hafiza aise
Tue 12 July 2011, 06:16 pm GMT +0200
2— Mekke'nin Savaş Zoruyla Fethedildiği:
Mekke'nin savaş zoruyla fethedildiğini gösteren deliller şunlardır:
1- Kesinlikle herhangi bir kimse ne Hz. Peygamber'in (s.a.) fetih zamanı Mekkeliler'le barış anlaşması yaptığını ve ne de Mekke halkından herhangi bir kimsenin şehre karşılık olmak üzere O'nunla barış anlaşması yapmak üzere geldiğini rivayet etmiştir. Yalnız Ebu Süfyan Hz. Peygamber'e (s.a.) gelmiş, Hz. Peygamber (s.a.) de onun evine girenlere, yahut kendi kapısını kapayanlara, yahut Mescid'e girenlere veyahut da silahını bırakanlara emân ( = güvence, kurtuluş garantisi) vermiştir.[346] Şayet Mekke sulh yoluyla fethedilmiş olsaydı, "Onun evine giren yahut kendi kapısını kapayan yahut da Mescid'e giren güvencededir." demezdi. Çünkü sulh, umumi bir güvenceyi icabettirir.
2- Hz. Peygamber (s.a.) buyuruyor ki: "Şüphesiz Allah fil ordusunu Mekke'den alıkoydu ve oraya Peygamberini ve mü'minleri hükümran kıldı. Doğrusu bu beldede bana bir günün bir saatinde (sair zamanlarda Mekke'de yapılması yasak olan şeyler konusunda) izin verdi." Hadisin bir metnine göre de: "Mekke benden hiç kimse için helâl olmadı, benden sonra hiç kimse için de helâl olmayacaktır. Yalnızca bir günün bir saatinde bana helâl kılındı." buyurmuştur.[347] Bir başka metne göre de: "Şayet Allah Rasûîü (s.a.) burada harbeni diye herhangi bir kimse ruhsat tarafına kaçacak olursa ona: 'Allah, Peygamberine izin vermiştir, size izin vermedi* deyiniz. Bana da yalnızca bir günün bir saati içinde izin verdi. Bugünkü haramlığı dünkü haram-hğa döndü" buyurmuştur.[348] Bu hadis Mekke'nin savaş zoruyla fethedildiğini açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
a) Sahih 'te yer alan bir hadise göre Hz. Peygamber (s.a.) fetih günü Ha-lid b. Velid'i ordunun sağ kanadına, Zübeyr'i sol kanadına ve Ebu Ubeyde'-yi zırhsız-miğfersiz askerlerin başına komutan tayin etti ve vadinin içine doğru gönderdi. Ebu Hureyre'ye: "Ey Ebu Hureyre! Bana Ensar'i çağır." diye talimat verdi. Onlar da haberi alınca koşarak geldiler. Hz. Peygamber (s.a.): "Ey Ensar topluluğu! Kureyş'in günahkârlarını gördünüz mü?" diye sordu. "Evet, gördük" dediler. Hz. Peygamber (s.a.): "Yarın onlarla karşılaştığınızda onları ekin biçer gibi biçmeye bakın" buyurdu, elini sıkıp sağını solunun üzerine koydu ve "Benimle buluşma yeriniz Safâ'dır." buyurdu. O gün karşılarına kim çıktıysa kırıp geçtiler. Allah Rasûlü (s.a.) Safa tepesine çıktı ve Ensar geldi, Safâ'yı çevirdi. Ebu Süfyan gelip: "Ey Allah'ın Rasûlü! Kureyş'in karaltısı yok oldu. Bugünden sonra Kureyş yok artık!" dedi. Bunun üzerine Allah Rasûlü (s.a.) "Ebu Süfyan'ın evine giren güvencededir. Silahı bırakan güvencededir. Kapısını kapayan güvencededir" buyurdu.[349]
