- Mevlana’da İnsan

Adsense kodları


Mevlana’da İnsan

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
Hadice
Thu 16 December 2010, 06:23 pm GMT +0200
Mevlana’da İnsan


Mevlana’ya göre Yüce Tanrı, kendi sanat ve sıfatını göstermek isteyince dünyayı yarattı. Kendi
zatını göstermek isteyince de Adem’i yarattı(Eflaki II:103).

Hiç şüphe yoktur ki; Adem oğlu, aşağının aşağısının aşağısı bir bedenle, yücenin yücesinin
yücesi bir candan meydana gelmiştir. Yüce Hak, en üstün kudretiyle bu iki zıddı birleştirmiştir. O yüce
candan yüzlerce, yüz binlerce hikmet meydana gelir. Bu yoğun bedenden de yüz binlerce karanlık
pusu yeri meydana gelir. Bundan dolayı da Yüce Tanrı “Gerçekten Ben, topraktan insanı yarattım,
sonra da onun yaratılışını tamamlayıp kemale getirince ruhumdan ruh üfürdüm ona; meleklere de
hemen secdeye kapanın ona karşı” buyurmuştur(Mektuplar:143). İşte bu yüzden Tasavvufta olduğu
gibi Mevlana’da da insan kutsal bir varlıktır.
Mevlana “mümin müminin aynasıdır” sözünü şöyle açıkladı: “Tanrı’nın adlarından birisi de
mümindir. İman eden kul da mümindir. “Mümin müminin aynasıdır” demek, “Tanrı onda o aynada
tecelli etti” demektir. Yani ayna gibi olan mümin kulda, mümin olan Tanrı tecelli ediyor demektir
Tanrı’yı görmek istiyorsan, gel aynaya bak da onu gör(Eflaki II: 78).

Mevlana’nın hocası şems, bir seyahati esnasında bir adama rastladı. Bu adam genç bir çocuk
görse bunu seyretmekten kendisini alamıyordu. Bunun üzerine Şems ona “Hey bu ne haldir?” diye
sordu. Adam buna şu cevabı verdi: “ Güzellerin yüzü ayna gibidir. Ben Tanrı’yı o aynada gözlüyorum.”
dedi. Şems buna karşılık: “Ey ahmak, madem ki, Tanrı’yı su ve toprak aynasında görüyorsun, niçin
can ve gönül aynasına bakıp da kendini aramıyorsun” dedi. ( Eflaki II, 206).

Mevlana, insanın kutsallığını bir başka şekilde şöyle ifade etmiştir: “Dağ, taş, su, ateş, yel bile
insana secde etmededir. Birkaç lüzumsuz münafık secde etmemiş noksan mı gelir insana”(Fihi
Mafih:226).

Yukarıda konu edildiği gibi, Tanrı insanı yaratıp ona ruhundan üfürdüğü için insan da Tanrı’dan
bir eser taşımaktadır ve dolayısıyla kutsaldır. O sebeple Mevlana’nın nazarında kim olursa olsun, ister
dinli ister dinsiz, ister kadın ister erkek, ister zengin isterse fakir olsun hepsi saygı değerdir. Bütün
insanları bir gözle görmek ve ona saygı göstermek gerekir. Ayrıca insanlardan şikayet etmek de doğru
değildir. Çünkü Mevlana’ya göre, “Yaratıktan şikayet, Yaratandan şikayettir”(Mektuplar:136).
Şu olay, Mevlana’nın insan sevgisini ne kadar ileri götürdüğünü göstermektedir. Sahip
İsfahani’nin hanında çok güzel bir fahişe kadın vardı. Yanında da çalışan bir çok kız vardı. Mevlana
birgün bu hanın önünden geçiyordu. Rabia adındaki bu kadın kızları ile birlikte gelip Mevlana’nın
ayağına kapandılar. Mevlana : “ Siz ne büyük pehlivanlarsınız, ne büyük pehlivanlar. Eğer siz bu kadar
yükleri çekmeseydiniz, azgın nefisleri kim yenerdi? Siz olmasaydınız, iffetli kadınların iffet ve
namusları nasıl anlaşılırdı?” buyurdu. Bunu işiten devrin büyüklerinden birisi Mevlana, büyük adam
fakat fahişelerle ilgilenmesi manasızdır, dedi. Bunun üzerine Mevlana, “Eğer sen de erkeksen, onlar
gibi ol, için dışın bir olması için ikiyüzlülüğü bırak” dedi(Eflaki II: 127). Mevlana burada münafıklığın
kötülüğüne dikkat çekmektedir. Çünkü insan ya göründüğü gibi olmalı, ya da olduğu gibi görünmelidir.

