hafiza aise
Mon 25 April 2011, 10:17 am GMT +0200
Medine'ye Yöneliş
Artık Allah Resülii, uzun zamandır ayrı kaldığı Medine'ye yönelmiş, gece gündüz demeden yol alıyordu. O kadar ki geceleri de yola devam ediyor ve çok az mola veriyordu. Ashab da çok yorulmuştu; derken gece yarısının geride kaldığı bir sırada mola verilmişti. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellern), ashabına döndü ve:
- Bizi sabah namazına kaldıracak gözü, uyumayacak salih bir adam yok mu? Belki uyuyakalırız, diye seslenmeye başladı. Bu yorgunlukla yatıldığı zaman kalkmak zor olabilirdi ve Efendiler Efendisi, namazlarının geçmemesi için ekstradan tedbir almak istiyordu. Bunun üzerine Hz. Bilal:
- Ya Resülullah, diye seslendi. Ben, Seni namaza kaldınrım! Artık herkes rahatlıkla dinlenebilirdi ve öyle de yaptılar.
Allah Resülii'nün ordusunu sabah namazına kaldırma görevini gönüllü üstlenen Hz. Bilal ise, gecenin karanlığını daha aydın kılabilmek için namaza durdu. Rabbine yönelmiş nafile namaz kılıyordu! Bir müddet böylece devam etti. Ancak ilerleyen zaman, onun üzerinde de yorgunluğu n ağırlığını artınyordu. Derken biraz dinlenrnek maksadıyla devesine yaslanıp oturmayı denedi; oturduğu yerden sabah namazının vaktinin girmesini bekliyordu!
Resülullah yerinden fırlayıp da kalktığında, ashabının hepsini uyurken gördü. Güneşin ışıkları yüzlerini ısıtmaya başlamıştı ama onlar, yorgunluktan hala uyanacak gibi gözükmüyordu. Gözleri, Hz. Bilal'i aradı; o da devesine yaslanmış ve oturduğu yerde uyuyakalmıştı!
- Sen bize ne yaptın ey Bilal, diye seslendi. Efendiler Efendisi'nin kadifeden daha yumuşak ses tonuyla yerinden fırlayan Bilal-i Habeşi, zaten bin pişmandı; ne olursa olsun yere oturmayacaktıl Ancak olan olmuştu ve olmuşu geri getirmenin imkanı yoktu.
Bu arada ashab-ı kiram da uyanınıştı ve her birisinin üzerinde, farz bir namazı geçirmiş olmanın üzüntüsii vardı. Nasılolur da bir mü'min, Allah'ın kendisine farz kıldığı bir namazı kılmadan zamanını geçirebilirdi! Hepsi bir olmuş, nöbete gönüllü rıza gösterdiği halde uyuyakalan Hz. Bilal'i çekiştiriyorlardılt''ö
Onlar üzüntü içinde düşünedursun kader hükmünü İcra ediyordu; Allah (celle celaluhü), namazıarını kaçırmada bile ümmet-i Muhammed'e olan rahmetinden bir kapı aralıyor ve bundan sonra aynı konumda kalanların nasıl davranacaklarına dair Resı1lullah'ın şahsında her bir mü'mine yol gösteriyordu. Önce:
- Burası, şeytanların eğleştiği bir vadidir, buyurarak hareket emri verdi ve o bölgeyi terk etti Allah Resı1lü (sallallahu aleyhi ve sellem), Ardından yeni konakladığı yerde abdest alıp Hz. Bilal'e ezan okumasını emretti. Ashab-ı kiram da abdest almış, namaza hazırlanmışlardı. Ashabına, sabah namazıarının sünnetini de kılmalarını söylüyordu.