b) Ümmü Hani, bir adama emân verip onu himayesine aldı. Ali b. Ebî Tâlib o adamı öldürmek istedi. Bunun üzerine Allah Rasûlü (s.a.): "Ey Ümmü Hani! Senin himayene aldığın kimseyi biz de himaye ederiz." buyurdu. Ümmü Hani'den gelen bir başka metin ise şöyledir: Mekke'nin fetih günü olunca akrabalarımdan iki adama emân verdim, himayeme aldım. Onları bir eve soktum ve üzerlerine kapıyı kapadım. Anamın oğlu Ali gelip kılıçla üzerlerine saldırdı. Derhal emân hadisini (yahut sözünü) ve Hz. Peygamber'in (s.a.): "Ey Ümmü Hani! Senin himayene aldığın kimseyi biz de himaye ederiz." buyruğunu hatırlattım. Bu olay Mekke'nin içinde, fetihten sora oldu.[350] Görüldüğü üzere Ümmü Hani'nin adama emân vermesi, Hz. Ali'nin onu öldürmek istemesi ve Hz. Peygamber'in (s.a.) Ümmü Hani'nin verdiği emâni geçerli sayıp devam ettirmesi Mekke'nin savaş zoruyla fethedildiğini açıkça meydana koymaktadır.
c) Hz. Peygamber (s.a.), Makîs b. Subâbe, İbn Hatal ve iki cariyenin öldürülmesini emretti. Şayet sulh yoluyla fethedilmiş olsaydı, halkından hiçbir kimsenin öldürülmesini emretmez ve bunların adının geçmesi sulh anlaşmasından istisna teşkil edeFdi.
d) Sünen'dç sahih bir senedle rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (s.a.), Mekke'nin fethi günü gelince: "İki kadın ve dört nefer dışındaki insanlara emân verin. Onları ise Kabe'nin örtüsüne sarılmış bulsanız bile öldürün." buyurdu [351]En iyi bilen Allah'tır.
Müslümanın Düşman Topraklarında Yaşaması:
Allah Rasûlü (s.a.), hicrete gücü yeten bir müslümanın müşrikler arasında kalmasını yasakladı ve: "Ben, müşrikler arasında ikamet eden her müs-lümandan uzağım" buyurdu. "Niçin, ey Allah'ın Rasûlü?" diyi sordular. "Ateşleri birbirini görmeyecek" cevabını verdi.[352]
Hz. Peygamber (s.a.) buyuruyor ki: "Müşrikle birleşen ve onunla oturan kimse de onun gibidir."[353]
Yine buyuruyor ki: "Tevbe kapısı kapanıncaya kadar hicret kapısı kapanmaz. Güneş batıdan doğmadan da tevbe kapısı kapanmaz."[354]
Buyurdu ki: "Bir hicretten sonra bir hicret olacaktır. Yeryüzü halkının hayırlıları Hz. İbrahim'in hicret ettiği yere en çok tutunup kalanlardır. Yeryüzünde, yeryüzü halkının kötüleri kalır; onları bulundukları yer dışarı atar, Allah'ın nefsi onlardan tiksinir, ateş onları maymunlarla, hınzırlarla bir araya toplar."[355]
[346] Ahmed, 2/292, 538; Müslim, J780 (86); Ebu Davud, 3022, 3021. Ebu Davud'un rivayetlerinden birincisinde meçhul bir râvi, ikincisinde ise İbn îshak'ın muan'an rivayeti (tedlîsi) vardır. Heysemî bunu Mecmau'z-Zevâid'üc (6/165, 167) kaydetmiş ve: "Taberânî rivayet etmiştir. Râvileri, Sahih râvfleridir." demiştir. Hadisin İbn Cerîr (2/330, 332) tarafından kaydedilen bir üçüncü senedi daha vardır, ancak bu sened zayıftır.
[347] Buharı, 3/39, 45/7, 45/8, 87/8; Müslim, 1355; Ebu Davud, 2017; Dârimî, 2/256.
[348] Buharî, 3/37; Müslim, 1354.
