Eslemnur
Thu 30 September 2010, 07:53 am GMT +0200
Milliyeti Oluşturan Unsurlar
Bir toplumda milliyet fikrinin diğerlerinden ayırıcı bir vasıf kazanabilmesi için fert ile kitle arasındaki ilişkilerin düzenlenmesi ile mümkün olabilir. Her ne şekilde olursa olsun kuvvetli ve kudretli bir disiplin tatbikatı umumî efkârı muayyen bir gayeye sevkedebilmelidir. Fertlerin her birinin ayrı bir varlık oldukları hesaba katılmakla beraber, onlar toplu halde bir vücudu andırmaları gerekir. Bu ferdlerin sözü bir, düşüncesi bir maksadı bir, çalışma yolu bir, işleri de bir olup bir daire içine toplanmaları icabeder. Millî gaye, sayısı çok olan fertleri yekpare haline getirmelidir. Sağlam sarp kayanın parçaları gibi birbirlerine kaynamış bulunmaları gerekir. Milletin fertlerinin fikirlerine bu kaynama öyle yerleşmiş olmalıdır ki, millî menfaatlerde ve millî gayelerde onlar hep bir tek şahıs gibi düşünüp bir tek şahıs gibi hareket edip, her işte ve her güçte birbirlerine bağlanıp, her hususta fedakârlığa hazır olmaları icabeder.
Bu birleşme, bir araya gelme, iş birliği yapma, birliği teşkil etme muhtelif sebepler ve muhtelif nedenlerden meydana gelebilir. Fakat dünyanın tâ başından bu güne kadar, tarihin başlangıcından günümüze kadar, dünyaya bir çok mîlletler, kavimler gelip gitmişler veya gelip gitmemişlerdir. Ancak İslâmî milliyetin aşağıdaki sayacağım bazı hususiyetleri özelliklevardır ki, gelmiş geçmiş veya gelip geçmemiş milliyetlerde bu hususiyetlere asla rastlanamaz. O milletlerdeki iş birlikleri, birleşmeler, bir araya gelmeler, unsurların terkibi, aşağıda sayacağımız bazı diğer yan sebeplerle olmuştur.
1. Irk birliği: Buna soydaşlık da diyebiliriz. Nesil birliği demek de mümkündür.
2. Ülke ve memleket birliği: Buna da vatancılık, memleketçilik diyeceğiz.
3. Dil birliği: Bu da milliyetin teşekkülü, birliğin kurulması için zamanımızda en kuvvetli âlet, en kudretli vasıtadır. Milliyetin meydana gelmesinde bu hususun büyük bir hissesi vardır.
4. Renk birliği: Vücutlarının derisinin aynı renkte
olduğunu gören fertler, kendilerinin aynı cinsten olduklarını hissederler. Bu his sebebiyle ilerlemiş olduklarını zannederler ve mevcut kuvvetlerine istinad ederek, kendi vücutlarının rengine benzemiyen kavimleri hakir ve aşağı görürler. Kendi vatanları içinde bu kabil zümrelere hayat hakkı tanımak istemezler. Ve ayrı renkte olan insanları ayrı bir şey telâkki ettikleri gibi onlarla kaynaşmak steınez ve onları ayrı bir nazarla görürler.
5. Geçinme dâvası birliği: Bu birliğin de asal gayesi üstün bir geçim seviyesine ulaşmaktır. Bu zümrenin ferdleri kendilerine daha iyi geçinme imkânı elde etmiş olduklarımı ileri sürerler. Bunun neticesinde de d'ğerle-rinin menfaatleri karşısında kendi çıkarlarını korumak için mücadele ve çekişme yolunu tutup giderler.
6. Hükümet nizamı birliği: Bir hükümetin tebaasının müşterek kanunların altına girmeleri ve bu kanunlara boyun eğmeleri, diğer hükümetlerin tebaasına karşı, kendi aralarında birleşmiş olmalarıdır. Bunlar da kendi hükûmetler'nin tebaası olmayanlarla kendi aralarına bir hudud, bir sınır, bir ayrılık vücuda getirirler.
