meryem
Sat 5 February 2011, 06:58 pm GMT +0200
I. Meselenin Önceki Durumu
Batılı bilginler tarafından genel ahlâk üzerine kaleme alınmış incelemelere hızlı bir göz atış orada, onların Kur'ân ahlâkı hususundaki suskunluklarından ileri gelen, gayet geniş ve oldukça derin bir boşluğu görmek için yeterli olacaktır. Gerçekte bu incelemeler bize, Yunan Paganizmi ve daha sonra da Yahudi ve Hıristiyan dinleri tarafından anlaşılan şekilleriyle, ahlâkî kaidelerden az çok uzun bir şekilde söz etmektedirler. Fakat onlar, bir kere bu üç devreye göz atış tamamlanınca, İslam ahlâk kanunu ile ilgili herşeyi bir yana bırakarak, bizi ani bir sıçrama ile hemen Avrupa'da modern zamanlara götürüyorlar.Bununla birlikte bu konular da Kur'ân-ı Kerim'in getirdikleri paha biçilmez bir değere sahiptirler. Ahlâkî doktrinler tarihi onunla vüs'at, derinlik ve ahenk yönünden değer kazanacak ve bizzat ahlâk problemi ondan, yeni olduğu kadar ebedî güçlüklerini de halletmek için, sadece menfaat elde edecektir.Böylesine bir doktrinin bu şekilde atlanması ve susularak geçilmesi büyük bir kayıp değil midir?Bunu genel ahlâk incelemeleri içerisinde aramak yerine, eğer biz hususiyle İslâm'la ilgili meseleleri ele alan Avrupalı eserlere müracaat edecek olursak, Kur'ân-ı Kerim'in ahlâkî emirlerini hülâsa etmek üzere XIX. yüzyıl boyunca yapılan denemeleri bulacağımız gerçektir. Fakat bu denemelerin kadrosu çoğu zaman gayet sınırlıdır ve muhtevası gerçek Kur'ân akidesine sadakatle cevap vermekten uzaktır.Kadro ile ilgili olarak, sadece meselenin nazarî tarafı atlanmamış, hiçbir Avrupalı bilgin henüz Kur'ân'm genel ahlâk prensiplerini çıkarmaya teşebbüs etmemiştir. Fakat öte yandan, içlerinden hiçbiri onun pratik kurallarını formüle etmeyi ve onları noksansız bir kanun şeklinde sunmayı düşünmemiştir. Onlarm tüm gayretleri, ibadet ve davranışla ilgili, yaklaşık olarak büyük bir sayıdaki Kur'ân âyetlerini gruplandırmış ve harfiyen tercüme etmiş olmaları vakasmda yatmaktadır.Garcin de Tassy bize "Le Koran: Doctrines et Devoirs (Paris, 1840)" diye adlandırılan küçük bir kitapçıkla bu, Kur'ân'm konulara müteallik özetleri serisini başlatmış gibi görünmektedir. Onu, "Mahomet, Lois Morales, Civiles, et Religieuses" başlığı altında Savary'nin tercümesinden seçilmiş parçaları 1850'de yayınlayan Lefevre ve daha sonra da "Mahomet et Le Koran" (Paris, Didier 1865) da Barthelemy Saint-Hilaire izlemiş bulunmaktadır.Temel eksikliklere gelince, bu durum ya hatalı bir tercümeden ya kötü bir zabıttan veya bu iki faktörün birleşmesinden ileri gelmektedirler. Bu duruma bilhassa Jules La Beaume'un "Kor'an Analyse" (Paris, Maisonneuve, I878)'sinde rastlanmakta olup, üstelik o en ziyade noksan analitik eserdir.[5]Bu durumda bize, bu yanlışları düzeltmek, Avrupa kütüphanelerin-deki bu boşluğu doldurmak ve Batılı bilginlere Kur'ân ahlâkının gerçek çehresini göstermek maksadıyla konuya cevap vermek ve onu daha sağlıklı bir metod takip ederek incelemek kaçınılmaz gözükmüştür ve bu, gerçekte halihazır çalışmada bizim temel amacımız olmuştur.Lâkin, bizzat kendi îslamî kütüphanemize müracaat ettiğimizde onun şimdiye kadar iki çeşit ahlâkî eğilimi tanıdığını müşahede ettik: Bunlar, ya faziletin yüksek değeri kanaatini ilham etmek suretiyle gençliğin ahlâkını şekillendirmeye müteveccih pratik nasihatlardır[6] veya çoğu zaman Efiatun-cu ya da Meşşaî modelden kopya edilmiş, ruhun tabiatı ve hassalarının bir tasviri ve sonra da faziletin bir tarifi ve bölümleridirler.