- Medinenin Harem Kılınması

Adsense kodları


Medinenin Harem Kılınması

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
reyyan
Mon 6 February 2012, 06:18 pm GMT +0200
95-96. Medine'nin Harem Kılınması

 

2034. ...Ali (r.a.)'den; demiştir ki: Biz Resülullah sallallahü aleyhi ve sellem'den Kur'ân'da ve şu sahifede bulunanlardan başka bir şey yazmadık. Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Medine Âir ile Sevr arası (olmak üzere) haremdir. Binaena­leyh kim (orada) bir bid'at ortaya koyar veya bid'atçıyı barındırırsa, Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onun üzerinedir. (Kıyamet gününde) Allah onun farz veya nafile hiçbir ibadetini ka­bul etmez. Müslümanların zimmeti birdir. Bu zimmet uğrunda onla­rın en aşağı olanı sa'y-u gayret gösterir. Kim bir müslümana vermiş olduğu ahdi bozarsa (Kıyamet gününde) Allah'ın, meleklerin ve bü­tün insanların laneti onun üzerinedir. (Hürriyetine kavuşturulmuş kölelerden) birisi (eski) efendilerinin izni olmadan bir başkasını efendi edinecek olursa (kıyamet gününde) Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onun üzerinedir."[425]

 

Açıklama
 

Bir kısım Rafizîlerin "Hz. Ali'nin yanında, Kur'an-ı Kerim'de olmayan pek çok ilim vardır. Bunların sayısı bin baba ulaşmaktadır" diyerek bir takım asılsız haberler yaymaları üzerine Hz. Ali'nin yakınları bu yaygarayı önlemek için hakikati bizzat Hz. Ali'­nin dilinden dinlemek ve tesbit etmek istemişlerdir. Bu maksatla Hz. Ali'­ye yanında Resûlullah'ın özel bir vasiyyeti bulunup bulunmadığını sor­muşlar. Bunun üzerine Hz. Ali de Resûl-i Ekrem'in kendisine kılıcının kınında bulunan sayfadan başka özel olarak hiç bir sır vermediğini ifâde etmiştir. Bu sahifede neler yazıldığını açıklaması istenince onu açıklamıştı. Söz konusu sahifede neler bulunduğu muhtelif şekillerde rivayet olunmuş­tur. Bir rivayette bu sahifede şu anlama gelen bir metin bulunduğu ifade ediliyor: "Mü'minlerin kanları bir birlerine müsavidir. Zimmetleri için en aşağı mertebede olanlar bile kefildir. Onlar başkalarına karşı bir el gibi­dirler. Dikkat edin! Bir kâfire bedel hiçbir mü'min öldürülemez. Ahd-ü emân sahibi bile (kendisine verilen) emân (güvence) süresi içerisinde öldü­rülemez."[426]

Yine İmam Ahmed'in diğer bir rivayetinde de bu sâhifede şu mealde sözlerin de bulunduğu naklediliyor; "İbrahim (Mekke'yi) haram kılmıştır. Ben de Medine'nin iki taşlık arasını haram kılıyorum. Onun her yeri ya­saktır. Otu koparılamaz, avı ürkiitülemez, yitiği yerden alınamaz. Oradan ağaç kesilemez. Ancak bir kimse devesini otlatabilir. Orada harb için silâh taşınamaz. Müslümanların kanı (kısas ve diyette) biribirine eşittir. Zim­metleri uğrunda onların en aşağı olanı bile gayret gösterir. Onlar düşman­larına karşı tek bir el gibi yekvücutturlar. Kâfir bir cana karşı bir mü'min kısas olarak öldürülemez. Kendisine emân verilen kimse (emân suresi içe­risinde) öldürülemez."[427]

Diğer bir rivayette de bu sâhifede şu mealde sözlerin bulunduğu da ifade ediliyor: "Allah'dan başkasının adı ile hayvan kesene Allah lanet etsin! (Allah ve Resulünün çizdiği sınırlarım belirlediği) yolun işaretlerini çalana Allah lanet etsin! Babasına lanet okuyana Allah lanet etsin! Bid'al­çıyı barındırana Allah lânel etsin."[428]

Âir ile Sevr, Medine.civarında bulunan iki dağdır. Âir Medine'nin güneyinde Medine'ye iki saatlik bir mesafededir. Sevr ise Uhud'un kuze­yinde kızıl renkte küçük bir dağdır. İşte bu iki dağ arası Medine'nin ha­remidir.

Ebu Ubeyd b. Sellâm ile diğer bazı kimselerin Medine'de Âir ve Sevr adında iki dağın bulunmadığım iddia etmeleri müttefikunaleyh olan bir hadise aykırıdır. Ne yazık ki büyük müelliflerden İbnu'i-esîr ile Yakut el-Hamevî bu konuda gerekli araştırmayı yapmadan onlara tâbi olmuşlardır.

