- Mescid olan vakfın hususiyetleri

Adsense kodları


Mescid olan vakfın hususiyetleri

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Wed 30 March 2011, 12:57 pm GMT +0200
Mescid Olan Vakfın Hususiyetleri:




Bir mescid yapan kimse onun yolunu kendi yerinden ayırıp içinde insanların namaz kılmalarına izin vermediği müddetçe, bu bina kendi mülkiyetinden çıkmaz: Böyle yapmazsa, o mekân sırf Allah (cc) için tahsis edilmiş olmaz. Bu Ebû Hanîfe ile İmam Muhammed'e göredir. Eğer böyle yapılırsa, o yer mütevelliye teslim edilmiş olur. Bu iki zata göre bu şarttır. Ebû Yûsuf a göre sırf 'burayı mescid kıldım' demesiyle o yer mescid olur. Çünkü tıpkı köle azad etmede olduğu gibi vakfetmede de teslim şart değildir.

Ebû Hanîfe ile İmam Muhammed'e göre iki mes'ele arasindaki fark şudur: Kölenin nefsi kendi elindedir. Azad edilmesi durumunda her hangi bir kimseye teslimine gerek yoktur. Ama mescid böyle değildir; mescidin teslimi Hasan'm rivayetine göre, orada bir cemaatin namaz kılmasıdır. Çünkü mescidler cemaat için yapılmışlardır. Orada bir kişi namaz kılar ya da birer birer münferid olarak bir cemaat orada namaz kılarsa, bu teslim olarak sahih olmaz. Bu İmam Muhammed'in kavlidir. Bunun sebebini de açıklamıştık.

Başka bir rivayete göre ise, bu teslim olarak sahih olur. Çünkü bu mescidlerin hususiyetlerindendir. Böylece o mescid kulların malı ve hakkı olmaktan çıkıp Allah (cc) in malı olur. Bir âyet-i kerîmede Allah (cc) şöyle buyurmuştur:

"Ve mescidler Allah (cc) a aittir." (Cinn: 18). Burada Allah (cc) Kabe gibi, mescidleri kendi zatına mahsus kılmıştır. Bu sebeple mescid inşasında sahibinin kendisi için muhayyerlik şartı koşması, orada imamlık edecek kimseyi tâyin etmesi, orada namaz kılacak kimseleri belirlemesi sahih olmaz. Ama mescidden başka vakıflarda hüküm böyle değildir. Çünkü o vakıflar diğer mülkler gibi mülk olarak kalırlar. Ancak onlardan barınma ve ziraat şeklinde faydalanılır. Öyle ki, bir mescid sırf Allah (cc) a mahsus kılınmazsa; meselâ altı bodrum veya üstü ev olursa, veya bir kimse binasının ortasını mescid yapar da insanların oraya girip namaz kılmalarına izin verirse, orası mescid olmaz. Sahibi ölünce de miras olarak mirasçılarına intikal eder. Ancak altındaki bodrum veya üstündeki yapı mescidin maslahatları için ise, ya da o mescide vakfedilmiş ise; o zaman mescid hükmüne girer. Rivayet edildiğine göre İmam Muhammed Rey şehrine girdiğinde yerlerin darlığı yüzünden hiç bir şart aramaksızın bütün bunları caiz görmüştür. Bağdad'a girdiğinde Ebû Yûsuf un da aynı şekilde bunları caiz gördüğü rivayet edilmiştir.

Bir mescidin çevresi harap olur da, insanlar onu terk edip dağılırlarsa; tekrar eski sahibinin mülkü haline gelir ve eski sahibi ölmüşse, mirasçılarına intikal eder. Bu İmam Muhammed'e göredir. Ancak Ebû Yûsuf bu görüşe muhaliftir. Bazıları Ebû Hanîfe'nin kavlinin bu hususda İmam Muhammed'in kavliyle; bazıları da Ebû Yûsuf'un kavliyle birlikde olduğunu söylemişlerdir.

Bir kimse müslümanlar için bir çeşme, yolcular için han, kervansaray veya havuz yapsa, kuyu kazsa, kendi yerini insanlar için mezarlık ya da yol yapsa; hâkim karar vermedikçe veya yapanın vefatını müteakib bunların vakıf olacaklarına dâir vasiyyeti bulunmadıkça Ebü Hanîfe'ye göre geçerli olmaz: Çünkü kendisinin hakkı henüz ondan kopmamıştır. Öyle ki, o havuzdan içmesi, o handa barınması, o mezarlığa ölü defnetmesi, o çeşmeden su taşıması; sahibi için caiz olur. Ama mescidde hüküm bunun hilafinadır. Çünkü mescidi yapanın mescidde hakkı kalmaz. Ebû Yûsuf a göre sadece 'vakfettim' demekle, vakıf gerçekleşir. Bunun sebebini daha evvel açıklamıştık. Zira vakfın gerçekleşmesi için vakfedilen akarın mütevelliye teslimi şart değildir. İmam Muhammed'e göre teslim şarttır. Teslim de kendilerine vakfedilen kimselerin gelip vakıf çeşmesinden su içmeleri, kuyudan su çekip almaları, mezarlığa cenaze defnetmeleri, han ve kervansarayda konaklamaları, havuzdan su içmeleri şeklinde gerçekleşir. Bunun için de bir kişinin gelip bu vakıf mailanndan yararlanması kâfidir. Çünkü aynı cinsden herkesin gelip oradan yararlanması mümkün değildir.

Vakfeden kişi vakfı için bir mütevelli tayin edip vakfı ona teslim ederse, caiz olur. Çünkü o kendilerine vakfedilenlerin naibidir. Aynı şekilde bir kimse yaptırdığı bir mescidi o mescidin çıkarlarını gözetecek birine teslim ederse, bu da caiz olur. Orada namaz kılmasa bile mescidin ona teslim edilmesi sahihdir. O mescidi hâkime veya hâkimin naibine teslim etmesi de caizdir. Örfe göre herkesin buna ihtiyacı olduğundan dolayı, bunda zenginlerle fakirler müsavidirler.

Hastalık halinde yapılan vakıf vasiyyet olur: Çünkü bu teberrûdur ve diğer teberrûlar gibidir.

Vakıf olan bir kervansaraya ihtiyaç kalmazsa, onun vakfı kendisine en yakın olan bir kervansaraya nakledilir: Çünkü en faydalı ve maslahata en uygun yol budur.

Bir kervansarayın kapısının önünde bir köprü bulunuyor; bu köprüden geçmeden kervansaraya ulaşmaya imkân yok. Ancak o köprünün vakfı yoksa, kervansarayın vakfının geliriyle o köprüyü tamir etmek caiz olur. Çünkü bu köprü halkın yararınadır.

Cami dar gelse ve yanında umuma âit yol bulunsa; cami yol tarafına genişletilir: Cami de, yol da müslümanlarmdır. Bunu İmam Muhammed kesin bir dille ifade etmiştir. Yol dar gelince, o da cami tarafına genişletilir: Müslümanlar için daha faydalı gerekçe ile amel edilerek böyle yapılır.

Dâva açılmadan vakıf üzerine yapılan şehâdete dayanılarak hüküm vermek caizdir. Çünkü bu Allah (cc) in hukukundandır; davacıya ihtiyaç yoktur. Hâkim bunda içtihad eder ve karan da ittifakla geçerli olur. [10]




[10] Bu hadîsi Buharî, Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî, Neseî, İbn. Mâce, Mâlik ve Ahmed rivayet etmiştir