- Mefkudun Malından Kimlere Nafaka Verilebileceği (7.cilt2.bölüm)

Adsense kodları


Mefkudun Malından Kimlere Nafaka Verilebileceği (7.cilt2.bölüm)

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
ecenur
Sun 7 March 2010, 08:38 pm GMT +0200
7.Cilt 2.Bölüm

Mefkudun Malından Kimlere Nafaka Verilebileceği :

Mefkudun Vefatına Hükm Edilmest Ve Bunun Netayici Hukukıyyesi :

Bir Mülâhaza :

(İKİNCİ BÖLÜM)

LAKİTLERE AİD MESELELERİ HAVİDİR.

Lakıtın Mahiyyeti Ve Îltikatın Sıhhat Ve Ademî Sıhhati :

Lakıtlaka Müteallik Hükihleh :

Lakîtlerin Hürrtyyet İtibarile Vaziyetleri :

Lakitlerin İslâmiyyet İtîbarile Vaziyetleri :

Lakitlerin Neseb İtibarîyle Vaziyetleri :

(ÜÇÜNCÜ BÖLÜM)

LUKATALARA MÜTEALLİK MESELELERİ MUHTEVİDİR.

Lukataların Mahiyyeti Ve Nevileri :

Lukataların Ahkamı :

Lukatalar Hakkında İşhad Ve Tarif :

Lukatalarln Beytül´mâle. Hakime Tevdii :

Lukataların Muhafazalarına, Nafakalarına Aid Masraflar:

Sahibleri Zuhur Eden Lukatalar :

Sahihleri Zuhur Etmeyen Lukatalar :

Çocukların, Rakiklerin, Gayrı Müslimlerin Îltikat Edeceği Lukatalar :

Lukatalara Aid Bazı İddialar, Beyyineler : 2

Lukata Mesabesinde Olub Olmayan Bazı Şeyler :

YİRMİ DÖRDÜNCÜ KİTAB..

HACR İLE İZNE VE İKRAHE DAİR OLUB BİR MUKADDİME İLE İKİ BÖLÜME AYRILMISDIR.

MUKADDİME..

Hacre, İzne, İkrahe Aid Istılahlar :

(BİRİNCİ BÖLÜM)

HACRE VE İZNE MÜTEALLİK MESELELERİ MUHTEVİDİR..

Hacrin Esbabı Ve Mehcürların Aksamı :

Çocuklara, Mecnunlara, Matuhlara Aid İzne Müteallik Meseleler :

Hacr Edilen Sefihlere Aid Meseleler :

Hacredîlen Medyunlara Ve Müflislere Aid Meseleler :

Medyunların Haps Edilib Edilememesi :

Maraz-Î Mevtin Mahiyyeti Ve Şeraiti :

Maraz-İ Mevt Hâlindeki Tasarrufların Hükmleri :

Hacrin Hikmeti Tesriîyyesi :

(İKİNCİ BÖLÜM)

İKRAHA MÜTEALLİK MESELELER MUHTEVİDİR..

İkrahın Tahakkukuna Aid Şartlar :

İkrahın Nevileri :

Bir Mukaddime Île İki Bölümden.

Gasb Ve İtlafa Müteallik Bazı Istılahlar

Gasba Dairdir

Gasbın Şartları

Akarlarda Gasb Carî Olub Olmadığı :

Gasp Edilen Malın Zevaidi Mazhunmudur

Magsubun Menafii Mazmun Mudur

Gasibül Gasıbîn Hükmü :

Gasb Edilev Şeylerin Red Ve İstirdadı :

Gasb Edilen Şeylerin Misilleriyle Veya Kıymetleriyle Tazmini :

Magsubun Tağyir Ve Tagayyürüne Müteallik Hükmler :

Gasb Sayılıb Sayılmayan Bazı Hâller :

Gasba Dair Davalar Ve Beyyîneler :

(İKİNCİ BÖLÜM)

İTLAFA DAİRDİR..

Mübaşereten İtlafa Dair Hükmler :

Tesebbüden İtlafa Daîr Hükmler :

Umumî Ve Hususî Yollarda İhdas Edilen Şeyler :

Hayvanatın Yaptığı Cinayetler :

Hayvanat Hakkında Yapılan Cinayetler ;







Mefkudun Malından Kimlere Nafaka Verilebileceği :




38 - : Hâkim, mefkudun zuhuru halinde malından hükme muhtaç olmaksızın nafaka almağa müstahik olan kimselere, mefkudun gıyabında malından nafaka takdir edebilir. Bunlar, mefkudun zevcesiyle muhtaç olaa usul ve furuundan ibaretdir.

Fakat mefkudun zuhuru halinde hâkimin hükmü olmadıkça malından nafaka almaya müstahik olmayan kimseler için hâkim, mefkudun gıyabın­da nafaka takdir edemez. Bunlar da mefkudun kardeşlerinden, amcala­rından ve zirahm-i mahrem bulunan sair akribasmdan ibaretdir.

îmanı Züfer´e göre hâkim, mefkudun mahndan hiç bir kimse içia uafaka takdir ve itâ edemez. Çünkü bu takdir, gaib aleyhine bir hükm mahiyetindedir. İmamı Azama ve imameyne göre ise birinci kısma nafa­ka takdir edilmesi, bir hlkm mahiyetinde değildir, belki gaib hakkında bir nazardan, bir himayedın ibaretdir. Çünkü bunlar zaten hükme muh­taç olmaksızın nafaka almaya müstahikdirler, bunlara nafaka verilmesi, bunların hayatlarım siyanet içindir. Bu siyanet ise aralarındaki zevciy-yet rabıtasıne ve cüz´iyyet ve baziyyet alâkasına nazaran mefkudun haya­tını siyanet mesabesindedir. Diğer kısma gelince: Bunların aralarında bu derecede bir rabıta ve alâka mevcud bulunmadığından bunların nafaka alabilmeleri herhalde hükme muhtaçdır. Hâkim ise gaib aleyhine hükm veremez.

39 - : Hâkim, mefkudun ancak nafaka cinsinden olan mallarından müstahik olanlara nafaka verebilir, bu mallar mazrub olsun olmasın, ai-tın ile gümüşden, ve mekûlât ve melbusât kabilinden olan şeylerdir.

Binaenaleyh mefkudun sair menkûl mallariyle akar gibi gayn men­kûl malları satılarak nafakaya sarf edilemez. Çünkü bu gibi mallarını sat­mak, mefkudu hacr etmek, onun bu mallardaki alâkai tasarruf iyesini kes­mek demekdir. Gaib olan hür, reşid bir şahs ise hacr edilemez.

Şu kadar va ki bu mallar, ziyamdan korkulduğu cihetle satılacak ol­sa semenlerinden icab eden nafakalar verilebilir. Çünkü bu takdirde c mallar, nafaka cinsine tebeddül etmiş bulunur.

40 - : Hâkim, mefkudun medyunu zimmetinde veya müstevdaı elin­de bulunan malından zevcesiyle usul ve furuuna nafaka verebilir. Şu ka­dar var ki deyn ile vedia, ve zevciyetle neseb, hâkimce zahir veya medyun ile müstevdaın ikrarlariyle sabit olmalıdır. Hattâ bunlardan yalnız borç ile vedia, veya yalnız zevciyet ile neseb, hâkimce zahir olsa zahir olma­yan ciheti medyun ile müstevda ikrar etmedikçe bunlardan nafaka veri­lemez.

