklettiğimiz hükümler meyanmda, bâzı rivayetlerde Rasûlü ekrem efendimizin meşru hallerde sakalım kına ile boyadığı beyan edilmiştir.

Şemaili Tirmizî de, Enes  (R.A)  dan mervîdir, Hz. Enes dediki :

«Ben, nebiyyi muhterem sallallâhü aleyhi vesellem efendimizin, mübarek kılım (saç ve sakalım) kına île boyanmış gördüm.»

Cihadda düşmanın gözüne heybetli görünme gibi meşru bir maze­ret olmadıkça, sakal ve saçları siyaha boyamak, dört mezheb imamı­na göre kerâhattır. Kma, zağferan ve emsali şeylerle boyamak ise, Ha­nefî fakihlerine göre müstehab, mâliki ve Şaf-î fakihlerine göre, caiz ve Hanbeli fakihlerine göre sünnettir.

2)  Ulemânın kerih gördüğü ikinci husus; sünneti   îfâ için fleğil,, sâlifılere benzemek maksadı ile sakalı sarı ve kırmızıya boyamaktır.

3) Riyaset ve tazim olunmak için, ihtiyarlığın acele gelmesi dile­ğiyle sakalı kibrit veya başka bir şeylerle beyazlaştırmakdır. Sanki kar-şılaşdıklarına, ihtiyar vehmini telkin edecektir.

4) Sakalı yolmak veya ustura ile kazımaktırki, b>:.da"sakalsızlıkda * bir câziblik ve gözel görünme maksadına bağlı olur. Sakalın siyahları­nın arasındaki beyazları yolmakda, aynı maksadlarla olabileceğinden kflrâhattır.

Zira sakalın beyazlarını yolmayı, Rasûlü ekrem efendimiz yasak-iamışdır. Çünki sakalın beyazları, müminin nurudur.

Rasûlü ekrem sallallâhü aleyhi vesellem efendimizin sakalmdada, 17 veya yirmi kadar beyaz kıl var olduğu beyan edilmektedir.

5) Kadınlara güzel görünmek için, sakalı kıvrım kıvrım yaparak parça parça gibi şekiller vermektir.

6)   Sakalda ziyâd^ük ve noksanlık yaparak bir değişiklik    yap-makdır.           ....

7)   însanlara>EteğişikJ,bir şekilde görünmek için, sakalı darayarak . uzhtıp keiftü îıâline/iarakmakdır.

8)   Âl$i£ ve  Mhjdierddh görünerek, sanki kendine bakmada hiç ehentaatyet Vermeyin daima, zikir ve ibâdetle meşkul olduğu zannını verdirhjek için, sa& ve yakalını taramayıb keçeleşmiş vazıyette bırak-nıakdır.'

9)   Sakalı, siyahlarına bakınca, gençlik gururu, beyazlarına bakın­ca ihtiyarlık ve yaşlılık azameti ve gençlikle öğünmeyi yaparak genç haîde yaşama^lırsımn artması için bırakmaktır.

10) Sakalı, ayrı ayrı örerek ve sarartarak bırakmaktır. Simdi buraya kadar, Hadîsi şerifde beyan edilen on adet fıtratdart olan amelden ikisini izah etmeye çaîışdik.

3)  «Misvak kullanmakda, Fitratdandir.» Misvak hakkında gerekli malumat, «Misvak babı» başlığının altında yazılmıştır.

Bu duruma göre, fıtratdan olan on (10) hasletden dördüncüsünü açıklamaya devam.edelim.

4)   «Su ile istinşak (Jtmrnu temizlemek) de fıtratdandır.»

Hadîsi şerifin bu cümlesindeki hüküm, biz hanefîlere göre, abdest-de sünnet ve gusülde farzdır.

Şâfi-î Hz. lerine göre; istinşak, abdest ve gusülde sünnettir.

İmam-ı Ahmed ve mâlik (R.A) de, bir rivâyetde istinşak-m vâcib-liğini demiştir.

Bu hükümler, mazmazada da aynı olduğu beyan edilmiştir. Geniş malumat, ilerde ve üçüncü ciltde de gelecektir.

5)  «Tırnakları kesmek de, fıtratdandır.» yani tırnakları kesmekde beşerin yaratılışı ile meşru kılınmıştır. Tırnak kesmek, hanli parmak-dan başlamlsa caizdir. Fakat evla olan, sağ elin şehâdet parmağından başîayıb ondan sonra orta parmağa geçerek devam etmek ve baş par-makdan sonra sol elin küçük parmağından devam etmektir.

Ayakların ise, sağ ayağın küçük parmağından başlayıb kesmek, keza sol ayağında küçük parmağın tırnağından başlayarak neticele-mek evladır.

Tırnaklar kesildikten sonra, en iyisi bir yere topluca gömmektir. Bir şey içine sanlırsâ, buda kifayet eder. Tıraş edilen saç kulanda aynı defnedilirse, iyi olur. Pislik çukuruna ve ğusul yapılan yere atmak ise mekruhdur. Zira büyükler; böyle yerlere atıldıklarında her hanki biı hastalık olaibleceğini beyan etmişlerdir.

Tırnaklar, haftanın her gününde kesilebilir. Ancak cuma ve per­şembe günleri kesmek daha iyidir.

Tırnakların kesilmesi, cuma günü olursa, daha güzeldir. Zira Ra-sûlii ekrem (S.A.V) bir hadîsinde şöyle buyurmuştur :

«Bir kimse, tırnaklarını cuma günü keserse, parmak uçları sıkın­tıya mübtelâ olmaz.»

Diğer bir hadîsi şerif meali:

«Bir kimse, tırnaklarını cuma günü keserse, Allâhü teâla, o kim­seyi gelecek cumaya kadar ve hatta üç gimde fazla olarak bütün belâ­lardan korur.»[157]                                                       

Tırnakları, perşembe günleri de kesmek, iyidir. Zira bir hadîsi ne­bevide şöyle buyurulmuştur:

«Bir kimse, göz, fearas alalığı ve delilikden şikâyet etmekten emin olmak isterse, tırnağını perşembe günü ikindiden sonra kessin.»[158]

Tırnak kesimi ile ilgili bir nebze malumat, «Mülteka tercümesi» adlı eserimizin dördüncü cildinin 183. sahîfesinde zikredilmiştir.

6)  «Mafsalları yıkamak da, fıtratdandır.»

Yani, parmak ve ayak mafsallarını yîkayıb temizlemekte yaradıhş-dan sünnettir. Keza kulak, burun ve göbek kıvrıntı ve çukurlarımda aynı şekilde yîkayıb temizlemek sünnettir. Bedenin diğer çıkıntı ve çu­kur yerlerimde temizlemek lâzımdır.

7)   «Koltuk altının kılını yolmakda, fıtratdandır.»

Yani, koltuk altı kıllarını yolmak, beşerin yaratılışından itibaren işlenen ve işlenilmesi gereken bir sünnettir,

tmam-ı Nevevî merhum demiştir : Efdal olan koltuk altı kıllarını yolmaktır. Fakat kazımaklada aynı hüküm (koltuk altı temizliği) hâsıl olur.

Koltuk altı temizliğinde müstehab olan, sağ koltukdan başlamaktır ve haftada veya on beş günde bir defa temizlemek en efdalıdır.

8) «Etek temizliğini kazıyarak yapmakda, fıtratdandır.»

Etek tıraşında afdal olan, kazımaktır. Fakat makas, gibi bir'şeyle kesib kısaltmak veya dibinden kesen bir makine ile tıraş etmek, etek kıllarını el ile ve alçı gibi şeylerle yolmakda caizdir.

Etek temizliğide, koltuk altı kıllarını yolmak ve tırnakları kesmek gibi, haftada bir yapmak en güzelidir. Her haftada olmazsa, onbeş (15) günde bir yapılmalıdır. Ve en son kırk günü geçmemelidir. Kırk günü geçerse, vaîdi ilâhiyeye (cezayı ilâhiyeye) müstehak olunur.

Tırnakların kesimi, koltuk altı kıllarının yolum veya tıraşı ve etek tıraşı gibi temizlikler, imkan dâhilinde cünüb halde iken yapılmamalı­dır. Zira kerâhattır ve insanın, cünüb iken bedeninden ayrılan kıl ve sâirenin sahibinden davacı olacağı beyan edilmiştir.