[7] Ve her iki metodun aynı yazarın kaleminde üst üste geldiğinin görülmesi nadir değildir.[8]Böylece bütün bu durumlarda, orada yazarların derin düşüncelerinin ve felsefî tetkiklerinin meyvelerini ortaya koymaya çalıştıkları ve Kur'ânî metinlerin bulunmadıkları veya sadece talî derecede yer aldıkları katıksız İnsanî eserler söz konusu idi.Şu halde, müslümanlar nezdinde olduğu gibi, kendilerini İslâmiyet araştırmalarına vermiş bulunanlar katında da, ne teorik ve ne de pratik bakımdan, Kur'ân ahlâkı başlı basma bir inceleme ve derleme konusu olmuştur. Bu çifte tasdikin kesin bir karaktere bürünmesi ve her çeşit şüpheden uzak olması maksadıyla, bizim oraya bazı sarahatları ilave etmemiz gerektiği kanaatindeyiz.İlk Önce, spekülatif alanda, araştırmalarımızla bugüne kadar keşfedilmemiş bir ülkeye girdiğimizi iddia etmiyoruz. Müslüman âlimler, daha ilk devirlerden itibaren bu konudaki yeteneklerini ortaya koymuşlardır. Kelâmcılar ve usülcüler iyi ve kötünün (veya onların tabiri ile hüsün ve kübûh) Ölçüsü hakkında, fıkıhcılar sorumluluğun şartları konusunda, ahlâkçılar ve mutasavvıflar gayretin müessiriyetİ ve niyetin safiyeti hakkında çalışma yapmışlardır. Fakat bu mefhumların böylece, ahlâk düşüncesi ile yakından veya uzaktan alâkalı ve her zaman için sırf ahlâkî nok-ta-i nazara sıkı bir şekilde bağlı kalmayan çeşitli disiplinler içerisinde serpiştirilmiş olmalarının ötesinde, onunla ilgili olarak ortaya konulan nazariye de, geniş bir ölçüde, şahsî görüşlere değilse bile hiç olmazsa ekolünün zihniyetine bağlı kalmış ve Kur'ân, onlar tarafından sahip olunan falan veya filan anlayışı aydınlatmak üzere, sadece tamamlayıcı olarak zikredilmiştir.Pratik planda, gerçi biliyoruz ki Gazali, Cevahir el-Kur'ân adlı eserinde Kur'ânî cevheri tahlil etmeyi ve onu, biri bilgi ile ilgili öteki de davranışla alâkalı iki temel unsura irca etmeyi denemişti. O bu hususta birinci kategori ile ilgili 763 ve ikincisi ile ilgilide 741 âyet-i kerimeyi tesbit edecek dereceye erişmişti.[9]Maalesef, inşa edilecek malzemelerin hazırlanmasında bir ilk adımı teşkil eden bu tür envanteri, kendisinden binanın yükseltilmesi için lüzumlu olan tekemmül takip etmemiştir.Bununla birlikte, orada genel olarak materyallerin seçiminin bir kurala göre yapıldığını ve pratik bölümde seçilen âyetlerin ekseriya bizim incelememizin konusuyla çakıştığını kabul etmek gerekir. îster Hanefî kadısı Hicrî 370'de vefat etmiş bulunan Ebu Bekr el-Cassas'rn "Ahkâm el-Kur'ân" (istanbul, H.1338)'ında olsun, ister H. 542'de vefat etmiş bulunan Malikî kadısı Ebu Bekr îbn el-Arabfnin "Ahkâm el- Kur'ân" (yay. Sa'ada, Kahire, H.1331) başlıklı eserinde olsun, isterse H.1130'da vefat etmiş bulunan Hintli Hanefî Molla Ahmet Ciûn'un "Tefsirât el-Ahmediyye fî Beyan el-Âyât eş-Şer'iyye" (Bombay, H.1327)'sinde olsun, yapılan aktarmalar böyle değildirler. Bu eserlerde, sadece ahlâkla ilgili Kur'ân metinleri hukukî, usulle ilgili, kelamı, kozmolojik ve öteki konulara ilişkin metinler tarafından içinden çıkılmaz bir şekilde boğulmuş olmakla kalmamakta; iki Kâdı'da metinle ancak uzak bir münasebeti