[349] Müslim, 1780; Ahmed, 2/538.
[350] Buharî, 58/9, Müslim, 1/498 (82); Muvatta, 1/252; Ebu Davud, 2763; Dârimî, 2/234, 235; Ahmed, 6/341, 423, 425. İkinci metin İmam Ahmed'e aittir.
[351] £bu Davud, 2683; Nesâî, 7/105. Senedinde Esbât b. Nasr vardır. Bu râvi sadûk ( = doğru bir insan) ancak çok hata yapan biridir. Bu konuda Dârakutnî ve Hâkim, Saîd b. Yerbû'-dan şöyle bir hadis rivayet ederler: "Şu dört kişiye ister harem bölgesinde, ister harem dışında bulunsunlar emân vermiyorum: Huveyris b. Nukayd, Hilâl b. Hata!, Mıkyes b. Subâbe, Abdullah b. Ebû Şerh." Yunus b.Bükeyr'in Megâzî'ye yaptığı eklerde ve Buharî (56/169, 64/48) ile Müslim'de (1358) Enes b. Mâlik'den rivayet edildiğine göre Allah Rasûlü (s.a.) fetih senesi Mekke'ye başında miğfer olduğu halde girdi. Miğferi çıkarınca huzuruna bir adam geldi ve: "İbn Hatal, Kabe'nin örtüsüne sarılmış" dedi.
Hz. Peygamber (s.a.): "Onu öldürün" diye emir verdi. İbn Ebî Şeybe İle Beyhakî'nin (DelâiFde) yine Enes'den rivayetlerine göre Allah Rasûlü (s.a.) Mekke'yi fethettiği gün şu dördü dışında halka eman verdi: Abdüluzzâ b. Hatal, Mıkyes b. Subâbe el-Kinânî, Abdullah b. Ebî Şerh ve Ümmü Sâre. Bk. Fethu'l-Bâri, 4/52.
[352] Ebu Davud, 2645; Tirmizî, 1604;.Nesâî, 8/36. Hadis sahihtir. Râvileri sika ise de hadisin mevsûl mü, mürsel mi olduğu tartışmalıdır. Buharı, Tirmizî ve daha başkaları mür-sel olduğunu tercih etmişlerdir. Ancak Nesâî (5/82, 83) Ahmed (5/4,5) ve İbn Mâce'nin (2536) rivayet ettikleri: "Allah Teâlâ, müslüman olduktan sonra müşrikleri terkedip müs-lümanlar arasına gelmedikçe hiçbir müşriğin amelini kabul etmez." hadisi bunu takviye eder ve
buna şâhidlik eder. Bu hadisin senedi hasendir. İmam Ahmed'in (4/160) rivayetine göre Cerîr b. Abdullah, Hz. Peygamber'e (s.a.) bîai ettiğinde Peygamberimiz ondan Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmama, namaz kılma, zekât verme, müslümana nasihat etme (yahut samimi davranma) ve müşrikten uzaklaşma hususunda söz aldı. Bu hadisin senedi sahihtir. Hemen aşağıda gelecek oian hadis buna şâhidlik eder.
"Ateşleri birbirini görmeyecek" sözünün anlamı şudur: Müslümanın konakladığı yerin, müşrik evinden uzak olması ve müslümanın, evinde ateş yansa bu ateş kendi evinde ateş yakan müşrike görünür ve ışık verir bir yerde oturmaması lâzım ve vaciptir. Müslüman ancak müslümanlarla bir arada oturur. Bu ise hicrete bir teşviktir. Bk. Avnu'l-Ma'bûd, 7/305, Mısır, 1968.
[353] Ebu Davud, 2787. Senedi zayıftır. Ancak bir önceki hadisle kuvvet kazanır. Bu hadisi Hâkim (2/141) de rivayet etmiştir; onun senedindeki râviler sikadır.