Netekim bir hadîsi şerifde şöyle buyurulmuştur.

«Bir kimse, gusletmeden tıraş olub temizlendiği vakit, her kıl (kıya­met gününde) dâvâcı olarak gelir ve der : Ya Rabbi! bu kişiden sor, ni­çin beni gusletmeuen bedeninden ayırıb zayi etti?» (Hadîsi Erbein, Akkirmânî, 51)

Birde haftada veya. onbeş (15) günde koltuk altı ye etek temizliği yapmayan kimselerde, şehvet zevki zâifler ve zevk yerine nefret hasıl-olabilir. Ağaç, gül ve bağ gibi şeylerin dibleri bellenil) budanmadıkla-rı ve aralarındaki otları yolumıb temizlenerek îmar edilmedikleri va­kit, zaiflerler, verimleri azalır. Hatta ataların; «Bakarsan bağ, Bakmaz­san dağ olur.» dedikleri gibi harab olub yok olabilir.

İşte etek ve koltuk altı temizliğine riâyet etmeyenlerin, erkeklik ve dişilik kuvvetleri zaitler. Cinsel münâsebetlerde zevksizlikler ve tat­sızlıklar görülebilir. Bilhassa erkeklerin, zekerlerfndeki şehvet kuvveti düşebilir. Kadınlarında, efendilerinin nefretine sebeb olabilir.

Tırnak kesmek, koltuk altını yolmak ve etek tıraşı hakkında fakih-lerin görüşleri:

«Hanefî fakihlerine göre : Erkek kimsenin etek kılını kazıyarak ve­ya alçı ile gidermesi, müstehabdır. Koltuk altı kıllarım kazımakda ve sakalın beyazını yolmakda beis olmadığıda, denilmiştir.

Kadına ise, etek kılını yolarak gidermesi, sünnettir. Kadına, koltuk altı kılını kazımak ve yolmakla da gidermesi sünnettir. Yolmak ise evlâdır.

Sırt ve göğüs kıllarını kazımak ise, evlanın hilâfmadırki, kerâhat-îır.

Tırnakları ve bıyıklan kesmeyi ve koltuk altının kıllarını yolmayı keza etek temizliğinin tıraşını, kırk günden fazla terk etmek mekruhdur.

Tırnakları, ihramlı olunmazsa, dişlerden başka her şeyle kesmek müstehabdır. Dişlerle tırnakları kesmek ise, kerâhattır. Yâni kötüdür. Tırnakları kesmek için tâyin edilmiş bir gün yoktur.

Kesilen tırnakları, tıraş edilen kılları, hayız kanı ile hayız bezini bir yere gömerek defnetmek müstehabdır.

Yukardaki nakledilen hükümlerin hepsinin bir edeb ve nazâfetden ibaret olduğu bilinmelidir.

Mâliki fakihlerine göre; koltuk altı kıllarını yolmak, sünnettir. Bu yolmak, kazımakdan ve alçı gibi şeylerle gidermekden daha güzeldir. Koltuk altı temizliğinde, sağ koltukdan başlamak iyidir ve koltuk altı kıllarını yoldukdan sonra, elleri yıkamakda, sünnettir.

Etekdeki kılları, erkekler ve kadınlar için kazımak veya alçı gibi şeylerle gidermek, sünnettir. Erkeklere ve kadınlara etekdeki kılları yolmaları, mekruhdur.

Göğüs, eller ve kalçalardaki kıllar gibi bedenin her tarafındaki kıl­ların hepsini kazımak mubahdır.. Buraya dübürün (mak'adm) etra­fındaki kıllarda girer.

Kadına, güzelliğine mâni olan üütün kılları gidermesi, vâcibdir. Hatta efendisinin sevgisine engel olan sakal, bıyık ve emsali bedenin­deki kılları yok etmeside, vâcibdir. Keza kadının güzelliğini sağlayan kıllanda kesmemesi vâcibdir. Binâenaleyh başının saçını kesmesi ve­ya kazıması, haramdır.