Mevlana, tasavvuf felsefesinin etkisiyle son derece alçak gönüllü bir insandı. Bunun için
kalabalıklardan kaçardı. Bunun sebebi ise kendisini görenlerin onun elini öpmesinden ve kendisine
secde edilmesinden son derece rahatsız olurdu. O, insanlar arasında sosyal tabaka farkılılıklarına
göre muamele etmez ve her tabakadan insana karşı alçak gönüllülük gösterirdi(Eflaki I:373).
Bunun gibi Mevlana dul kadınlara ve hatta çocuklara karşı bile alçak gönüllük gösterir, kendisini
küçültürdü. Kendi önünde secde edenlere gayri müslim bile olsa secde ederdi. Bir gün Daniel adında
bir Ermeni kabası Mevlana’ya rastladı Onun önünde 7 defa baş koydu Mevlana'’a kasabın önünde baş
koydu(Eflaki:330-331).

Konstantiniye(İstanbul)den bir bilgin rahip vardı. Mevlana’nın bilimine, yumuşaklığına ve alçak
gönüllüğünü duymuş ve ona aşık olmuştu. Mevlana’yı görmek üzere Konya’ya geldi. Diğer rahipler
onu karşılamaya geldiler. Yolda Mevlana’ya rastladı ve ona 3 defa secde etti. Secdeden başını
kaldırınca Mevlana’nın da secde etmekte olduğunu gördü. Bunun üzerine rahip, elbiselerini yırttı ve ve
: “ Ey dinin sultanı, benim gibi zavallı ve kirli birine karşı gösterdiğin bu ne alçak gönüllük ve kendini
hor görmektir?” dedi. Bunun üzerine Mevlana, Hz. Muhammed’in şu hadisini söyledi: “ Ne mutlu o
kimseye ki, Tanrı onu malla, güzellikle, şerefle ve saltanatla rızıklandırdı ve o şerefi ve alçak gönüllüğü
ile kendini hor görmektedir.” Sonra ilave etti: “Tanrı kullarına karşı nasıl alçak gönüllülük
göstermeyeyim ve niçin kendi küçüklüğümü belirtmiyeyim. Eğer bunu yapmazsam, neye ve kime
yararım).” (Eflaki I:573-574).

Tasavvufta herkesi kendinden üstün göreceksin ki, içindeki gururu, kibiri yok edip, olgun insan
olma yolunda mesafe kat edebilesin. Eğer kendini herkesten üstün görürsen, kendini düzeltme ve
olgunlaştırma yönünde bir adım dahi atamaz, ruhsal anlamda en küçük bir geliştirme gösteremezsin.
Tasavvufta, gururlu ve kibirli olmaya şeytan bir örnektir. Başlangıçta meleklere hocalık edecek
kadar bilgi ve fazilete sahip olan şeytan, kendi üstünlüğünü dile getirerek Adem’e secde etmeyi
reddetmiş ve sahip olduğu bütün meziyetleri kaybederek çok aşağı bir dereceye düşmüştür. Bunun
için mutasavvıf, bu ibret verici örneği daima göz önünde tutmak zorundadır.