[354] Ahmed, 4/99; Ebu Davud, 2479; Darimî, 2/239, 240. Senedinde geçen Ebu Hind el-Becelî hakkında Abdülhak: "Meşhur değildir." ve Îbnü'l-Kattân: "Meçhuldür" diyor. Diğer râvileri sikadır. Ahmed'in (1671) hasen senedle Abdullah b. es-Sa'dî'den rivayet ettiği: "Düşman savaştığı müddetçe hicretin arkası kesilmez." hadisi buna şâhidlik eder. Muâviye, Abdurrahman b. Avf, ve Abdullah b. Amr b. Âs, Hz. Peygamber'in (s.a.) şöyle buyurduğunu aktarırlar: "Hicret iki şeydir: Birisi günahlardan uzaklaşma, diğeri Allah'a ve Rasûlü'ne hicret etmedir. Tevbe kabul olunduğu müddetçe hicret kesilmez. Güneş batıdan doğuncaya kadar da tevbe kabul olunur. Güneş batıdan doğunca herkesin kalbine, içinde olanla birlikte mühür vurulur. Mü'minin imdadına amel yetişir." Bu hadisi İmam Ahmed (5/270) başka bir hasen senedle İbnü's-Sa'dî'den şu şekilde rivayet eder: İbnü's-Sa'dî, bir grup arkadaşıyla Hz. Peygamber'e (s.a.) geldi; Arkadaşları: "Sen
yüklerimizi ve develerimizi muhafaza et, içeri sonra girersin." dediler. Grubun en küçüğü o idi. Onlar işlerini gördüler, sonra ona: "Haydi içeri gir!" dediler. O da içeri girdi. Hz. Peygamber (s.a.): "Geliş sebebin?" diye sordu. İbnü's-Sa'dî: "Bana hicret etme hükmünün bozulup bozulmadığını söylemeniz için geldim." dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.): "Senin geliş sebebin onlarınkinden daha hayırlı. Düşmanla savaşıldığı müddetçe
hicret kesilmez." buyurdu.
[355] Ebu Davud, 2482; Ahmed, 2/84, 199, 209. Senedi zayıftır.
İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 3/158-159.
Mekke'nin savaş zoruyla fethedildiğini gösteren deliller şunlardır:
1- Kesinlikle herhangi bir kimse ne Hz. Peygamber'in (s.a.) fetih zamanı Mekkeliler'le barış anlaşması yaptığını ve ne de Mekke halkından herhangi bir kimsenin şehre karşılık olmak üzere O'nunla barış anlaşması yapmak üzere geldiğini rivayet etmiştir. Yalnız Ebu Süfyan Hz. Peygamber'e (s.a.) gelmiş, Hz. Peygamber (s.a.) de onun evine girenlere, yahut kendi kapısını kapayanlara, yahut Mescid'e girenlere veyahut da silahını bırakanlara emân ( = güvence, kurtuluş garantisi) vermiştir.[346] Şayet Mekke sulh yoluyla fethedilmiş olsaydı, "Onun evine giren yahut kendi kapısını kapayan yahut da Mescid'e giren güvencededir." demezdi. Çünkü sulh, umumi bir güvenceyi icabettirir.