41 - : Mefkuddan nafaka almaya müstahik olanlar, mefkudun mea-yûnundan veya müstevdeinden nafakalarını dâva edemezler. Şöyle k.: Medyun veya müstevda, deyn ile vediayı ve zevciyet ile nesebi veya yal­nız bunlardan birini inkâr edecek olsa aleyhine beyyine ikame edilemez. Çünkü bunlar, zevciyetin veya nesebin sübutu hususunda mefkud namı­na hasm olamazlar, bunların zimmetinde veya elinde bulunan mal da na­faka için herhalde taayyün etmiş sayılamaz.

42 - : Mefkudun medyunu veya müstevdaı, kendilerindeki malın­dan mefkudun zevcesine veya usul ve füruuna hâkimin emri olmaksızın nafaka veremez. Verecek olsa müteberri olmuş olur.

Binaenaleyh mefkud zuhur edince medyundan alacağını, müstevda dan ûa vediayı isteyebilir. Çünkü bunlar kendilerindeki malı ne sahibi olan mefkuda, ne de onun naibine tediye ve teslim etmiş bulunmazlar, hâ­kim ise mefkudun naibi mesabesindedir, mefkudun borcuna veya itâsiie mükellef olduğu nafaka hususuna muttali olunca bunu mefkudun malın­dan tesviye edebilir.

43 - : Hâkim, mefkudun maundan zevcesiyle sair müstahik olan­lara nafaka verdiği takdirde kendilerinden bir kefil alınması müstahsen dir. Çünkü mefkud, zevcesini evvelce boşamış veya zevcesiyle sair müs­tahik olanlara nafakalarını evvelce peşin olarak vermiş olabilir.

44 - : Mefkudun namına bir müteveffanın terekesinden tevkif edi­lerek kayyimin hıfzına tevdi edilmiş olan bir irs hissesinden, mefkudun zevcesine veya usul ve furuundan birine nafaka verilemez. Çünkü mefku­dun bu hisseye malikiyeti mütehakkak değildir. (Hindiyye, Bezzaziyye, Reddimuhtar). Sair mezheblerde de hükm böyledir.

(Fakat Hanbelî mezhebindeki bir kavle göre bu mevkuf hisse, mef­kudun kendi malı hükmündedir. Çünkü intizar edilecek muayyen bir müd­det münkazi olmadıkça mevtine hükm olunamaz. Binaenaleyh bu mevkuf hisse ise mefkudun vârislerine intikâl eder ve bu hisseden intizar devre­sinde mefkudun borcu ve zevcesile belirmesinin nafakası, verilebilir. (El-muğnî, Keşşafül´kına.)[1]

Mefkudun Vefatına Hükm Edilmest Ve Bunun Netayici Hukukıyyesi :



45 - : Mefkudun vefatı iki türlüdür:


Birincisi: Hakikaten vefatdır ki bu, bir hasım muvacehesinde beyyi­ne ile sabit olur. Şöylo ki: Bir mefkudun meselâ oğlu, bir mahkemeye mü­racaat ederek bir şahs muvacehesinde babasının vefatından bahisle o şalı­sın zimmetindeki alacağının veya yedi emanetindeki vediasının kendisine verilmesini bilverâse dâva ve o şahsın vefatı inkârına nıukarin lâakal iki şahid ikame etmekle hâkim, vefata hükm etse mefkudun hakikaten ve­fatı (mevti) sabit olmuş olur.

Mefkudun böyle bir medyunu veya müstevdaı bulunmadığı takdirde zevcesinin veya sair vârislerinden birinin, yahud bir alacaklısının iddiası üzerine hâkim, mefkud namına tayin edeceği bir hasım = Bir vekili mu-sahhar muvacehesinde dâvayı vo ikame edilecek şahidleri dinleyerek ve­fatına hükm edebilir.

Mefkud hakkında mevt beyyinesi, hayat beyyinesi üzerine müreccah-thr.

Binaenaleyh bir mefkudun alacaklısı vefatına, veresesinden biri de ha­yatına beyyine ikame edecek olsa alacaklısının beyyinesi tercih olunur. Çünkü beyyine, hilafı zahiri isbat içindir. Mefkudun vefatı ise hilafı zâ-birdir.

İkincisi: Hükmen vefatdır ki, bu da muayyen bir müddetin geçmesi üzerine hâkim tarafından vukubulacak bir hükm ile sabit olur. Bu hükm, mefkudun ya medyunu veya müstevdaı veya bunlar bulunmadığı takdir­de hâkim tarafından tâyin edilecek bir vekili müsehhar muvacehesinde verilir.

46 - : Hâkim, mefkudun vefatına hükm edince emvali bu hükm za­manında mevcud olan vârisleri arasında taksim edilir, zevcesi de bu hükm tarihinden itibaren i-ddeti vefat ile iddet beklemeğe başlar.

47 - : Mefkud olanların hükmen vefatları hususunda zahiren mun-telif, haddizatında bir esasa (yani mevt hakkında kuvvetli bir karine, ga-11b bir zan husulüne) racî olmak üzere aşağıdaki meseleler veçhile müte-addid akvâli fıkhiyye vardır:

48 - : Mefkudun vefatına ne zaman hükm edileceği veliyyüFemr ile onun nâibleri olan hâkimlerin reylerine muhavveldir. Bunlar kendilerin­ce tehassül edecek kanaata göre hükm ederler. ´

Meselâ: Alelade bir şahs ile büyük bir mevki sahibi olan bir kimse-irin mefkudiyet vaziyetleri bir olamaz. Büyük bir zatın haberi biraz müd­det münkati olunca vefatı hakkında bir zanm galib hâsıl olabilir, alellâ-de bir şahs hakkında ise böyle bir zan hemen tahassül edemez.

Binaenaleyh veliyyül´emr veya naibi, mefkudun halini, yaşadığı müd­deti, içinde bulunduğu şeraiti nazara alır, kendisince husule gelen bir zan-m galibe göre hükmünü verir. Kıyasa muvaftk olan da budur.

49 - : Şemsüreimme diyor ki: Tariki fıkha elyak olan, bu hususta bir müddet takdir edilmemesidir. Çünkü mikdarlar rey ile tâyin edilemez

Bu kavi, İmamı Âzam ile sair Hanefî imamlarından mervidir.

50 - : Mefkudun doğub büyümüş olduğu beldesindeki akranı na­zara alımr. Bunlar tamamen münkariz olunca vefatına hükm edilir. Çün­kü akran ve emsali münkariz olmuş bir kimsenin halen berhayat olması, müsteb´addir. Yaşayış tarzına nazaran galib olan, bu halde mefkudun ve­fat etmiş olmasıdır.

Bu kavi, Hanefî fukahasınca zahiri mezheb sayılmaktadır.

51 - : Doğduğu tarihden itibaren yüz veya yüz yirmi sene geçmiş

Bu esası kabul edenler, insanların bu yaşlara kadar yaşayabilecekle­rini nazara alıyorlar, mefkud hakkında ihtiyaten en yaşlı insanların ha­yatını mikyas ittihaz etmiş bulunuyorlar.

52 - : Altmış veya yetmiş yaşını ikmâl etmiş olacak mefkudların vefatlarına hükm edilir.

Bum kail olan zatlar, şimdiki insanların alelekser altmış, yetmiş se-ne kadar yaşadıklarını nazara almışlar, ve bu babdaki bir hadis-i şerif isünad etmekde bulunmuşlardır. Müteehhir fukahanın ihtiyarlan altmış senedir.

53 - : Mefkudun doksan yaşım ikmâl etmiş olmasiyle mevtine hükm edilir. Çünkü insanların doksan seneden ziyade yaşamaları nadirdir. Ma-haza mefkudun mevtine hükm için akran ve emsalinin vefatları bir eses-dır, fakat bunu tetkik ve tâyin müşkilâttan hâli olmayacağı cihetle doksan sene.bu esas yerine kabul edilmişdir. Zira bu müddet galib-i ahvâle na­zaran akran ve emsalin inkırazı için kâfi bir müddetdir.