bulunan meseleler hususunda ve sadece fırsat düştüğü için zikredilen âyetleri görmekteyiz.Her halükârda, sûrelerin düzenine göre Kur'ân âyetlerini gruplandır-ma tarzları itibarıyla, Gazalî dahil tüm yazarlar iktibaslarını hiçbir aile zihniyetinin birbirine bağlamadığı ve orada hiçbir düşünce silsilesinin yer almadığı dağınık malzeme yığını haline getirmişlerdir. Böylece, her sûrenin ilk bütünlüğünü bozduktan sonra onlar oraya seçilen parçalar arasında mantıkî bir birliği ve Öğretim kuralının icap ettirdiği metodik bir sınıflamayı ilave edememişlerdir.Bu mantıkî düzeni H. 993'te vefat etmiş bulunan Şii âlimlerinden A, M. Erdebilî'nin "Durret'ül Beyan" adlı eseri ve H. 1150'de vefat etmiş bulunan A. I. A. el-Cezâirî en-Necefî'nin "Kalâid ed-Durer"mde bulmaktayız. Fakat, İslâm Hukuku ile ilgili Kur'ânî naslar için repertuvar olarak mülahaza edilebilecek olan bu iki kitap[10] ahlâkî konuları ancak nadiren işlemektedirler.Böylece, hiç kimse bildiğimiz kadarıyla, şimdiye kadar, bütünüyle Kur'ân-ı Kerim ahlâkım ortaya koymaya teşebbüs etmemiş ve komşu disiplinlerle olan bağlılıklarından bağımsız olarak, insicamlı bir yapı şekli altında onun prensipleri ve kurallarım sunmayı denememiştir. îşte bizim, gücümüzün ölçüsünde yerine getirmeyi kendimize görev bildiğimiz çalışma budur. [11]
[5] Fakat, benzer başlıklar altında âyetlerin tekrarından ve La Beaume'un Arapça bilmemesi sebebiyle yararlanmak zorunda kaldığı Karlsimirski tercümesinin yanlışlarının muhafaza edilmesinden mâada; onun, âyetleri hülasa etmek üzere kullandığı başlıklar metinlere o kadar kötü bir şekilde tekabül etmektedirler ki bazan, manayı bile tersine çevirmektedirler. îşte bu şekildedir ki bazı yerlerde, Kur'ân'm insanları egoizme ve intikama teşvik ettiği, ihanet, ahde vefasızlık ve daha bilmem nelere... cevaz verdiği intibaı edinilmektedir.
[6] Bu türün en mükemmel eserleri arasından îbn Hazm'm Mudâvât en~Nufııs {yay. Adhame, Kahire) başlığını taşıyan risalesini zikredelim.
[7] Bu düşünce silsilesinde, en karakteristik ve en meşhur eser Ibn Miskeveyh'in Tehzîb el-Ahlak’ıdır.
[8] Isfahanî'nin Zarî'a'sında^ve daha tam ve geniş bir şekilde Gazalî'nin pek çok eserlerinde ve bilhassa "ihya Ulûm ed-Dîn" diye anılan tslâmî ansiklopedisinde görüldüğü gibi.
[9] Bu toplam olarak 1500 âyetten biraz fazla tutmakta olup, islam'ın Kutsal Ki-tab'ının dörtte birinden daha az bir kısmını temsil etmekte; ona göre geri kalan kısmı, sadece tamamlayıcı hususları ele almaktadır. Bu, diyor o, Kitab'ın en kıymetli maddesini saran kabuk gibidir. Bazı değişikliklerle bu eski çalışma yakın tarihlerde Fransız dilinde bir Türk yazar, General Mahmut Muhtar Katırcıoğlu tarafından "La Sagesse Koranique, versets choisis" (Paris Geuthner, 1935) başlıklı bir derlemede yeniden ele alınmış olup, orada yazar iki unsuru tamamen birbirine karıştırdıktan ve önceden ayrılmış olan sûre başlıklarını bile kaldırdıktan sonra Gaza-lfnin derlemesini kısaltmış olarak (1500 yerine 1200 âyet} yeniden yayınlamıştır.
[10] İki kitab farsca yayınlanmışlardır ve orada konular geleneksel hukuk incelemelerinin alışılmış düzenine göre tasnif edilmişlerdir. Onun bir nüshası Kahire'de meslektaşımız ve dostumuz Kadı Ahmet Mahmut Şakİr'de bulunmaktadır.
[11] M. Abdullah Draz, Kur’an Ahlakı, İz Yayınları: