hafız_32
Fri 1 October 2010, 04:07 pm GMT +0200
İkinci Bölüm
MEDİNE'DEKİ MESCİDLER
1. Es'ad B. Zurâre Mescidi
Hazrec kabilesinin Benî Mâlik b. Neccâr sopuna mensup ve Medineli ilk Müslümanlardan Ebu Umâme Es'ad b. Zurâre'nin[99] hicretten önce Medine'de kendi kabilesi içerisinde bir mescid inşa ettiği ve bu mescidde Müslümanlara cum'a ve vakit namazlarım kıldırdığı kaydedilmektedir.[100]
Es'ad b. Zurâre, bu mescidi, daha sonra Mescid'i Nebevî'nin inşa edileceği Mirbed (hurma kurutulmaya mahsus yer)'in bir yerine inşa etmiştir. [101]Kaynakların bildirdiğine göre, bu mescid et-rafi duvarlarla çevrili bir alandan ibaret olup tavanı bulunmuyordu; kıblesi ise Beytu'l-Makdis'e doğru idi.[102]
Es'ad'm hicretten önce inşa ettiği bu mescidin inşa yılı kesin olarak malum olmamakla birlikte birinci Akabe biatından önce inşa edilmesi muhtemeldir. Zira Belazurî'nin kaydettiği bir rivayete göre Es'ad, bu mescidde Mus'ab b. Umeyr'in Medine'ye gelişine kadar namaz kıldırmıştı.[103] Ibn Hişam'a göre, Musab b. Umeyr birinci Akabe biatında bulunan Müslümanlar ile birlikte Medine'ye geldiğine göre,[104] Mescid'in inşasının bundan Önce olması gerekir.
Es'ad bu mescidde bir rivayete göre Musab b. Umeyr,[105] diğer bir rivayete göre ise Hz. Peygamberin [106]Medine'ye gelişine kadar Müslümanlar'a cum'a ve vakit namazlarını kıldırmıştır.
Bu mescidde hicretten önce cum'a kılındığı kesin olmakla beraber, ilk cum'anın kim tararından ve nerede kıldırıldığı konusunda iki ayrı rivayet vardır. Medine'de, ilk cum'ayı Es'ad b. Züra-re'nin kıldırdığım söyleyen rivayete, Ibn Hişam "Medine'de kılınan ilk cum'a namazı" başlığı altında yer vermektedir. Ka'b b. Mâlik'in oğlu Abdurrahman anlatıyor: "Babam gözlerim kaydetmişti. Ben ona kılavuzluk ediyordum. Onunla Cumaya çık-tım.Ezam işitti ve Es'ad b. Zurare'ye dua etti. Uzun bir süredir ezanı eşittikçe ona böyle dua ve istiğfar ediyordu. Sonunda dayanamadım sordum." Babacığım her cum'a ezam dinlediğin zaman niçin Ebu Umâme'ye dua ediyorsun." "Evladım", dedi, "Medine'de Hezmu'n-Nebit'de Beni Beyaza arazisinde bizleri ilk olarak cuma için toplayan o idi." Bunun üzerine ben, "O sırada kaç kişi idiniz?" diye sordum. "Kırk kişi idik" şeklinde cevap verdi."[107]
ikinci rivayete göre ise Medine'de ilk defa Müslümanlar'a cuma namazını kıldıran şahıs Mus'ab b. Umeyr'dir. îbn Sa'd'm zikrettiği bu rivayete göre; "Mus'ab Hz. Peygambere bir mektub yazarak Müslümanlar'a cum'a kıldırmak için kendisine izin vermesini ister. Bunun üzerine Hz. Peygamber O'na bir mektub gönderir. Mektubunda Hz. Peygamber "Yahudilerin cumartesi için hazırlık yaptıkları günü[108] gözet ve o günde güneş zevale erince, iki rekat ile ALLAH'a yaklaş ve onlara hitab et" demiştir. Bundan sonra Mus'ab b. Umeyr Müslümanlar'a Sa'd b. Haysame'nin evinde cuma namazı kıldırır. Oniki kişinin iştirak ettiği bu namaz islâm'da kılman ilk cuma namazıdır."[109]
Es'ad b. Zurare'nin inşa etmiş olduğu bu mescidde hicretten sonra bir müddet, muhtemelen Mescid-i Nebevî'nin inşasına kadar, Hz. Peygamber'in Müslümanlarla birlikte namaz kıldığım, Belâzu'nin kaydettiği bir rivayete dayanarak söylemek müm kündür.[110]
Yine aynı rivayetten, Es'ad'm mescidinin Mescid-i Nebevî'niı inşa edildiği arsaya ilhak edildiği anlaşılmaktadır.[111]
2. Kubâ Mescidi
Kubâ Mescidi'nin ne zaman ve kim tarafından inşa edildiğ hususunda kaynaklarda farklı rivayetlere rastlamaktayız.
Bazı müelliflere göre: "Hz. Peygamber Hicrette Mekke'der Küba'ya varınca burada Amr b, Avf oğıollan arasında dört gün misafir olmuş ve bu esnada onlar için Kubâ Mescidini tesis etmiştir."[112]
Belâzurî ise Ensâb ve Futuh adh her iki eserinde bunun aksini kaydetmektedir. Buna göre "Hz. Peygamber'den önce Medine'ye hicret eden sahabiler Küba'da Ensâr ile birlikte kıblesi Bey-tu'1-Makdis'e doğru olan bir mescid inşa etmişler ve içinde namaz kılmaya başlamışlardı. Hz. Peygamber Küba'ya varınca, burada kaldığı müddet zarfında, Müslümanlar'a bu mescidde namaz kıldırdı; daha önce burada Ebû Huzeyfe'nin mevlası Salim muhacirlere imamlık ediyordu."[113]
Belazurî'nin bu kaydına rağmen birinci rivayeti destekleyen ve Kubâ mescidinin inşası sırasında Hz. Peygamberi iş başında gösteren başka rivayetler vardır. Abdurrahman es-Suheylî (581/1185)'nin Ibn Ebî Haysame'den rivayet ettiğine göre, "Hz. Peygamber Kubâ Mescidinin kıblesini tesbit etmiş ve ilk taşı koymuştur. Sonra Ebu Bekir bir taş alıp koymuş, arkasından da Ömer diğer bir taş alarak Ebu Bekir'in taşının yanına koymuştur. Daha sonra da diğer insanlar inşaatı sürdürmüşlerdir.[114]
Aynı müellifin Hattabî'den rivayet ettiğine göre Ensâr'dan Şemus bint Nu'man adh bir kadın Resûlullah'ı Küba Mescidini bina ederken bizzat görmüştü. "Hz. Peygamber bir taş alıyor ve gereken yere koyuyordu. Biri kalkıp Hz. Peygamberin elindeki taşı almak isteyince, Hz. Peygamber ona kendisininkini bırakmasını bir başka taş almasını istiyordu."[115]
Biraz farklı olmakla beraber, Hz. Peygamber'in Kubâ Mescidinin inşasında hazır bulunduğunu gösteren bir haber de, Cabir b. Semure'den rivayet edilmiştir. Buna göre "Hz. Peygamber, Medine'den kalkıp Küba'ya gelmişti; Kendisim karşılayanlara "Ey Küba ahalisi şu tepeden biraz taş getirin" hitabıyla bir tepeye işaret ettiler. Kübalılar kafi miktarda taş hazırlayınca, Hz. Peygamber elindeki harbesiyle mescidin kıblesini çizip mihrab olacak noktaya ilk taşı koyduktan sonra Ebu Bekir, Ömer ve Osman'a birer taş da kendilerinden koymalarım söyledi.[116]
Bu rivayet, inşa tarihinde Ibn Hişam'ın rivayeti ile çelişmekle beraber Kubâ mescidinin te'sisinde Hz. Peygamberin mevcudiyetini açıkça göstermektedir.
Bu rivayetlere göre, ister hicrette Küba'ya vardıktan sonra, ister Medine'ye gittikten sonraki bir zamanda olsun, Kubâ mescidinin inşasına önayak olan ve hatta kıblesini tesbit ederek temelini atan kimse Hz. Peygamber olmuştur diyebiliriz.
Bu mescidin inşa edildiği alan, Küba'da Hz. Peygamber'i konuk eden Kulsûm b. Hidm'in mirbedi (Hurma kurutmaya mahsus alan) idi.[117]
Bir rivayete göre, mescid inşa edilirken Abdulah b. Revana "Mescidlerin inşasında çalışanlar ile Kur'an okuyanlar felah buldular" anlamında şiirler söylüyor, Hz. Peygamber de son kelimeleri tekrar ediyordu.[118]
Kaynaklarda Hz, Peygamber'in namaz kıldığı umuma şamil ilk mescid[119] olarak kaydedilen Kubâ mescidinin Hz. Peygamber devrindeki boyutları hakkında bilgi sahibi değiliz. Semhudî, Ibn Zabale'den naklen, bu mescidin yedi direk üzerine inşa edildiğini ve Ömer b. Abdilaziz (101/720) devrine kadar bu şekilde kaldığını kaydetmektedir.[120]
Kur'ân'da zikredilen "Takva üzerine bina edilen mescid'm,[121] Kubâ mescidi olduğunu söyleyen rivayetler olduğu gibi, bu mescidin Mescid-i Nebevi olduğunu ifade eden rivayetler de vardır.[122]
Taberî bu konudaki rivayetleri kaydettikten sonra, "Bana göre bu kavillerin en doğrusu, "takva üzerine bina edilen mescid"in Mescid-i Nebevi olduğunu söyleyen kavildir." Demektedir.[123]
Suheylî ise şöyle demektedir: "Aslında bu iki rivayet arasında bir çelişki yoktur. Her iki mescid de takva üzerine bina olunmuştur. Şu kadar var ki ayetde kastedilen Küba mescididir; çünkü ayetin devamındaki "Orada arınmak isteyenler vardır" ifadesi Kübalılar hakkında nazil olmuştur. Bu ayet nazil olunca, Hz. Peygamber Kubâ ahalisine "ALLAH'ın sizi övdüğü temizlik nedir?" diye sormuş, onlar "Biz isticmar ettikten sonra su ile istinca ederiz." şeklinde cevap vermişlerdir.[124] Ayrıca Ayetde yeralan "Ta ilk günde" ifadesi, bu Mescid'in Kubâ Mescid'i-olmasım gerektirir. Zira Kubâ Mescidi'nin tesisi, Hz. Peygamber'in Medine'ye girdiği ilk günde gerçekleşmiştir."[125]
Hz. Peygamberden rivayet edilen birçok hadiste "Kubâ Mes-cidi'nde namaz kılmanın, Umre yapmağa bedel olduğu" belirtilmiştir.[126]
Ayrıca Hz. Peygamber'in yaya veya binitli olarak[127] Kubâ Mescidi'ne gelerek namaz kıldığı[128] ve bu ziyaretlerini daha ziyade pazartesi ve cumartesi yaptığı rivayet edilmektedir.[129]
Vâkıdî'nin kaydettiğine göre, bir defasında, Hz. Peygamber'in ölüme mahkum ettiği bir katilin idam cezası, Kubâ Mescidi'nin önünde infaz edilmiştir.[130]
Hz. Peygamber Kubâ Mescidi'ne Sa'd el-Karaz adıyla meşhur Sa'd b. Aiz'i müezzin olarak tayin etmiş, O'da bu hizmetini Ebu Bekir veya Ömer'in hilafetine kadar sürdürmüştür.[131] îbnu'l-Esir, Hanzala b. Ebi Hanzala'nın Kubâ Mescidi'nin imamı olduğunu kaydetmektedir.[132]
3. Benî Salim Mescidi
Hazrecliler'in bir dalı olan Beni Salimlerin[133] inşa ettikleri Mescid hakkındaki bilgilere, ilk kaynakların, Hz. Peygamber'in hicretine tahsis ettikleri sayfalarda rastlıyoruz. Bu bilgilere göre, Hz. Peygamber pazartesi, salı, çarşamba ve perşembe günlerini Küba'da geçirdikten sonra, cuma günü Medine'ye hareket eder;[134] Kubâ ile Medine arasındaki[135] Beni Sâlimler'in arazisine gelince cuma vakti girer; bunun üzerine Hz. Peygamber, Ramına[136] adlı bir vadide, Beni Salimlerin mescidinde, yanındaki yüz kadar müslüman ile cuma namazını kılar.[137] Hz. Peygamber'in kıldığı bu namaz, O'nun kıldığı ilk cuma namazı olmaktadır.[138]
Beni Salim Mescidi, Hz. Peygamber'in buraya varışından çok önceleri mi inşa edilmişti, yoksa Hz. Peygamber'in cuma kıldırdığı yerde, Beni Salimler tararından daha sonra mı yapılmıştır? Bu soruya cevap vermek için,kaynaklarm bu hususla ilgili ifadelerini kaydetmek faydalı olacaktır.
"Hz. Peygamber cumayı Ramına adındaki vadide bulunan mescidde kıldırdı."[139]
"Beni Salim Mescidi'ne gelince, Hz. Peygamber, beraberindeki müslümanlara cuma namazını kıldırdı."[140]
"Hz. Peygamber, Benî Salimlerin bina etmiş oldukları mescidde, cuma namazını kıldırdı."[141]
"Hz. Peygamber, Benî Salimlerde, bir vadi içinde cumayı kıldırdı; o gün onlar bir mescid bina etmişlerdi."[142]
Bu ifadeler, özellikle Belâzurî'ninki, Benî Salimlerin daha önce burada bir mescid bina etmiş olduklarını göstermekle beraber, aynı ifadeler ile mescidin mahallinin kastedilmiş olması ve dolayısıyla, Hz. Peygamber'in cuma kıldırmış olduğu yerde, Benî Salimlerin, bu mescidi bir müddet sonra inşa etmiş olmaları da muhtemeldir.
Benî Salim Mescidi, Atike mescidi,[143] Cuma mescidi ve Vadi mescidi[144] adlarıyla da anılmaktadır.[145]
4. Mescid-İ Nebevî
a) İnşası
Hz. Peygamber, Küba'da Amr b. Avf lar arasında, pazartesi, salı, çarşamba ve perşembe günlerini geçirdikten sonra,[146] Medine'nin merkezine doğru hareket etti. Benî Salim mescidinde cuma namazını kıldıktan sonra yoluna devam eden Hz. Peygamber[147] güzergahı üzerinde bulunan mahallelere uğradıkça, bunların ileri gelenleri O'nu kendi topraklarında kalıp yerleşmeye davet ediyorlardı. Hz. Peygamber ise devesinin dizginini tamamen bırakmış olarak onlara "onu salıverin, o memurdur" şeklinde mukabele ediyordu.[148] Bu şekilde Benî Salim, Benî Bayazâ, Benî Sâide, Benil-Hâris b. el-Hazrec, Benî Adiy b. en-Neccârlarm mahallelerinden geçilerek, Benî Mâlik b. en-Neccârların mahallesine varılınca,[149] Hz. Peygamber'in devesi Mescid-i Nebevî'nin bulunduğu yerde çöktü ve Hz. Peygamber devesinden indi.[150] Buraya evi en yakın olan Ebu Eyyub Hâlid b. Zeyd, derhal Hz. Peygamber'in eşyalarını alarak evine götürdü ve kendisini evinin inşası tamamlanıncaya kadar misafir etti.[151] Devenin çöktüğü yer, Muaz b. Afra[152] veya Es'ad b. Zurare'nin[153] himayesinde bulunan Benî Neccâr'dan Sehl ve Süheyl adlarında iki yetim çocuğa aitti ve hurma kurutmaya mahsus bir alan olarak kullanılıyordu.[154] Ayrıca hurma ağaçları, oyuk ve tümsek yerler ve müşrik kabirleri[155] bulunan bu sahanın bir köşesini, Es'ad b. Zurâre etrafını duvarla çevirerek Mescid haline getirmişti.[156]
Hz. Peygamber bu alanda bir mescid inşa etmeye karar verdiği zaman, buraya kıymetini ödemek suretiyle satın almak isteyince, Benî Neccârlar, arsa karşılığında bir meblağ almayı kabul etmeyip hibe etmeyi istediler.[157] Mescidin inşa edileceği bir yerin sahibi olmak gibi bir imtiyaza, bir kabilenin tek başına sahip olmasını istemeyen Hz. Peygamber bunu kabul etmemiş[158] on dinar mukabilinde burayı satın almıştır.[159] Parayı Ebu Bekir ödemiştir.[160]
inşaata arsanın tesviyesi ile başlandı. Hz. Peygamber'in emriyle arsa üzerinde bulunan hurma ağaçları kesildi, kabirler açılarak kemikler başka bir yere defnedildi ve harap-tümsek yerler düzeltildi.[161]
Temellerde taş, duvarlarda ise kerpiç (lebin) malzeme kullanıldı.[162] Temeller üç buçuk zira kadardı.[163] Taş temeller üzerine kerpiçler örülürken, kerpiçler önce birbiri üzerine, sonra da erkekli dişili olarak enlemesine boylamasına konularak, yani birbirine bağlanarak örüldü.[164] Kerpiçler, Bakiu'l-Habcebe'de[165] kesilerek hazırlanmıştı.[166] Duvarların yüksekliği beş veya yedi zira kadardı.[167]