Metinde geçen müslümanlarm zimmetinden maksat, gayr-i müslimlere verdikleri söz ve güvencedir. Bir müslüman bir kâfiri koruyacağına dâir söz verdi mi artık başkalarının bu söze riâyet etmeyerek ona dokunması haram olur. Çünkü müslümanlar yek vücuddur. Fakat şurasını unutma­mak gerekir ki, verilen bu emân ve emniyet kâfirlerin belli kimseleri için geçerlidir; hepsi için verilen bir emân geçerli olamaz. O zaman cihâd mef­hûmu ortadan kalkmış olur.

Konumuzu teşkil eden bu hadis-i şerifte hürriyetine kavuşturulmuş bir kölenin kendisini azâd eden eski efendisinin izni olmadan kendisini başka birine nisbet etmesi, Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti­ne sebeb olacak çirkin bir iş olarak gösterilmiştir. Her ne kadar metinde bu lanetin, eski efendisinin izni olmadan kendisini başkalarına nisbet eden kişilere ait olduğu ifâdesi varsa da, aslında eski efendisinin iznini almış olması onu bu lanetten koruyamaz. Metinde "izinsiz olarak" denilmesi bu nisbet işinin genellikle böyle olduğunu belirtmek içindir, yoksa eski efendinin izni onu bu lanetten kurtaracağını ifâde etmek için değildir. Çünkü hürriyetine kavuşmuş bir kölenin mirası kendisini nisbet ettiği kişiye kala­cağından, kölenin yaptığı bu işte başkalarının hukukuna tecâvüz, küfrân-ı nimet, akrabadan ilgiyi kesmek gibi isyanlar vardır.[429]

 

Bazı Hükümler
 

1. Rafizîlerin "Hz- Peygamber (s.a.)'in Hz. Ali'ye Kur'an-i Kerim de bulunmayan dinin esasla­rıyla ilgili sayısı bin baba ulaşan bazı ilimleri sır olarak verdiğini" iddia etmeleri yalan ve iftiradan başka bir şey değildir.

2. Medine Hareminin de Mekke haremi gibi avını öldürmek ve ağacı­nı kesmek yasaktır. îmam Mâlik ile İmam Şafiî, Ahmed ve İshak bu gö­rüştedirler.

imam Mâlik'e göre Medine'nin bu kısmının bir koru hâlinde ağaçla­rının kesilmesinin ve avlarının öldürülmesinin yasaklanmasına sebeb, ora­ların ıssız, sessiz, çıplak bir çöl hâline gelmesini önlemek içindir.

Sözü geçen yerlerde avlanmanın ve ağaç kesmenin yasaklanmış olma­sı, bu yasağı çiğneyen kimselere herhangi maddi bir cezayı gerektirmez. İmarri Mâlik ile İmam Ahmed ve yeni mezhebinde İmam Şafiî bu görüşte­dirler. Çünkü Medine arazisinin hac ibadetiyle herhangi bir ilgisi yoktur.

İmam Şafiî'nin eski mezhebine göre ise, bu yasağı çiğneyen kimsenin elinden malları alınır, tmam Şafiî'nin bu konudaki delili şu hadis-i şerif­tir: "Sa'd b. Ebi Vakkas, Medine'nin hareminde avlanan bir köleyi yaka­layıp üzerinden elbisesini soyup çıkardı. Bunun üzerine o adamın efendile­ri gelip Hz. Sa'd ile bu mevzuyu konuştular da Hz. Sa'd şöyle dedi: . "Gerçekten Resûlullah (s.a.) şu haremi haram kıldı. Kim burada av­lanan bir kimseyi yakalarsa onun elbiselerini üzerinden soyup alsın." bu­yurdu. Binaenaleyh ben Resûlullah (s.a.)'in bana ikram etmiş olduğu bir nîmeti geri itemem."[430]

Zahirî ulemasından îbn Hazm'a göre ise, bu yasağı çiğneyen kimse­nin avret mahallini örtecek kadar bir elbise üzerinde bırakılır. Bunun dı­şında mal olarak yanında nesi varsa alınır. Delili ise ileride gelecek olan "Hz. Sa'd, orada avlanan köleleri yakalayınca onların ellerinde bulunan mallarını almıştı. Bu hususta kendisine müracaat eden köle sahiplerine şöyle dedi:

"Ben Resûlullah (s.a.)'m Medine'nin ağaçlarından birşey kesmeyi ya­sakladığım ve "kim buradan birşey kesen kimseyi yakalarsa mallarını elinden alabilir" dediğini bizzat işittim," anlamındaki 2038 numaralı hadis-i şeriftir.

