- Meşrutiyet ilanı halka nasıl duyuruldu

Adsense kodları


Meşrutiyet ilanı halka nasıl duyuruldu

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Fri 25 May 2012, 01:33 pm GMT +0200
MEŞRUTİYET İLANI HALKA NASIL DUYURULDU?
Ali Şükrü ÇORUK • 43. Sayı / DOSYA YAZILARI


II. Meşrutiyet’in nasıl ilân edildiğine ilişkin olarak II. Abdülhamid yönetiminin Rumeli Umumî Müfettişi Hüseyin Hilmi Paşa’nın evrakı arasında bulduğumuz belgelerden birisi de İttihat ve Terakki Cemiyetinin Selânik Merkezi tarafından Meşrutiyetin ilân edileceği tarih olan 10 Temmuz 1324’te (23 Temmuz 1908) başta Selânik olmak üzere bütün Rumeli vilayetlerinde sokaklara asılmak üzere kaleme alınan bildiri metnidir. Hüseyin Hilmi Paşa tarafından “Osmanlı Terakki ve İttihad Cemiyeti’ne ait bir hezeyanname” kaydı düşülen ve Meşrutiyet’in ilânını halka duyurmayı amaçlayan bu bildiri (HHP, 9/559)  Cemiyet’in Selanik Merkezi üyelerinden Fethi Bey (Okyar) tarafından kaleme alınmıştır. Bildirinin Fethi Bey’in kaleminden çıkmış nüshası özel evrakı arasında bulunmuş ve hakkında yapılan bir çalışmanın belgeler bölümünde eski yazıyla neşredilmiştir. (İhsan Sabri Balkaya, Ali Fethi Okyar, Ankara 2005) Hüseyin Hilmi Paşa evrakı arasında bulduğumuz nüsha ise başka biri tarafından el yazısıyla yazılmış ve çoğaltılmış, akabinde 10 Temmuz günü sokaklara asılmış ve halka dağıtılmıştır. Bu bakımdan bildiri, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Meşrutiyet’i ilân kararını halka duyurduğu ilk metin olması bakımından önemlidir. Bildirinin diğer bir özelliği de Cemiyet’in Selânik merkezi tarafından Hüseyin Hilmi Paşa’ya gönderilen ve Paşa’yı Cemiyet saflarında birlikte çalışmaya davet eden yine 10 Temmuz tarihli mektup ile aynı üslûpta yazılmış olmasıdır. Bundan dolayı ek bilgi olarak geçen sayıda neşrettiğimiz bu mektubun da Fethi Bey tarafından kaleme alınmış olduğu aşağıdaki bilgilerden hareketle kuvvetli bir ihtimaldir.

BİLDİRİ NASIL HAZIRLANDI

II. Meşrutiyet’in ilânı yolunda Niyazi ve Enver Beylerin dağa çıkmaları, Şemsi Paşa’nın öldürülmesi ve Rumeli’den Yıldız Sarayı’na ardı ardına telgraflar çekilmesi gibi olaylar II. Abdülhamid yönetimini harekete geçirmiş, 9 Temmuz 1324 (22 Temmuz 1908) tarihinde Sadrazam Avlonyalı Ferit Paşa ve İttihatçıların istemediği birkaç nazır, görevden alınmış yerine Said Paşa getirilmiştir. Abdülhamid’in yaptığı bu hamleyi bir telâş olarak algılayan İttihat ve Terakki Cemiyeti Selânik Merkezi bundan faydalanmayı ve son bir hareketle Meşrutiyet’e gidecek adımı atmayı düşünür. Sadrazam değişikliğinin gerçekleştiği günün akşamı Selânik’te Manyasîzade Refik Bey’in evinde toplanarak tarihî kararı alırlar. Gerisini toplantıda bulunan Fethi Bey’den dinleyelim:

“9-10 Temmuz 1324 (22-23 Temmuz 1908) Çarşambayı Perşembe’ye bağlayan gece Selânik’te Manyasîzade Refik Bey’in evinde toplandık. Manastır ve Üsküp’ten gelen İttihad ve Terakki delegeleri de toplantıda idiler. Refik Bey daha evvel bizimle hususî görüşmesinde ertesi günü meşrutiyetin ilânının askerî vaziyet bakımından sakıncası olup olmadığını sordu. Cemal Beyle (daha sonra Bahriye Nazırı ve Dördüncü Ordu kumandanı olan Ahmet Cemal Paşa) Rumeli için endişeli bir durum olmadığı cevabını verdik. Hepimizin üzerinde birleştiğimiz gerçek şuydu: Eğer meşrutiyeti bir emrivaki (oldubitti) ile ilân edeceksek asla tereddüt etmemek şarttı. Kesin kararlı ve cesur olacaktık”.

Fethi Bey’in yukarıdaki açıklamalarında meşrutiyetin ilânı kararı için “emrivaki (oldubitti)” tabirini kullanması düşündürücüdür. Toplantı devam ederken İstanbul’dan yukarıda sözünü ettiğimiz sadrazam değişikliği haberi gelir. Artık herkes büyük bir heyecanla harekete geçilmesi zamanının geldiği noktasında hemfikirdir. Geçen sayıda neşrettiğimiz Hüseyin Hilmi Paşa’ya gönderilen mektupla beraber bir beyanname hazırlanarak durumun halka ilân edilmesine karar verilir. Bu vazifeyi yapma görevi ise Talât Bey (Paşa) tarafından Fethi Bey’e tevdi edilir:

“Talat Bey (daha sonra Sadrazam ve İttihad ve Terakki Genel Başkanı Talât Paşa) ‘Şu gelen haber tahminlerimizi doğruluyor. Yıldız Sarayı ve Bab-ı Âli’nin şaşkınlık içinde olduğu anlaşılıyor. Gayemize vasıl olma günü gelmiştir. Millete vaziyeti anlatalım, bir beyanname ile hedef ve maksadımızı ilân edelim. Zannediyorum bunu yapmamız sadece mıntıkamız halkı için değil, bütün memleket için zaruridir. Beyannamenin metnini de İttihat ve Terakki teşkilâtı olan yerlerde halka duyurulması tedbirlerini alalım… Talat Bey’in teklifi ittifakla kabul edilince bana döndü:

- Fethi Bey bu beyannameyi siz yazınız!

Sonra da şahsım için iltifat ve itimat örülü cümlelerle çetin olduğunu tasrih ettiği hizmete beni neden lâyık gördüğünü anlattı. Önceden asla bahsetmediği için şaşırmıştım. Refik Bey toplantıda her mevzuu reyle karara bağlamak usulüne bağlı kalarak Talat Bey’in ikinci teklifini de reye koydu ve ittifakla kabul edilmesi üzerine:

- Fethi Beyefendi. Vakıa çok zor olduğunu bilmekle beraber, bizler diğer mevzuları görüşürken siz diğer odada beyannameyi hazırlayabilir misiniz, dedi” (Üç Devirde Bir Adam, Hazırlayan: Cemal Kutay, İstanbul 1980)     

***

Fethi Okyar’ın hazırladığı ve aşağıda sadeleştirmesini ve çevirisini sunduğumuz bildiri metnine baktığımızda İttihat ve Terakki’nin halkı kazanmak, kendi yanına çekmek yolunda ince bir siyaset uyguladığını görüyoruz. Hüseyin Hilmi Paşa’ya yazılan davet mektubunda da görüleceği üzere devlet adamlarını ve memurları yanına çekmek için açık bir Abdülhamit düşmanlığıyla hareket eden Cemiyet, halka yayınladığı bu beyannamede ülkenin “kötü gidişatından” dolayı padişahı değil de çevresinde bulunan ve “padişahla millet arasına giren edebsizleri” hedef almaktadır. Bunu yaparken halkta var olan padişah ve hanedan sevgisini göz önüne aldığı ve bu sevgiden çekindiği açıktır. Cemiyete göre padişahın yakınında bulunan kişiler onu milletten koparmış ve “kendi zevklerine ve kazançlarına hizmet eden bir mekanizma” kurmuşlardır. Suçlu olan padişah değil, çevresinde bulunan kişilerin oluşturduğu hükûmettir (!).