Mescid-i Nebevi bir rivayete göre 100x100 ölçüsünde, yani her duvarı yüz zira (arşın) uzunluğunda olmak üzere kare biçiminde inşa edilmişti.[168] Bir rivayete göre ise, duvarların uzunluğu yüz zi-radan biraz eksikçe idi.[169] Üçüncü bir rivayete göre de Mescid-i Nebevi, ilk inşasında, kuzey ve güney duvarları yetmiş zira, doğu ve batı duvarları altmış zira olmak üzere inşa edilmiş, bilahare Hz. Peygamber, Hayber dönüşünde her duvarını yüz zira uzunluğunda olmak üzere Mescid-i Nebevî'yi genişletmişti.[170]
Kıblesi Beytu'l-Makdis'e doğru olan[171] Mescid-i Nebevi için üç kapı yapılmıştır. Söveleri taştan yapılan[172] bu kapıların birincisi güneyde, bugünkü kıble duvarında idi. İkinci kapı şark yönünde bulunan ve Bab Âl-i Osman adıyla anılan kapıdır ki, Hz. Peygamber bu kapıyı kullanıyordu. Üçüncüsü batı yönünde bulunan Bab-ı Âtike ve Babu'r-Rahme adlarıyla anılan kapı idi.[173] Kıble, Beytul-
Makdis'ten Kabe'ye çevrilince, güney yönünde bulunan kapı ka-patlalarak kuzey yönünde yeni bir kapı açılmıştır. Diğerlerinde herhangi bir değişiklik olmamıştır.[174]
Arsa üzerinde eskiden mevcut hurma ağaçları, sütun olarak Mescidin kıblesine dizilmiş[175] ve bunların üzerine, hurma dal ve yapraklarından bir çatı yapılmıştı.[176] Mescidin başlangıçta etrafı duvarlarla çevrili bir avlu olarak yapıldığı, sıcaklardan müteessir olununca, çatının bilahare ilave edildiği şeklinde bir rivayet de kaydedilmektedir.[177]
Tavanın, mescidin kurulduğu alanın bütününü kaplayıp kaplamadığı kaynaklarda açık değildir. Buharî'de kaydedilen "Hurma kütüklerim Kıble istikametine dizdiler." ifadesinden[178] muhtemelen kıble cihetinde bir kısım yerin üstünün çatıyla örtüîdüğü diğer kısımların üstünün açık olduğu anlaşılmaktadır.[179] Kaynaklarda, mescidin çatısının çok az miktarda toprakla kaplandığı[180] için, şiddetli yağmurlarda müslümanlar'ın su ve çamur içinde kaldıkları zikredilmektedir.[181]
Mescidin inşasında başta Hz. Peygamber olmak üzere, Muhacirler ve Ensâr fiili olarak çalışmışlardı.[182] Çalışmalar sürerken müslümanlar yorgunluklarını unutmak için, şiirler terennüm ediyorlar, Hz. Peygamber de onlara iştirak ediyordu.[183]
Ammar b. Yasir'in diğerlerine nisbetle daha çok fedakârlık gösterdiği ve herkes bir kerpiç taşırken O'nun iki kerpiç taşıdığı zikredilmektedir. Bir ara Resûlullah'a gelerek "Ya Resûlallah! ta-sıvamadıkları kerpiçleri bana yüklüyorlar; bunlar beni öldürecekler" diyerek halinden şikayet edince, Hz. Peygamber O'na "Ey Sü-meyye'nin oğlu! Onlar değil, seni azgın bir topluluk öldürecek." şeklinde cevap vermişti.[184]
Çalışanlar arasında sadece Ensar ve Muhacirler değil, aynı zamanda Medine'li olmayan yabancılar da bulunuyordu. Bunlar arasında, Yemâme'den Benî Hanife kabilesine mensup Talk b. Ali adında biri, iyi harç yaptığı için, Hz. Peygamberin "Yemâmeliyi harca yaklaştırın. Çünkü O aranızda harcı en güzel yapanınız işi en sıkı tutanınız ve pazusu en kuvvetli olanmızdır."[185] şeklindeki iltifatlarına muhatap olmuştu.
ibn Hişâm'm kaydettiğine göre Mescid-i Nebevî'nin inşası 2/623 yıl Safer ayında tamamlanmıştır.[186]
b) Diğer Unsurları
aa. Evler:
Mescid-i Nebevî'nin inşası tamamlandıktan sonra Hz. Peygamber, geçici olarak yerleştiği Ebu Eyyûb'un evinden ayrılarak, ailesi mensupları için inşa olunan, mescidin hemen yanıbaşmda-ki dairelere geçti.[187] Başlangıçta dairelerin sadece iki adet olduğu söylenmektedir; bunlardan biri zevcesi Sevda,diğeri de daha henüz zifaf etmediği nikahlığı Aişe'ye aitti.[188] Fakat bu arada Hz. Peygamber'in kızı Fatıma için de bir daire inşa edildiği anlaşılmaktadır.[189] tbn Sa'd'm kaydettiğine göre, Medine'ye varıldıktan beş ay sonra nikahları kıyılan Ali ve Fatıma, Bedir Savaşından sonra düğünleri yapılarak, Harise b. Numan'a ait bir eve yerleştirilir. Fakat onları kendi yanma almak isteyen Hz. Peygamber gerekli arsayı temin ederek bir daire inşa eder.[190] Semhûdî'ye bakılırsa bu daire, Hz. Aişe'nin dairesine hemen bitişik olup aralarını ayıran duvardaki küçük bir pencereden, Hz. Peygamber, kızı Fatıma'mn durumuna muttali oluyordu.[191] Aynı kaynak, bu iki dairenin arkasında bir de kenefin mevcudiyetinden bahsetmektedir.[192] Ali ve Fatıma bu dairede uzun boylu oturmayıp, Benî Kay-nuka'mn Medine'yi terkedip gittikten sonraki bir zamanda, Suk Benî Kaynuka'da bulunan bir eve taşındıkları anlaşılmaktadır.[193] Buharî'de Hz. Peygamberin, Sûk Benî Kaynuka'daki evinde Fatı-ma'yı ziyareti hakkında bilgiler yer almaktadır.[194] Böylece Fatı-ma'nın arkasından boş kalan daire, Hz. Peygamber tarafından, misafir ve ziyaretçilerin kabul odası (Zevr) olarak kullanılır hale gelmiştir.[195]
Hz. Peygamber'in evlilikleri arttıkça, bu dairelere yenileri ilave edilmiş ve sayıları dokuza ulaşmıştır.[196] Son derece fedakar bir insan olan Harise b. Nunıan sahibi bulunduğu bitişikteki arsadan gereken miktarda bir parçayı, Hz. Peygamber'e bu yeni inşa işleri için evvelce bağışlamıştı.[197] Bir rivayete göre kıbleye dönüldüğü zaman solda yani, mescidin doğu kenarında yer alan[198] bu dairelerin tamamının kapıları mescide açılmaktaydı.[199]
Hz. Peygamber'in zevcelerinden Zeyneb bin Huzayme hicri 4/625. yılda[200] vefat edince, ondan boşalan daireyi Hz. Peygamber, aynı yılda[201] nikahladığı Umm Seleme'ye tahsis etti.[202]
Safiye ise mescide bitişik dairelerden birinde oturmayıp Dar Usâme'de oturmaktaydı.[203]
Bu dokuz dairenin dışında bir başka daireden bahsedilir ki, bu daire, Meşrube, Gurfe, Hizâne adlarıyla anılırdı[204] ve içinde gıda maddeleri, silahlar vs. eşyanın saklandığı bir"devlet hazinesi (Bey tul-Mal)" olarak kullanılıyordu. Bilal buranın muhafaza ve idareciliği ile vazifelendirilmişti.[205]
Hz. Peygamber bir ay müddetle hanımlarından ayrıldığı zaman bu Meşrube'de oturmuştur. Bu daireye bir hurma kütügünden oyularak açılmış basamaklardan ibaret bir merdivenle girilirdi.[206] "Bu binanın bulunduğu yer tam olarak belirlenmemiş vaziyettedir; anlaşıldığına göre bu daire, eski kıble duvarlarındaki arsa üzerinde ve Resûlullah'm en son izdivaç ettiği zevceleri için inşa edilen yeni dairelere bitişik bir konum içindeydi."[207]
Hz. Peygamber'in daireleri, mescidin inşasında olduğu gibi, duvarları kerpiçle örülerek inşa edilmiş üstleri de hurma ve dal yaprakları ile örtülmüştü.[208]
Bir insan elinin tavanına ulaşabileceği bir yükseklikte yapılan[209] bu dairelerin bazılarının, hurma dallarının çamurla sıvanmak suretiyle yapılmış iç bölmelerinin bulunduğu,[210] kapılarının ise kıldan mamul dokumalar şeklinde olduğu kaydedilmektedir.[211]
Ahmed b. Hanbel (241/855)'in kaydettiği bir rivayete göre, bazı ileri gelen sahabiler, kapıları mescide açılan evlere sahip bulunmaktaydılar. Bir gün Hz. Peygamber Ali'nin kapısı müstesna, diğerlerinin kapılarının kapatılmasını emretti.[212]
Semhûdî, bu hadiste Ali'nin dairesinin kapısının istisna edilmesini,diğer sahabilerin evlerinin, biri mescide diğeri mescidin dışına açılan iki kapısı bulunmakla birlikte, Âli'nin dairesinin tek bir kapısının bulunmasına bağlamaktadır.[213] Fakat yukarıda belirttiğimiz gibi, kısa bir müddet geçtikten sonra Ali, Suk Beni Kaynuka'daki evine taşınmıştır.