Bu kavi, maslahata erfak görülmekdedir, fetva da bu veçhiledir.

54 - : Bir mehleke esnasında mefkud olanların yaşlarına bakılmaz, bunların vefatlarına bu hususda hâsıl olacak zarım galib zamanından iti­baren hükm edilebilir.

Bu kavi de Hanefî fukahasınca müftabıhdir. Nitekim bir fetvada şöy­le denilmişdir: mevkii harbde adâ ile muharebe etdikden sonra mefkud olub hayatı ve mematı malûm olmasa Zeydin mematı galib-i zan olacak mertebe müddet mürurundan sonra mevtile hükm olunmak sahb olur mu, elcevab: Olur.» Şeyhül´islâm Üryânî zade Ahmed Esad.

Böyle bir mefkudun s affı harbe girmiş olduğu beyyine ile sabit ol­malıdır.- Asker arasından çıkdığı sabit olursa dari islâmda mehleke hari­cinde mefkud olmuş sayılarak hakkında diğer kavle göre muamele yapılır,

Diğer bir fetva da şu veçhiledir:

«Zeyd kuttaı tarik bulunan bir mevzide mefkud olsa Zeydin mematı galibi zan olacak mertebe zaman mürurundan sonra mevtile hükm olun­mak sahih olur mu, elcevab: Olur. Şeyhüî´islâm Mustafa Sabrı.

55 - : Bir mefkud, mevtine hükm edilib de emvali veresesi arasın­da taksim edildikden, zevcesi de iddetini bilikmâl başkasile izdivaç etdik­den sonra sağ olarak zuhur etse, veresesinin ellerinde mevcud olan mal­larının istirdad edebilir. Fakat müstehlik olanları tazmin, zevcesini de ikinci kocasından tefrik etdiremez. Çünkü malların taksimiyle zevcesimn başkasiyle izdivaç edebilmesi bir hükme müstenid bulunmuşdur. (Haniy-ye, Hindiyye, Bahrirâik, Dürrümuhtar).

Bu meseleler, Eimmei Hanefîiyyeye göredir. (Malikî´ler enazaran mefkudda dört hal, mutasavverdir:

1 - : BUâ muharebe darıharbde tegayyüb eder. Bu, esirden mâdud-dur. Binaenaleyh tevellüdünden itibaren yetmiş ve alârivayetin seksen se­ne geçmedikçe ne malı ve ne de zevcesi hakkında vefatiyle hükm oluna­maz. Meğer ki zevcesinin nafakası devam etmesin veya iffetinden korkul-sun. O halde kadın talâkı ihtiyar edebilir.

Dan islâm ile danharbden hangisinde tegayyüb etdiğinde şek olunan şahs hakkında da ihtiyaten hükm böyledir.

2 - : Gayrı müslimler ile bir muharebe esnasında tegayyüb eder.

Bu kimse hakkında lâzım gelen tahkikat yapıldıkdan sonra bir sene tecil olunur. Badehu zevcesi iddet bekler, malı da mevras olur.

3 - : Darıislâmda bir mehleke esnasin-da, yani: Müslümanların ara­sında tahaddüs eden bir me´rekede tagayyüb eder. Bu kimsenin zevcesi hakkında üç kavi vardır. Birincisi: İki tarafın iltikası gününden itibaren vddet bekler. İkincisi iki tarafın birbirinden ayrıldığı günden itibaren id-detine mübaşeret eder. Üçüncüsü: Bu me´rekeden sonra mefkudun hayat ve mematına dair tahkikat yapılması için bir müddet tecil olunur, bade­hu iddet beklemeğe başlar ve malı mevrus olur.

Meselâ: Medine-i Münevvere ahalisinden bir zat, Afrika gibi belde­sinden uzak bir yerde vukubulan bir marekede gaib olsa bir sene tecil olunub bâdehû zevcesi iddet bekler ve bu iddetin mebdeinden itibaren o gaibin malı veresesi arasında taksim olunur. .

Nitekim tâûn veya veba bulunan bir beldeye giden veya böyle bir za­manda müsaferet edib de mefkuti olan, yahud tâûn esnasında bir mahaı-le azimet etmeksizin kendi beldesinde tagayyüb eden kimsenin de zevce­si bu hastalığın zevali tarihinden itibaren iddet bekler ve malı mevrus olur.

4 - : Bilâ mehleke darı islâmda tagayyüb eder. Bu halde tevellü­dünden- itibaren yetmiş sene hitam bulmadıkça vefaüyle hükm olunama­yacağından malı mevrus olmaz. Lâkin zevcesi hakkında müracaatı üzerine hâkimin icra edeceği suâl ve muhabere neticesinde hayat ve mematına dair ıttılâdan yeis hâsıl olursa bu yeis tarihinden itibaren dört sene tecil olunur, bu müddetin inkizasım müteakib zevce - ayrıca hükme muhtaç olmaksızın - iddeti vefatı bilikmâl başkasiyle izdivaç edebilir.

Hattâ mefkudun malından nafakası devam etmediği takdirde bu müd-detden evvel de - hâkimin izniyle - talâkını ihtiyara müstahak ölür.

Tecil müddeti hitam bulmadıkça zevce, zevcinin nikâhında kalması­nı ihtiyar edebilir. Fakat iddet beklemeğe başladıkdan sonra kavli mute­mede nazaran bu ihtiyar hakkına malik olamaz, iddet nihayet buldukdan sonra ise bu hakka malikiyyeti bilittifak zail olmuş olur.

Mefkudun vefatı için, intizar müddetlerinin hitamında hükm edilme­dikçe emvali taksim edilemez, tevarüs, bu hükm tarihinden itibaren sâbıt olur. Binaenaleyh hükm verilmedikçe kimse, mefkuda vâris olamaz. Ve-levki bu hususdaki müddet gelib geçmiş olsun. Fakat zevcesi için bir miıft-tiet tâyin edilmiş olunca bunun hitamında zevcesinin talâkı ve iddet bek­lemesi için hâkimin hükm ve iznine ayrıca hacet yokdur. Çünkü evvelca bir müddet tâyin ve tecil etmesiyle hâkimin izni hâsıl olmuşdur. (Muh-tasar-ı Ebizziya ve Şerhi kebîr, El-müduvvenelürkübra.)

(Şafiî fukahasına göre de mefkud olan veya haberi münkati bulunan bir kimsenin vefatı, beyyine ile sabit veya daha ziyade yaşayamayacağı­na dair bir zannı galib hâsıl olunca mevtiyle hükm olunur. Bu husus, hâ­kimin içtihadına muhavveldir. Bunda esah olan kavle nazaran muayyen bir müddet yokdur.

Mefkudun mevtiyle hükm edilince emvali, yalnız bu hükm tarihin­de mevcud olan vârislerine aid olur.

Mefkudun vâris olacağı bir kimse vefat edince mefkudun hissei irsiy-yesi mevkuf tutulur, bilâhare hayatı zahir olmayıb mevtiyle hükm edilin­ce bu hisse, birinci müteveffanın hini vefatında berhayat bulunan vere­sesine verilir, mefkudun vârislerine verilmez. Çünkü irs, şek ile sabit olmaz, mefkudun daha evvel ölmüş olması ihtimâl dahilindedir.

Mefkudun mevtiyle hükm edilince bu hükm tarihinden itibaren zev­cesi iddetini bilikmâl başkasile evlenebilir. Mefkud bu hükmden sonra berhayat olarak zuhur etse bu hükme binaen başkasile evlenmiş olan zev­cesini isterse boşar, isterse nikâhında ibka eder. Çünkü vâki olan evlen­menin butlanı zahir olmuş olur.

