neslinur
Tue 13 July 2010, 12:54 am GMT +0200
Meslek Mevzuunda Yüksek İdeal:
Çocuğun maddî istikbali mes'elesinde dikkatimizi çeken Kur'ânî bir orjinalite, meslek hususunda yüksek idealler vermiş olmasıdır. Daha önce de söylediğimiz gibi, Kur'ân-ı Kerîm'de çocuğun meslekî formasyonuyla doğrudan alâkalı âyetlere, emirlere rastlanmaz iken, bu konuyla zımnen de olsa ilgi kurabileceğimiz bir kısım âyetlerde yüksek ideallerin söz konusu edildiğini görmekteyiz.
Bu âyetlerden biri, daha önce de temas ettiğimiz, ideal bir Müslümanın onbeş kadar vasfının zikredildiği bir pasajda geçer. İşte burada kaydedilen ve bir mü'minde bulunması gereken ideal vasıflardan biri, arkadan gelecek zürriyetinin istikbâli için Cenâb-ı Hak'tan talebte bulunmaktır:
"Onlar: 'Rabbimiz! Bize eşlerimizden ve çocuklarımızdan gözümüzün aydınlığı olacak insanlar ihsan et, bizi müttakilere önder yap' derler."[229] .
Yine bu mes'eleyle irtibat kurabileceğimiz, eski peygamberlerle alâkalı bir kısım dualarda da aynı mânâyı bulmaktayız. Hz. İbrahim ve Hz. İsmail Kabe'nin temellerini yükseltince şu duayı yaparlar:
Meâlen: "Rabbimiz! Yaptığımızı kabul buyur, şüphesiz ki, sen, hem işitir, hem bilirsin. Rabbimiz! İkimizi sana teslîm olanlardan kıl, soyumuzdan da sana teslim olanlardan bir ümmet yetiştir. Bize ibâdet yollarımızıgöster... Rabbimiz! içlerinden onlara senin âyetlerini okuyan, kitabı ve hikmeti öğreten, onları her kötülükten arıtan bir peygamber gönder. Doğrusu güçlü ve hakîm olan ancak sensin."[230]
Yine Hz. İbrahim, Cenab-ı Hakkın; "Seni insanlara önder kılacağım" hitabına karşı: "Soyumdan da"[231] talebinde bulunur.
Hz. İbrahim'in çocukları için yaptığı dua ile, yeni nesillere verilecek formasyon mes'elesi arasında kurulan irtibatın oldukça zayıf olacağına dair yapılacak bir itiraza hak vermekle birlikte hemen kaydetmek isteriz ki, İslâm fakîhleri, çocukların meslekî tevcih ve formasyonu mes'elesinde, âyet-i kerîmelerde ifâde edilen espiriye uygun bir esas getirmişlerdir.
Yâni çocuğa öğretilecek meslek, çocuğun babasının icra etmekte olduğu -halkın telâkkisi açısından- meslekten şerefçe daha düşük olmamalıdır. Söz gelimi, mesleği sarraflık olan bir kimse çocuğunu, itibarca daha dûn olan terziliğe vermemelidir. Şafiî fakîhlerinden Mâverdî (v. 450/1058), mevkii yüksek bir babanın çocuğuna, şu veya bu nokta-i nazardan zarar ve aşağılanma getirecek bir mesleğe vermemesi gerektiğini söyler.[232] Hanefî fakîhlerinden Üsrûşenîde (v. 632/1230), çocuğu, babasının mesleğinden daha düşük bir mesleğe vermemek gerektiğini ifâde eder.[233]
Burada belirtilmek istenen husus, halkın örfünde ve efkâr-ı umûmiyede mevcut olan değerlendirmelerin nazar-ı itibara alınması gereğidir. Mücerred din açısından şu veya bu mesleğin diğer bir mesleğe nazaran daha şerefli olduğunu söylemek mümkün değildir. Üstelik şu mesleğin şerefli, öbürünün şerefçe dûn olması gibi değerlendirmeler zamana, zemîne, içtimaî muhite göre değişen izafî hükümlerdir.
Hanbelî âlimlerden olan İbnu Kayyim (v. 751/1350), daha değişik bir görüşle, çocuğun göstereceği istîdâda göre, meslek veya mektebe verilmesini teklif eder: "Eğer baba, çocukta iyi bir anlayış, sıhhatli bir idrak, kuvvetli bir hafıza ve yeterli bir kavrama keşfederse onu ilme teşvik etmelidir. Zira bu vasıflar, ilmi kolayca kabul için çocukta fıtrî bir kabiliyetin varlığına delildir... Bunun aksine, çocukta meslek-lerden birine müteveccih bir heves ve kaabiliyet görürse ve bu meslek de mubah ve insanlar için faydalı bir meslek ise, çocuğu o sahada yetiştirmesi gerekir."[234]
Hülâsa, bütün İslâm mezhepleri, bulûğ çağından önce, çocuklara meslek öğretilmesinin lüzumunda ittifak etmekle kalmayıp, bu mesleğin çocuğun kabiliyet ve ailesinin içtimaî mevkiine uygun olmasını ve insanlara faydalı bulunmasını da şart koşarlar. Bu hükümlere giderken âlimlerin, bir kısmını yukarıda kaydettiğimiz, Kur'âhî nâslardan istifade ettiği muhakkaktır. İslâm dini, ayrıca, çocuğa, bulûğdan önce meslek öğretme vecibesinin nazariyatta kalmayıp, fiilen gerçekleşmesini sağlamak için, başkaca prensipler koymuş, mümkün mertebe bu hususu te'minat altına almaya çalışmıştır. Ancak konunun teferruatına girmek bizi asıl maksadımızdan uzaklaştıracaktır.[235]
Çocuğun maddî istikbali mes'elesinde dikkatimizi çeken Kur'ânî bir orjinalite, meslek hususunda yüksek idealler vermiş olmasıdır. Daha önce de söylediğimiz gibi, Kur'ân-ı Kerîm'de çocuğun meslekî formasyonuyla doğrudan alâkalı âyetlere, emirlere rastlanmaz iken, bu konuyla zımnen de olsa ilgi kurabileceğimiz bir kısım âyetlerde yüksek ideallerin söz konusu edildiğini görmekteyiz.