Hz. Peygamber'in evlerin kapılarının kapanması (Seddu'l-Ebvâb) ile ilgili olarak, ayrı zamanlarda olmak üzere, iki defa emir verdiği anlaşılmaktadır. Bunların diğeri ise Hz. Peygamber'in vefatından bir kaç gün önce vuku bulmuştur.[214]
ibn Hişam'm kaydettiğine göre, Hz. Peygamber başı sanlı olarak mimbere çıktı ve "Ebu Bekir'in kapısı hariç diğerlerim kapatınız" dedi.[215] Fakat bu iki rivayet arasında bir tenakuz görülmektedir, ilkinde Hz. Peygamber'in emriyle Mescide açılan bütün kapıların kapatılmış olması gerektiğine göre tekrar aynı doğrultuda ikinci bir emrin verilmesinin sebebi nedir? Buharî'de kaydedilen şu rivayet bu soruya muhtemel bir izah getirebilir. " Hz. Peygamber Ebu Bekir'in penceresi dışında bütün pencereleri kapatınız" demiştir.[216] Burada kelimesi geçmektedir. Öyle anlaşılıyor ki, Mescide açılan kapıların kapatılması ile ilgili emri aldıkları zaman kapıları kapatmışlar fakat birer küçük pencere açmışlardır. Bu son emirle bunlar da kapatılmış olmaktadır.[217]
bb. Suffa:
Mescid-i Nebevi1 nin dahilinde, fakir kimsesiz ve barınağı olmayanlar için yapılan gölgeliğe Suffa denilmektedir.[218]
Suffa'nm Mescid-i Nebevî'nin inşası ile birlikte mi yoksa daha sonra ihtiyaç hasıl olunca mı yapıldığı kesin olarak malum değildir. Suffa'mn mescidin arkasında üstü kapalı bir kısım olduğunu söyleyen görüşler vardır.[219] Fakat mescidin arkası, kıble Kudüs'e doğru olduğu sırada mescidin güneyi, kıblenin tahvilinden sonra ise mescidin kuzeyi olmaktadır. Eğer Suffa, mescidin inşası ile birlikte (yani kıble Kudüs'e doğru iken) Mescidin arkasında (yani güneyinde) üstü kapalı bir alan meydana getirilerek fakir ve kimsesizlere tahsis edilmiş ise kıblenin Mekke'ye tevcihi ile birlikte Suffa ashabının, bu sırada mescidin arkası olan kuzeyindeki namaz kılınan üstü kapalı alana taşınmış olması lazımdır. Nitekim Muhammed Hamidullah, Mescid-i Nebevî'nin planında, kıblenin değişmesiyle ortaya çıkan yeni duruma uygun olarak birinci ve ikinci diye iki Suffa düşünmektedir.[220] Veya Suffa, Semhudî'nin, Zehebî (748/1347)'den naklettiği gibi, Kıblenin tahvili ile ortaya çıkmıştır; kıble Kudüs'ten Mekke'ye tevcih edilince Kudüs cihetinde bulunan üstü kapalı alan Suffa ehline tahsis edilmiştir.[221]
cc. Minber:
Minberin cami mimarisine girişi Hz. Peygamber devrine kadar uzanmaktadır.[222] Minber'in imal edilmesinden önce Hz. Peygamber, cuma hutbelerim va'z ve irşadlarım bir hurma kütüğüne dayanmak suretiyle veriyordu.[223]
Cemaatin sayısının artması ve ayakta uzun süre hitab etmenin kendisini rahatsız etmesi sebebiyle, herkesin Hz. Peygamberi rahatça görebileceği şekilde bir minberin yapılmasına karar verilmiştir.[224] Bir rivayete göre Hz. Peygambere minber yapma fikrini Temim ed-Dârî vermiştir.[225] Derhal ormana gidilerek kaynaklarda Esi veya Tarfa[226] adıyla anılan bir ağaç kesilmiş ve biri oturmak için olmak üzere üç basamaklı bir minber yapılmıştır.[227]
Taberî'ye göre 8/629 yılda[228] yapılan minberi imal eden şahsın kimliği hakkında oldukça farklı rivayetler vardır. Kaynaklarda şu isimler zikredilmektedir: Temim ed-Dârî, Abbas'ın kölesi Kilâb,[229] Hz. Peygamber'in azadlı kölesi Ebu Râfi,[230] Ensar'dan bir kadının kölesi Bakûm[231] veya Mina, Medine'nin tek marangozu Meymun ve ibrahim.[232]
Hz. Peygamber minbere çıktığı zaman üçüncü basamağa oturuyor ayaklarını ikinci basamağa koyuyordu.[233]
C) Mescid-İ Nebevî'nin Fonksiyonları
Hz, Peygamber devrinde Mescid-i Nebevi sadece ibadetgah olarak kalmamış, mevcut şartlar çerçevesinde çok çeşitli alanlarda hizmet vermiştir. Kaynaklarda dağınık olarak yer alan bilgiler muvacehesinde Mescid-i Nebevî'nin fonksiyonlarını başlıklar altında ele almak faydalı olacaktır. [234]
aa. Eğitim-Öğretim
İbadetin dışında Mescid-i Nebevî'nin en başta gelen fonksiyonu eğitim ve öğretimin yapıldığı bir okul mahiyetinde hizmet vermesidir. Hz. Peygamber bir hadisinde Mescid-i Nebevî'nin bir ilim müessesesi olduğu üzerinde durmuş ve oraya Öğrenmek veya öğretmek maksadıyla gelen kimseleri ALLAH yolunda cihad edenler ile denk tutmuştur.[235]
Kuruluşundan itibaren Mescid-i Nebevî'de ilim meclisleri ve ilim halkaları oluşmuştur. Özellikle namazlardan sonra, Hz. Peygamber mescidde oturduğu zaman sahabiler hemen onun etrafında halkalar oluşturuyorlardı.[236]
Ebu Vakit el-Leysî (68/687) Hz. Peygamber tarafından mescidde aktedilen ilim halkalarından bahseder ve bir müşahedesini şöyle nakleder:
"Bir gün Resûlullah Mescid-i Nebevî'de oturuyordu. Sahabiler de etrafında idiler. Üç kişi çıkageldi.ikisi Hz. Peygambere yaklaşarak selam verdi ve durdu, biri dönüp gitti. Ayakta duran iki kişiden biri "halka"da gördüğü bir aralığa, diğeri ise aradakilerin arkalarına oturdu. Resûlullah söyleyeceklerini bitirdikten sonra bu üç adamın durumunu oradakilere izah etmişti."[237]
Muallim olarak gönderildiğim belirten Hz. Peygamber kendi başkanlığında ilim meclis ve halkaları tertip ettiği gibi, sahabiler de zaman zaman kendi aralarında bu tür halka ve meclisleri oluş-turabiliyorlardı.[238] Hatta bir defasında mescide girdiğinde, biri dua ve niyazla diğeri de ilimle meşgul olan iki meclis ile karşılaşmış ve bunlar hakkında "ikisi de hayırlı; fakat nkıh ve ilim öğrenen bu bunları bilmeyenlere öğreten şu meclis daha hayırlıdır. Çünkü ben muallim olarak gönderildim." diyerek onların arasına katılmıştır.[239]
Hz. Peygamber'in dinî ve dünyevî konularda, sahabilerini aydınlatmak ve onları bilgi sahibi kılmak maksadıyla tertib ettiği bu meclis ve halkalara iştirak etme hususunda sahabilerin çaba içerisinde bulundukları anlaşılmaktadır. Buharı'nin kaydettiğine göre, Hz. Ömer, Medine'nin Avali mıntıkasında oturan bir komşusu ile nöbetleşe olarak mesciddeki ilmi faaliyetlere iştirak ediyorlar ve Öğrendiklerini daha sonra birbirlerine anlatıyorlardı.[240]
Fakat şurası tabiidir ki, mesciddeki bu Öğretim faaliyetlerinden daha ziyade iştirak edenler faydalanabilirlerdi. Herkesin bunlara iştirak etmesi de mümkün değildi. Bu sebeple Hz. Peygamber, belli gün ve saatlerde va'z ve irşadda bulunmak suretiyle, eğitim ve Öğretimi yaygınlaştırmak istemiştir.[241] Bu arada her cum'a, Medine'deki bütün müslümanlar'm Mescid-i Nebevi'de toplanarak, Hz. Peygamber'in günün şartlarına uygun olarak irad ettiği cum'a hutbesini dinlediklerini de göz Önünde tutmak gerekir.