Kütübi Şafiıyyede deniliyor ki: Hazreü Ömer ile Hazreti Osman, mel-kodun zevcesi hakkında dürt sene intizarda bulunub bâdehû dört ay on gün iddet beklemesiyle hükm etmişlerdir. Binaenaleyh böyle bir kadın, bu muayyen müddeti (Dört seneyi) bekledikden ve dört ay on günlük id deti vefatı da ikmâl etdikden sonra başkasiyle izdivaç edebilir. Şayed bu izdivaç neticesinde çocukları dünyaya geldikden sonra mefkud zuhur et­se bu çocuklar, şübhe-i firâşa binaen ikinci zevce aid olursa da kendisi mefkuda iade edilir. Şu kadar var ki, bu kadın ikinci zevcinden ayrılışın­dan nâşi icab eden iddeti talâkı ikmâl etmedikçe birinci zevci olan mef­kud ile münasebeti cinsiyyede bulunamaz, buna cevaz yokdur.

Mahaza mefkudun mevtiyle henüz hükm edilmeden zevcesi, iftirak kararı alabilir nü, alamaz mı? Meselesi iukahayı Şafiîyyece câyi nazardır. Fıkhı Şafiîde esah olan kavle nazaran zevç, mefkud olsun olmasın, mu­sir veya mütevassitürhâl olunca zevccsiyle aralarındaki nikâh, nafakanın verilmemesi yüzünden fesh edilemez, velevki onun malından nafakamı) tahsili müteazzir görülsün. Çünkü zevç, musir ve mütevassitül´hâl olunun ca zevcesi alelekser hâkim vasıtasiyle nafakasını istihsâle kadir olabilir

Fakat yine Şafiî fukahasiirdan bir çoklarına göre nafakanın tahsili müteazzir olunca nikâh, fesh edilebilir, velevki zevç haddizatında musir olsun. Nitekim zevç, mü´sir olduğu, kesebe kudreti de bulunmadığı tak­dirde de nikâh fesh edilebilir. (Kitabül´üm, Tuhfetül´muhtac.)

(Hanbelî fıkhine gelince: Buna göre mefkudlar iki kısımdır.)


Birinci kısım: Zahiri selâmet olan bir gaybetle tagayyüb eden mef. kudlardır. Mücerred ticaret gibi, tahsili ilim ve seyahat gibi bir maksad-la beldesinden çıkıb haberi mün´kati olan mefkudlar bu kabildendir.

Bunların vefatları bilbeyyine sabit olmazsa doğdukları tarihden iti­baren doksan sene geçmesine intizar olunur. Diğer bir kavle nazaran ya­şayamayacağı kadar bir müddetin müruruna intizar edilir ki bunu tâyin hâkimin içtihadına muhavveldir.

Şayed doksan yaşında bir kimse mefkud olacak olsa bunun için de intizar edilecek müddet, hâkimin içtihadına tâbidir.

İkinci kısım:
Zahiri helak olan bir gaybetle tagayyüb eden mefkud-lardır. Harb safları arasında veya denizde parçalanan bir gemide veya mehlekeden sayılacak bir müsaferet halinde gaib olan, yahud bir işi he­men görüb dönmek için harice çıkdığı halde bir -daha avdet etmeyen kim­seler bu kısma dahildir.

Bunların gaybubetlerinden itibaren tam dört sene intizar olunur, ba­dehu mallan, bu müddetin hitamında berhayat olan vârisleri "arasında tak­sim edilir, zevceleri de iddetlerini bekleyerek başkasiyle evlenebilirler, ayrıca hükme lüzum kalmaz.

Mahaza bir kadının zevci gaib olub da nafakasının tahsili müteazzr; olunca, bundan evvel de talebine binaen hâkim, aralarındaki, nikâhı fesh edebilir.

Bir mefkud, mevtiyle hükm edildikden sonra berhayat olarak avdet eylese taksim edilmiş emvalinden mevcud olanları istirdad eder, olma­yanları da tazmin etdirebiiir.

Kezalik bir mefkud, zevcesi muayyen müddetin mürurunu müteakib başkasiyle akdi nikâhda bulımdukdan sonra zuhur etse bakılır: Eğer bu ni­kâh üzerine henüz zifaf vâki olmamış ise zevcesi kendisine iade edilir, çün­kü bu halde ikinci nikâhın butlanı zahir olmuş olur. Ve eğer zifaf vâki olmuş ise mefkud muhayyerdir, dilerse zevcesini yeniden akde muhtaç olmaksızın tahtı nikâhında ibka eder, şu kadar var ki bu zifafdan dolayı icab eden iddet nihayet bulmadıkça bu kadına tekarrüb edemez. Dilerse ikinci nikâha razi olarak kadmı ikinci zevcesine terk eder, bu halde yeni­den bir nikâh akdine lüzum kalmaz. Mahaza Hanbelî fukahasmdan bazı zevata göre bu halde ikinci nikâhı tecdid lâzım gelir, kıyasa muvafık olan da budur.

Demek ki bu takdirde mefkud zevcesini tatlik etmiş olacakdır. (EI-muğnî, NeylüTmeârib, Keşşafül´kma). [2]

Bir Mülâhaza :



Herhangi bir mefkudun vefatına, gaybubeti tarihinden itibaren on veya on beş sene gibi bir müddet geçmesini müteakib hükm edilmesi, fu-kahaca bir mikyas olarak kabul edilmemiş´dir. Çünkü iyi düşünülünce bu­nun doğru bir kıstas olmadığı tebarüz eder.

Meselâ: İkişahsdan biri kırk beş, diğeri de yirmi beş yaşında iken mefkud olmakla bunların vefatlarına gaybubetlerinden itibaren on beş se­ne hitamında hükm edilecek olsa bunlardan birinin tevellütünden itiba­ren altmış, diğerinin ise henüz ,kırk sene geçmiş bulunur. Bu ayni mütl-det ise bu iki mefkudun vefatı hakkında ayni kanaati tevlid edemez. Çün­kü kırk yaşındaki bir şahsa nazaran altmış yaşındaki bir şahsın vefatı da­ha galibdir. Binaenaleyh on beş senelik bir müddet, kırk beş yaşında iken mefkud olan şahsın vefatı hakkın-da diğerinden ziyade bir karine teşkil etmiş olacakdır.

Bu halde muhtelif yaşlardaki mefkudların vefatlarına ayni kuvveti haiz bir karine ile hükm edilebilmesi için fıkdanlarından itibaren muhte­lif müddetlerin tâyin edilmesi lâzım gelir. Bu cihet ise mefkudların tevel-lüdîeri nazara alınmak suretiyle muntazam, muttarid bir tarzda temin edilmiş olur.

Meselâ: Bu hususda altmış senelik bir müddet kabul edilince mefruz iki mefkuddan birinin vefatına fıkdanından itibaren on beş sene, diğeri­nin vefatma da otuz beş sene hitamında hükm edilecekdir. Bu müddetin müruru ise tabiî şerait içinde her iki mefkudun vefatı hakkında ayni ka­naati husule getirir, ayni derecede kuvvetli bir karine teşkil eder. Çünkü her ikisi de vefatlarına hükm tarihinde altmış yaşında bulunmuş olacak­dır, bu yaşda vefat ise binnisbe galibdir.

Mahaza böyle bir mebde ile böyle bir müddetin kabulü, mefkudlar hakkında seyyanen tatbik edilecek bir düstur mahiyetinde bulunur, meh-leke gibi gayrı tabiî haller ise bizzarure bundan müstesnadır.

Burada mülâhazaya şayan bir cihet daha vardır ki o da mefkudun mevtiyle hükm edilebilmek için neden altmış, yetmiş veya doksan sene gibi uzun bir müddetin küzeranına intizar olunması meselesidir.