2- Hz. Peygamber (s.a.) buyuruyor ki: "Şüphesiz Allah fil ordusunu Mekke'den alıkoydu ve oraya Peygamberini ve mü'minleri hükümran kıldı. Doğrusu bu beldede bana bir günün bir saatinde (sair zamanlarda Mekke'de yapılması yasak olan şeyler konusunda) izin verdi." Hadisin bir metnine göre de: "Mekke benden hiç kimse için helâl olmadı, benden sonra hiç kimse için de helâl olmayacaktır. Yalnızca bir günün bir saatinde bana helâl kılındı." buyurmuştur.[347] Bir başka metne göre de: "Şayet Allah Rasûîü (s.a.) burada harbeni diye herhangi bir kimse ruhsat tarafına kaçacak olursa ona: 'Allah, Peygamberine izin vermiştir, size izin vermedi* deyiniz. Bana da yalnızca bir günün bir saati içinde izin verdi. Bugünkü haramlığı dünkü haram-hğa döndü" buyurmuştur.[348] Bu hadis Mekke'nin savaş zoruyla fethedildiğini açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
a) Sahih 'te yer alan bir hadise göre Hz. Peygamber (s.a.) fetih günü Ha-lid b. Velid'i ordunun sağ kanadına, Zübeyr'i sol kanadına ve Ebu Ubeyde'-yi zırhsız-miğfersiz askerlerin başına komutan tayin etti ve vadinin içine doğru gönderdi. Ebu Hureyre'ye: "Ey Ebu Hureyre! Bana Ensar'i çağır." diye talimat verdi. Onlar da haberi alınca koşarak geldiler. Hz. Peygamber (s.a.): "Ey Ensar topluluğu! Kureyş'in günahkârlarını gördünüz mü?" diye sordu. "Evet, gördük" dediler. Hz. Peygamber (s.a.): "Yarın onlarla karşılaştığınızda onları ekin biçer gibi biçmeye bakın" buyurdu, elini sıkıp sağını solunun üzerine koydu ve "Benimle buluşma yeriniz Safâ'dır." buyurdu. O gün karşılarına kim çıktıysa kırıp geçtiler. Allah Rasûlü (s.a.) Safa tepesine çıktı ve Ensar geldi, Safâ'yı çevirdi. Ebu Süfyan gelip: "Ey Allah'ın Rasûlü! Kureyş'in karaltısı yok oldu. Bugünden sonra Kureyş yok artık!" dedi. Bunun üzerine Allah Rasûlü (s.a.) "Ebu Süfyan'ın evine giren güvencededir. Silahı bırakan güvencededir. Kapısını kapayan güvencededir" buyurdu.[349]
b) Ümmü Hani, bir adama emân verip onu himayesine aldı. Ali b. Ebî Tâlib o adamı öldürmek istedi. Bunun üzerine Allah Rasûlü (s.a.): "Ey Ümmü Hani! Senin himayene aldığın kimseyi biz de himaye ederiz." buyurdu. Ümmü Hani'den gelen bir başka metin ise şöyledir: Mekke'nin fetih günü olunca akrabalarımdan iki adama emân verdim, himayeme aldım. Onları bir eve soktum ve üzerlerine kapıyı kapadım. Anamın oğlu Ali gelip kılıçla üzerlerine saldırdı. Derhal emân hadisini (yahut sözünü) ve Hz. Peygamber'in (s.a.): "Ey Ümmü Hani! Senin himayene aldığın kimseyi biz de himaye ederiz." buyruğunu hatırlattım. Bu olay Mekke'nin içinde, fetihten sora oldu.[350] Görüldüğü üzere Ümmü Hani'nin adama emân vermesi, Hz. Ali'nin onu öldürmek istemesi ve Hz. Peygamber'in (s.a.) Ümmü Hani'nin verdiği emâni geçerli sayıp devam ettirmesi Mekke'nin savaş zoruyla fethedildiğini açıkça meydana koymaktadır.
c) Hz. Peygamber (s.a.), Makîs b. Subâbe, İbn Hatal ve iki cariyenin öldürülmesini emretti. Şayet sulh yoluyla fethedilmiş olsaydı, halkından hiçbir kimsenin öldürülmesini emretmez ve bunların adının geçmesi sulh anlaşmasından istisna teşkil edeFdi.
d) Sünen'dç sahih bir senedle rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (s.a.), Mekke'nin fethi günü gelince: "İki kadın ve dört nefer dışındaki insanlara emân verin. Onları ise Kabe'nin örtüsüne sarılmış bulsanız bile öldürün." buyurdu [351]En iyi bilen Allah'tır.
