- Mesut Özil ve futbolun gerçekleri

Adsense kodları


Mesut Özil ve futbolun gerçekleri

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Thu 21 June 2012, 04:32 pm GMT +0200
Mesut Özil ve futbolun gerçekleri
Alper Çeker • 69. Sayı / TOPLUM


Futbola bir seyirci olarak tutkuyla bağlı olduğumu söyleyebilirim. Entelektüel bir ilgi, futbolun çim bir sahada yirmi iki kişi ve bir top arasında gerçekleşenlerden ibaret olmadığı sonucuna rahatlıkla varabilir. Futbol aynı zamanda bu çim sahanın dışında da olup biten bir şeydir.

Futbolun pek çok gerçeği vardır; ırkçılık da bunlardan biridir. Dünya kupalarında hakemler uzun yıllar Latin Amerika ülkelerinin Avrupalı eski sömürgecilerini yenmelerini engellemişlerdir. Örneğin İngiliz hakem George McCabe, 1966 Dünya Kupası’ndaki Brezilya-Portekiz maçının hemen başında Portekizli oyuncuların Pele’yi sakatlamasına göz yummuş ve taraflı yönetimiyle Brezilya’nın kaybetmesini sağlamıştır.

Biz Türklerin Batı’ya olan yönelişi, ahlâkları ile ilgilenmeyip tekniklerini alma sloganı eşliğinde başladı. Ama hemen her alanda Batı’nın tekniği yerine yalnızca ahlâkını aldık; futbol da bunlardan biri.

Futbol ve ırkçılık konusunda basınımızın uzun bir sabıka dosyası var. Örneğin Ahmet Çakar canlı olarak yayınlanan bir televizyon programında Beşiktaş’ın siyahi futbolcusu Pascal Nouma’ya “Burası Afrika değil!” demişti. Kenan Onuk da NTV kanalında sunduğu “90 Dakika” adlı programda Fenerbahçe’nin Arjantinli futbolcusu Ariel Ortega’yı küçük düşürmek için “Yer sofrasında yemek yiyen bir Kızılderili” demiş ve konukları olan Haşmet Babaoğlu ile Hıncal Uluç kendisine hiçbir tepki vermemişlerdi. Yazılı basından da örnekler vermeye kalkarsak, bu listenin sonunu getiremeyiz. Gelelim son günlerin gözde konusu Mesut Özil’e…

Mesut Özil, Almanya’da yaşayan bir Türk ailesinin çocuğu. Irkçılığın ve İslam düşmanlığının her karışına hâkim olduğu bu ülkede kundaklama sonucu beşikte ölmeyen talihli Türk çocuklarından biri olan Mesut Özil, Alman birinci lig takımlarından Werder Bremen’de başarılı oyunuyla dikkatleri üzerinde topladı. Daha sonra Alman ve Türk milli takımları arasında tercihini Almanya’dan yana kullandı ve bu sayede hem 2010 Dünya Kupası’na katıldı, hem de İspanya’nın dünyaca ünlü Real Madrid takımına transfer oldu.

Mesut Özil’in Alman milli takımını ailesinin yönlendirmesi sonucu seçtiği bir gerçek; ama bu seçim anne ve babasına Alman gümrüğünde Almanlarla aynı kapıyı kullanabilmeleri ayrıcalığını vermeyecek. Fransa milli takımının Cezayir kökenli oyuncusu Zidane’ın da anne ve babasının Fransa’da oy kullanma hakkı yoktu. Ama Zidane, Fransız pasaportu sayesinde büyük kulüplerde oynama fırsatı buldu, tıpkı Mesut gibi.

Mesut Özil, Türk milli takımını seçseydi, muhtemelen Arda’nın yedeği olacaktı, herhangi bir uluslararası turnuvada oynama fırsatı bulamayacaktı ve Real Madrid’e gidemeyecekti. Yani kendisi açısından Alman milli takımı haklı bir seçim. Alman milli takımında aynı seçimi yapmış Polonyalı, Tunuslu, Ganalı gençler var. 2010 Dünya Kupası’nda Ganalı Boateng kardeşler Alman ve Gana milli takımlarında birbirlerine karşı oynadılar. Almanya’nın 1-0 kazandığı bu maç Ganalılar için oldukça duygusal bir havada geçti, ama ırkçılık gerçeğiyle yaşayan bu Afrika ülkesinin taraftarları Alman milli takımını seçen Jerome Boateng’i protesto etmediler. Yani biz Türkler Mesut Özil olayını fazla dramatize ettik.

Nihat Kahveci, İspanya liginin en önemli futbolcularından biri olduğu yıllarda gerçekleştirdiği söyleşilerde Türk pasaportu nedeniyle büyük bir kulüpte oynamasının mümkün olmadığını belirtmişti. Ama Alman pasaportu Mesut Özil’e bu ayrıcalığı tanıdı. Ancak bu satırlarda Mesut Özil’in kendisi açısından haklı olduğunu söylerken, duruşunun erdemli olduğunu kastetmediğimi belirtmek isterim. Çünkü Real Madrid’e Kaka’nın yedeği olarak giden Mesut Özil’den çok daha büyük bir futbolcu olan Hamit Altıntop, tercihini milletinden yana kullanmış ve sonuçlarına da bugüne kadar en küçük bir tepki vermeden katlanmıştır. Halil Atıntop ve Nuri Şahin de Almanya’da oynadığı halde bu duruşu sergileyen isimler arasında.

Buna karşılık şu anda Alman milli takımının alt yapısında on bir Türk futbolcu var ve Türk futbolunun Türk olan hemen her şey gibi yerinde sayması nedeniyle bunlar yakın bir gelecekte Alman milli takımının oyuncuları olarak sahalarda boy gösterecek. Bunun suçlusu, tabii ki Türk futbolunun patronu olan Türkiye Futbol Federasyonu’dur. Hükümet, federasyon ile yalnızca başkanlık seçimi sırasında ilgilenmekte, bunun dışında denetlememektedir. Oysa bu alanda ırkçılık ile mücadelenin tek yolu, Brezilya ve Arjantin’in yaptığı gibi iyi futbol ve uluslararası başarılarla kendini Batı’ya kabul ettirmektir. Saygın bir Türk futbolu, Türk gençlerinin Avrupa’nın birçok ülkesinde başka milli takımları zorunluluk nedeniyle seçmelerinin önüne geçecektir.