Şüphe yok ki mefkudun hayatı evvelce yakinen sabit bulunuyordu. Müehharen bunun zevaline hükm idilebilmesi için kuvvetli bir karine bu­lunmak icab eder, bir şahsın mücerred bir müddet gaybubetine mebni hu-man hayatdan mahrumiyyetine hükm edilmesi, bir çok mahzurlardan sa­lim olmayabilir. Herhangi bir şahs, kendisince mühim olan bir sebeb mülâhazaya mebni uzun bir müddet tagayyüb ederek ahvalinden akraba­sını ve saireyi haberdar etmeyebilir. Bahusus zamanımızda ticaret gibi. san´at g;bi muhtelif maksadlarîa en uzak ülkelere seyahat ederek oralar-da pek uzun bir müddet garibâne bir halde yaşayanlar bulunuyor.

Binaenaleyh bir şahsın mücerred bir müddet gaybubeti dolayısile he-.man hayatdan mahrumiyyetine hükm verilib de bunun neticesi olarak ser­vetinin taksimine kalkışılması, kendisiyle ailesi arasında bulunan mânevi bir rabıtanın inhilâline sebebiyyet verilecek bir hayat aşiyânesinm dağı­tılması son derece düşünülmeğe lâyik içtimaî bir hâdisedir. Böyle mühim bir hâdisenin tekevvününe alelacele meydan verilmesi, nâsın hakk-ı haya­tına, hakk-ı temellük ve tasarrufuna bir nevi tecavüz mahiyetinde teza­hür eder.

Bir mefkudun vefatına alelacele hükm olunduğu takdirde mücerred veresesinin maddî istifadeleri temin edilmiş, bir gaibin tecavüzden masun olan emvali üzerinde başkalarına bir tasarruf ve temellük hakkı verilmiş oîacakdır. Halbuki mefkudun berhayat bulunması ihtimâline nazaran böy­le bir muamele, hem onun hakk-ı hayatına bir tecavüz mahiyetinde î>u-îrnacak. hem de onun meşru emvalinin ziyamı intaç edecek, bununla be­raber kendisine intikali melhuz bir takım malların da ihtiyaten tevkifi ci­hetine gidilmeyib tunların da derhal başkalarına tevziine sebebiyyet ve-recekdir. Artık mefkudun berhayat olarak zuhuru takdirinde maddî, ma­nevî ne kadar zararlara uğramış olacağını -düşünmelidir.

Mefkudun gaybubeti müddetince emvali hâkim marifetile muhafaza ve tenmiye edilebileceği cihetle iktisadî bir bakımdan da endişeye mahal yokdur.

Mefkudun zevcesine gelince: Bunun böyle uzun bir müddet intizar­da bulunması, zararını müstelzim olabilir. Fakat bu hal, kendi hakkında bir iptilâdir, buna sabr etmesi insanî bir vazifedir, zevciyyet hukukma ri­âyet bunu icab etmekdedir. Kocalarının vefatlarından sonra hâtıralarına riâyet ederek başkaları ile evlenmeyen nice hakikatli kadınlar vardır.

Zevcenin nafakadan mahrumiyyeti halinde ise zevci namına hâkimin izniyle istidanede bulunması caizdir, bu kabil olmayınca içtimaî heyetiı himayesine müstahik olur.

Mahaza zevcinin böyle uzun boylu iğürabına tahammül edemeyen ve­ya nafakasının taazzüründen dolayı mutazarrır bulunan bir kadın, yukarıda yazıldığı veçhile İmam Malik ile İmam Ahmed îbni Hanbel Hazretle­rinin mezhebîerine tevfikan zevcinden tefrik edilebilir.

Nitekim vaktiyle nafakanın taazzüründen dolayı tefrik cihetine gidil­mesi hakkındaki bir mesele, 23 Rebiülevvel 1334 tarihinde mülga Fetva-hane-i Ali Heyeti telifiyesi tarafından Mezhebi Hanbelî üzere tanzim edi­lerek iradeye iktiran etmişdi.

Mülga´ Hukuki Aile kararnamesinin 126, 127 inci maddeleri de kıs­men bu mezheblcre göre tanzim edilmişdi. Velhâsıl: Mefkud hakkındaki hükmlerin her noktai nazardan ihtiyaca tekabül edecek büyük bir geniş­liğe malik olduğu, mezhebi fıkhiyyemize aid müdevvenatdan zahir olmak-dadır. [3]

(İKİNCİ BÖLÜM)

LAKİTLERE AİD MESELELERİ HAVİDİR.




İÇİNDEKİLER : Lakitin mahiyyeti ve Utıkatın sıhhat ve ademi sıh­hati. Lakıtlara müteallik hükmler. Lakıtlann hürriyet itibariyle vaziyet­leri. L3kıtİ2nn islâmiyyet itibariyie vaziyetleri. Lakıtların neseb itibariy­le vaziyetleri. [4]



Lakıtın Mahiyyeti Ve Îltikatın Sıhhat Ve Ademî Sıhhati :



56 - : Lakıt, «Mensub olduğu aile, eşhas tarafından bir yere atıl­mış diri veya Ölü çocuk» demekdir ki, bu, alelekser ya ihtiyaç veya zina töhmetinden firar saikasiyle vukubulur.

57 - : Bir çocuğu atılmış olduğu yerdan alıb kaldırana «Mültakit», kaldırmaya da «ÎHikaU denir. Bu iltikatın sıhhatine gelince bu hususda bazı şartlar vardır. Şöyle ki:

(1) : Mültakit; mükellef, yani: Akil ve baliğ olmalıdır. Binaenaleyh çocukların, mecnunların, lakitları iltikat etmeleri sahih

değildir.

(2) : Mültakit, lakiti hıfz ve siyanete muktedir olmalıdır. Binaenaleyh lakiti muhafazadan âciz olan veya lakıt hakkında ahlâkından havf olunan bir mültakıttan hâkim, lakiti alarak emin bir kimseye tevdi eder.

58 - : Müîtakıtm hür, veya müslim olması şart değildir. Binaenaleyh kölelerin, cariyelerin veya zimmîîerin iltikatları şahindir. Şu kadar var ki, müslim olduğuna hükm edilen bir lakıt, edyânı tea-

kül edecek bir çağa takarrüb edince mültakıtı olan gayrı müslimden alı­nır. (Himliyye, Bedayî. Dürrümuhtar). Bu meseleler Hanefiyyeye göredir.

(Şafii´lere göre mültakıtın mükellef, hür, reşid, müslim, adaletle, ya­ni fıskdan selâmetle müttasıf olması şartdır.

Binaenaleyh maliklerinin izin ve icazeti bulunmadıkça kölelerin, mü-kâtebîerln inikatları sahih olmaz. Maliklerinin izin ve icazeti lâhik olunca da mültakat, maliklerin olmuş^olur.

Kezalik sefih, fâsik, mestûrül´nal, gayrı müslim kimselerin iltikat ede­cekleri lakıtlar da ellerinden alınır.

Şu kadar var ki, dinince zahiren âdil görülen bir gayrı müslim, dâre tebean gayrı müslim olduğuna hükm edilen bir lakiti iltikat edebilir. Ev-cah olan kavle göre velevki biri nasrânî, diğeri yahudi olsun (Kitabürüm, Ttıhfetül´muhtac).

(Malikî´Iere göre bir kimse, kölesini, zevcesini iltikatdan menedebilir. Çünkü lakıtm hıfz ve terbiyesi teberru kabilindendir. Memlûkler ise buna ehl değildirler. Zevç ise zevcesini kendisine aid olmayan bu gibi şeyler ile iştigalden men´e müstahikidir.

