- Mestler üzerine Meshetme

Adsense kodları


Mestler üzerine Meshetme

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
ezelinur
Mon 25 January 2010, 06:23 pm GMT +0200


Tanımı: Mesh kelimesi lügatte, eli bir şeyin üzerine sürmek anlamı­na gelir. Bir kişi elini bir şeyin üzerine sürerse ona, bu şeyi meshetti denir. İstılahtaki mânâsına gelince mesh, özel olarak yapılmış olan mestler üzerine ıslaklığı isabet ettirmekten ibarettir. Özel olarak yapılmış olan bu mestlerin bazı şartları taşıması ve belirli sürelere bağlı kalınarak meshedilmeleri gerekir.

Hükmü: Mestler üzerine meshetmek, asıl itibariyle caizdir. Şeriat sa­hibi, mestler üzerine meshetmeyi erkeklerle kadınlar için caiz görmüştür. Gerek mukîmük gerekse misafirlik esnasında olsun bu, mükellefler için şerîat koyucunun tanımış olduğu bir ruhsattır.

Ruhsat´ın lügat anlamı ise kolaylık kelimesiyle ifade edilebilir. Istılâhî mânâsına gelince bu, şer´î bir delîle muhalif olarak gelen başka bir delîl ile sabit olan bir hükümdür. Zıddı bulunmayan şer´î bir delille sabit olan hükümlere ise “azîmet” denir. Bu durumlar göz önüne alınarak mest­ler üzerine meshetmek bazan vâcib olur. Meselâ bir kişi, mestlerini çıka­rıp ayaklarını yıkadığı takdirde namaz vaktini kaçıracağından korkarsa bu durumda mestler üzerine meshetrnesi vâcib olur. Yine aynı şekilde mest­lerini çıkarıp ayaklarını yıkadığı takdirde namazdan başka bir farza, örne­ğin Arafat´taki vakfeye yetişememekten korkarsa yine mestler üzerine meshetmesi vâcib olur. Buna benzer olarak ayaklarını yıkamaya yetecek ka­dar su bulamayan kişinin mestler üzerine meshetmesi vâcib olur. Ama bu durumlar dışında mestler üzerine meshetmek ruhsat sayılmaktadır. Ki bu durumda kişinin ayaklarını yıkaması meshetmesinden daha faziletli olur.


Hanbeliler dediler ki: Mestler üzerine meshetmek, mestleri çıka­rıp da ayakları yıkamaktan daha faziletlidir. Zîra yüce Allah, insanların şerîatçe kendilerine tanınan ruhsatlara sarılmalarını ve böylelikle ilâhî nimet­lerin bilincine vararak şükretmelerini arzular; bundan da hoşlanır. Bazı Ha­nefî alimleri de bu görüşe muvafakat etmişlerdir.[97]