İbn Ebî Zi'b ile Maliki ulemâsından bazılarına göre ise, Mekke hareminde olduğu gibi Medine haremindeki yasakları çiğneyen kimselere de ceza lâzım gelir. Delilleri ise "Gerçekten İbrahim Mekke'yi harem kıl­mıştır, ben de Medine'nin iki taşlığı arasını harem kıldım. Onun ağacı kesilmez avı da avlanmaz."[431]   mealindeki hadis-i şerifdir.

Hanefi ulemâsıyla Sevrî ve İbn Mübârek'e göre ise, Medine'nin ha­rem kılınmış bir bölgesi yoktur. Binaenaleyh Medine sınırlan içerisinde bulunan ağaçlan kesmekte ve orada avlanmakta herhangi bir sakınca yok­tur. Çünkü Hz. Enes şöyle demiştir: "Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem ahlâkça insanların en güzeli idi. Benim bir kardeşim vardı ki O'na Ebû Umeyr denildi. Resûlullah (s.a.) gelip de onu gördüğü zaman; "Ebâ Umeyr! Ne yaptı mığayr?" derdi. Ebu Umeyr bu (nuğayr isimli) kuşla oynardı."[432]

İmam Ebû Cafer et-Tahâvî'ye göre bu hadis Medine sınırları içinde, Mekke sınırlan içinde olduğu gibi bir harem bölgesi olmadığına delâlet eder. Çünkü bu olay Medine'de geçmiştir. Eğer Medine iddia edildiği gibi harem sınırları içerisinde olsaydı Resûlullah sözü geçen çocuğa o kuşla oynamaya izin vermezdi.[433]

3. İlmin yazı ile tesbiti caizdir.

4. Dinde bir bid'at ortaya atan kimse günahkâr olduğu gibi onu ko­ruyan kimse de günahkâr olur.

5. Müslümanların en yetkisizlerinden birinin bile küf fara verdiği söz veya güvence geçerlidir. Her müslüman ona uymakla mükelleftir.

6. İnsanın ahdini bozması haramdır.

7. İnsanın kendisini babasının dışında birine nisbet ederek veya hürri­yetine kavuşmuş bir kölenin.kendisini başka birine nisbet ederek onun ismini taşıması çirkin bir iştir, haksızlıktır ve küfrân-ı nimettir.[434]

 

2035. ...Hz. Ali'den (rivayet olunduğuna göre) Peygamber (s.a.) şu (Medine'nin harem kılınması) olayı hakkında (şöyle) buyurmuştur:

"Yaş otu kesilemez, avı ürkütülemez, yitiği alınamaz. Ancak onu ilân edecek olan kimse müstesna orada herhangi bir kimsenin savaş için silâh taşıması ve oradan ağaç kesmesi uygun değildir. An­cak bir kimse (orada) devesini otlatabilir."[435]

 

Açıklama
 

Bir önceki hadis-i şerifin şerhinde de açıkladığımız gibi Râfizîler Hz. Ali'nin yanında hadis-i şeriflerin ve Kur'-an-ı Kerimin dışında Resûl-i Ekrem'in özel olarak kendisine emanet ettiği dinin esaslarıyla ilgili bin bâb ilim bulunduğunu iddia ederler ve kendi inanç ve amellerinin Hz. Ali'nin yanında bulunan bu sahifelerden kaynak­landığını söylerlerdi. Bu hadise Ahmed b. Hanbel’in Müsned'inde şöyle anlatılır: "Ali (r.a.) bir emir aldığı zaman o emir hemen yerine getirilirdi ve kendisine, "biz bu emri şu şekilde yerine getirdik" denilince Hz: Ali de "Allah ve Resulü doğru söyledi" derdi. Bir gün yakınlarından birisi olan Ester kendisine şöyle dedi:

-Senin şu söylediğin sözler halk arasında yayılıyor, gerçekten Resûlullah'ın sana emânet ettiği bir şey var mıdır? Hz. Ali şöyle cevap verdi:

Bana Resûlullah (s.a.) özel olarak hiçbir emânet vermemiştir. Ancak ondan duyduğum tek bir şey var ki o da (şu) kılıcımın kımndaki sahifedir. Orada bulunan kimseler de o sahifeyi çıkarması için ısrar ettiler. Bunun üzerine sahifeyi çıkardı. Bir de baktılar ki sahifede şunlar var: Kim din adına, ortaya dinden olmadık birşey atarsa yahut böyle bir kimseyi barın-dırırsa Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onun üzerinedir. Onun farz ve nafile ibâdetleri de kabul olunmaz. İbrahim Mekke'yi ha­rem kıldı, ben de Medine'yi harem kılıyorum. Medine'nin iki taşlık arası haremdir. Medine'nin her tarafı Medine'nin komşudur."[436]

Metinde Medine'nin avlarını ürkütmenin haram olduğu ifade edilmekle onları telef etmenin evleviyyetle haram olduğu ifade edilmek istenmiştir.