Mültakit, vâki olan iltikatma işhadda bulunmalıdır. Lâik olan b´udur, çünkü aradan bir zaman geçdikden sonra: «Bu benim evlâdımdır.» veya «Bu benim rakikimdir.» diye iddia etmesinden korkulur. Böyle bir iddia hakkında zannı galib hâsıl olursa işhad bir vecibe olur. (Minehül´celîl, Şerh-i Muhammed-i Hırşî).

(Hanbeü fukahasma göre de köleler, cariyeler, efendilerinin izni ol­madıkça lakiti iltika edemezler. İltikat edecek olsalar´ellerinde bırakıl­maz. Meğer ki efendilerinin icazeti lâhik olsun.

Kezalik bir gayrı müslim de islâmiyyetine şer´an hükm edilen bir la­kiti iltika edemez, iltikat ederse elinde bırakılmaz. Fakat gayrı müslim ol­duğuna hükm edilen bir lakiti iltikat edebilir. (Keşşafül´kma.)

59 - : Bir lakitin mültakitleri müteaddid olunca lakit hakkında na-fi´ olan mültakit tercih olunur. İkisi de müsavi olunca tercih hakkı hâki­min re´yine muhavvel olur.

Meselâ: Mültakitlerden biri salih, diğeri fâsid olsa veya biri zengin, diğeri fakir bulunsa salih ve zengin olan mültakit müreccah olur.

(Malikî´lere göre bir lakiti emin, kifayete ehl iki veya daha ziyade kimseler iltikata koşsalar bakılır: Her hangisinin vaz´ı yedi mukaddem ise o ta&dim olunur, vaz´ı yedleri müsavi ise hıfz ve himayeye eslah olanı evvela olur, her veçhile müsavi olunca aralarında kur´a atılır. (Minehür celîl).

(Hanbelî fukahasına göre de böyle müsavi olan mültakitlerden biri hakkını iskat ederek lakiti arkadaşına teslim etmezse aralarında kur´a ke­şide edilir.

Bir lakiti iki kimse beraber görüb de biri koşarak alsa veya elini üze­rine koysa lakite bu ehak olur. Çünkü iltikat, almakdır, görmek demek değildir.

îki kimseden biri, diğerine lakiti almasını teklif edib o da alınca niy-yetine bakılır: Eğer kendi namına almış ise lakita arkadaşından ehak olur, fakat arkadaşı namına almak niyyetinde bulunmuş ise lakit âmire, yani arkadaşına aid olur. Bu âdeta mubah olan bir şeyi tahsile tevkil bilinçlendir.

Bir Ukiti iki kimse iltikat etmiş olmak iddiasiyle bilâ beyyine ihti-l.ti´da bulunsalar söz meâlycnıin lakila vamil´yed olanındır.

İmanı Şafii´nin kavli de böyledir. (Klınuğnî. Keşşafül´Iana). [5]

Lakıtlaka Müteallik Hükihleh :




60 - : Lakıtı atan veya terk ederek ziyama meydan veren şahs: fı^t´itlır. Anı iltikat edib hıfz etmek ise meııdubdur. Bir çok hayırlı işle-iv faıkdir. Çünkü Sakıt, sahibsiz, âeU bir çocukdur, zayi olmak tehlükesi-ne maruzdur, anı iltika ilinek ise ihya etmek dernekdir. Bir şahsı ihya isj bütün beşerîyyeli ihya gibidir.

Mahaza iitıkat, çocuk hakkında bir terohhüm ve şefkat eseridir, rahm ve şefkat ise iymandan sonra amalin eldalidir. Bir harîis-i şerii´de: «Aîlau taâlâya iymamlan sunra amellerin efdali, emr-i ilâhiye tazım ve mahluka ilahiye şefkatdır.» buyuruimuşdur. Diğer bir hadisi şerifde. «-Çocuğa mer­hamet, büyüğe hürmet etmeyen bizden değildir.» meâlindedir.

tllikat, çok kerre mendubiyyetie de kalmaz; belki cemiyyete mütevec­cih bir farz-i kifâye mahiyetimle bulunur, eğer lakıtı cfiııiyyetden bi:1 ferd alıb kurtarmazsa bütün cemiyyet efradı asim olur. Şaycd lakıtı yaı-111/ bir kim.-;e görür de iltikat etmediği takdirde zayi olacağına zama galibi hâsıl olursa bu ülikat, kendisi için bir farz-ı ayrı olmuş olur.

Suya atılmış veya bir kuyu başına atılarak kuyuya düşmesi kuvvetle melhuz bulunmuş veya yırtıcı bir hayvamn civarına bırakılmış Şakıtlar gibi. (Eimmei Selâsc-ye göre de iakıtlan iltikat, bazen farzı kifâye, baze.ı de farza ayin olur.)

61 - : Lakıti imsak hususunda mültekit, başkalarına tercih Olunur.

Binaenaleyh mültekitin rızası olmadıkça lakıtı başkaları alampz. Çün­kü lakiti ihya eden odur. Nitekim bir arzi meyteyi ihya eĞen de. o yere bekalarından ehakdır

Hattâ veliyyül´emr dahî bir lüzum görülmedikçe velayeti âmrrî&şine istinaden lakıtı mültakitten almamalıdır.

Fakat mültakit, lakıtı başkasına def edecek olursa bilâhare istirda-d:ı hakkı olmaz. Çünkü kendi hakkını endi ihtiyarile ibtâl etmiş olur.

62 - : Mültakit lakiti hâkime gülürüb teslim etmek isterse hâkini, kendisini bilâ beyyine tasdik etmeyebilir, Çünkü mültekit, müttehemdir, lakitin meûnetini beytüTmâle tevcih etmiş olur. Lâkit, kendisinin oğlu ve­ya nafakası kendisine lâzım gelecek bir karibi olabilir, bu iddia ile nafa­kadan kurtulmak gayesini takib etmesi melhuzdur.

Fakat heyyine ikame ederse hâkim, bir hasm muvacehesine lüzum gör-meksizin bu beyyineyi kabul eder. Zira bu beyyine, mücerred keşfi hal içindir, keşfi hal için olan beyyinelerde ise hasmın huzuruna lüzum yok-dur. Bir de bu beyyine, bir hücceti mülzime değildir, hasmın huzuru ise ilzam itibariyle meşrutdur.

Beyyine ikame edildiği takdirde hâkim muhayyerdir: Dilerse lakiti alır, dilerse almaz, «Madem ki bumın hıfzını iltizam etdin, iltizama de­vam et.» diyerek mültakitin himayesinde ibka eder. Meğer ki mültakitin acz ve taksiri zahir olsun veya mu´i ahlakından korkulsun, bu son takdir­de lakit, sinni intihaya takarrüb edince mültakitden herhalde alınır,

63 - : Hâkim, lakiti mültakitin talebile alıb başka birinin himaye­sine tevdi etdikderr sonra mültakit, tekrar müracaat ederek lakitin kendi­sine iadesini taleb etse hâkim, muhayyer olur: Dilerse iade eder, dilerse iade etmez.

Fakat bir şans, lakiti mütakitinden bizzat alıb yanında bulundum hâkim, talebine mebni mültakite lakiti iade eder.

ıtfah´kî´İere göre mültakit, lakiti mevziine veya başka bir mevzie red­dedemez. Çünkü iltikat etmekle onu muhafaza etmesi teayyün etmişdir. Meğer ki hâkime ref etmek veya muayyen bir şahsa: «Bu senin çocuğuı mudur? diye sormak için almış olsun. Bu takdirde hâkim veya o şahs ka­bul etmezse lakiti mevziine reddedebilir. Şu kadar var ki red edeceği mev-si, nasın gidib geleceği bir yer olub lakitin helakinden korkulmam alıdır.)