Hz. Peygamber'in erkeklerin olduğu kadar, kadın sahabilerin eğitim ve Öğretimini de ihmal etmediği görülmektedir. Kadınlar da mescide gelerek Hz. Peygamber'i dinleme imkânına sahip oluyorlar ve kendisine çekinmeksizin her türlü konuda soru sorabiliyorlardı.[242] Kaynaklarda, mescide gelmek isteyen kadınlara mani olunmamasını isteyen hadisler kaydedilmektedir.[243]
Şu kadar var ki, kadınların her zaman mescidde Hz. Peygamber ile namaz kılarak ondan istifade etmeleri ve onun hadislerim Öğrenmeleri mümkün olamıyordu.[244] Bu sebeple, onlar Hz. Pey-gamber'e geleı-ek, "Ey ALLAH'ın Resulü (sözlerini dinlemek için) erkeklerden bize meydan kalmıyor; bizim için de bir gün tahsis et." dediler. Hz. Peygamber'de onlara bir gün tahsis etti. O gün geldiğinde Hz. Peygamber kadınların eğitim ve öğretimiyle meşgul oluyordu.[245]
Mescid-i Nebevi nin eğitim ve öğretimdeki yerini belirtirken, bu arada, gündüzleri bir okul,[246] geceleri kimsesiz ve fakir sahabîlerin kaldığı bir yurt-yatakhane[247] olarak hizmet veren Suffa'dan bahsetmemiz gerekir.
Suffa ehli umumiyetle yoksul kimselerdi. Rivayete göre içlerinde doğru dürüst bir elbiseye sahip kimse yoktu.[248] Hz. Peygamber suffada kalan sahabilerin yeme içme gibi ihtiyaçlarıyla yakından ilgilenir ve hatta bu uğurda kendisinin bile sıkıntıyla karşılaştığı olurdu.[249]
Bazı iyiliksever sahabiler, su taşımak ve odun toplamak suretiyle çoğu kendi hayatını kazanmaya çalışan bu insanlara[250] yardım elini uzatmaktan geri durmamışlar ve Hz. Peygamber'in tavsiyesi üzerine birer ikişer evlerine davet ederek iaşelerini temin yoluna gitmişlerdir.[251]
Sa'd b.Ubade'nin, suffa ehlinden seksen kişiyi muntazaman her akşam kendi evinde ağırladığı rivayet edilmektedir.[252] Bilâhare Hz. Peygamber Müslümanlar'ı sadakalarım sufFa ehline vermeye teşvik etmiştir.[253] Bunun üzerine Ensâr hurma mahsullerinden bir kısım hurma salkımlarını getirerek mescide bırakmışlardır.[254] Semhudî'nin kaydettiğine göre, Hz. Peygamber mescide getirilen bu hurmaların bakım, muhafaza ve taksimiyle Muaz b. Cebel'i görevlendirmiştir.[255]
Hz. Peygamber'in bizzat ders verdiği[256] sufFa hakkında Hami-dullah "ilk islâm üniversitesi" ifadesini kullanmaktadır.[257] Fakat Hz. Peygamber'in dışında burada, okuma yazma ve Kur'ân öğretmek üzere diğer bazı öğretmenler de vazife görüyordu.[258] Ubâde b. Sâmit Kur'ân ve okuma-yazma öğreten muallimlerden biridir.[259] Hamidullah'm ibn Habib (245/859)'den naklettiğine göre, "Esasında bir yazı mütehassısı olan Abdullah b. Said b. el~As, Resûlullah tarafından buraya "hikmet öğretmeni" olarak tayin edilmişti"[260]
Suffa'da toplanan öğrenciler esas itibariyle kendilerini Kur'ân öğrenimine vakfetmişlerdi; Kur'ân ayetlerini aralarında müzakere ederler ve geceleri ilim tahsili ile geçirirlerdi. Bu sebeple bunlardan yetmiş kişiye "kurrâ" adı verilmiştir.[261]
Suffa aynı zamanda dışarıdan Medine'ye gelen ve kalacak yeri bulunmayanlar için bir misafirhane olarak ta kullanılmaktaydı.[262] Bir defasında Temim kabilesine mensub seksen kişi burada ağırlanmıştı.[263]
"Ehlu's-Suffa'nm sayısı hakkındaki rivayetler muhteliftir (10,30,70,92, 400). Bu ihtilaf, kabilelerinden Hz. Peygamber'i görmeye gelenlerin, herhangi bir sebeple yersiz kalmış olanların, uzun ve kısa müddet Suffa'da kalmış olmalarından ve bunların sonraları bazen ehl-i suffa'dan sayılmalarından ileri gelmiştir."[264] Ebu Nuaym (430/1038), SufFa ehlinden yüz'den fazlasının ismini ihtiva eden bir liste vermektedir.[265]
bb. Askeri Faaliyetler:
Mescid-i Nebevi, askerî işlerin görüldüğü bir karargâh olarak da kullanılmıştır.
Dışarıdan gelmesi muhtemel her türlü saldırı ve tehditlere karşı nasıl mukavemet edileceği, Hz. Peygamber tarafından mes-cidde oluşturulan şurada görüşülerek karar verildiği olurdu.