Bu âyetlerden biri, daha önce de temas ettiğimiz, ideal bir Müslümanın onbeş kadar vasfının zikredildiği bir pasajda geçer. İşte burada kaydedilen ve bir mü'minde bulunması gereken ideal vasıflardan biri, arkadan gelecek zürriyetinin istikbâli için Cenâb-ı Hak'tan talebte bulunmaktır:
"Onlar: 'Rabbimiz! Bize eşlerimizden ve çocuklarımızdan gözümüzün aydınlığı olacak insanlar ihsan et, bizi müttakilere önder yap' derler."[229] .
Yine bu mes'eleyle irtibat kurabileceğimiz, eski peygamberlerle alâkalı bir kısım dualarda da aynı mânâyı bulmaktayız. Hz. İbrahim ve Hz. İsmail Kabe'nin temellerini yükseltince şu duayı yaparlar:
Meâlen: "Rabbimiz! Yaptığımızı kabul buyur, şüphesiz ki, sen, hem işitir, hem bilirsin. Rabbimiz! İkimizi sana teslîm olanlardan kıl, soyumuzdan da sana teslim olanlardan bir ümmet yetiştir. Bize ibâdet yollarımızıgöster... Rabbimiz! içlerinden onlara senin âyetlerini okuyan, kitabı ve hikmeti öğreten, onları her kötülükten arıtan bir peygamber gönder. Doğrusu güçlü ve hakîm olan ancak sensin."[230]
Yine Hz. İbrahim, Cenab-ı Hakkın; "Seni insanlara önder kılacağım" hitabına karşı: "Soyumdan da"[231] talebinde bulunur.
Hz. İbrahim'in çocukları için yaptığı dua ile, yeni nesillere verilecek formasyon mes'elesi arasında kurulan irtibatın oldukça zayıf olacağına dair yapılacak bir itiraza hak vermekle birlikte hemen kaydetmek isteriz ki, İslâm fakîhleri, çocukların meslekî tevcih ve formasyonu mes'elesinde, âyet-i kerîmelerde ifâde edilen espiriye uygun bir esas getirmişlerdir.
Yâni çocuğa öğretilecek meslek, çocuğun babasının icra etmekte olduğu -halkın telâkkisi açısından- meslekten şerefçe daha düşük olmamalıdır. Söz gelimi, mesleği sarraflık olan bir kimse çocuğunu, itibarca daha dûn olan terziliğe vermemelidir. Şafiî fakîhlerinden Mâverdî (v. 450/1058), mevkii yüksek bir babanın çocuğuna, şu veya bu nokta-i nazardan zarar ve aşağılanma getirecek bir mesleğe vermemesi gerektiğini söyler.[232] Hanefî fakîhlerinden Üsrûşenîde (v. 632/1230), çocuğu, babasının mesleğinden daha düşük bir mesleğe vermemek gerektiğini ifâde eder.[233]
Burada belirtilmek istenen husus, halkın örfünde ve efkâr-ı umûmiyede mevcut olan değerlendirmelerin nazar-ı itibara alınması gereğidir. Mücerred din açısından şu veya bu mesleğin diğer bir mesleğe nazaran daha şerefli olduğunu söylemek mümkün değildir. Üstelik şu mesleğin şerefli, öbürünün şerefçe dûn olması gibi değerlendirmeler zamana, zemîne, içtimaî muhite göre değişen izafî hükümlerdir.
Hanbelî âlimlerden olan İbnu Kayyim (v. 751/1350), daha değişik bir görüşle, çocuğun göstereceği istîdâda göre, meslek veya mektebe verilmesini teklif eder: "Eğer baba, çocukta iyi bir anlayış, sıhhatli bir idrak, kuvvetli bir hafıza ve yeterli bir kavrama keşfederse onu ilme teşvik etmelidir. Zira bu vasıflar, ilmi kolayca kabul için çocukta fıtrî bir kabiliyetin varlığına delildir... Bunun aksine, çocukta meslek-lerden birine müteveccih bir heves ve kaabiliyet görürse ve bu meslek de mubah ve insanlar için faydalı bir meslek ise, çocuğu o sahada yetiştirmesi gerekir."[234]
Hülâsa, bütün İslâm mezhepleri, bulûğ çağından önce, çocuklara meslek öğretilmesinin lüzumunda ittifak etmekle kalmayıp, bu mesleğin çocuğun kabiliyet ve ailesinin içtimaî mevkiine uygun olmasını ve insanlara faydalı bulunmasını da şart koşarlar. Bu hükümlere giderken âlimlerin, bir kısmını yukarıda kaydettiğimiz, Kur'âhî nâslardan istifade ettiği muhakkaktır. İslâm dini, ayrıca, çocuğa, bulûğdan önce meslek öğretme vecibesinin nazariyatta kalmayıp, fiilen gerçekleşmesini sağlamak için, başkaca prensipler koymuş, mümkün mertebe bu hususu te'minat altına almaya çalışmıştır. Ancak konunun teferruatına girmek bizi asıl maksadımızdan uzaklaştıracaktır.[235]