64 - : Lakitin velisi, ve Uy yül´enirdir.

Binaenaleyh veiîyyüremr veya anın naibi, lakiti tezvic ve amn malın­da tasarruf edebilir. Mültakit ise bunları yapamaz. Çünkü onun hakkın da velayetin sebebi olan karabet ve saltanat mevcud değildir.

Şu kadar var ki mültakit, lakit namına hibeyi kabul edebilir. Lakiti Dir san´ata koyabilir, ve bir beldeden diğerine nakl edebilir. Çünkü bun­lar vekâlet kabilinden değildir, belki lakitin nefine hizmetdir.

Fakat mültakit, lakiti - esah olan kavle göre - bir kimseye ecir olarak veremez, sünnet etdiremez, etdirir de bu yüzden vefat ederse zâmin olur.

Lakitin bir beldeden daimî suretde ikamet için bir karyeye nakl edil­memesi de muvakıfdır. Çünkü bu nakil, anın terbiyesine tesir edebilir.

(Hanbelî fukahasma göre mültakit, emin değilse lakiti alıb sefere çık­masına müsaade edilmez. Fakat emin ise lakit elinden alınmaz. Bu halde işhad etmesi bir veçhe göre icab eder. Çünkü bu işhad ile lakitin nesebi ve hürriyeti hıfz edilmiş olur.)

65 - : Lakitin velâsı ve âkılesi, -beytül´mâle aiddir. Binaenaleyh lakitin hataen yapacağı bir cinayetin diyetini beytül´mâi

tediye eder, vâris bırakmaksızın vefatında da bütün terekesi beytül´mâle intikâl eder.

(Eimmei Selâseye göre de böyledir. Yalnız Şûrîh ile İshaka göre la­kitin velâsı mültakite aiddir. Velâsı beytül´mâle aid olduğuna göre laki­tin vefatında yalnız zevcesi bulunsa terekesinin rub´u zevcesine bakisi de beytül´mâle aid olur.)

66 - : Hâkim, lakitin velâsını mültakitine takrir edebilir. Yani bun­ların arasında velâ-i muvalât tesis edebilir. Bu halde mültakit, lakite vâ­ris olabilir, lakit de bir cinayet işlese diyetini mültakit öder.

67 - : Lakit, âkilen baliğ olunca dilediği kimse ile akdi muvâlâtda bulunabilir, meğer ki yapmış olduğu bir cinayetin diyetini beytül´mâi ödemiş olsun, o halde başkasile muvâlâtda -bulunamaz.

68 - : Mültakit, lakiti infaka mecbur;değildir, infak edince bakılır: Eğer hâkimin izniyle - alacağı bir deyn .olmak üzere - inîak ederse bilâhare lakitin zuhur edecek karibine, meselâ babasına, ve zuhur etmedi­ği takdirde büyüyünce lakite rücu edebilir. Fakat bilâ izin infak ederse rücu edemez, müteberrî olmuş olur.

Kezalik hâkim, izin verirken -lakit üzerine alacak bir deyn olmasını tasrih etmezse zahirürrivayeye nazaran yine rücua istihkak bulunmaz, esah olan da budur.

(Malikî´lere göre lakitin hizânesi, nafakası kesbe kadir bir halde ba­liğ oluncaya kadar multtkite lâzım gelir. Mültakit bununla bilâhare laki­te rücu edemez. Çünkü iltikatla bunu itizam. etmişdir. Meğer ki lakitin ma­lı bulunsun veya kifaet mikdarı nafakası beytülmâlden itâ edilsin. O hai-de nafakası mültakite lâzım gelmez.

Mültakit, nafakaya sarf edeceği kadri maruf meblâğ ile lakitin ileri­de zuhur edecek babasına rücu edebilir. Şu kadar var ki lakiti babasının amden atmış olduğu ikrariyle veya beyyine ile sabit olmalı, ve babası in­fak zamanında musir bulunmuş olmalı, mültakit de teberruan değil, rü­cu etmek üzere infakda bulunduğuna yemin veya işhad etmiş bulunmalı­dır. Şayed çocuk kendi kendine çıkıb kendi kendine gaib olmuş veya kaç­mış ise mültakit, sarf edeceği nafaka bedeliyle babasına rücu edemez, bu halde yapılan infak, teberrua masruf olur. (Şerh-i Kebîr, Haşiye-i Düsûkî.)

69 - : Lakitin nafakası, ve muhtaç olduğu ilâç parası ve ihtiyaca mebni veliyyül´emr tarafından tezvic edilince zevcesinin mehri beytül´mâi tarafından tesviye edilir. Çünkü lakitin mirası, bilâ vâris vefat edince beytütmâle aid olacakdır. Ganimet ise garamete mukabildir.

(İmam Şafiî´ye göre de malı olmayan lakitin nafakası beytül´mâle aiddir.)

(Hanbelî fukahasına göre de bu nafaka, beytül´nıâle aiddir. Şayet bey-tül´mâlde nafakayı temin müteazzir olursa lakitin infakı, haline muttali olan müslumanlara müteveccih bir vecibe olur. Çünkü onu nafakasız bı­rakmak, helake maruz kılmak demekdir, böyle bir şahsı helâkden kurtar­mak ise bir farzı kifâyedir. Bir şahsı gark olmakdan kurtarmak gibi. (Keş­şaf kına.)

70 - : Lakite bağlı bulunan bir mal, lakitin bağlı bulunduğu bir hayvan zahiri hale binaen lakite aiddir. Çünkü hilafı zahir olmadıkça za­hiri hale binaen hükm caizdir. Bu halde lakitin nafakası ve sair muhtaç olduğu şeyler bu maldan temin edilir. Çünkü neytül.mâlden infak bir za­rurete mebnidir, lakitin malı mevcud olunca da bu zaruret kalmaz.

Fakat lakitin civarında sahibsiz bulunan bir mal, lakite aid olmaz. Belki o da bir lukatadan ibaret bulunmuş olur. (Bedayî, Hindiyye, Reddi-muhtar.)

(Malikî´lere göre de lakite hağlı olan bir mal, lakite aiddir. Fakat bu­lunduğu yerin altında medfun olan bir.mal, lakite aid değildir, meğer ki ana aidiyyetine dair bir yazı bulunsun.)

(Şafiî´lere göre lakitin içinde bulunduğu sahibsiz hane, dükkân veya ikamete mahsus bahçe lakite aiddir. Lakitin nafakası kendi malından ve­ya lakitlere vakf veya vasiyyet edilmiş olan mallardan temin edilir. Bir cihet için yapılan bir vakfın sıhhati için o cihetin tahakkukı vücudi şart değildir, belki imkâm vücudi kâfidir. Binaenaleyh lakitlere vakf da sa-hihdir. Bu, onların mallarından madûd olur. Bu veçhile malları buunma-yan akitlerin nafakaları beytüTmâlden verilir, bey tül´mâlde mevcut bu­lunmazsa bu nafaka, kifâye mikdarı olarak zengin müslümanlar tarafın­dan temin edilir.)

Hanbelî fukahasına göre mültakit,, lakitin malından nafakasına sarf edebilir, velev ki hâkimin iznini istihsâl etmesin. Çünkü bu, lakitin veli­si demekdir, ve bu infak emr bü´mâruf kabilindendir.

Fakat İmam Şafiî´ye göre hâkim bulunduğu bir yerde onun izni ol-naksızın, mültakit lakitin malını nafakasına sarf edemez. Sarf ederse zâ-nin olur.