Uhud savaşında önce düşmana nasıl karşı konulacağı mes-cidde uzun tartışmalara konu olmuş ve Hz. Peygamber, dahilî bir müdafaadan yana olduğu halde, bir meydan savaşı isteyen çoğunluğun fikrine katılmıştı.[266]
Bütün başkumandanlık yetkilerini elinde tutan Hz. Peygamber, herhangi bir yere muayyen bir askeri sefer planladığı zaman, ordunun veya askeri birliğin başına geçecek kumandanı tayin eder ve onu mescide çağırarak gerekli talimatları, askeri bakımdan takip edilmesi gereken yol ve usulleri bildirirdi.[267]
Bazen gizlilik içerisinde davramhp tedbirli hareket edilmesi gerektiği zaman ise, Hz. Peygamber emir ve talimatlarını kumandana şifahî değil de mescidde yazılı olarak verirdi.[268] Hz. Peygamber, Abdullah b. Cahş'ı, bir seriyyenin başında Nahle'ye göndermek istediği zaman, mescidde ona, sabah namazına silahlarım kuşanmış olarak gelmesini şnıretmiştir. Sabah namazı kılındıktan sonra, Hz. Peygamber emir ve talimatlarım havi bir mektubu Abdullah'a vermiş ve ona, iki gün süre ile Necd istikametinde yol aldıktan sonra mektubu açmasını ve içindeki emre göre hareket etmesini bildirmiştir.[269]
Eğer orduya bizzat kendisi kumanda edecekse, iki rek'at namaz kıldıktan sonra zırhını giyiniş olarak mescidden çıkar ve kapıya getirilen atına binerek seferi başlatırdı.[270] Askeri seferlerinden dönerken de, Hz. Peygamber doğru mescide gider, iki rek'at namaz kılar ve etrafım çeviren sahabileri ile bu seferin bir durum değerlendirmesini yapardı.[271] Tebük seferinden döndüğünde, Hz. Peygamber mutadına uygun olarak mescide girip sahabileri ile oturunca, bu sefere iştirak etmeyip geri kalanlar mescide gelerek Hz. Peygambere özür beyan etmişlerdi.[272]
Askerî birliklerin komutanları seferlerinden döndükten sonra doğruca mescide gelerek, seferinin sonucunu Hz. Peygambere rapor ederlerdi.[273]
Medine'ye saldırıya geçmek için askerî yığınak yapmakla meşgul olan Huzeyl kabilesinden Sufyân b. Hâlid b. Nubeyh üzerine gönderilen Abdullah b.Uneys, Sufyan'ın kellesini getirerek mescidinde Hz. Peygamberin ayakları ucuna bırakmış ve hareketi hakkında bilgi vermiştir.[274]
Uhud dönüşünde düşmanın Medine'ye saldırısı her an beklendiğinden, Evs ve Hazrec'in ileri gelenleri Hz. Peygamber'i korumak maksadı ile, mescidin kapısında sabaha kadar nöbet beklemişlerdir.[275]
Hz. Peygamber, bazen askeri konularla ilgili emirlerini minbere çıkarak verdiği gibi, düşmanla karşılaşan ordunun durumu hakkında minberden bilgi verdiği de olurdu. Meselâ Mu'te savaşının cereyanı hakkında minberden müslümanlara bilgi vermiştir.[276]
Hayatının sonlarına doğru, kuzeye gidecek ordunun başına Usâme b. Zeyd'in getirilmesi ashab arasında dedikoduya sebep olunca, Hz. Peygamber minbere çıkarak Usame'nin kumandanlığa lâyık olduğunu bildirmiş ve dedikoduların mesnedsiz olduğunu belirterek, ordunun yola çıkarılması emrini vermiştir.[277]
Mescid-i Nebevi askeri hastahane olarak da hizmet vermiştir. Harpte yaralanan Müslümanların, mescidde kurulan bir çadırda tedavileri yapılırdı. Nendek savaşında yaralanan Sa'd b. Muaz, Eşlem kabilesinden Rufeyde adındaki bir kadının mescid-deki çadırından tedavi edilmiş, fakat kurtarılamamıştı.[278] Vakıdî'nin, Kuayba bint Sa'd b. Utbe olarak kaydettiği[279] Rufeyde, mesciddeki bu çadırda yaralıları tedavi ederdi.[280]
ihtiyaç halinde Mescid-i Nebevî'de, harplerde ele geçirilen esirlerin hapsedildikleri de olurdu. Bir askerî birliğin ele geçirdiği Benî Hanife kabilesinden Sumame b. Usal'in, Hz. Peygamberin emriyle mescidin direklerinden birine bağlandığı kaydedilmektedir.[281]
Mescid-i Nebevi zaman zaman savaş oyunlarına da sahne oluyordu. Bir defasında Habeşlilerin harbeleriyle sergiledikleri bir yarışmayı, sadece Hz. Peygamber değil, hanımı Aişe de seyretmişti.[282]
Son olarak, Mescid-i Nebevî'nin bünyesindeki suffada ilim tahsili ile meşgul olup ticat-et ve ziraat gibi maksatlarla toprağa bağlı bulunmayan sufFa ehlinin, Hz. Peygamber tarafından ani seriyyeler tertip edilmesi gerektiği zaman, kafi miktarda kaynak teşkil ettiklerini ve onların büyük bir iştiyak ile bu seriyyelere katıldıklarını kaydetmeliyiz.[283]
cc. Elçilerin Kabulü
Mescid-i Nebevi, îbn Sa'd'a göre Muzeyne heyetinin geldiği[284] 5/626. yıldan itibaren, her sene Arabistan'ın muhtelif bölgelerinden gelen elçilik heyetlerine şahit olmuştur. Son gelen heyet ise aynı müellife göre 11/632. yılda gelmiştir.[285]
Bu yıllar arasında özellikle 9/630. yıl bu elçilik heyetlerinin yoğun olarak geldiği bir yıl olarak dikkat çekmektedir.[286] Zira îbn Hişam'ın belirttiği gibi, Hz. Peygamber Mekke'yi fethederek akabinde Havazinlileri büyük bir mağlubiyete uğratıp, Sakif lile-re de gerekli dersi verince, Arab kabileleri Hz. Peygamber ile boy ölçüşemeyeceklerini anladılar ve bağlılıklarını bildirmek üzere, Medine'ye heyetler göndermeye başladılar.[287] İşte bu sebepten 9/630. yıla "elçiler yılı" anlamında "Senetul-Vufud" adı verilmiştir.[288]
Büyük ekseriyeti müslüman olduklarını bildirmek, biat etmek[289] ve kabul ettikleri dinin esas ve prensipleri hakkında en yetkili ağızdan bilgi almak[290] üzere gelen bu heyetler, Hz. Peygamber ile mescidde görüşmüşlerdir.
Hz. Peygamber elçileri kabul için, mescidin Ustuvânetu'l-Vufûd adını taşıyan bir sütunun önünü seçmiştir.[291]
Kaynaklarda yer alan bilgiler çerçevesinde, heyetlerin kabulü ile uğurlanışı arasında Mescid-i Nebevi1 de cereyan eden hususlar şunlardır:
1. Gelen heyetler ile yakından ilgilenen teşrifat memurları bulunmaktadır.
Bu memurlar, gelen heyeti Hz. Peygamber'e bildiriyorlardı. Kettânî'ye bakacak olursak Ebu Bekir tarafından görevlendirilen bu memurlar, elçilere Hz. Peygamber'i nasıl selamlayacaklarım ve huzurda nasıl davranmaları gerektiğini öğretiyorlardı.[292] Buna rağmen aksi hareketler eksik olmuyordu. Muğire b. ŞuT^e Sakîf heyetinden Hz. Peygamber'i îslâmî selam ile selamlamalarını istediği halde, onlar eski âdetlerim uygulamakta taassub göstermişlerdi.[293]
2. Bu şekilde, elçileri huzura kabul ederken Hz. Peygamber en güzel elbiselerini giymeye ihtimam gösterir ve yanındaki sahabî-lerden de, böyle yapmalarını isterdi.[294]
Gelen heyet üyeleri ile çok yakından ilgilenen Hz. Peygamber, onların iaşe ve ibateleri ile ilgili emirleri bizzat verirdi.[295]Bilâl ve Sevbân, gelen heyetlere kalacakları yerleri gösteriyor ve sabah akşam iaşeleri ile meşgul oluyorlardı.[296]
ibn Sa'd bu heyetlerin ağırlandığı Kemle bint el-Hâris'in evinden o kadar çok bahsetmektedir ki, Hz. Peygamber devrinde heyetlerin kaldığı bir misafirhane olduğu intibaını vermektedir.[297]
Sahabîlerin heyet üyelerini misafir ettikleri de olurdu. Murad heyeti Sa'd b. Ubade'nin Behra heyeti de Mıkdad b. Amr'm evinde ağırlanmıştı.[298] Mescid-i Nebevi de ihtiyaç halinde bu maksatla kullanılmıştır. Taif den gelen Sakîf heyeti için Vakıdî'ye göre mescidin arkasında üç çadır kurulmuş ve onlar, Medine'deki günlerim burada geçirmişler, burada yiyip içmişlerdi.[299]
3. Büyük bir hüsnü kabul ile karşılanan heyet üyeleri, müslüman olduklarım Hz. Peygamberin huzurunda ikrar ediyorlar ve îslâm hakimiyetini kabul anlamındaki biatlannı yerine getiriyorlardı.[300]
4. Bu elçilik münasebetlerinde Hz. Peygamber'in ihtimam gösterdiği hususlardan biri de, Medine'de kaldıkları müddet içerisinde Kur'ân öğrenmeleri, dinî prensip ve esaslar hakkında bilgi sahibi olmaları ve ashabının tatbikatını görerek İslâm'ın uygulanış konularında fikir edinmelerim sağlamak olmuştur. Bu hususu gerçekleştirmek üzere Hz. Peygamber her türlü tedbire başvurmuştur. Bir yandan büyük ekseriyeti islâm'ı kabul etmiş olarak gelen heyet üyelerinin, Islâmî prensip ve hükümler hakkında sormuş oldukları sorulara mescidde ayrıntıları ile cevap veriyor,[301] diğer yandan bu amaçla muallim tayin ediyordu ki, Ubeyy b. Ka'b bunlardandır.[302]
Sakîf kabilesi geldiği zaman, onlardan bir kısmını Mescid-i Nebevî'de kılman namazları görebilecekleri, okunan Kur'ân'ı işitebilecekleri şekilde, Mescid-i Nebevî'nin bir bölümünde çadır kurdurarak ağırlamıştı.[303] Bunlara evlerde misafir edilen elçilerin eğitimleri ile, ev sahiplerinin meşgul olduklarını da ilave etmeliyiz. Sa'd b. Ubade evinde ağırladığı Farva b. Museyk el-Muradî'ye Kur'ân öğretmiş ve Islâmî prensipler hakkında ona bilgi vermiştir.[304]
5. Gelen bu heyetler sebebiyle Mescid-i Nebevî, ilahiyat ile ilgili tartışmalara, dinî siyasî müzakerelere, antlaşmalara ve mufâhareye sahne olmuştur.
