- Mehîri Tesbit Edilmiş Ve Edilmemiş Kadınların Durumu

Adsense kodları


Mehîri Tesbit Edilmiş Ve Edilmemiş Kadınların Durumu

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
Eslemnur
Thu 10 March 2011, 02:25 am GMT +0200
Mehîri Tesbit Edilmiş Ve
Edilmemiş Kadınların Durumu
 

Nisa sûresinde Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

Kadınlara mehirlerini hoşnutlukla verin {yani, ey erkekler, aldığınız kadınların mehirlerini farz ola­rak verin}. Bununla beraber gönül hoşluğu ile size onun bir kısmını bağışlarlarsa {yani, kadınlar, me-hirlerinin bir kısmını kocalarına helâl ederlerse} onu da afiyetle {yani, helâl ve temiz olarak} yeyinl (Nisâ/4)

Yüce Allah bir başka âyette şöyle buyurmaktadır:

Bir eşi bırakıp da yerine başka bir eş almak ister­seniz {yani, siz erkekler hanımınızı boşayıp bir başka hanımla evlenmek isterseniz}, öncekine {ya­ni, boşamak istediğiniz kadına) kıntar {altın me-hir: 1200 dinar} vermiş olsanız bile ondan hiçbir şey almayın {yani, koca bu durumdaki eşini boşa­mak istediğinde, fidye ile kendisinden kurtulmak maksadıyla onu dövmeye kalkışmasın}. Onu {yani, mehrin bir kısmını}, bühtan ederek {yani, zulmede­rek} ve apaçık bir günah yüklenerek alır mısınız? Üstelik birbirinize karışmış {yani, cima etmiş} ve onlar sizden galiz (yani, ağır} bir mîsak almışken! (Nisâ/20-21)

Böylece, mehirden bir şey almanın büyük bir günah olduğuna işaret edilmektedir.

Burada galiz mîsak [ağır söz] ile kasdedilen, onları ya ma'rûf {yani, iyilik} ile tutun yahut ma'rûf {yani, iyilik} ile bırakın (Talâk/2) âyetinde belirtilen Yüce Allah'ın emrini erkeklerin itiraf ve kabul etmiş olmalarıdır.

Dedi: Ömer b. el-Hattab (r.a) dedi ki: "Hanımının mehrini ya da çalıştırdığı işçisinin ücretini eksik Ödemek büyük günahlardandır."           

Kocası tarafından kendisine dokunulmadan boşanan kadının mehri, Bakara sûresinde şöyle beyan edilmekte­dir:

Kadınları, kendilerine el sürmeden {yani, cima et-meden| veya mehir tayin etmeden boşamanızda üzerinize bir cünah {yani, bir harec} yoktur. Ancak onlara mut'a verin; eli geniş olan genişliği ölçüşün­ce, eli dar olan da imkânı ölçüşünce ma'rûf ile bir mut'a versin {yani, belirli bir miktarı olmamakla birlikte, herkes kendi durumuna göre vâcib olarak onları faydalandırsın}. Bu, ihsan edenler üzerine bir borçtur. (Bakara/236)

Bu da şöyle olur: Erkek, velisinin ve şâhidlerin huzu­runda kadının rızası ile kendisine mehir tayin edilmeden onunla nikahlanır ve sonra cima etmeden onu boşarsa, kadının mehir hakkı olmadığı gibi, iddet bekleme yüküm­lülüğü de yoktur. Fakat ma'rûf bir şekilde mut'a hakkına sahiptir. Ancak mut'anm belirlenmiş bir miktarı yoktur; mut'ayı tesbitte koca muhayyerdir.

Dedi: Bu âyet, Hanîfe oğullarından bir kadın ile evle­nip de ona dokunmayan bir Ensarî hakkında inmiştir. Nebi (s.a) kendisine sormuş:

— Onu boşadın mı?     Adam cevab vermiş: 

—  Evet, fakat nafakasını karşılayacak gücüni yok. Nebî (s.a), tekrar sormuş:                           

— Onu herhangi birşey ile faydalandırdın mı?

Adam cevab vermiş:                               

— Hayır.                                   

Bınun üzerine Nebî (s.a) buyurmuş ki:         

— Sarığınla dahi olsa onu faydalandır. Aslında onun fazla bir değeri yoktur, fakat ben bir sünneti ihya etmek istedim.

Sonra Nebî (s.a) ona iki elbise vermiş, o da, evlenmiş ve evlendiği kadına bu iki elbisenin birisini mehir olarak vermiş.

