Hadice
Fri 21 January 2011, 03:26 pm GMT +0200
MERHAMET ETMEYENE MERHAMET EDİLMEZ:
Mü’min ALLAH’ın rahmetine daima muhtaç olduğuna inanır. Bu İlahi rahmet sayesinde dünyada yaşar, ahirette kurtulaşa erer; fakat şunu da yakinen bilir ki, insanlara merhamet etmeden Tanrının rahmetine erişilmez “ALLAH ancak merhametli kullarına rahmet eder”. “Merhamet etmeyene merhamet edilmez”. “Yeryüzündekilere merhamet edin ki, göktekiler de size merhamet etsinler”.
Mü’min, sadece imanlı kardeşlerine merhamet etmez -gerçi ortak iman nedeniyle ilk önce onları düşünür. İman bir kaynaktırki, oradan merhamet fşıkırır ve bundan herkes istifade eder. Peyamberimiz (s.a.v.) ashabına şöyle buyuruyorlar: “Merhamet edmedikçe mü’min olamazsınız. Ashab: Hepimiz merhamteliyiz, ya Resulallah, dediler. Efendimiz: Bir arkadaşınıza karşı gösterdiğiniz özel merhametten bahsetmiyorum; Ben genel merhameti kasdediyorum, buyurdu”. Hadisi Taberani rivayet etmiştir. Kur’an-ı Kerim de mü’minleri şöyle vasfediyor “Birbirlerine sabrı tasviye ederler, birbirlerine merhameti tavsiye ederler”.
Hatta bu merhamet insan sınırını da aşar dilsiz hayvanlara kadar varır. Mü’min sınırını da aşar dilsiz hayvnalara kadar varır. Mü’min hayvana da merhamet eder ve onun hakkında ALLAH’dan korkar. Bilir ki, Rabbinin karşısında bu dilsiz mahluklardan da sorguya çekilecektir. Peygamberimiz, ashabında şunu ilan etmişti: Bir köpeğe su verdiği için cennet kapıları bir kötü kadına açılmış ve ALLAH onu affetmiştir. Kedisini ölünceye kadar hapseden, yemek vermeyen ve böcek falan yemesine de müsaade etmeyen bir kadına da cehennem kapıları açılmış ve ALLAH ona azab etmiştir. Günahsız bir kediyi hapseden böyle cezaya çarptırılırsa, ya sadece: Rabbimiz ALLAH’dır, diyen on binlerce insanı hapsedenlerin cezası ne olur acaba?!
Bir adam, Peygamberimize: Ben bir koyunu bile kesemem, ya Resulallah, dedi. Efendimiz de: Sen ona merhamet edersen ALLAH da sana merhamet eder, buyurdu. Hadisi Hakim rivayet etmiştir. Hz. Ömer, bir adamın, kemek için bir koyunu sürükleyerek götürdüğünü gördü: “Bire adam onu ölüme nazikçe götür” dedi.
Tarihçiler rivayet ediyorlar: Amr b. As, Mısır’ı fethederken, “Fustat”ının ( çadırının ) üzerine bir güvercin kondu; tepesine yuva yaptı. Amr b. As oradan ayrılacağı zaman kuşu gördü; çadırı yıkarak onu rahatsız etmek istemedi ve olduğu yerde bıraktı. Zamanla çadırın etrafında evler yapıldı ve “Fustat” (eski Mısır) meydana geldi.
Ömer b. Abdülaziz’in hayatını yazan İbnü’l-Hakem anlatıyor: Ömer b. Abdülaziz, lüzumsuz yere atları mahmuzlamayı yasak etti. Posta genel müdürüne şu emri verdi: Hiç bar ata ağır gem vurulmasın. Ucunda demir bulunan kırbaçla dövülmesin. Mısır valisine de şöyle yazmıştı. Duyduğuma göre orada bazı nakliye develerine bin rıtıllık yük vuruyorlarmış. Bu yazımı aldıktan sonra bir deveye altı yüz rıtıl’dan fazla yük vurulduğunu duymayayım.
Bu içten fışkıran ve yaygın merhamet, ALLAH’a ve ahirete imanın bir eseridir. O imandır ki, ılık rüzgarı ile kalır kalpleri inceltir ve katı kalpleri yumuşatır.
Hz. Ömer’i görmüyor musunuz -cahiliyette iken ne kadar sert ve katı idi- iman ona na yaptı? Kalbinden şefkat ve merahamet pınarları akıttı. Rivayete göre cihiliyyette iken bir kız çocuğunu diri diri gömmüştü. İslam’da hilafet yükünü sırtlanınca, ülkenin öbür ucunda tökezleyen bir katırdan kendini ALLAH katında mes’ul sayardı.
Bu inanç ve bu ahlak ilk Müslümanların bütün işlerinde görülürdü. Hatta düşmanları ile muharebe ederlerken bile bunu açıkça görmek mümkündür. Peygamberimiz, bir gazvede öldürülmüş bir kadın gördü; kadınlar savaşmaz; kadınları, ihtiyar ve çocukları, savaşa katılmayanları öldürmeyiniz, buyurdu.
Ashabı da aynı şefkat ve merhamet duygusu ile O’nun izini takip ettiler. İşte Hz. Ebu Bekir, Üsame ordusunu uğurlarken şöyle tavsiyede bulunuyor: “Kadınları, ihtiyarları, çocukları öldülrmeyiniz. Hurma ağaçları ve diğer meyveli ağaçları kesmeyiniz. Önünüzde Savmaa’lara (ibadethanelere) çekilmiş birtakım insanlar göreceksiniz; onları dinleri ile başbaşa bırakınız”. Hz. Ömer de şöyle diyor: Savaşa katılmayan çiftçilere dokunmayın.
Hz. Ebu Bekir’e büyük düşmanlarından birini kesik başını getiriyorlar. Bu hareketi beğenmiyor, hoşnuzsuzluğunu ilan ediyor ve başı getirene şöyle diyor: Bir daha bana baş getirilmesin. Onlar da bize aynı şeyi yapıyorlar, diyenlere: Demek İranlılarla Rumların kötü adetlerini mi takıp edelim?! Mektup ve haber yeter!
İşte İslam savaşları böyle merhametli, şefkatli savaşlar idi. Zaruret olmadıkça kan dökülmezdi. Fransız Filozofu Gustave Lebon da aynı şeyi mülahaza etmiş ve şöyle demiştir: Tarih Araplardan daha adil ve daha merhametli fatihler görmemiştir!