Derken yine cemaat yapıldı ve Allah Resı1lü (sallallahu aleyhi ve sellem) önlerinde imam olarak sabah namazıarını kılmaya başladılar. Namaz bittikten sonra ashabına dönen Efendiler Efendisi, şunları söyledi:
- Hepimizin ruhu, Allah'ın yed-i kudretindedir; isterse onu tutar ve alıkoyar! Buna en çok layık olan da, şüphesiz O'dur. Öyleyse sizler, namazı unuttuğunuzda, hatırlar hatırlamaz onu hemen kılın! Çünkü Allah (celle celaluhü), "Beni anmak için namaz eda et" diye buyurmakta ve bunu ernretmektedir.w"
Ashabın üzerinde, Hayber'de elde edilen zaferin neşesi ve aylardır ayrı kaldıkları Medine'ye kavuşmanın da sevinci vardı. Medi-
285 Hz. Bilal, o gün kendisini en az kınayanın Allah Resülii (s.a.s.) olduğunu söyleyecektir.
286 Bu hadisenin, Huneyn Savaşı sırasında gerçekleştiğine dair de rivayet vardır.
ne'ye yaklaştıklarında dağ taş tekbir sesleriyle inliyordu; Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellern), bu him de değerlendirecek ve:
- Sessiz olun, buyuracaktı. Zira sizler, ne sizden uzak olana ne de sesinizi duymayana dua edip sesleniyorsunuz; sizin dua edip de kendisine yöneldiğiniz Allah (celle celaluhü), her şeyi duyan ve hepinize en yakın olandır; zira O (celle celôluhü), her an sizinle beraberdir!
Bunlan söyledikten sonra Allah Resülü, arkasında oturan Ebu Musa el-Eş'ari'ye dönecek ve:
- Ey Abdullah İbn Kays, diye seslenecekti. Belli ki bir şeyler söyleyecekti ve Ebu Musa:
- Annem-babam Sana feda olsun; buyur ya Resülullah, diye mukabelede bulundu Allah Resülü'ne, Bunun üzerine:
- Sana, cennetin hazinesi olan kelimenin ne olduğunu söyleyeyim mi, diye sordu. Belli ki, dikkatlerin iyice yoğunlaşmasını istiyordu. Ebu Musa:
- Elbette söyle; anam-babam Sana feda olsun, deyince de:
- La havle vela kuvvete illa billah, dedi.
Allah Resülü'nden bunu duyan ashab-ı kiram da, artık tekbir getirmeyi bırakmış cennetin hazinesi olarak öğrendikleri bu cümleyi tekrar ediyordu.
Gecenin bir vaktinde Ciirf denilen yere kadar gelmişlerdi; ashabına döndü ve acele edip de gecenin karanlığında evlerine gitmemelerini söyledi.
Medine'ye girmeden önce onlan, uzaktan Uhud selamlamıştı; o gün Allah Resülü (sallallahu aleyhi ve sellern), ashabından yetmiş tanesine ev sahipliği yapan Uhud'a nazar ederek ashabına şunlan söyledi: - Bu, öyle bir dağ ki, biz onu severiz, o da bizi!
Uhud'u, ashab-ı Uhud'a anlatıyordu; belli ki insanların gönlünde Uhud'a karşı en küçük bir olumsuzluğun olmasını istemiyordu; zaten olumsuzluklar çoktan geride kalmıştı ve bundan böyle, yürek yakan acılar yerine mahz-ı lezzet olan hatıralar yad edilmeliydi! Sonra da mübarek ellerini kaldınp Rabbine yönelmişti:
- Allah'ım, diyordu. Ben, Medine'nin şu iki taşlığı arasındaki şeyleri haram ve dokunulmaz kıldım!
Medine'ye girerken de:
- Bizler, günahlarımızdan tevbe edip Rabbimize kullukta bulunarak, secde ve hamd edip Rabbimize yönelerek geri geliyoruz, diyordu. O'nun bu ifadelerini duyan ashab da, aynı şeyleri tekrar etmeye başlamış ve Medine'ye ulaşıncaya kadar da bunları dillerinden düşürmemişti.