Mukâtil dedi ki: Mehri tesbit edilmeden kendisiyle gerdeğe girilen kadına mehr-i misil verilir. Onunla gerde­ğe girmeden önce kocası ölürse, dört ay on gün iddet bek­ler, kendi konumundaki kadınların mehrini hak eder, mi­rastan da payını alır. Eğer kendisi ile gerdeğe girmeden kadın ölürse, erkek onun mirasçısı olur, kadın ise mehrin tamamını hakeder.

Sonra Yüce Allah, mehri tesbit edilen, fakat kendisi ile gerdeğe girilmeden kocası tarafından boşanan kadının mehrini söz konusu ederek şöyle buyurmaktadır:

Eğer onları, kendilerine el sürmeden (yani, onlarla cima etmeden) boşar da mehir tayin etmiş bulu­nursanız, tayin ettiğinizin yarısını verin {yani, be-,!?; lirlenen mehrin yarısını ödemeniz gerekir}. Sonra Yüce Allah istisnada bulunarak buyuruyor ki: Me­ğer ki kendileri affetsinler {yani, kadın, belirlenen mehrin, hakkı olan yarısını almaktan vazgeçsin, kocasına bıraksın} veya nikâhın düğümü elinde bulunan affetsin {yani, erkek, belirlenen mehrin yarısına hak kazanmış olan kadına mehrin tama­mını versin}. Sizin affetmeniz (yani, kocanın mehrin tamamını vermesi, ya da kadının mehir hakkı­nı hiç almaması} ise takvaya daha yakındır {yani, ecirlerini daha da büyültür}. Aranızdaki fazlı {yani, erkek ile kadın arasındaki haklardan feragati} unutmayın {yani, bırakmayın, terketmeyin: kadı­nın, hakkı olan mehrin yarısını erkeğe bırakması daha faziletli, ecir bakımından daha üstündür. Er­keğin ise, mehrin tamamını kadına vermesi daha faziletli ve ecir bakımından daha üstündür. Şayet ikisi de bunu yapmak istemezlerse, şanı yüce Al­lah'ın bildirdiği üzere, belirlenen mehrin yansının ödenmesi gerekir}. Allah amellerinize {yani, bu âyette sözü edilen şekilde yaptıklarınıza} basîrdir. (Bakara/237)

'Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

Boşanan kadınların {yani, kocalarının kendileriyle gerdeğe girip de boşadıklan kadınların} da ma'rûf bir şekilde istifâde hakları vardır (yani, erkek mut'a verip vermeme hususunda muhayyer değil­dir;[225] zira kadın, belirlenen mehrin tamamını ha-keder, ayrıca hakkı da vardır: erkeğin onu fayda­landırması da gerekir}. Bu {yani, erkeklerin, mal­ları oranında kadınları istifâde ettirmeleri} mutta-kiler üzerine bir borçtur. İşte Allah akledesiniz diye size âyetlerini {yani, faydalandırma ile ilgili emri­ni} böyle beyan ediyor. (Bakara/241-242)

Dedi: Bize Mukâtil Nâfi'den, o da İbn Ömer'den, meh-rini tesbit edip temas etmeden önce hanımını boşayan kimse hakkında tahdis edip dedi ki: "Kadın mehrin yarı­sını hakeder. Mehrin yarısını aldıktan sonra onun mut'a [faydalandırma] hakkı yoktur."

Dedi: Bize Mukâtil 'Atâ'dan, o 'Ubeyd b. TJmeyr'den, o da Ömer b. el-Hattab (r.a) ile 'Ali b. Ebî Tâlib'ten (a.s) tahdis edip dedi ki: "Kim kapıyı kapatıp perdeleri indirir­se, mehrin tamamını ödemesi gerekir." [226]


[225] "Erkek mut'a verip vermeme hususunda muhayyer değildir" anlamını verdiğimiz ibaredeki yuhayyeru kelimesinin yanlış yazıldığı veya yanlış okunduğu kanaatindeyiz. Çünkü bu fiil belirtilen manada alâ harf-i cerri ile kullanılmaz Dolayısıyla la yuhayyeru [muhayyer değildir] yerine, -hat benzerliğini de gözönünde bulundurduğumuzda- lâ yucberu [icbar edilmez] ol­ması daha uygundur, ki bu durumda mana şöyle olur- "Koca mut'a vermeye mecbur edilmez; çünkü kadına mehrin tamamı­nı vermesi gerekir. Bununla birlikte ona bir miktar mut'a ve­rir..." (Çeviren)

[226] Mukatil B. Süleyman, Ahkam Ayetleri Tefsiri, İşaret yayınları: 222-227.