Mevlana’ya göre insan sadece dışını değil ondan daha fazla içini temiz tutmalıdır. Ancak o
zaman olgun bir insan olabilir. O bu konuda şunları söylemiştir:

Tanrı, sizin şekillerinize ve amellerinize bakmaz, kalbinize ve niyetlerinize bakar(Eflaki I:624-
625)

İnsan bir kap, bir çanak gibidir. Onun dışını yıkamak vacipse de içini yıkamak daha vaciptir.
Dışını yıkamak farzsa içini yıkamak daha farzdır. Kur’anda Tanrı “Benim evimi temizleyin”
buyurmaktadır(Eflaki I:465-466).

Tanrı erlerinin kalbi, Tanrı’nın nazarının kıblesidir ve evrenden de daha yüksek ve yücedir(Eflaki
I:673).
Tasavvuf felsefesine göre Tanrı, bütün evrene sığmadığı halde, bir müminin kalbine girer. Onun
için insan, Tanrı’nın evi olan gönlünü temizlemesi gerektiği gibi, yine Tanrı’nın bir başka evi olan diğer
bir insanın kalbini kırmamalıdır. Nitekim Yunus Emre de bu konu şunları söylemiştir:

Gönül Çalabın tahtı
Çalap gönüle baktı
Yedi cihan bedbahtı
Bir gönül yıkar ise

Mevlana insanları iyi-kötü diye ayırmamakla birlikte İnsanın kötü taraflarından da bahseder.
İnsan tabaklanmış deri gibidir; rutubetten bozulur, ağır ağır kokar(Mesnevi IV: 104).

Sende nemrutluk var, ateşe atılma, atılacaksan da önce İbrahim ol(Mesnevi I:1606).

Şu halde İnsan, doğuştan iyi ve kötü meziyetleri potansiyel olarak bünyesinde taşır. Eğer onu
eğitirsen topluma ve insanlığa faydalı yapabilirsin.
Mevlana, insanın doğru olup iyi ve hayırlı işler yapmasını; başkalarının ayıbını göreceği yerde
kendi kusurlarını düzeltmesini öğütler. Şimdi onun bu konudaki düşüncelerini görelim:

Ben bu çalışıp çabalama dünyasında (iyi huy)dan daha iyi bir ehliyet görmedim(Mesnevi:
II:810).

Allah katında halkın en büyüğü, en yücesi, çoluk-çocuğuna en faydalı olanıdır(mektuplar:50).
İnsanların hayırlısı, insanlara faydalı olandır. Toplumun hayırlısı topluma hizmet edendir. Bir an
adalet altmış yıllık ibadetten hayırlıdır(Mektuplar:78).

....İnsanların kötüsü, insanlara zarar veren kişidir. Dileklerinizi, hacetlerini, kullarımın
cömertlerinden isteyin; çünkü merhameti onlara verdim Ben(Mektuplar:141).

Herkes önce kendi kusurunu görseydi halini ıslah etmekten gaflet eder miydi?(Mesnevi II:881).
Ne mutlu o kişiye ki, kendi ayıbını görür. Kim birinin ayıbını görürse, o ayıbı satın alır, o ayıbı
kendinde bulur(Mesnevi II:3034).

Görüldüğü gibi, Mevlana’ya göre insanın kötülük yapması, bilgisizlikten kaynaklanmaktadır.
Onun bu sözleri, Sokrates’in “Kimse bilerek kötülük yapmaz” düşünceleri ile bağdaşmaktadır. Ayrıca
olgun insan, başkalarının ayıbını göreceği yerde kendi ayıbının farkına vararak bunu düzeltmeye
çalışır.

Kişi iyiliği Tanrı için yapmalı yoksa ben iyilik edeyim de bana da iyilik etsinler diye değil(Fihi
Mafih:227).

Bir hür kişiyi lütfunla kendine kul etmen
Binlerce kul azat etmenden daha iyidir(Mektuplar:17)
Düşman da olsa, insanda bulun. Zira ihsan, düşmanı sana dost eder.