Halka yakın açık bir dille yazılan beyannamede ülkenin içinde bulduğu kötü durumdan dolayı İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin harekete geçmeye karar verdiği ve meşrutiyeti ilân ettirme yolunda kararlı olduğu vurgulanır. Bu “mukaddes” amacı gerçekleştirmek için halktan destek istenir. Ayrıca “mazlûmun hakkını zalimden almaya, milletin gasp edilmiş hukukunu geri vermeye, mevcut zorba idareyi bütünüyle ortadan kaldırarak millet meclisini açtırmaya” yönelik bu “hürriyet” hareketine karşı çıkacak olanların cezalandırılacakları açıkça belirtilir. Halka yöneltilen ve her namuslu ve vatansever insan için cevabı belli olan “Ey vatandaşlar! Bu acı hakikatlerle kalbinizin her gün ezildiğini hissetmez misiniz?” türünden sorularla vicdanlara hitap etmeyi amaçlayan bildirinin sadeleştirilmiş şeklini sunuyoruz:

***

“Vatanın refah ve saadetini temin etmek, milletin mukaddes hukukunu muhafaza eylemek, terakki ve tekâmül ortamını hazırlamak genel asayişi iç ve dış güvenliği korumak gibi mühim vazifelerle mükellef olan hükûmet otuz şu kadar senedir hiçbirini zerre kadar olsun ifa etmedikten başka, bütün mesaisini ve arzusunu vatanın zevaline, milletin sıkıntı çekmesine ve zulüm görmesine sarfetmiştir. Hâl-i hazırdaki hükûmet asırlardan beri Osmanlı hanedanına bağlı olmakla iftihar eden, soyluluğuyla, âlicenaplığıyla, kahramanlığıyla ve mertliğiyle diğer milletler arasında mümtaz bir yere sahip olan Osmanlı milletinin sadakatini suiistimal ederek birkaç edepsizin milyonlarını arttırmak, hayvanî zevklerini temin için her türlü zalimce ve haince vasıtalara müracaatla milletin kanını emmekten, dünyaya karşı zelil ve hakir kullanmaktan çekinmemiştir. Milletin malı mülkü sattırılarak zorla tahsil edilen ve milyarlara ulaşan paralara, birçok aileleri matemzede ve sefil bırakarak, döktürülen kanlara karşılık bu uğursuz idare tarzının devamı müddetince vatanın mukaddes parçalarının birer ikişer elden gittiğini, milletin hakkı olan hürriyetten birer suretle mahrum edildiğini, her gün daha karanlık cehalete ve esarete düştüğünü, dünyanın en nadir servet kaynaklarına sahip olan memleketin gittikçe tamiri mümkün olmayan yıkıma ve yok oluşa sürüklendiğini, asırlardan beri kardeş gibi bir arada yaşayan unsurların arasına nifak tohumu ekilerek biri birinin kanlarına susattırıldıklarını görmekten başka bir şey kazanmış mıdır? Zâlim hükûmetin bu hıyanet mertebesinde dahi kalmayarak milletin donanmasını imhaya kasteylediğini, şanlı deniz kuvvetlerimizi yok olma derecesine getirerek vatanı her gün daha acı birer hakaret tokadıyla yaraladığını, mertliği yaradılıştan gelen yöneticileriyle şöhret bulan ordumuzun başına hırsızları ve alçakları geçirerek zaaf ve perişanlığına sebep verildiğini inkâr etmek mümkün müdür?

