saniyenur
Sat 19 May 2012, 02:05 pm GMT +0200
2- Medine'nin Müdafaası
Rasulullah , Medine'ye geldiğinde Kureyş-in kendisini orada barış içinde yaşamaya bırakmayacağını; kendisiyle birlikte destek sağlayanları da yok etmek için her şeyi yapacaklarını biliyordu. Bu sebeple Medine'nin müdafaa sistemini sağlamlaştırmak için çok kuvvetli tedbirler alınması gerekiyordu. İslâm dinine sarılmış olan herkes şehirde kendilerini ancak böyle tamamen emniyet ve güvenlik içinde, hissedebilirlerdi. Bu görüşe en büyük öncelik tanınmıştı ve uzunca bir süre bu görüş, Rasulullah 'ın müdafaa politikasının mirenginoktasını teşkil etti. Rasulul-" lah 'ın bu endişesi, yalın bir realiteye dayanıyordu ve doğruluğu da ispatlandı.
Kureyş, baskın, yağmalama, tecavüz ve tehdit seferlerini düzenlemeye başladığında, Rasulullah ve ashabı henüz Medine'ye iyice yerleşmiş bile değillerdi. Aynı zamanda Rasulullah 'ı şehirlerinden kovmak arzusunda olan yahudilerin ve Medine münafıklarının entri kal arıyla karşı karşıyaydılar. Hatta Ebu Cehil, münafıkların başı Abdullah b. Ubey'e mektup yazarak Rasulullah 'ı öldürmesi veya şehirden sürmesini, yoksa Mu-hammed'le beraber hepsini yok edeceğini bildirdi. İçteki ve dıştaki düşmanlığa karşı Medine'nin müdafaası ve güvenliği için acil tedbirler almak gerekiyordu. Bu nedenle, Rasulullah , Medine'nin içerdeki asilerden ve dış hücumlardan müdafaası için bir plan hazırladı.
Müslüman Kardeşliği
Muhacirler, bütün mal ve mülklerini Mekke'de bırakmışlar ve Medine'ye elleri boş gelmişlerdi. Hiçbir gelir kaynakları yoktu ve aşırı bir açlık ve fakirlik hayatı yaşıyorlardı. Rasulullah , ensar ve muhacirler arasında,
din kardeşliğine dayanan bir kardeşlik antlaşması teşkil etti. Onlara: "Herbiriniz, Allah'tan bir kardeş edinin." diye konuştu. Ve ensarla muhacirler arasında yeni ve özgün bir kardeşlik ilişkisi ortaya çıktı, müslüman saflarını bölünmez bir çelik yapı halinde birleştirdi. Ensar, kardeşleri muhacirlere hakiki bir kardeş yakınlığı gösterdi. Muhacirler tüccardı ve ensar da çiftçiydi, böylece onlar bu yeni kardeşliği oluşturunca iyi işledi ve her iki tarafın da faydasına oldu. Her iki taraf tarlada ve pazarda çalıştı ve hiç kimse kimsenin işine karışmadan uyumlu bir hayat yaşamayı başardılar. Zayıf kaynaklarına rağmen muhacirler müslüman kardeşliği hayatından, yeni barış ortamından ve dinlerinin güvenlik içinde oluşundan memnun oldular. Sonraki birkaç zorlu ve sıkıntılı yıl süresince bu kardeşliğin müslümanlann en büyük kârı olduğu ispatlandı. Düşman saldırısı teh-likeleriyle ve içerde yahudilerin ve münafıkların isyan tehlikesiyle karşılaştılar, fakat bunların hepsi sağlam müslüman kardeşliği duvarına karşı etkisiz kaldı. Hiçbir dış saldırı veya tecavüz onları yıkamadı ve hiçbir isyan korkusu onları sarsamadı. Allah onları, her çeşit hastalığı tedavi edici ve her türlü tehlikeyi defedici bir reçeteyle mücehhez kıldı. Bu, müslümanların zorluktan barış ve hoşnutluk, tehlikeden korunma ve güvenlik elde ettikleri en büyük kârlarıydı.