Dost olmasa bile, düşmanlık azalır. Yani ihsan, düşmanlığa merhem olur(Mesnevi II:2171).
Özgür er, başkasının kendini incitmesinden incinmeyen kişidir. Yiğit, İncinmeyi hak edeni,
incitmeyen kimsedir(Eflaki I:621).

Tasavvuf felsefesinde kötü düşünceye ve kötü eyleme kesinlikle yer yoktur. Gelişip olgunlaşmak
isteyen kişi, sadece dostlarına değil, düşmanına bile iyilik yapmak zorundadır. Ayrıca çiğ insanlar onu
incitebilir, eğer yiğit ise bundan incinmemesi ve kendisini inciteni de incitmemesi gerekir.
Mevlana’ya göre iyilik, maddi bir menfaat beklendiği için değil, Tanrı’nın rızasını kazanmak için
yani karşılıksız yapılmalıdır. Ancak o zaman bir değere sahip olabilir.

Kadın ve Erkek

Tasavvufta zıtların birliği esası vardır. Mevlana bunu şöyle ifade eder: Her şey zıddıyla belli olur,
meydana çıkar(Fihi Mafih:68). Yani dünyada iyi-kötü, güzel-çirkin, siyah-beyaz, gibi zıtlıklar
bulunmaktadır. Bunun gibi insan da kadın erkek gibi ilk bakışta birbirine zıt gibi görünen fakat gerçekte
birbirini tamamlayan iki çeşit varlıktan meydana gelir. Onun bu konudaki düşünceleri şöyledir:
Kadın erkeğin sükunu için yaratıldı, Adem Havva’dan nasıl uzaklaşabilir?(Mesnevi: 1:2524):
Kişi, Hz. Hamza ve Rüstemden daha kahraman da olsa, yine de o karısının esiridir(Mesnevi:
1:2525).

Su şiddetle saldırıp ateşe galip gelir, lakin su kaba konunca, ateş onu kaynatır(Mesnevi: I:2527):
Görünüşte erkekler, suyun ateşe olduğu gibi kadına galipse de, gerçekte şüphesiz kadının
mağlubudurlar(Mesnevi: 2529).

Mevlana’ya göre kadın, erkeği sakinleştirmek için yaratılmıştır. Ayrıca erkek kadından güçlü gibi
görünmesine rağmen gerçekte kadın, bazı özellikleri dolayısıyla erkeğe galip gelebilir. Çünkü Tanrı,
kadını erkeği alt edebilecek bir takım yeteneklerle donatmıştır.

Modern biyoloji, kadın yapısının erkekten daha güçlü olduğunu göstermektedir. Yapılan
istatistiklere göre doğanların çoğunluğu erkek olmasına rağmen, süt bebeklik devresinde ölenlerin
çoğu erkektir. Bu yüzden kadın sayısı erkeklerden fazladır. Ayrıca hayatın zorluk ve sıkıntılarına ve
acılara karşı kadınlar erkeklere oranla daha dayanıklıdırlar. Çünkü eşi ölen erkekler genellikle ya
evlenmekte ya da ölmektedir. Oysa eşi ölen kadın buna katlanarak erkeklere oranla daha uzun
yaşayabilmektedir. Demek ki, Mevlana bu gerçeği yüzyıllarca önce keşfedip eserlerinde açıklamıştır.
Mevlana’ya göre kadın, toplumsal hayattaki yerini almalıdır. Onu gizlemek ve toplumdan
soyutlamak doğru değildir. Bu konudaki düşünceleri şöyledir: “Kadın nedir? kadına gizlen diye
emrettikçe, onda kendini gösterme isteği çoğalır. Kadın ne kadar gizlenirse halkta da onu görmek
isteği, o kadar çoğalır, durur. Şu halde sen oturmuşsun iki tarafın da isteğini kızıştırıyorsun. Sonra da
bunu doğru düzen iş sanıyorsun(Fihi Mafih:75).


Doç. Dr. İbrahim Arslanoğlu