Müslümanın Düşman Topraklarında Yaşaması:
Allah Rasûlü (s.a.), hicrete gücü yeten bir müslümanın müşrikler arasında kalmasını yasakladı ve: "Ben, müşrikler arasında ikamet eden her müs-lümandan uzağım" buyurdu. "Niçin, ey Allah'ın Rasûlü?" diyi sordular. "Ateşleri birbirini görmeyecek" cevabını verdi.[352]
Hz. Peygamber (s.a.) buyuruyor ki: "Müşrikle birleşen ve onunla oturan kimse de onun gibidir."[353]
Yine buyuruyor ki: "Tevbe kapısı kapanıncaya kadar hicret kapısı kapanmaz. Güneş batıdan doğmadan da tevbe kapısı kapanmaz."[354]
Buyurdu ki: "Bir hicretten sonra bir hicret olacaktır. Yeryüzü halkının hayırlıları Hz. İbrahim'in hicret ettiği yere en çok tutunup kalanlardır. Yeryüzünde, yeryüzü halkının kötüleri kalır; onları bulundukları yer dışarı atar, Allah'ın nefsi onlardan tiksinir, ateş onları maymunlarla, hınzırlarla bir araya toplar."[355]
[346] Ahmed, 2/292, 538; Müslim, J780 (86); Ebu Davud, 3022, 3021. Ebu Davud'un rivayetlerinden birincisinde meçhul bir râvi, ikincisinde ise İbn îshak'ın muan'an rivayeti (tedlîsi) vardır. Heysemî bunu Mecmau'z-Zevâid'üc (6/165, 167) kaydetmiş ve: "Taberânî rivayet etmiştir. Râvileri, Sahih râvfleridir." demiştir. Hadisin İbn Cerîr (2/330, 332) tarafından kaydedilen bir üçüncü senedi daha vardır, ancak bu sened zayıftır.
[347] Buharı, 3/39, 45/7, 45/8, 87/8; Müslim, 1355; Ebu Davud, 2017; Dârimî, 2/256.
[348] Buharî, 3/37; Müslim, 1354.
[349] Müslim, 1780; Ahmed, 2/538.
[350] Buharî, 58/9, Müslim, 1/498 (82); Muvatta, 1/252; Ebu Davud, 2763; Dârimî, 2/234, 235; Ahmed, 6/341, 423, 425. İkinci metin İmam Ahmed'e aittir.
[351] £bu Davud, 2683; Nesâî, 7/105. Senedinde Esbât b. Nasr vardır. Bu râvi sadûk ( = doğru bir insan) ancak çok hata yapan biridir. Bu konuda Dârakutnî ve Hâkim, Saîd b. Yerbû'-dan şöyle bir hadis rivayet ederler: "Şu dört kişiye ister harem bölgesinde, ister harem dışında bulunsunlar emân vermiyorum: Huveyris b. Nukayd, Hilâl b. Hata!, Mıkyes b. Subâbe, Abdullah b. Ebû Şerh." Yunus b.Bükeyr'in Megâzî'ye yaptığı eklerde ve Buharî (56/169, 64/48) ile Müslim'de (1358) Enes b. Mâlik'den rivayet edildiğine göre Allah Rasûlü (s.a.) fetih senesi Mekke'ye başında miğfer olduğu halde girdi. Miğferi çıkarınca huzuruna bir adam geldi ve: "İbn Hatal, Kabe'nin örtüsüne sarılmış" dedi.
Hz. Peygamber (s.a.): "Onu öldürün" diye emir verdi. İbn Ebî Şeybe İle Beyhakî'nin (DelâiFde) yine Enes'den rivayetlerine göre Allah Rasûlü (s.a.) Mekke'yi fethettiği gün şu dördü dışında halka eman verdi: Abdüluzzâ b. Hatal, Mıkyes b. Subâbe el-Kinânî, Abdullah b. Ebî Şerh ve Ümmü Sâre. Bk. Fethu'l-Bâri, 4/52.
