- Meds Yeghern

Adsense kodları


Meds Yeghern

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Sat 9 June 2012, 05:31 pm GMT +0200
“Meds Yeghern”
Naci BOSTANCI • 52. Sayı / GÜNDEM


Yukarıdaki başlığın “Büyük Felaket” anlamına geldiğini ve Ermeniler tarafından 1915’teki tehcir için oluşturulmuş kavram seti içinde yer aldığını biliyoruz. Obama 24 Nisan konuşmasında tehcirdeki Ermeni kaybını bu kavramla tanımladı. Oysa kritik kavram “soykırım”dı. Ermeniler Obama’nın “soykırım” diyerek Ermeni iddialarına güçlü bir destek vermesini bekliyorlardı, biz ise artık tarihten çok politikanın konusu haline gelmiş olan bu konuda Amerika’nın en azından nötr kalmasını bekliyorduk. “Meds Yeghern” ifadesini kullanan Amerika ise kimseyi memnun edemedi. Ermenistan’daki milliyetçi parti bu gelişmeyi başarısızlık saydı ve koalisyondan ayrıldı, Türkiye’deki resmî çevreler ise açık bir şekilde hoşnutsuzluklarını beyan ettiler.

1915’te ne olmuştu? Osmanlı İmparatorluğu’nun tebaayı sâdıkası olan Ermeniler, Birinci Dünya Savaşı’nın ortamını milli devlet kurma bakımından uygun gördüler ve Doğu Anadolu’da dış destekli komitacılık faaliyetinde bulunmaya başladılar. İmparatorluk tedbir olarak komitaların lojistik desteğini kesmek için Ermeni nüfusu tehcire tabi tuttu. Kafileler halinde Ermeniler güneye, Suriye, Lübnan bölgesine götürüldüler. Tehcir sırasında uygun olmayan nakil şartları dolayısıyla kayıplar yaşandı. Bunun bir kasıttan daha çok örgütsüzlükten, kendi ordusuna dahi yeterli lojistik desteği veremeyen bir yapıdan kaynaklandığı muhakkak. Cemal Paşa’nın birlikleri Süveyş’te kışlık urbalarla pişerken, Enver Paşa’nın Sarıkamış harekâtındaki asker giysilerinin hiç de mevsime uygun olmadığını biliyoruz. Doğu cephesinde çeşitli salgın hastalıklardan binlerce askerin kaybedildiği de tarihî bir hakikat.

Ne kadar Ermeni’nin bu tehcirde ölmüş olduğu bir tartışma konusu. Ermenilerin iddiaları neredeyse bölgedeki tüm Ermeni nüfusuna ulaşacak kadar yüksek. Türkiye’nin iddiaları ise kayıpların son derece sınırlı olduğu yolunda. İddiaların istatistikle fazlasıyla ilgili hale gelişi ise modern bir ironi. Ermeniler tehcir konusunda yaklaşık doksan yıldır faaliyet gösteriyorlar. Ellerinde sahihliği şüpheli tanıklıklarla birlikte müthiş bir külliyat var. Biz ise Ermenilerin bu yöndeki faaliyetlerini uzun yıllar görmezlikten geldik. Son zamanlarda konu uluslararası bir problem haline gelmeye başlayınca biz de ciddi ilgi göstermeye başladık. Attığımız en önemli adımlardan ikisi, tüm tarihî evrakı araştırıcılara açmak ve Ermenilere, ortak bir tarih komisyonunun konuyu araştırması yolunda çağrıda bulunmak. Önemli ve ciddi iki adım.

1915’te ne olduğu konusundaki tarihî hakikatle Ermeni iddiaları arasında bir politik mesafenin varlığından bahsedebiliriz. Çünkü tehcir, Ermenilerin millî benliklerinin en merkezî öğesi. Ayrıca diaspora Ermenilerinin de güç ve iktidar ilişkilerinin aslî unsuru. Öte yandan Ermeniler tehciri bir soykırım olarak kabul ettirip buradan hem özür çıkartmak istiyorlar, hem de tazminat peşindeler. Bu talepler, beklentiler ve tehcir üzerinden üretilen politik iktidar ilişkileri, yaşananı “soykırım” olarak tanımlamakta, tarihî hakikat ne olursa olsun, bir ısrar doğuracaktır. Buradaki paradoks, geçmişte yaşanan “soykırım” olmasa ve tarihî delillerle bu durum ortaya konsa bile, Ermenilerin bu tarihî hakikati istemeyecekleri bir güncelin içinde yaşıyor oluşlarıdır. Tarih Ermeniler tarafından bugünün bir işlevi olarak okunmuş ve bugünkü konumlarını değiştirmeye aday her tür bilgiye onları kapalı hale getirmiştir.

Kanaatimce, savaşın olduğu bir yerde ahlâk, vicdan, adalet gibi kavramlar olağan zamanın konforu içinde okunamazlar. Savaş hayatın rengini değiştirirken kavramları da kendi bağlamında dönüştürür. Geçmişin bir sahnesinde öldürülen bir Ermeni görürken bir başka sahnesinde Ermenilerce öldürülen bir Türk’ü görürsünüz. Resimleri yan yana getirdiğinizde artık “kimin haklı?” olduğu sorusu dahi anlamını kaybeder. Kötü olan savaştır ve haklı olan yoktur. Geçmişten ataları adına bir mazlumluk ve masumluk çıkartmaya çalışan Ermenilerin, bu kasıtlarını hak edebilmeleri için bugün kendilerinin masum ve mazlum olmaları ve tam da bu şekilde tarihe yaklaşmaları gerekir. Elbette aynı durum bizim için de söz konusu. İki tarafın ortak bir komisyonla tarihe bakması, belki tarafların tam da bu çizgide davranması bakımından önemli olacaktır.

Problem bu coğrafyaya ve bu insanlara aitse çözüm de aynı yerde aranacaktır. Üçüncü şahısların yargısından ve desteğinden medet ummak gerçeğe hizmet etmez. Böylesi bir çaba, tarihe karşı işlenen bir suçun ve “Meds Yeghern”in kapısını açar.