Ey vatandaşlar! Bu acı hakikatlerle kalbinizin her gün ezildiğini hissetmez misiniz? Sizi hürriyet nimetinden, eğitimden, bilgi ve görgüden mahrum ederek belâ kâbusu gibi vatanın istikbalini tehdit eden bu baskı idaresi ile akıbetinizin ne olacağını düşünmez misiniz? Şefkat kucağında hayat bulduğunuz vatanın bütün refah ve saadet kabiliyetine rağmen şu uğursuz felâket ve mazlûmiyetinden azap çekmez misiniz? Evlâdı bulunduğunuz vatanın adını bile söylemekten sizi men edecek kadar vicdanınızı baskı altında bulunduran bu zulüm ve esaret altında ömür sürmek insanlığınıza ağır gelmiyor mu? Bilmiyor musunuz ki âlemde her hakarete tahammül eden, en mukaddes hukukunu gasp ettiren, kardeşlerini düşünmeyen insan hayvandan farkı olmayan şerefsiz bir insandır.

Ey ahâli, ey çiftçiler! Namuskârane mesainiz neticesinde kazandığınız maişetinizden ayırdığınız paralarla daha ne zamana kadar İstanbul’daki alçaklığın lânetli keselerini doldurmaya, aşağılık zevk ve rezaletlerini devam ettirmeye, milyonlar harcayarak köşkler, apartmanlar yaptırmalarına yardım edeceksiniz? Padişah ile milletin arasına girerek hükûmetin müdürlükten başlayarak valiliklere ve Sadrazamlığa varıncaya kadar bütün makamlarını ehliyetsiz, faziletsiz ve namussuzlara veren, mahkemelerimizde hak ve adalet yerine zulüm ve rüşveti ikame eden, yüksek okullarımızı eğitimi ve hakikati tahrif edici hafiyelere karargâh hâline getiren, gazetelerimizi herkesin aşağılamasına ve küçük görmesine lâyık yalan dolan yığını hâline koyan, her türlü ilerlemeden, medenî vasıtalardan diğer milletlerin binde biri nispetinde olsun istifadeye mani olan, askerlerimizi sefil ve çıplak bırakan bu aşağılık mekanizmanın daha ne zamana kadar destekçisi olacaksınız?

Artık yetişir! Vatanın saadet ve hürriyetini sağlama uğrunda hayatını hiçbir şeyden esirgemeyen, vatan sevgisini en büyük insanî meziyet bilen cins ve mezhep farkı gözetmeyen bütün Osmanlı vatanseverleri ölmek veya hür olmak yeminiyle millete lâyık olduğu kurtuluş yolunu açmaya, saadet ve hürriyetine sed çekmiş engelleri kırmaya azmetmiştir. Osmanlı Terakki ve İttihad Cemiyeti adı altında birleşen bu vatanseverler mazlûmun hakkını zalimden almaya, milletin gasp edilmiş hukukunu geri vermeye, mevcut zorba idareyi bütünüyle ortadan kaldırarak millet meclisini açtırmaya kesin bir şekilde karar vermiştir. Cemiyet’in varlığından haberi olmayan namuslu ve faziletli vatandaşlarımıza ihtar ederiz ki; bu yolda bizimle ortak hareket edebilecek cesaretten mahrum iseler gerçekleştirilmesi pek yakın olan bu yüce maksat karşısında hiç olmazsa namuslu ve vatansever olmanın gereklerinden katiyen ayrılmasınlar. Çünkü millet, hıyanet ve alçaklık edenlere cezalarını vermek, adaleti gerçekleştirmek maksadından asla sapmayacaktır. Nankör ve zâlim hükûmete dahi ihtar ederiz ki millet, hissiyatının da üstünde bir kuvvetle hürriyetin ilânını sağlamaya çalışacağından baskıcı emelleri uğrunda şaşkınca tedbirlere başvurmaktan çekinsin. Çünkü Cemiyet ve milletin vereceği karşılık hükûmeti pek çok zayiat ile aklını başına getirecek şiddette olacaktır. Cenâb-ı Hak zalimlerin düşmanı ve adalet isteyenlerin yardımcısıdır.