[352] Ebu Davud, 2645; Tirmizî, 1604;.Nesâî, 8/36. Hadis sahihtir. Râvileri sika ise de hadisin mevsûl mü, mürsel mi olduğu tartışmalıdır. Buharı, Tirmizî ve daha başkaları mür-sel olduğunu tercih etmişlerdir. Ancak Nesâî (5/82, 83) Ahmed (5/4,5) ve İbn Mâce'nin (2536) rivayet ettikleri: "Allah Teâlâ, müslüman olduktan sonra müşrikleri terkedip müs-lümanlar arasına gelmedikçe hiçbir müşriğin amelini kabul etmez." hadisi bunu takviye eder ve
buna şâhidlik eder. Bu hadisin senedi hasendir. İmam Ahmed'in (4/160) rivayetine göre Cerîr b. Abdullah, Hz. Peygamber'e (s.a.) bîai ettiğinde Peygamberimiz ondan Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmama, namaz kılma, zekât verme, müslümana nasihat etme (yahut samimi davranma) ve müşrikten uzaklaşma hususunda söz aldı. Bu hadisin senedi sahihtir. Hemen aşağıda gelecek oian hadis buna şâhidlik eder.
"Ateşleri birbirini görmeyecek" sözünün anlamı şudur: Müslümanın konakladığı yerin, müşrik evinden uzak olması ve müslümanın, evinde ateş yansa bu ateş kendi evinde ateş yakan müşrike görünür ve ışık verir bir yerde oturmaması lâzım ve vaciptir. Müslüman ancak müslümanlarla bir arada oturur. Bu ise hicrete bir teşviktir. Bk. Avnu'l-Ma'bûd, 7/305, Mısır, 1968.
[353] Ebu Davud, 2787. Senedi zayıftır. Ancak bir önceki hadisle kuvvet kazanır. Bu hadisi Hâkim (2/141) de rivayet etmiştir; onun senedindeki râviler sikadır.
[354] Ahmed, 4/99; Ebu Davud, 2479; Darimî, 2/239, 240. Senedinde geçen Ebu Hind el-Becelî hakkında Abdülhak: "Meşhur değildir." ve Îbnü'l-Kattân: "Meçhuldür" diyor. Diğer râvileri sikadır. Ahmed'in (1671) hasen senedle Abdullah b. es-Sa'dî'den rivayet ettiği: "Düşman savaştığı müddetçe hicretin arkası kesilmez." hadisi buna şâhidlik eder. Muâviye, Abdurrahman b. Avf, ve Abdullah b. Amr b. Âs, Hz. Peygamber'in (s.a.) şöyle buyurduğunu aktarırlar: "Hicret iki şeydir: Birisi günahlardan uzaklaşma, diğeri Allah'a ve Rasûlü'ne hicret etmedir. Tevbe kabul olunduğu müddetçe hicret kesilmez. Güneş batıdan doğuncaya kadar da tevbe kabul olunur. Güneş batıdan doğunca herkesin kalbine, içinde olanla birlikte mühür vurulur. Mü'minin imdadına amel yetişir." Bu hadisi İmam Ahmed (5/270) başka bir hasen senedle İbnü's-Sa'dî'den şu şekilde rivayet eder: İbnü's-Sa'dî, bir grup arkadaşıyla Hz. Peygamber'e (s.a.) geldi; Arkadaşları: "Sen
yüklerimizi ve develerimizi muhafaza et, içeri sonra girersin." dediler. Grubun en küçüğü o idi. Onlar işlerini gördüler, sonra ona: "Haydi içeri gir!" dediler. O da içeri girdi. Hz. Peygamber (s.a.): "Geliş sebebin?" diye sordu. İbnü's-Sa'dî: "Bana hicret etme hükmünün bozulup bozulmadığını söylemeniz için geldim." dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.): "Senin geliş sebebin onlarınkinden daha hayırlı. Düşmanla savaşıldığı müddetçe
hicret kesilmez." buyurdu.
[355] Ebu Davud, 2482; Ahmed, 2/84, 199, 209. Senedi zayıftır.
İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 3/158-159.