sidretül münteha
Mon 31 January 2011, 05:30 pm GMT +0200
B- Mirasçının Miras Bırakanı Öldürmesi:
Ulema, kişinin öldürdüğü kimseden miras alıp almadığında da ihtilaf ederek dört çeşit görüşte bulunmuşlardır. Kimisi «Kişi -ne şekilde olursa olsun- öldürdüğü kimseden miras alamaz», kimisi «Ne şekilde olursa olsun, miras alır» demiştir, ki sayıca en az olanlar bunlardır. Kimisi, yanlışlıkla ve bilerek öldürmeler arasında ayırım yaparak, «Kişi bilerek öldürdüğü kimseden miras alamaz. Fakat yanlışlıkla öldürdüğünden alır. Ancak eğer yanlış öldürmesinden ötürü diyet vermiş ise diyetden ona hisse düşmez» demiştir. İmam Mâlik ile tabileri bu görüştedirler. Kimisi de, şeriatın emri ile olan öldürmelerle diğer öldürmeler arasında ayınm yapmıştır. Buna göre, eğer kişi hakim olduğu, için babasının ölüm cezasını gerektiren bir suç işlediğinden dolayı idamına karar verirse -ki bu öldürme, şeriatın emri iledir- babasından miras alır. Kısacası: Bir kimsenin, bir kişiyi mirasına tamamen öldürdüğü şüphesi bulunduğu zaman, ondan miras alamaz. Öyle bir şüphe bulunmadığı zaman alır.
Bu ihtilafın sebebi, Şeriatın aslı ile maslahat gözetimi arasında bulunan çelişmedir. Zira maslahata bakıldığı zaman, kişinin öldürdüğü kimseden miras almaması lazım gelir. Çünkü eğer miras alırsa, kişinin mirasına tamahen varislerinin onu öldürmelerine yol açabilir. Şeriatın zahiri ile taabbüd ise buna iltifat edilmemesini gerektirmektedir. Çünkü eğer böyle bir şey maksut olsaydı -Zahirîlerin dediği gibi- Şeriat sahibi ihmal etmeyip açıklayacaktı. Zira "Senin Rabbin unutkan değildir" [41] âyet-i kerimesinde buyurulduğu veçhile Allah hiçbir şeyi unutmaz. sırasında, varisi müslüman değil idi ise -mirasın taksiminden Önce ister müslüman olsun ister olmasın
ondan miras alamaz. Müslüman olmayan kimsenin de ölümü sırasında, eğer varisi müslüman değil idi ise, -taksimden Önce müslüman olsa bile- ondan miras alır» demiştir. Hasan Basrî, Katâde ve bir cemaat da «Muteber olan, taksim zamanıdır» demişlerdir. Bu görüş, Hz. Ömer'den de rivayet olunmuştur. Her iki tarafın da dayanağı, Peygamber Efendimizin,
«Hangi toprak veyahut tarla cahiliyyet devrinde taksim edilmiş ise, cahiliyyette taksim edildiği şekil üzerinde kalır ve hangi toprak veyahut tarla İslâmiyet ortaya çıktığı zaman henüz taksim edilmemiş ise, İslâmiyet'in kabul ettiği şekilde taksim edilir» [42] hadisidir. Atâ'dan rivayet olunduğuna göre Peygamber Efendimiz zamanında adamın biri, miras bırakanın malı henüz taksim edilmemişken müslüman olmuş, Peygamber Efendimiz de ona mirastan hissesini vermiştir. Ölümünden sonra ve fakat henüz mal taksim edilmemişken azatlanan varisin de hükmü böyledir. Bu bahse ilişkin olan meşhur mes'eleler işte bunlardır.
(Kadı -îbn Rüşd- diyor ki): Mirasın -akrabalık, evlilik ve velâ olmak üzere- üç sebebi olduğuna ve bunlardan akrabalık ile evlilik sebebleri üzerinde yeteri kadar durduğumuza göre, biraz da velâ üzerinde durarak, "Velâ kime hak olur? Velâda kimler hacbolunur, kimler hacbolunmaz? Velânın hükümleri nelerdir?" konularına değinelim. [43]
[41] Meryem, 19/64.
[42] Mâlik, Akdiye, 36/27, no: 35.
[43] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 4/156.