Medine'de silâh taşınmasının haramhğı ise ihtiyaç duyulmadan taşı­nan silâhlarla ilgilidir. İhtiyaç anında ise, silâh taşınabileceğine dâir ilim adamları arasında ittifak vardır.[437]

 

Bazı Hükümler
 

Medine'de Mekke gibi harem kılınmıştır.Bu sebeple Medınenın yaş otlarını kesmek, avını ür­kütmek veya yakalamak, halka ilân etme niyeti olmadan bulunan yitikle­rini almak, savaşı başlatmak, ağacını kesmek haramdır. Ancak hayvanla­ra vermek için ağaç yapraklarım koparmak bunun dışındadır.

Şurasını belirtmek isteriz ki bütün bunlar Medine'nin harem olduğu­nu kabul eden ilim adamlarına göredir. Hanefî ulemâsına ve onlara tâbi olanlara göre ise, Medine sınırları içerisinde harem bir bölge yoktur. De­lillerin münakaşası için bir önceki hadisin şerhine müracaat edilebilir.[438]

 

2036. ...Adiyy b. Zeyd'den; demiştir ki: Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem Medine'nin her tarafından birer berîd (12 mil)lik (bir bölgeyi) koru tayin etti. (Oranın) ağaçları (yapraklarını düşür­mek için) silkelenemez ve kesilemez. Ancak (zaruret miktarı yediril­mek üzere) deve (sırtında) götürülen (yapraklar) müstesna.[439]

 

Açıklama
 

Bu hadis-i şerifte Medine haremi boyutlarının dört taraftan  birer  berîd  uzunluğunda  olduğu  ifâde  edilirken Müslim'in Sahih'inde bu boyutların dört taraftan, on ikişer mil uzunlu­ğunda oldukları ifâde ediliyor.[440] Bu iki ifâde arasında herhangi bir çe­lişki yoktur. Çünkü bir fersah üç mildir. Bir berîd de dört fersah olduğu­na göre bir berid 12 mil eder.[441]

 

Bazı Hükümler
 

1. Medine'nin dört tarafından birer beridlik (12 mılhk) bir bölge  Resul-ı Ekrem tarafından ha­rem bölgesi olarak tayin edilmiştir.

Sözkonusu haremin yeri ve sınırları hakkında rivayet edilmiş olan ha­dislerin zahirî ifâdeleri birbirinden oldukça farklı gibi görünmektedir. Müs­lim'in Câbir'den rivayet ettiği merfû bir hadiste bu bölgenin iki dağ ara­sında olduğu ifâde edilirken[442] bazı hadislerde de bu bölgenin Medine'­nin iki taşlığı arasından ibaret olduğu ifâde ediliyor.[443] Bu hadislerde ge­çen "Lâbe" kelimesi "Harre" yani siyah taşlık demektir. Medine-i Mü­nevvere biri doğusunda, diğeri batısında olmak üzere iki taşlık arasında­dır. Kuzey ve güneyinden de bu nevi taşlıklarla çevrilmişse de bunlar öte­kilere bitiştiği için ayrıca zikredilmemiştir. İmam Ahmed'in Hz. Câbir'den rivayet ettiği hadis-i şerifte de bu yasak bölgenin iki harre arasından ibaret olduğu ifâde ediliyor.[444] Harre de taşlık anlamına geldiğine göre bu hadis-i şerifi söz konusu harem bölgenin iki Lâbe (taşlık) arasında olduğunu ifâ­de eden bir önceki hadisle birleştirmek mümkündür.

Müslim'in rivayet ettiği diğer bir hadis-i şerifte de bu bölgenin iki me'zim arasından ibaret olduğu ifâde ediliyor.[445] 'Me'zlm "iki dağ ara­sında kalan yer" anlamına geldiğine göre bu rivayeti de yukarıda Müs­lim'in rivayet ettiği haram bölgenin iki dağ arasında kaldığını ifâde eden Câbir hadisiyle birleştirmek mümkündür.

Hanefî ulemâsından bazıları bu rivayetlerin lâfızlarının arasındaki farka bakarak bu hadislerin arasını uzlaştırmanın mümkün olmadığını, binaena­leyh bu hadislerin muzdarib olduğunu söylemişlerdir.