Kadın ve erkeğe, tırnaklarını kesmek sünnettir. Ancak ihramîı za­manlarında tırnaklarını kesmeleri yoktur.

Şâfl-Î fakihlerine göre; Cuma günü, koltuk altı kıllarını yolmak, etek kıllarını tıraş edib kazımak ve tırnakları kesmek, sünnettir. An­cak kadınlara, eteklerinin kıllarını yolmaları sünnettir. Koltuk altının kıllarını yolmakdan elem ve acı duyan kimse için, kazıyarak temizle­meleri, kerâhat olmaz.

Tırnakları, cuma, perşeme veya pazartesi günleri kesmek, iyidir. Tırnakları kesme, usul ve tâkib şekli yukarda geçmiştir.

Hanbelî fakihlerine göre : Etek kıllarını, kazımak veya kesmek ve­ya kesmek veya alçı gibi şeylerle gidermek, sünnettir. Koltuk altı kıl­larını yolmak, sünnetir. Şayet yolmak zor olursa, kazımak sünnettir.

Tırnakları ise, hanki hal ve zamanda olursa olsun, kesmek, sün­nettir. Tırnakları kesmeyi ve etek tıraşının kazımasını, kırk günden fazla terk etmek ise, kerâhattır.»[159]         

9) «Su ile etek temizliği yapmak, yani istinca etmek, fıtratdandır.»

İstinca hakkmdada, yukarda; «Helanın Âdabı babı» başlığının al­tında" gerekli hükümler geçmiştir. Ancak «istinca, isticmar, istifam ve istinkâ» kelimelerinin mana ve ifâde ettikleri hükümleri arz edelim.

İstinca : Necaseti yerinden söküp atmakdırki, tuvâletde büyük ab-desti yapdıkdan sonra erkek ve kadına âid olan yıkamak ve temizlen­mek manasınadır.

Bu târifdende anlaşıldığı üzere, büyük abdesti def ettikten sonra, yapılan tenıizlikdirki, arkadan çıkan yelden dolayı temizlik gerekmez. Çünkü Rasûlü ekrem efendimiz, yelden sonra istinca yapmamıştır. Öy­le olunca, yellemeden sonra istinca yapmak, Bid'attır.

îsticmar : Küçük taşcıklarla, taharet yapmakdır.

îstibra : Zekerdeki idrarı giderib damla akmtsmı kesmekden ibâ-rettirki, erkeklere mahsus üir ameldir.

istikra ; insanların, yürüyerek yahut öksürmek, yahut sol tarafı­na doğru yatmak, yahut depinmek veya- ayaklarım kaldırıb indirmek  gibi çeşitli yollarla idrarın kesildiğine kanâat getirmeye çalışdıkları yol­lardır. Binaenaleyh erkekler, idrarın kesildiğine kalblerinin kanaati ha­sıl olmadıkça abdeste başlamaları, caiz olmaz. Zira abdestden sonra, idrar damlasının gelerek abdesti bozması hâli zuhur edebilir.

Şayet bu yollarla idrarın kesileceğine kanaati hâsıl olmayan ve ve-dî gibi idrardan sonra gelen sümüksü suyun gelmesinden Korkan kim­seler, zekrlerine zarar vermez ise, zekerin deliğine pamuk tıkamak su­retiyle istikrayı sağlamaları mümkündür. Ancak pamuk sıkiştırılıb sert-leştirildikten sonra zekerin ^deliğine sokmak, daha faydalı olur. Sıkıştı­rılmadan sokulan Pamuk, zekerin deliğine yapışıb, tahribat yapabilir ve idrar akıdılacağmda, mutlaka evvela pamuk, el ile çıkarılır), ondan sonra idrar-akidılmalıdır. Böyle yapılmadığında, idrar pamuğu çıkarın-caya kadar, zekerin içini ya.kıb tahrib edebilir. îstibranın hasıl olması için, istincadan sonra kurulayıcı bezde kullanılabilir.

İstînkâ : İstincâda mübalağa edib, büyük abdestdan sonra bir pis­lik eseri kalmayacak şekilde temizlenmektir.

«İhtiyar» adlı eserde, İstincanm beş vecih üzere olduğu şöyle sıra­lanmıştır :

a)  Cünüblükden, hayız ve nifasdan gusledecekler için ve eteklerin deki pisliklerin başka yerlere dağılmaması için, istinca vâcibdir.

b)  İmam-ı Muhammede göre, tuvâletde defi hacette bulunan kim­senin necaseti; necasetin çıkdığı merkezin etrafına dağılması hâlinde, istinca etmek vâcibcsr. Bu hüküm, dağılan necasetin azlığı veya çoklu­ğu farkı olmadan olduğu zamandadır. Yani dirhem mikdan olmadığı zamandadır. Ahvad olanda budur.

Fakat necaset çıkdığı merkezin etrafına dağıldığında, dirhem mik-darını geçerse, imam-ı Azam ve imam-ı Ebû Yusuf İR.A) a göre, istinca yapmak vâcibdir. Dirhem mikdarım geçmez ise, bunlara göre, istinca sünnettir.

c)   Necaset, çıkdığı merkezin etrafına tecâvüz etmezse, istinca ya­pıl) yıkamak sünnettir.

d)   Büyük abdest yapmayıb sâde idrarını akıdan kimseye, önünü (zekerini) yîkayıb istinca etmesi, müstehabdır.

e)  Yelleme yapdıkdan sonra, istinca etmek ise, Bid'atdır. Yâni din­de yeri olmayan ve sonradan dîne sokulan uydurmadır.[160]

îstinca ve istibraya iyi dikkat etmek gerekir. Zira istinca ve istib-.rânın mükemmelliği, abdest ve namazın mükemmeliğine sebeüdir.

10} «Mazmazâ yapmak da, fitratdandir.»

Beşerin yaratılışından sünnet olanın onuncusuda, ağıza dolu dolu su almak manasına olan «mazmaza» olduğu sevgili efendimiz tarafın­dan buyurulmuştur.

Mazmaza, biz hanefilerce, abdestde sünnettir. Gusulde ise, farzdır. Şâfiîlerin görüşü bunun hilâfınadır. Bu hususda daha geniş malûmat, aşağıda ve b,u eserin üçüncü cildinde gelecektir. Ayrıca fıkıh kitah-larında uzun hükümler mezkûrdur. [161]



[134] (Zâdüîmesîr, C.l, 139-140)

[135] (Hadîsi erbeîn Akkirmanı, 44)

[136] (Akkirmânî = Hadîsi Erbeîn, 44)

[137] (Akkirmânî, 44)

[138] (Mülteka tercümesi, C.-4, 183)

[139] (Keza mirkat, C. l, 302}

[140]  (Hadîsi Erbeîin - Akkirmânî, 45)

[141] (Tirmizî, C. 8, 11)

[142] (Hadîsi Erbeînr 45)

[143] (Hadîsi Erbein - Akkirmânî, 45)

[144] (Müslim, Tirmizî, Nesâî ve İbni Adî = Feyzulkadîr, C: 1,198)

[145] (Tahâvî, Feyzulkadir, C. 1, 198)

[146]  (İbni Adî ve Beyhakî = Feyzulkadîr, C. 1, 199)

[147] Buhâri, Müslim = Fethul Kebîr, C. 2, 84)

[148]  (müslim, Ferhulkebir, C. 2, 62)

[149] (Ahmet, Hâkim)

[150] (Ahmed, Ebû Dâvud Tirmizî = Fethulkebir, C. 3,14)

[151] (Keza mezâhibü erbea, C. 2, 44 - 451

[152]  (Receb efendi; C. 4, 208)

[153] (Keza Nîmetül İslam, 230

[154] (Keza ibni Abidîn, C. 1, 525)

[155] (Fetâvayı Ali efendi, C. 1, 6)

[156] (Ebû Dâvud, Nesaî ve İbni Hibban)

[157] (DAMAD, C. 2, 556)

[158] (Hadîsi Erbeîn, 49}

[159] (Keza mezâhibi Erbea, C. 2, 44-46)

[160] (Keza Hadisi Erbeîn, 52)

[161] Mustafa Uysal, İzahlı Mişkat El Mesabih Tercümesi, Uysal Yayınları 2/ 348-364.