sumeyye
Sun 29 July 2012, 03:45 pm GMT +0200
II. Menzûrun Bihi Söylenmeyen Adak: [857]
a) Bir gruba göre, menzûrun bihi söylenmeyen adak için, zıhâr keffareti ödenir.
b) Cumhur'a göre, böyle bir adak için, yemin keffareti ödenir:
(1) Hanefi Mezhebine göre, “adağım olsun yalan söylemeyeyim veya adağım olsun filan yere gitmeyeyim” gibi sözler, “ahdim olsun” gibi birer yemin sayılır, sanki keffaret adanmış olur. Bu sebeple, yalan söylense veya o yere gidilse, yemin keffareti gerekir.” Adağım olsun” sözleri ve oruç, sadaka, hac gibi bir mana kastedilmedikçe yemin sayılır. Menzûrun bihi belli olmayan adakta bulununca -şarta bağlı olsun olmasın-, herhangi bir şeye niyet edildiyse, onun yerine getirilmesi vaciptir. Msl. “şu adağım olsun, şunu yaparsam Allah için adağım olsun” şeklinde adakta bulunulur ve bu sırada namaz, oruç, hac veya umreye niyet edince, onun yerine getirilmesi gerekir, yemin keffareti ödenmez. Ancak, adak sırasında herhangi bir niyet taşınmazsa, -bu çeşit adağa Müphem Adak denir- hânis olunarak yemin keffareti ödenir. Bu son çeşit adak türü olan adakta oruca niyet edilir, fakat sayısı belirtilmezse, üç gün oruç tutulur, doyurmaya niyet edilirse on fakir doyurulur, ancak sayı ve miktar belirtilirse emredildikleri farz türündeki benzerinin enazına göre -msl., bir gün oruç, yarım sa' sadaka, iki rekât namaz- yerine getirilir. Vakti belli adakta, menzûrun bihin bulunması çeşitli şekillerde olur. Hatırına yemin ve adak gelmez veya adağa niyet edip yemine niyeti olmaması halinde, bu, icmayla adak olur. Adağa niyet etmeyip yemine niyet edince, ittifakla yemin olur; yemine niyet edip, hatırına adak gelmez veya hem yemin hem adağa niyet edince, Ebu Hanife ve eş-Şeybanî'ye göre hem yemin, hem adak olur, Ebu Yusuf’a göre yalnız yemin olur.
(2) Hanbelî Mezhebine göre, hiçbir şeye niyet etmeksizin “adağım olsun, Allah için adağım olsun veya şunu yaparsam, söylemezsem” şeklindeki adaklar için, yemin keffareti ödenir.
[857] Bilmen, Büyük İslâm İlmihali, s. 318; Cezîrî, Fame, c. II, s. 78; İbn Rüşd, BM, c. I, s. 344; Kâsânî, BS, c. V, s. 7, 92; Mergınânî, Hidâye, c. II, s. 74.