Fakat Şafiî ulemasından İbn Hacer bu görüşe itiraz ederek aslında bu ifâdeler arasında bir ayrılık bulunmadığını çünkü her taşlığın yanında bir dağ bulunduğunu düşünmenin haram bölgenin iki dağ arasında bulun­duğunu ifâde eden hadisle iki taşlık arasında bulunduğunu ifâde eden ha­dis arasında bir çelişki olmadığını anlamak için yeteceğini belirtmektedir. Yahut da söz konusu bölgenin iki taşlık arasında bulunduğunu ifâde eden hadislerin, bu bölgenin doğu ve batı sınırlarına, iki dağ arasında bulundu­ğunu ifâde eden hadislerin de kuzey ve güney sınırlarına ait olduğunu ifâde ettikleri düşünülebilir. Ayrıca me'zim kelimesi dağ anlamına da ge­lir. Binaenaleyh bu konudaki rivayetler arasında bir çelişki bulunduğunu iddia etmek doğru değildir. Şayet böyle olduğu kabul edilse bile, bu hadis­lerin muzdarib olduğunu iddia etmek yine doğru olmaz. Çünkü bu bölgenin iki taşlık arasında bulunduğuna dair rivayetler daha çok olduğundan bu rivayet diğerine tercih edilir ve böylece ızdırab iddiası ortadan kalkmış olur.[446]

2. Peygamber (s.a.) Medine'nin harem bölgesinde otlamayı sadece ze­kât develerine tahsis etmiş, bunların dışında hiçbir devenin orada otlama­sına müsaade etmemiştir.

Mezhep imamlarının bu konudaki görüşlerini 2034 numaralı hadisin şerhinde açıklamış bulunmaktayız.[447]

 

2037. ...Süleyman b. Ebî-Abdillah'dan; demiştir ki: Ben Sa'd b. Ebî Vakkâs'ı Medine'nin hareminde avlanan bir adamı yakalaya­rak elbiselerini soyarken gördüm. Sonra ona o (kölenin) sahipleri gelip (o köle) hakkında konuştular da (onlara şöyle) dedi:

Bu harem bölgeyi Resûlullah (s.a.) haram kıldı ve; "Kim bu­rada avlanan bir kimse bulursa, onun elbiselerini soysun" buyurdu. Binaenaleyh ben Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem bana ikram etmiş olduğu bir nimeti size geri çevirmem. Ama isterseniz size onun değerini veririm.[448]

 

Açıklama
 

Bu  olay Müslim'in  Sahih'inde  şu  mânâya gelen  lâfızlarla rivayet edilmiştir: "Sa'd hayvanına binerek Akîk'teki köşküne gitti. (Orada) ağaç kesen yahut yapraklarım silken bir köle buldu ve onu soydu. Sa'd döndüğü vakit kölenin sahipleri gelerek kölele­rinden aldığı şeyleri ona ya da kendilerine geri vermesini istediler. Sa'd:

Ben Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem bana ganimetten ziyâde olarak ihsan buyurduğu bir şeyi geri çevirmekten Allah'a sığınırım, diye­rek aldığı şeyleri .onlara geri vermekten çekindi.".

Görülüyor ki Hz. Sa'd, söz konusu kölenin eşyalarım, köle sahipleri­ne geri vermemiştir ve buna mecbur da değildir. Böyleyken Hz. Sa'd'ın kölenin eşyasının bedelini ödemek istemesi, onun kendi mürüvvet ve cö-mertliğindendir. Mecbur oluşundan değildir. Köleyi soymaktan maksadı ise, onun bir daha böyle iş yapmasına mani olmak içindir. İşte bu maksat­la kölenin üzerindeki elbiseyi almış, yalnız avret mahallini örtecek miktarını bırakmıştır.[449]

 

Bazı Hükümler
 

1. Medine'nin hareminde avlanmakta olan veya ağacını kesen bir kimsenin üzerindeki elbisesi alı­nır. İmam Şafiî'nin eski görüşü de böyledir. Ahmed b. Hanbel ile İbn Ebî Zi'b, İbnu'l-Münzir, Sa'd b. Ebî Vakkâs ve Sahabeden bir cemaatin de bu görüşte olduğu rivayet olunmuştur. Binaenaleyh Kadı İyaz'ın; '.'Me­dine hareminde avlanan kimsenin üzerindeki malları alınır, sözünü saha­beden sonra İmam-ı Şafiî'den başka söyleyen olmamıştır. Bütün Mısır ule­mâsı İmam Şafiî'nin bu görüşüne karşı çıkmışlardır" demesi, doğru değildir.