Tâ eski zamanlardan, yirminci asra kadar, gelmiş geçmiş, ortaya çıkmış bir şu kadar "milliyet" lern ana unsurunun bir araya gelmelerinin hususiyetini araştırıp tahkik ettiğimiz zaman görürüz ki, bu anasır, her şeyden ziyade yukarıda saydığımız sebeplerle bir araya gelmişlerdir.
Şimdi iki üç bin sene evveline dönelim. İlk önce Yu-nanhlık, sonra Romalılık, daha sonra îsraillüik ve sonra İranîlik vesaire... Hep bu sebepler üzerine teşekkül etmişti. Bugün zamanımızda da Almanlık, îtalyanlık, Faransızlık, îngilizl;k, Amerikanlık, Rusluk, Japonluk ve saire de hep yukarıda saydığımız saikalarla ortaya çıkmış bulunuyor.
Şurası da tamamen doğrudur ki, dünyanın muhtelif kavim ve milletlerinin teşekkülünde bu saydığımız temel sebepler, milletlerin fertleri arasında bir bağ meydana getirmiştir. Ancak böyle olmakla beraber, şu hakikat da inkâr edilemez ki, yukarıda söylediğimiz bu sebeplerle oluşmuşbulunan milliyetler, her zaman insanlık âleminin başına bir belâ kesilmiş ve büyük felâketlerin doğmasına yol açmışlardır.
Bu şekilde oluşmuş bulunan milliyetler dünyayı ve büyük insanlık ailesini yüzlerce, binlerce parçaya bölmüş, darmadağın etmiştir. Bu kısımlardan, bu parçalardan, her biri de diğer kısımlara, diğer parçalar hakkında düşmanlık hisleri beslemiş ve daima diğerleri hakkında kötü niyetlerin sahibi olmuşlardır. Bu arada müstevli devletler ülkelerine zorla kattıkları parçalarda da olumlu bir değişiklik yapamamış ve onları da düzeltememiştir. Aslında bir neslin başka bir nesle, bir soyun başka bir soya tahvili imkânsızdır. Bir memleket, bir ülke, bir vatan başka bir ülke, başka bir memleket ve başka bir vatan olamıyacaktır. Milletçe bir dil konuşanlar hep birliktediğer bir dili ana dilleri gibi konuşup benimsemeleri daima imkansız bir şeydir. Bir renk taşıyanların başka bir renk taşımalarına imkân ve ihtimâl yoktur. Bir kavmin geçim dâvası, diğer kavmin geçim dâvası (koşulları) ile aynı değildir. Bir hükümet öteki bir hükümetle aynı olamıyor. Bunların neticesinde şöyle bir mesele ortaya çıkıyor: Yukarıda sayılan zorlayıcı sebeplerle teşekkül etmiş bulunan milliyetler, herhangi bir şekilde anlaşma ve barış yolunu tamamen ortadan kaldıran bir ortanın içine düşmüşlerdir. Millî taassupla birbirleriyle ihtilâfa düşen ve hırsla yarışan bu siyasi kuvvetlerin bu savaş ve döğüşleri deli bir yarışma içinde daima bir çekişme atmosferinde devam edip gidecektir. Saydığımız sebeplerle oluşmuş bulunan milliyetler arasında daima fesat alevi kendisini gösterecektir. Dünya yüzünde daimî bir fesada, emniyetsizliğe ve güvensizliğe yol açılmış oluyor. Elbette ki, Hak Taalâ bunların hepsine ağır lanet yağdıracak, şeytan ise bu feci duruma sevinecektir. Çünkü bu gibi şeyler, şeytanın ezelî ve ebedî düşmanı olan insana kargı kullanabildiği en kuvvetli silâhıdır