Yaşasın Vatan!
Yaşasın Millet!
Yaşasın Hürriyet
Osmanlı Terakki ve İttihad
Cemiyeti Selânik Merkezi
(Mühür)”

10 Temmuz 1324 (23 Temmuz 1908) tarihinde başta Selanik olmak üzere bütün Rumeli şehir ve kasabalarında sokaklara asılan ve halka dağıtılan bu bildiriyi kaleme almakla tarihî bir görev ifa eden Fethi Bey, Meşrutiyet ilân edildikten sonra İttihat ve Terakki’nin baskıcı ve dar bir çevreye münhasır yönetim anlayışından umduğunu bulamayan şahsiyetlerden birisi olacaktır. İttihat ve Terakki’nin meşhur Bab-ı Âli Baskını’nı onaylamadı ve cemiyetle fikir ayrılığına düştü. 1913 yılında ordudan ayrıldı ve Sofya Büyükelçiliği’ne tayin edildi. Atatürk’ün yakın arkadaşı olan Fethi Okyar, onun isteği ve tasvibi üzerine 1930 yılında liberal eğilimli Serbest Cumhuriyet Fırkası’nı kurdu. Ancak bu deneme başarısızlıkla sonuçlandı.

Beyannameyi görmemizi ve fotokopisini elde etmemizi sağlayan İSAM çalışanları Çiğdem Akyol, Nuri Taşkın ve Cemal Toksoy’a teşekkür ederim.

    BİLDİRİNİN ÇEVİRİ YAZISI

    “Vatanın refah ve saadetini temin etmek, milletin hukuk-ı mukaddesesini muhafaza eylemek terakki ve tekemmül esbabını hazırlamak asayiş-i umumiyeyi, emniyet-i dahiliye ve hariciyeyi halelden vikaye etmek vezâif-i mühimmesiyle mükellef olan hükûmet otuz şu kadar senedir hiçbirini zerre kadar olsun ifa etmedikten maada bütün mesai ve âmâli vatanin zevaline, milletin kahr u mazlûmiyetine masruf olmuştur. Hükûmet-i hâzıra asırlardan beri Saltanat-ı Osmaniyye’ye tabiiyetiyle müftehir olan necabeti, ulüvv-i cenâbı, şecaat ve mertliğiyle beyne’l-akvâm mümtaz bulunan Millet-i Osmaniye’nin merbûtiyet-i sadakatkâranesini su-i istimal ederek birkaç edepsizin milyonlarını tezyid, ezvâk-ı hayvaniyesini temin için her türlü vesâit-i zâlime ve hâineye müracaatla milletin kanını emmekten dünyaya karşı zelil ve hakir kullanmaktan çekinmemiştir. Efrâd-ı milletin eşyâ-yı beytiyyesi sattırılarak cebren tahsil edilen ve milyarlara baliğ olan paralara, birçok aileleri matem-zede ve sefil bırakarak ve döktürülen kanlara mukabil bu meş’ûm tarz-ı idarenin devamı müddetince vatanın eczâ-yı mukaddesesinin birer ikişer elden gittiğini, milletin hukuk-ı hürriyetten birer suretle mahrum edildiğini, her gün daha muzlim cehl ü esarete düştüğünü, dünyanın en nadir hazâin-i servetini haiz olan memleketin gittikçe tamiri gayri kabil harabiyet ve izmihlâle sürüklendiğini, asırlardan beri kardeş gibi bir arada yaşayan anâsır-ı milletin beynlerine tohm-ı nifak ekilerek biri birinin kanlarına susattırıldıklarını görmekten başka bir şey kazanmış mıdır? Hükûmet-i zâlimenin bu mertebe-i hıyânette dahi kalmayarak milletin donanmasını imhaya kasteylediğini, şevket-i bahriyemizi ma’dûm hâline getirerek vatanı her gün daha acı birer sille-i hakaretle zahm-dâr eylediğini huddâm-ı mecbûle-i merdânesi ile iştihâr eden ordumuzun re’s-i idâresine hırsızları ve alçakları geçirerek zaaf ve perişâniyetine sebep verildiğini inkâr etmek kabil midir?

