saniyenur
Tue 12 June 2012, 08:41 pm GMT +0200
7- Misafirperverlik
Allah Rasulü Muhammed aynı zamanda çok misafirperver bir insandı. Risaletten önce dahi, misafirperver ve cömert bir insan olduğu bilinmektedir. Kimse yanından eli boş ayrılmamıştı. Fakir, muhtaç, dul ve yetimleri beslerdi. Medine'de ise zengin-fakir, dost-düşman, gelen herkese açık namütenahi misafirperver, cömert ve ikramkârdı. Her taraftan çok sayıda insanlar gelirdi. Rasulullah onları ağırlar, bizzat kendisi hizmet ederdi. Kimse ondan bir şey almadan geriye dönmemişti.
Onun misafirperveliği yalmz müslümanlara mahsus değildi. Sınıfı, dini ne olursa olsun tüm insanlar buna mazhar idi. Müşrikler ve yahudiler hep onun misafiri olmuşlar ve hiçbir ayırıma tâbi olmaksızın ağırlanmalardır.
Habeşistan'dan bir hıristiyan heyeti geldiğinde, Rasulullah, onları kendi evinde ağırlamış ve kendisi hizmet etmiştir. Bir defasında müşriklerden birisi ona misafir olmuştu. Ona bir keçinin sütünü verdi ve müşrik tamamını içti. îkinci keçininki verildiğinde onu da içti. Rasulullah, adam doyana kadar süt verdi. Bu şekilde, müşrik yedi keçinin sütünü içti. Bazan, öyle olmuştur ki, misafirleri evde ne var, ne yok herşeyi yemişler, Rasulullah ve ailesine yiyecek hiçbir şey kalmamış ve aç yatmak zorunda kalmışlardır. Bu, Rasulullah'ın hayatında çok görülen olaylardandı. Evde konuk bulunduğunda, Rasulullah sık sık kalkarak konuklarının rahatını kontrol ederdi. Sahabe arasında en fakir ve muhtaç kesim Ashabı Suffe idi. Bunlar, ashabın daimi misafirleriydi. Ancak, çoğunlukla Rasulullah 'ın misafiri olurlardı. Bir defasında Rasulullah "İki kişilik yiyeceği olanlardan üçünü, dört kişilik yiyeceği olan da beşini misafir etsin." demiştir. Ebu Bekir Ashabı Suffe'den üçünü, Peygamber 'da on kişiyi yanında götürdü. (Mişkât)
Ashabı Suffe'den Ebu Hureyre, geçirdiği açlıkla ilgili üzücü bir olay anlatmıştır: "Bir gün son derece aç bir halde ana yolda otururken Ebu Bekir yoldan geçiyordu. Onun aciz halime dikkatini çekebilmek İçin Kur-an'daki bir ayet hakkında soru sordum. Hâlime pek dikkat etmeden yanımdan geçti. Aynı şey Ömer'le de oldu; onun da dikkatini çekemedim. Daha sonra Rasulullah yoldan geçiyordu. Beni görünce gülümseyerek, 'Benimle gel.' dedi. Eve vardığımızda Rasulullah gördüğü bir bardak sütün nereden geldiğini sordu. Hediye olarak geldiğini öğrenmesi üzerine benden bütün Suffe halkını getirmemi istedi. Ben de herkesi getirdim. Rasulullah bana bir bardak sütü herkese dağıtmamı söyledi." Mikdad'ın anlattığına göre, iki arkadaşıyla birlikte açlıktan o kadar güç duruma düşmüşler ki gözleri görmez olmuş. Bazılarından temel ihtiyaçlarına cevap vermelerini talep etmişler, fakat reddolunmuşlar. Sonunda Rasulullah'a gelmişler. Rasulullah onları evine götürüp, üç keçi göstermiş ve bunların sütlerini içmelerini söylemiştir. Onlar da keçileri sağarak sütlerini içmişlerdir. (Mişkât)
Bir gün, Rasulullah Suffe halkını toplayıp Hz. Aişe'nin evine gitmiştir. Hz. Aişe-den, evde yiyecek ne varsa getirmesini istedi, O da pişirdiği her şeyi ortaya getirdi. Rasulullah'ın daha fazla istemesi üzerine bir miktar hurma getirdi. Bundan sonra son olarak büyük bir bardak dolusu süt geldi. Ebu Hureyre'nin rivayetine göre Rasulullah: "Allah'a ve ahiret gününe inanan, misafirlerine ikram etsin; Allah'a ve ahiret gününe inanan, komşularına eza etmesin; Allah'a ve ahiret gününe inanan, ya hayır söylesin ya da sussun." demiştir. (Buharî) Mikdâd b. Ma'dîkerb, Rasulullah'dan şu sözleri duyduğunu ifade etmiştir: "Bir müslüman misafir olur da, ona bir şey ikram edilmezse her müslümanın mülk ve ürününden —ağırlama halinde yetecek kadar— ona vererek yardım etmesi bir vecibedir." Ebu Said'in rivayetine göre de Rasulullah şöyle demiştir: "Fakirleri yiyeceğinizle besleyin ve müminler üzerine nezaketinizi tevcih ediniz." (Mişkât)
İbni Abbas'm rivayet ettiğine göre Rasulullah: "Yemeğin bıçağın deve hörgücüne gelmesinden daha çabuk verildiği eve hayır gelir." demiştir, Ömer b. Hattab'ın rivayetine göre Rasulullah: "Ayrı ayrı yemeyin, birlikte yeyin. Çünkü Allah'ın rahmeti topluluk üzerinedir" buyurmuştur. Ebu Hureyre'nin rivayetine göre de Rasulullah şöyle demiştir: "Kişinin misafirini kapıya kadar geçirmesi sünnetin bir parçasıdır." İbni Ab-bas'dan nakledildiğine göre Rasulullah: "Kim müslüman bir yetimi beslerse, Allah onu mutlaka Cennet'e gönderir!' buyurmuştur. Süheyl b. Sa'd'a göre Rasulullah kendisinin o şahsa Cennet'te (işaret ve orta parmaklarını göstererek) öyle yakın olacağını söylemiştir. Buharî'nin Ebu Şüreyh'den naklettiğine göre Rasulullah: Allah'a ve ahiret gününe inanan, misafirlerine ikram etsin demiştir. Sahabe sordu: "İyi misafirperverlik ne kadar sürer?" Rasulullah: "Bir gün, bir gece." dedi. Daha sonra da: "Üç gün!' diyerek cevap verdi. Ayrıca Rasulullah, dul ve miskinlere bakmanın, Allah yolunda savaşmak veya gündüz oruç tutup, gece namaz kılmak gibi olduğunu ifade etmiştir.
Peygamber misafirperverliği sözle ve kendi sünnetiyle ashabına öğretmiştir. "O halde gücünüz yettiği kadar Allah'tan korkun, (buyruklarını) dinleyin, itaat edin, kendi iyiliğinize olarak (mallarınızdan) harcayın. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa işte onlar, kurtuluşa erenlerdir." (64: 16). Allah, Bakara Suresi'nde: "Ey inananlar! Kazandıklarınızın temizlerinden ve size yerden çıkardıklarımızdan sarfedin... Allah için yaptığınız her harcamayı yahut adadığınız her adağı Allah bilir, zalimlerin yardımcısı yoktur." (2: 267-270) buyurmaktadır. İnsan Suresi'nde de: "Yoksula, yetime ve esire, O'nun sevgisi için yemek yedirirler. Biz size sırf Allah rızası için yediriyoruz, sizden bir karşılık ve teşekkür beklemiyoruz." (76: 8-9) buyurmaktadır.
Fakiri doyurmayan veya konuksever olmayan günahkâr insan ise yerilmektedir: "Hayır, doğrusu siz yetime ikram etmiyorsunuz. Yoksula yemek vermeğe (birbirinizi) teşvik etmiyorsunuz. Mirası helal-haram demeden (hak gözetmeden) yiyorsunuz. Malı da pek çok seviyorsunuz." (89: 17-20). Ve Beled Suresi'nde: "Bir boynu (kölelik zincirinden) çözmek veya açlık gününden akraba olan yetimi, yahut toprağa serilmiş bir yoksulu doyurmaktır." (90: 13-16). Maun Suresi'nde: "Öksüzü iten kakan, yoksulu doyurmaya yanaşmayan kimse işte odur." (107: 2-3) buyürulmaktadır.