Şafiî ulemâsından İmam Nevevî'ye göre bu konuda tercihe lâyık olan görüş İmam Şafiî'nin görüşüdür. Çünkü Resûl-i Ekrem'in hadisi bunu ifâde ettiği gibi ashâb-ı kiramın uygulaması da bu merkezdedir. Binaena­leyh İmam Şafiî'nin eski kavli ile amel ederek ödetmenin keyfiyeti husu­sunda iki suret vardır. Birinci surete göre av, kesilen ağaç ve ot Mekke'nin hareminde olduğu gibi ödettirilir. Esah olan kavle göre avcının eşyası so­yulur. Bu takdirde soyulacak eşyadan muradın ne olduğu hususunda iki kavi vardır: Birinci kavle göre, yalnız elbisesi alınır. Esah olan ve cumhu­run kat'iyyetle ele aldıkları ikinci kavle göre burada alınacak şeyler küf-fârdan öldürülen bir kimsenin üzerinden alınan şeyler gibidir. Binaenaleyh atı, silahı ve nafakası hep alınır.

Alınan şeylerin nereye sarfedileceğî hususunda ulemâdan üç görüş ri­vayet olunmuştur. Bunların esah olanına göre alınan şeyler alanın mülkü olur. Hz. Sa'd hadisine muvafık olan da budur. İkinci kavle göre alınan şeyler Medine'nin fukarasına; üçüncü kavle göre, beytülmâle verilir. Ha­remde cinayet işleyen kimse soyulurken avret mahallini örtecek miktarı müstesna olmak üzere, üzerinde bulunan bütün eşyası alınır. Hattâ bazıla­rı avret mahallini örten elbisesinin dahi alınacağını söylemişlerdir.Ulemâmız avı öldürsün-öldürmesin mücerred avlanmakla bir kimsenin soyulaca­ğına kaail olmuşlardır.[450]

Biz mezhep ulemâsının bu konudaki görüşlerini 2034 numaralı hadi­sin şerhinde açıkladık.[451]

 

2038. ...Hz. Sa'd'ın kölesinden rivayet olunduğuna göre Sa'd (r.a.) Medine'nin kölelerinden bazılarını Medine ağaçlarından bir kısmını keserlerken bulmuş da (ellerinden) eşyalarını almış ve (onla­rın) sahiblerine (şöyle) demiş:

Ben Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellemi Medine'nin ağaçla­rından birini kesmeyi yasaklarken ve; "Kim on(lar)dan birini keser­se onun malı yakalayanındır." buyururken işittim.[452]

 

Açıklama
 

Bu hadis-i şerif Beyhakî'nin Sünen-i Kübrâ'sında ayrıntılı olarak şu mânâya gelen lâfızlarla rivayet olunmuş­tur: Resûlullah (s.a.); "Medine'nin harenıindeki ağaçları kesen birini ya­kalayacak olursanız onun malı sizindir. Oranın ağacı kesilip biçilemez"

buyurdu. Sa'd (İbn Ebi Vakkâs oranın ağaçlarını) kesmekte olan bir ta­kım köleleri görünce (onların üzerlerindeki) mallarını (ellerinden) aldı. Bunun üzerine sahiblerine varıp onlara "Sa'd şöyle yaptı" diye şikâyette bulun­dular. Az sonra (sahibleri Hz. Sa'd'a gelerek):

Ey Ebû İshak, senin çocukların ya da kölelerin bizim kölelerin mal­larını (ellerinden) almışlar, dediler. (Hz. Sa'd da):

"Yok, hayır! Onu ben aldım. (Çünkü) ben Resûlullah (s.a.)'ı: "-Haremin ağacını keserken yakaladığınız bir kimsenin (elinde bulu­nan) mal sizindir." buyururken işittim. (Binaenaleyh o malları size veremem) fakat eğer isterseniz, size kendi malımdan verebilirim diye cevap verdi.[453]

Bu hadis zayıftır. Çünkü bu hadisin senedinde bulunan Hz. Sa'd'ın kölesinin kimliği meçhul olduğu gibi diğer râvi Tevem'in kölesinin de gü­venilir bir kimse olup olmadığı ihtilaflıdır.[454]

 

2039. ...Câbir b. Abdullah (r.a.)'dan rivayet olunduğuna göre Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

"Resûlullah (s.a.)'in korusu (içerisinde bulunan ağaçlara sopa ile) vurulamaz ve (onlar) kesilemez. Fakat hafif ve yumuşak bir vu­ruşla vurulabilir."[455]

 

Açıklama
 

Metinde geçen "Resülullah'ın korusu" sözünden maksat, Resûlullah'ın haram bölge olarak tayin ettiği Me­dine haremidir. Hadis-i şerifin ifâdesinden anlaşılacağı üzere Medine hare­minde bulunan ağaçların yaprağını düşürmek için onlara sopa ile şiddetli bir şekilde vurmak haramdır. Bununla beraber Resul-i Ekrem Efendimiz' insanlara ve hayvanlara karşı olan engin merhameti sebebiyle oradaki ağaç­ları hafif hafif sallayarak veya onlara hafif darbeler vurarak yapraklarını düşürüp hayvanlara yedirmeye izin vermiştir. Biz, mezhep imamlarının bu konudaki görüşlerini 2034 numaralı hadis-i şerifin şerhinde açıklamış bulunuyoruz.[456]

 

2040. ...İbn Ömer'den rivayet olunduğuna göre Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem bazan yaya, bazan da binitli olarak Küba'ya gelir (ziyaret eder)miş.

İbn Numeyr (bu hadisi rivayet ederken) "ve orada iki rekat namaz kılardı" (cümlesini) ilâve etti.[457]

 

Açıklama
 

Kubâ Mescidi İslâm tarihinde ilk inşa edilen ve Medine'nin güney batısında bulunan kare biçiminde bir mes-ciddir. Kırk metre eninde kırk metre boyunda ve altı metre yüksekliğinde olan bu mescidin içerisinde yirmi sütun bulunmaktadır. Mescid Osmanlı hükümdarlarından II. Mahmud tarafından hicrî 1210 tarihinde tamir edil­miştir.

Aslında bu mescit ismini avlusunda bulunan bir kuyudan almıştır. Mescidin bulunduğu beni Amr bin Avf yurdu olan köyde bu isimle anılır.

Daha önce geçen 2033 numaralı hadis-i şerifte, Mescid-i Haram, Mescid-i Resul ve Mescid-i Aksâ'nın dışında hiç bir mescide ziyaret için yolculuk yapılamayacağı ifâde edildiği hâide burada Resûl-i Ekrem'in ba­zan binitli bazan da yaya olarak gelip Kubâ Mescidini ziyaret edip gittiğinden bahsedilmesi,bu iki hadis arasında bir çelişki bulunduğunu göster­mez. Çünkü Kubâ ile Medine arasında sadece iki millik bir mesafe bulun­maktadır. O yüzden Medine ile Kubâ arasında yapılan bir gezintiye "yolculuk" denilemez. Dolayısıyla iki hadis arasında bir çelişkinin bulun­duğundan söz edilemez.

Kur'an-ı Kerim'de "Tâ ilk günden takva üzerine kurulan mescid, el­bette içinde namaza durmana daha uygundur"[458] aâyetiyle övülen mesci­din Kubâ Mescidi olduğu söylenmekte ise de, gerçekte âyet-i kerimede kasd edilen mescid, Mescid-i Resûl'dür. Nitekim şu hadis-i şerifler de bu gerçeği ifâde ve tey'id etmektedirler.

a. Birgün iki kişi; "Orada (Mescid-i Dırâr'da) ebediyyen namaza dur­ma! İlk günden beri takva üzere kurulan mescid elbette içinde namaz dur­mana daha uygundur' âyetinde geçen ikinci mescidin hangi mescid olduğu hususunda münakaşaya tutuştular. Birisi onun Küba Mescidi diğeri de Mescid-i Nebevî olduğunu ileri sürdü. Resûlullah (s.a.) de "O mescid işte benim şu mescidimdir" buyurdu.[459]

b. Ebû Said el-Hudrî dedi ki: "Zevcelerinden birinin yanında bulun­duğu bir sırada Resûlullah (s.a.)'in yanına girmiştim. Kendisine:

Ya Resûlallah! Takva üzere kurulan mescid iki mescidden hangisi­dir? diye sordum. Resûlullah (s.a.) bir avuç çakıl taşı alarak onları yere vurdu, sonra Medine Mescidini kast ederek:

"O bizim şu mescidimizdir" buyurdu.[460]

 

Açıklama
 

1. Mescid-i Kubâ faziletli bir mesciddir. Resûl-i Ekrem'e uyarak orada namaz kılmak müstehabtır.

2. Yaya veya binitli olarak gidip orayı ziyaret etmenin fazileti büyük­tür. Nitekim bir hadis-i şerifte de şöyle buyurulmaktadır: "Kim evinden çıkar da, şu mescide, Küba mescidine gelerek namaz kılarsa umre yapmış gibi sevaba nail olur."[461] Diğer bir hadis-i şerifte de şöyle buyurulmaktadır: "Kim güzelce abdest aldıktan sonra varıp da Kubâ Mescidinde dört rekat namaz kılarsa, onun bu hareketi bir köle azadetmeye denk olur."[462] Her ne kadar senedinde Musa b. Ubeyde bulunduğu için bu hadis zayıf ise de, İbn Mâce'nin rivayet ettiği şu hadisle takviye edilidği için zayıflık­tan kurtularak hasen derecesine yükselmiştir. "Evinde abdest aldıktan sonra Küba Mescidine gelip de orada namaz kılan kimse için umre sevabı gibi sevab vardır."[463]

[425] Buhârî, medine I; Müslim, hac 463, 467, 470; Tirmizî, velâ 3; Ahmed b. Hanbel, I, 81, 126, 151, 187, 190, 309, 317, 318, 328, II, 398, 418, 450; III, 322; IV, 186, 187,239.

    Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 8/25-26.

[426] Ahmed b. Hanbel, I, 122.

[427] Ahmed b. Hanbel, 1, 11^9; Nesaî, kasâme 9, 13.

[428] Müslim, edahi 45.

[429] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 8/26-28.

[430] Beyhakî, es-Sünenü'1-kübrâ, V, 199; Ahmed b. Hanbel, I, 168; Nevevî, Şerhü Müslim, IX, 139, Ayrıca bk. biraz sonra gelecek 2037 no'lu Ebû Dâvûd hadisi.

[431] Müslim, hac 458.

[432] Müslim, âdâb 30; Tahâvî, Şer'u meâni'1-âsâr, IV, 195.

[433] Aynı yerler.

[434] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 8/28-29.

[435] Ahmed b. Hanbel, I, 119; Beyhaki, es-Sünenü'I-kübrâ, V, 201.

   Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 8/29-30.

[436] Ahmed b. Hanbel, I, 119.

[437] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 8/30.

[438] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 8/31.

[439] Sadece Ebû Dâvûd rivayet etmiştir.

    Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 8/31.

[440] Müslim, hac 472.

[441] Şevkânî, Neylü'l-evtâr, V-37; el-Azimâbadî, Avnü'l-ma'bûd, VI, 22; Bilmen, Ö. Nasuhî, Istılâhat-ı Fıkhiyye Kamusu, IV, 128.

   Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 8/31.

[442] Müslim, hac 462.

[443] Buhârî, Medine 4, cihâd 71, 74; enbiya 10; buyu 53; megâzî 37, da'vât 35; i'tisâm 16; Müslim, hac 445, 446, 455-459, 463-464, 471-472, 475, 478; Tirmizî, menakıb 67; Ne-sâî, menâsik 110-111, 120, İbn Mâce, menâsik 104; Muvatta, Medine 10-11; Ahmed b. Hanbel, I, 119, 160, 181, 185; II, 236; 279, 487; III, 33, 149, 159, 240, 243, 336, 343, 393, IV, 31-32, 40, 77, 141; V, 181, 192,309, 318, 329.

[444] Ahmed b. Hanbel, III, 393.

[445] Müslim, hac 475.

[446] İbn Hacer, Fethu'I-Bârî, IV, 454.

[447] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 8/31-33.

[448] Müslim, hac 461, Ahmed b. Hanbel, 1, 168; Beyhakî, es-Sünenü'1-kübrâ, V, 199.

    Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 8/33.

[449] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 8/33-34.

[450] Nevevî, Şerhu Müslim, IX, 138.

[451] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 8/34-35.

[452] bk. Beyhakî, es-Sünenü'1-kübrâ, V, 199.

    Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 8/35.

[453] Beyhakî, es-Sünenü'l-kübrâ, V, 199.

[454] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 8/35-36.

[455] Beyhakî, es-Sünenü'I-kübrâ, V, 200.

    Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 8/36.

[456] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 8/36.

[457] Buharî, fadlu's-salat fî mescidi Mekke 3, 6; Müslim, hac 515-522, Nesâî, mesâcid, 8-9;Muvatta, sefer 71; Ahmed b. Hanbel, II, 5, 30, 57, 58, 65, 73, 80, 101, 155.

   Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 8/36-37.

[458] et-Tevbe (9), 108.

[459] Nesâî, Mesacid 8.

[460] Müslim, hac 514.

   Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 8/37-38.

[461] Nesâî, mesacid 9; İbn Macc, İkamet 197.

[462] Mecmeu'z-zevâid, IV, 11.

[463] İbn Mâce, İkâme 197.

   Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 8/38.


Lal-i Hal
Fri 13 May 2016, 05:46 pm GMT +0200
Mekke ve Medine harem bolgesi icindedir.Allah razi olsun ogrenmis olduk bunu da .

ceren
Fri 13 May 2016, 08:27 pm GMT +0200
Aleykümselam.Medine Allahın harem bölgesi saydıgı yerdir ve burada yapılan günah işleyenlere allah lanet etmiştir.Rabbim bizleir günahdan korusun yolundan ayırmasın inşallah...

Bilal2009
Sat 25 March 2017, 06:22 pm GMT +0200
Ve aleykümüsselam Rabbim bizleri Peygamberimizin yolundan ayırmasın Rabbim paylaşım için razı olsun

Sevgi.
Sun 10 March 2024, 11:12 pm GMT +0200
Esselâmu Aleyküm Rabbim bizleri Peygamber efendimizin yolundan gidenlerden eylesin inşaAllah