    Ey vatandaşlar! Bu acı hakikatlerle kalbinizin her gün ezildiğini hissetmez misiniz? Sizi nimet-i hürriyetten nimet-i marifetten mahrum ederek kâbûs-ı belâ gibi vatanın istikbalini tehdit eden bu idâre-i müstebide ile akıbetinizin ne olacağını düşünmez misiniz? Muhit-i şefkatinde hayat bulduğunuz vatanın bütün istidat-ı refah ve saadetine rağmen şu meş’ûm felâket ve mazlûmiyetinden muazzeb olmaz mısınız? Evlâdı bulunduğunuz vatanın namını bile telâffuzdan sizi men edecek kadar vicdanınızı tazyik eden bu zulüm ve esaret altında ömür sürmek insanlığınıza ağır gelmiyor mu? Bilmiyor musunuz ki âlemde her hakarete tahammül eden, en mukaddes hukukunu gasp ettiren, benî nevini düşünmeyen insan hayvandan farkı olmayan şerefsiz bir insandır.

    Ey ahali, ey çiftçiler! Namuskârane mesainiz neticesinde kazandığınız maişetinizden ayırdığınız paralarla daha ne zamana kadar İstanbul’daki edâniyetin kîse-i melânetlerini doldurmaya, sefahat ve rezaletlerini idâme etmeye, milyonlar sarfıyla köşkler, apartmanlar vücuda getirmelerine yardım edeceksiniz? Padişah ile milletin arasına girerek hükûmetin müdürlükten bed’ ile vilâyetlere ve sadarete varıncaya kadar bilumum makamatını ehliyetsiz, faziletsiz ve namussuzlara veren, mahkemelerimizde hak ve adalet yerine zulüm ve rüşveti ikame eden, en âli mekâtibimizi hakikat ve marifeti tahrif edici hafiyelere makarr ittihaz ettiren, gazetelerimizi herkesin tezyif ve tahkirine lâyık erâcif-nameler hâline koyan, her nevi tekemmülât-ı medeniyyeden vesâit-i merâhileden milel-i sâirenin binde biri nispetinde olsun istifadeye mani olan, askerlerimizi sefil ve çıplak bırakan işbu edâniyetin daha ne zamana kadar haraç-güzârı olacaksınız?

    Artık yetişir! Vatanın istihsâl-ı saadet ve hürriyeti uğrunda hayatını hiçbir şeyden esirgemeyen, muhabbet-i vataniyyeyi en büyük meziyet-i insaniye tanıyan bilâ- tefrik-i cins ü mezheb bilcümle Osmanlı erbâb-ı hamiyeti ölmek veya hür olmak ahd ü peymanıyla millete müstaid olduğu şehrâh-ı felah ve necatı açmaya saadet ve hürriyetine sed çekmiş mevânii kırmaya azmetmiştir. Osmanlı Terakki ve İttihad Cemiyeti namı tahtında birleşen işbu erbâb-ı hamiyet mazlûmun hakkını zalimden almak, hukuk-ı mağsûbe-i milliyyeyi istirdad eylemek, bütün idâre-i cebriye-i hâzırayı lağv ile millet meclisini açtırmak karar-ı kat’îsindedir. Cemiyet’in vücudundan âgâh olmayan erbâb-ı namus ve fazilet vatandaşlarımıza ihtar ederiz ki bize peyrev olabilecek metanetten mahrum iseler istihsali pek karîb olan bu maksad-ı âli karşısında hiç olmazsa icâbât-ı namus ve hamiyetten katiyen ayrılmasınlar. Çünkü millet hıyanet ve alçaklık edenlere cezalarını vermek maksad-ı adalet-perverânesinden asla inhiraf etmeyecektir. Nankör hükûmet-i zâlimeye dahi ihtar ederiz ki millet hissiyatının da fevkinde bir kuvvetle istihsâl-i hürriyete çalışacağından âmâl-i müstebidanesi uğrunda şaşkınca tedâbirden ictinab etsin. Çünkü Cemiyet ve milletin mukabele-i taarruz-kâranesi hükûmeti pek çok zayiat ile intibaha getirecek şiddette olacaktır. Cenâb-ı Hak zalimlerin düşmanı ve adalet isteyenlerin muînidir.

    Yaşasın Vatan! Yaşasın Millet! Yaşasın Hürriyet
    Osmanlı Terakki ve İttihad
    Cemiyeti Selânik Merkezi
    (Mühür)