sumeyye
Mon 25 October 2010, 10:20 am GMT +0200
Mevlana ve Hacı Bektaş-ı Veli Hakkında Bir Menkıbe
Mevlana ve Hacı Bektaş-ı Veli'nin ilişkileri bir menkıbeyle birlikte anılmaktadır.
Olay kaynaklarda şu şekilde aktarılmaktadır:
“Adamın biri, kötü yoldan kazandığı parayla bir inek satın almış. Sonra yaptığından pişman olmuş. İyi bir şey yapmak için ineği Hacı Bektaş-ı Veli'nin dergahına bağışlamak istemiş. O zamanlar dergahlar aşevi görevi de görüyormuş. Gitmiş Hacı Bektaş-ı Veli'ye danışmış. Hacı Bektaş-ı Veli, “helal değil” diye ineği geri çevirmiş. Bunun üzerine Mevlana dergahına gitmiş. Mevlana hediyeyi kabul etmiş. Adam daha önce Hacı Bektaş-ı Veli'nin bu ineği kabul etmediğini söylemiş. Mevlana'ya bunun sebebini sormuş. Mevlana, “Biz bir karga isek Hacı Bektaş-ı Veli bir şahin gibidir. Öyle her leşe konmaz. O yüzden biz senin hediyeni kabul ederiz. Ama o kabul etmeyebilir.” Demiş.
Adam üşenmemiş kalkmış Hacı Bektaş-ı Veli'nin dergahına gitmiş.
Hacı Bektaş-ı Veli'ye, Mevlana'nın kurbanı kabul ettiğini söylemiş. Bunun sebebini bir de siz açıklar mısınız? diye sormuş. Hacı Bektaş-ı Veli de şöyle söylemiş: ”Bizim gönlümüz bir su birikintisi ise Mevlana'nın gönlü okyanus gibidir. Bu yüzden, bir damlayla bizim gönlümüz kirlenebilir. Ama onun engin gönlü kirlenmez. Onun için, hediyeni kabul etmiştir.”
Bu menkıbe, iki zatı da yücelten engin düşünce tarzının bir sonucudur. Tasavvuf anlayışının özüne de uygun bir durumdur.
Mevlana ve Hacı Bektaş-ı Veli Hazretleri çağdaşlık özelliğine sahiptir. Mevlana, Belh şehrinde 1207 yılında doğmuştur. 1273 yılında Konya'da vefat etmiştir. Hacı Bektaş-ı Veli, 1209 yılında Horasan'ın Nişabur şehrinde doğmuş. 1271 yılında Nevşehir'in Hacıbektaş ilçesinde vefat etmiştir. Her ikisi de çok iyi eğitim görmüş ailelere mensupturlar. Mevlana'nın babası, Sultanü'l-Ulema olarak bilinen Muhammed Bahaeddin Veled'dir. Annesi, Belh emiri Rüknüddin'in kızı Mümine hatundur. Hacı Bektaş Veli'nin babası, Nişabur'un ileri gelenlerinden Şeyh Seyyid Sultan İbrahim Sani'dir. Annesi, Yine Nişabur'un ileri gelenlerin- den Şeyh Ahmet kızı Hatem Hatundur. Her ikisi de ilk talim ve terbiyelerini babalarından almışlardır. Çocukluk dönemlerinde çok iyi bir Kur'an ve din eğitimi almışlardır. Her ikisi de Tasavvuf ilminde zirveye çıkmışlardır. Mevlana, Tasavvuf ilmini Şems-i Tebrizi'den alırken, Hacı Bektaş Veli, Yesevi tarikat ocağına bağlı Lokman-ı Perende'den almıştır. Her ikisinin de, bu ilimde hocalarının derecelerinin üzerine çıktığı rivayet edilir.
Aynı çağda ve aynı yörede yaşamalarına rağmen özellikle ilmi meselelerde birbirlerine karşı oldukça saygılı ve hürmetkâr davranışlarda bulunmuşlardır.
Velâyetname kaynaklı rivayetlerde bu hususta açık bilgi mevcuttur.
Her ikisi de, İslam'ı, tasavvuf ilmi ışığında şeriat, tarikat, marifet ve hakikat gerçekleri içerinde değerlendirmişlerdir.
Hakikate ulaşmanın temel felsefesinde, şeriat hükmünün mutlaka eksiksiz yerine getirilmesi gerektiği hususunda fikir birliğindedirler.
Her ikisinin eserleri incelendiğinde şu gerçek ortaya çıkar. Kur'an hükümleri, özüne ve muhteva- sına halel getirilmeden kendi üsluplarına göre değerlendirilmiştir. Mesnevi ve Makalat, ayet ve sünnetin Mevlana ve Hacı Bektaş'ın birer yorumları şeklindedir. Her konu bu iki temel kaynak alınarak açıklanmıştır. Her açıklanan mevzuda Kur'an ve sünnetten örnekler verilmiştir.
Aynı hamurla yoğrulmuş, aynı kaynaktan su içmiş üç şahsiyet, medeniyetimizin baş mimarları olma şerefini elde etmişlerdir. Mevlana Hazretleri: “Ne olursan ol, gel…” derken Hacı Bektaş-ı Veli: “Yolumuz; ilim, irfan ve insanlık sevgisi üzerine kurulmuştur.” demiş. Yunus Emre ise: “Sevelim, sevilelim; bu dünya kimseye kalmaz.” düsturunu baştacı yapmıştır. Engin güzellikleri, bizlere rehber eden bu çağdaşları rahmetle anıyorum.
Cemal ÖZYÖN