Lakit, baliğ olub da sarf edilen meblâğın mikdannda multakît ile ara­larında ihtilâf vâki olsa söz, münfik elan müttakitindir. Çünkü, o, veliyyül´ yetim gibi emindir. (Elmugnî, KeşşafüTkına.) [6]

Lakîtlerin Hürrtyyet İtibarile Vaziyetleri :




71 - : Lakit, zâhirihâle nazaran hür sayılır. Çünkü benî ademde asi olan hürriyetdir. Çünkü bütün insanlar hür bulunan Hazreti Adem ile Haz-reti Havva´nın evlâdıdır. Böyle iki hürden tevellüd edib teşeüb eyleyen evlâd ise bizzarûre hür bulunmuş olur, bazı insanlardaki rik hali ise bilâ­hare bir ârize-i küfrden münbeis bulunmuşdur.

Binaenaleyh hilâfına delil bulunmadıkça asi ile amel icab edeceğin­den iakit hakkında şahadete, itâka, tedbire, kitabete ehliyyet ve haddi kaz-fe istihkak ve saire gibi hususlarda tamamen hür ahkâmı cereyan eder. Şu kadar var ki, validesi hakkındaki kazf, kazifi hakkında haddi icab et­mez, çünkü validesi meçhuldür, ihsanı haiz olul olmadığı malûm değildir.

(Lakit, Eimmei Selâseyeye göre de hür sayılır. İmam Malike göre la-kitin zina hakkındaki şahadeti kabul olunmaz, çünkü halk arasında veled-i zina olmakla müttehemdir, bununla tâbir olunur.)

72 - : Lakit, hür olduğundan mültakit veya sair bir kimse: Bu be­nim kölemdir veya cariyem-dir, diye iddiada bulunsa bu iddia beyyineye mukarin olmadıkça mesmu olmaz. Çünkü lakitin min´haysizzâhir sabit olan hürriyeti bir delil bulunmadıkça ibtâl edilemez. Diğer bir tâbir ile -sabit olan bir hak, mücerred bir dâva ile bâtıl olmaz. Fakat beyyine ikame edi­lirse rıkkma hükm olunur, çünkü zâhiri´hâl, beyyineye muariz olamaz.

73 - : Bir gayrî müsîim, isîâmiyyetine zahiren hükm edilen bir la kit aleyhine iki gayrı müslim sahi d ikame ederek: «Bu benim kölemdir.s diye iddiada bulunsa bu şahidlerin şahadeti makbul olmaz. Çünkü bir mil­limin rıkkma dair ehl-i zimmetin şahadetleri muteber değildir. Fakat bir gayri müslim bu iddiasına iki´müslim şahid ikame ederse lakitin rıkkına hükm edilir.

74 - : Lakit, baliğ oldukdan sonra: «Ben filân kimsenirr kölesiyim.; diye ikrarda bulunsa bakılır: Eğer o kimse bu ikrarı tasdik etmezse lakit hür olarak kalır, mücerred bu ikrariyle hürriyetden mahrum kalmış ol­maz.

Kezalik: O kimse tasdik etdiği haîde lakit hakkında o zamana kadar - şahadeti kabul edilmek, kazıma hâd vurulmak gibi - ahrar ahkâmın dan bir şey cari olmuş ise yine ikrarı sahih olmaz. Çünkü bu takdirde hür­riyeti beynennas şayi olmuş olacağından bunu ikrariyle ibtâl edemez. Fa­kat o zamana kadar hakkında ahrar ahkâmından bir şey sebk etmemiş ise ikrarı sahih olur. Çünkü bir kimse kendi aleyhine hilafı hakikat olarak ikrarda bulunmaz.

Şu kadar var ki, ikran zamanına kadar hibe, kefalet, itak, nikâh gi­bi yapmış olduğu tasarruflarını ibtâl hususunda bu ikrarı yine muteber olmaz, bu tasarrufları sahih olarak kalır.

Meselâ: Bir lakit, bilâhare baliğ olub bir kadınla bir mehri müeccel mukabilinde izdivaç etdikden sonra: «Ben filân şahsın kölesiyim.» tüye ikrarda bulunsa bu ikrarı, o mehri ibtâl edemez, belki bu mehr, onun zim­metinde lâzimül´edâ bir deyn olarak kalır. Çünkü bu ikrarında müttehem­dir. Bir hükmün sübutu hüccet ile olur, bunun ikrarı ise başkası aleyhi­ne bir hüccet değildir. Binaenaleyh bu hususdaki ikrarı ile a-demi ikraa müsavidir.

Kezalik: Bir lakit, kız olub da kocaya vardıkdan sonra bir şahsın ca­riyesi olduğunu ikrar o şahs da tasdik etse.- başka bir mani yok iseanın cariyesi olmuş olur. Fakat bu ikrarı kocasiyle aralarındaki nikâha tesir ederek anı ibtâl edemez. (îmam Şafiî´nin iki kavlinden birine göre lakitin ikrarı, cemi-i ahvâl­de kabul edilir. Binaenaleyh bu ikrariyle hibe, kefalet, nikâh gibi bütün tasarrufatı münfesh olur. Çünkü rıkkını ikrar edince bu tasarrufat zama­nında rakik bulunmuş olduğu zahir olur. Rakik ise tfu gibi tasarruflara ehl değildir.

Bu kavle nazaran lakitin yapmış olduğu ukud, fâsid olur, mevcud olan ayan sahiblerine iade edilir, itlaf edilen ayanın kıymetleri rakabesi-ne taallûk eder, azâd edildikden sonra kendisinden taleb edilir.

Nikâh hususuna gelince eğer mukir olan bir lakit erkek ise yapmış olduğu nikâh fâsid olur, duhul vâki olmamış ise üzerine nısf-ı mehr lâzım gelir, duhul vâki olmuş ise üzerine tam mehr lâzım gelir.

Fakat mukir olan kadın ise nikâh fâsid olur, zevciyle aralan tefrik edi­lir, duhul vâki olmamış ise mehre müstahik olmaz. Vâki olmuş ise, maliki­nin izni olmaksızın tezvic eden bir cariyenin mehri mikdanna müstahik olur. Çocukları var ise hür sayılır. Çünkü kocası onan hürriyetine aldan-mışdır. Bu halde bunların yalnız tevellüd günündeki kıymetlerini zâmin olur. (Katâbüi´üm, Tuhfetül´muhtac.)

(Hanbelî´lere göre de bir lakitin rakik olduğu beyyine ile isbat edilir­se o zamana kadar olan tasarrufatı nakz edilir, fakat beyyine bulunmayıb da îakit, bâdel´bulûğ rakik olduğunu ikrar ederse bakılır: Eğer evvelce hür olduğunu itiraf etmiş ise bu ikran kabul olunmaz, çünkü hürriyet, hakk-ı ilâhidir, bunu ibtâl hususunda itirafından rücuu makbul değildir. Fakat ev­velce itirafda bulunmamış ise bir veçhe göre ikran kabul olunur. Bir veç­he göre ise kabul olunmaz, asi olan da budur. Çünkü bir kerre bu ikrariy­le mahkûmünbihâ olan hürriyetini ibtâl etmiş olacakdır, sonra da kendisinin nkkına, hürriyetine esasen vâkıf değildir. Artık bu ikrarı nasıl doğru olabilir. Kasım´ın, îbni Münzîr´in kavilleri de böyledir. (Elmugni, Keşşafül´-kına.)

75 - : Bir lakitin rakik olduğu beyyine ile isbat edilebilir. Bu halde lakitin o zamana kadar yapmış olduğu hibe, kefalet, itâk gibi tasarrufları münfesih olur. Çünkü beyyine, başkasının hukukuna tecavüz itibariyle töh-metden âri olduğundan kabulüne bir mani yokdur. (Bedayî, Hindiyye, Bah-rirâik.) [7