Daha önce Hz. Peygamber'in gönderdiği bir mektup üzerine Medine'ye gelen Necran hıristiyan heyeti[305] mescide girdiği zaman, Hz. Peygamber ve ashabı ikindi namazını henüz kılmışlardı.[306]
Mescidde doğuya dönerek ibadet etmelerine izin verilen heyet üyelerinin liderleri Ebu Harise ile Abdu'l-Mesih'i Hz. Peygamber îslâmiyeti kabule davet etti. Onlar "Biz senden önce müslü-man olduk" dediler. Hz. Peygamber "Yalan söylüyorsunuz, sizi îslâmiyeti kabulden üç şey alıkoymaktadır ki, bunlar; domuz eti yemeniz, haça tapmanız ve Tanrının oğlu bulunduğuna inanma nızdır." diye mukabele etti.[307]
Bu teolojik tartışma uzaymca, Hz. Peygamber onlar mubâheleye[308] davet etmiş fakat onlar bundan kaçınmışlardır.[309] Neticede necran heyeti ile yılda iki bin elbise tutarında bir cizy< vermelerini öngören bir anlaşma yapılmıştır.[310] Tağlib heyeti hı ristiyanları ile de, çocuklarım hıristiyan olarak yetiştirmemeler kaydıyla dinlerini muhafaza edebileceklerini hükme bağlayan bi: anlaşmaya varılmıştır.[311]
Taif den gelen Sakîf heyeti ile de dinî siyasî mahiyette müna kasalar yapılmış, sonunda bir anlaşmaya varılmıştır, islâm'ı sa dece bir siyasî bağlantıdan ibaret görmek isteyen Sakîfliler islâm'a bağlanmak ve Hz. Peygamber'in otoritesini kabul etmel için, namazdan muaf tutulmalarını, zina, riba, içki içmek vs. gib dinin yasak ettiği konularda kendilerine müsamaha gösterilmesi ni istediler ve Tâif teki Lâfa üç yıl süreyle dokunulmamasmı di ilave ettiler.[312]
Hz. Peygamber, onlara namazın bulunmadığı bir dinde haya olmadığını ifade etmiş ve diğer istekleri hakkında gerekli cevapla rı vermiş, Lât hakkında da kendilerine bir görev yüklemeyeceğini kendi adamları vasıtasıyla onu yıktıracağım ifade etmiştir.[313] Müzakereler sürerken Hâlid b. Said b. el-As taraflar arasmds görüşlerin teati edilmesinde aracılık etmiş ve sonunda aym şahıs tarafından anlaşma yazılmıştır.[314]
Temimliler 9/630. yılda, aralarında Utârid b. Hâcib Akra b Habis ve Zibrikân b. Bedr gibi ileri gelenlerin bulunduğu oldukçg kalabalık bir heyet ile Medine'ye geldiler. Hz. Peygamberi mes cidde bulamayınca, hücrelerin arkasından hiç hoş olmayan biı tarzda "Ya Muhammedi yanımıza çık" diye bağırdılar. Hz. Pey gamber mescide çıkınca da "Ey Muhammedi biz seninle fazilet ve üstünlükte yarışmaya, mufahare etmeye geldik." dediler.[315] Hz. Peygamber, onların mufahare tekliflerine karşı çıkmamış ve hatibleri Utarid'e, hitabesini sunması için izin vermiştir. Utarid, kavminin fazilet ve meziyetlerini sayıp dökerek hitabesini bitirince, Hz. Peygamber, buna cevap vermek üzere Sabit b. Kays'ı görevlendirmiştir.[316]
Sabit, diğer bir çok şey arasında ALLAH'ın, kendilerine krallar yerine çok daha iyi şeyler nasib ettiğini bunların bir resul, bir mukaddes kitap ve dünya ve Ahiret için geçerli, iyilikler getiren bir din olduğun belirtmiştir. Hatiblerden sonra şairler yarışmaya başladılar. Temim'lilerin şairi Zibrikân şiirini okuduktan sonra, Hz. Peygamber'in şairi Hassan b. Sabit buna cevap vermiştir.
Böylece Mescid-i Nebevi edebi ve kültürel faaliyetlere de sahne olmuş, yarışma ise Hz. Peygamber'in şair ve hatibinin galibiyeti ile sonuçlanmıştır.[317]
6. Bu heyetlerle ilgili olarak zikri gerekli hususlardan biri de, Hz. Peygamber'in, kabilelerini temsilen gelen üyeler arasından seçtiği kimseleri kendi bölgelerinin valileri veya zekat amilleri olarak tayin etmiş olmasıdır.
Heyetler ile ilgili kısımda oldukça ayrıntılı bilgiler veren Ibn Sa'd, Hz. Peygamberin bu münasebetle tayin ettiği bir çok vali ve zekat amili ismi vermektedir.
Ezd kabilesini temsilen gelen Surâd b. Abdillah'ı, Hz. Pey-, gamber, kendi kabilesinden müslüman olanlar üzerine emir tayin etmiş ve ona, Müslümanlar ile birleşerek Yemen'deki Müşrikler ile mücadele etmesi emrini vermiştir.[318] Hz. Peygamber, Murad kabilesini temsilen gelen Ferve b. Museyk el-Muradî'yi, Murâd, Zubeyd ve Mezhic kabilelerine vali tayin etmiş, zekat amili olarak da Halid b. Saîd b. el-Ası görevlendirmiş ve bunun eline bir de, zekata tabi mallar ile bunların miktarım gösteren bir yazılı belge vermiştir.[319]
Aynı şekilde Hz. Peygamber, Tayy kabilesinden Adî b. Hâtib'i zekat amili olarak görevlendirmiştir.[320] Taif heyetinin en küçük üyesi olan Osman b. Ebi'1-As'ı Taife vali tayin etmiştir.[321]
7. Heyet üyeleri Medine'den ayrıldıkları sırada, Hz. Peygamber'in, onlara, makam ve mevkilerine uygun olarak çeşitli hediye ve ihsanlarda bulunmaya ihtimam gösterdiğini görüyoruz.
İbn Sa'd, Hz. Peygamber'in, heyet üyelerinden her birine vermiş olduğu hediyeleri kaydetmektedir.[322] Verilen hediyeler büyük Ölçüde nakit para idi.[323] Fakat bazen bu ihsanlar arazi iktası [324]şeklinde olduğu gibi, özel durumlarda bir elbise ve bir hırka verme[325] şeklinde olan ihsanlar da vardı.
Bu hediyelerin takdimi Hz. Peygamber'in emriyle Bilâl tarafından gerçekleştiriliyordu.[326] Bu durumuyla Bilâl'in bir hazine memuru olarak görev yaptığını söylemek mümkündür. Arazi iktası yapıldığında şahsın eline bu durumu belgeleyen bir yazı veriliyordu.[327]
dd. Kazaî Ve Adlî İşler:
Hz. Peygamber devrinde, mescid aynı zamanda bir mahkeme ve duruşma salonu olarak ta hizmet vermiştir.[328] Muhtemelen bu hususiyetinden dolayı Buharı eserinde "mescidde kaza" adlı bir fasıl açmıştır.[329]
Gelen hukukî emir ve yasakların, insanların büyük ölçüde bir araya geldiği mescidde, Hz. Peygamber tarafından ilan edildiği düşünülebilir.[330] Kaynaklarda hukukî ve kazaî problemleri olanların mescide gelerek, Hz. Peygamber'e başvurduklarını ve Hz. Peygamberin de bu problemleri mescidde hallettiğini gösteren bilgilere rastlıyoruz.[331] Fakat hukukî ve kazaî davalar için mescidin sabit bir mahal olduğu düşünülmemelidir. Hz. Peygamberin bulunduğu her yer, çarşı, pazar, konaklama mahallinde bir çadır bu tür işlemler için uygundu.[332]
Zina suçu işleyen bir kişi mescide gelerek suçunu itiraf edince, Hz. Peygamber tarafından, aklî bir dengesizliği olmadığı tesbit edildikten sonra, gerekli cezanın uygulanması emri verilmiştir.[333]
Hz. Peygamber'in mescidde kazaî işlere baktığını gösteren diğer bir misal de şudur: Ebu Hureyre'den rivayet edildiğine göre, Ka'b b. Mâlik mescidde îbn EM Hadred'den, alacağını, Hz. Peygamberin duyabileceği şekilde yüksek bir sesle isteyince, Hz. Peygamber, Ka'b b. Mâlik'den, alacağı olan meblağın yansım bağışlamasını istemiş, kabul etmesi üzerine îbn Ebî Hadret'e "Şimdi kalk ve borcunu öde" emrini vermiştir.[334]
Mescid-i Nebevi1 de hukukî davaların görülmesine rağmen, hadler bazen mescidin hemen önünde uygulanırdı. Bir defasında iki zaninin cezası mescidin önünde verilmiştir.[335]
Harb esirlerinin mescidde hapsedildiğini yukarda belirtmiştik.[336] Muhasara sürerken Benî Kurazya'lar ile görüşmek üzere gönderilen Ebu Lubabe b. Abdi'l-Munzir'in, saklanması gereken bazı bilgileri ağzından kaçırdığı için Müslümanlar'a ihanet ettiği duygusuna kapılarak, kendisini mescidin bir direğine bağladığını ve suçunun bağışlanmasına kadar, îbn Hişam'a göre[337] altı gece burada bağlı kaldığını bir çok kaynak kaydetmektedir.[338]
Bu duruma bakarak Hz. Peygamber'in suçluların mescidde hapsinde bir beis görmediğim söyleyebiliriz. Ayrıca, Ebu Lubâ-benin, yaptığı yanlışı anlayarak Hz. Peygamber'in yanına gelmeksizin doğruca mescide giderek kendisini bağlaması, suçluların mescidde hapsedilmesi şeklindeki bir tatbikata daha önce şahit olduğuna da delalet edebilir. Fakat Hz. Peygamber haps için başka binalar da kullanmıştır. Haklarında hüküm verilinceye kadar, Kureyza oğullarının erkekleri Usâme b. Zeyd'in evinde, ka-dırf ve çocuklar ise Remle bint el-Hâris'in evinde hapsedilmişlerdir.[339]
ee. İktisadî Ve Malî İşler:
Hz. Peygamber devrinde iktisadî ve malî amaçlar ile de Mescid-i Nebevî'den istifade edilmiş ve burası bir nevi devlet hazine dairesi olarak kullanılmıştır denilebilir.[340]
Hz. Peygamber, suffa ehli için Medineliler'in hayır sever duygularına hitab ettiği zaman, onlar mahsullerinden bir kısım hurmayı getirerek mescide bırakmışlardı.[341]
Arabistan'ın muhtelif bölgelerinden gelen haraç ve zekat vergileri doğruca mescide getirilerek depo edilir, daha sonra ihtiyaç sahiplerine dağıtılırdı.[342] Bir defasında Bahreyn'den oldukça fazla gelen haracın mescidde Müslümanlar'a taksimi yapılırken Hz. Peygamber tevzi işine nezaret etmiştir.[343]
"Başlangıçta devlet gelirleri fazla değildi. Bu bakımdan Hz. Peygamber'in takib ettiği siyaset malların taksiminde bir gecikmeye meydan vermemek olmuştur."[344]
Bununla beraber bu konuda muhtemel ve beklenmedik ihtiyaçlar için bunlardan bir kısmının muhafaza altına alındığım düşünebiliriz.
Ahmed b. Hanbel (241/855)'in kaydettiğine göre, Hz. Peygamber dört yüz kişilik Muzeyne heyetinin yemek ihtiyaçlarının karşılanmasını emrettiği zaman, görevli onları "illiye" adını taşıyan bir daireye götürmüş ve buradan sağladığı hurmalar ile vazifesini ifa etmiştir.[345] Buharî ve Müslim'in kaydettiği ilâ hadisinden bu dairenin meşrube, ğurfe, ve hizane adları ile de anıldığımı görüyoruz.[346] Bu takdirde mescide bitişik bir konum içinde bulunduğunu zikrettiğimiz bu daireye devlet hazine dairesi nazarıyla bakmak mümkündür. "Bilal buranın muhafızlığı ve idareciliği ile görevlendirilmişti."[347]
5. Mescid-İ Kıbleteyn
Medine'de kabileler tarafından kendi mahalle veya mıntıkalarında yapılan mescidler arasında, nisbeten daha fazla bilgi sahibi olduğumuz mescidlerden biri de kıbleteyn mescididir.
Adım kıblenin tahvilinden alan bu mescid, Hazrec'ten Benî Selimlere ait olduğu için beni Selime Mescidi adı ile de anılmaktadır.[348]
Hz. Peygamber Medine'ye hicretinden itibaren on altı[349] veya on yedi[350] ay müddetle Beytu'l-Makdis'e doğru namaz kıldırmiş-tır. Belâzurî'ye göre hicretin ikinci yılı şaban ayının ikinci yansından sonraki çarşamba[351] günü, kıblenin tahvili ile ilgili ayet[352] nazil olunca, Hz. Peygamber namazda olduğu halde yönünü Kabe'ye çevirmiş, arkasındaki Müslümanlar da ona uyarak aynı şekilde hareket etmişlerdir.[353]
işte bu olayın vukuunda, Hz. Peygamberin bulunduğu mescidin tayininde iki farklı rivayet bulunmaktadır. Bu farklı rivayetlere uygun olarak Beni Selime Mescidine Kıbleteyn Mescidi denmesinin sebebi değişik şekiller almaktadır.
Bu rivayetlerden birine göre, bir defasında Hz. Peygamber Beni Selime'den Umm Bişr'i ziyaret etmişti. Umm Bişrin hazırladığı yemekler yenilmiş[354] ve bu arada öğle namazının vakti gelmistir.[355] Hz. Peygamber sahabileri ile Beni Selime mescidinde öğlenin ilk iki rekatını kılınca kıblenin tahvili ile ilgili ayet nazl olmuş ve Hz. Peygamber yüzünü Kabe'ye doğru çevirmiştir. Boy lece iki ayrı kıbleye dönülmüş olarak Hz. Peygamberin namaz kıl dırdığı bu mescid kıbleteyn mescidi olarak isimlendirilmiştir.[356]
Bu rivayetlerin ikincisi Hz. Peygamber'i kıblenin tahvil: anında Mescid-i Nebevî'de göstermektedir.[357] Buna göre, Mescid-: Nebevî'de kıblenin tahviline muttali olan Beni Selime'den bir kişi kendi kavminin mescidine bir sabah namazı gelmiş ve o sırada sa-bah namazını kılan cemaate ortaya çıkan yeni durumu haber vermiştir. Bunun üzerine onlar da namazlarını bozmadan yönlerin: Kabe'ye çevirmişler. [358]Böylece Beni Selime Mescidine kıbleteyr mescidi adı verilmiştir.[359]
Semhûdî'nin eserinde, bu son hususun Benî Abdi'l-Eşhel vç Kubâ Mescidi hakkında da varid olduğunu gösteren iki ayrı rivayet ile karşılaşıyoruz.[360] Yani bu mescidlere de yeni durumu bildiren birer kişi gelmiş ve bunların cemaatleri de Benî Selimeler gibi hareket etmişlerdi. Bu takdirde bunlara da kıbleteyn mescidi denmesi gerekirken böyle olmaması, Benî Selime Mescidine kıble-teyn mescidi adı verilmesinde ilk rivayetin daha ağırlıkta olduğunu göstermektedir.
Semhûdî, mescid-i kıbleteyn'in Benî Selime kabilesinin hangi dalına ait olduğunu bazı kaynaklara dayanarak tahkik ettikten sonra, Mescid-i Kıbleteyn'in Benî Selime'nin Benî Sevâd b. Ga nem koluna ait olduğunu kaydetmektedir.[361] Beni Sevâdlarırı mahallesi AJedine'nin batısında bulunan lavlık ova (el-Harretul-Ğarbiyye)'nin kuzey ve doğu kısımlarını kaplamaktadır.[362]
Ebû Davud (275/888 ) el-Merâsîl'inde bu mescidi Medine'de Bilâl'in ezanının dinlenmesiyle namazların kılındığı dokuz mescid arasında kaydetmektedir.[363]
6. Benî Abdi'l-Eşhel Mescidi
Kaynaklarda adından diğerlerine nisbetle daha fazla bahsedilen bu mescid, Sa'd b. Muaz, Usayd b. Hudayr'ın da mensup olduğu Evs'in Beni Abdil-Eşhel kolu tarafından inşa edilmiştir.[364]
Semhûdî'nin kıblenin tahvili ile ilgili rivayetlerinde bu mes-cidden söz etmesinden, söz konusu mescidin hicretin ikinci yılı gibi erken bir tarihte mevcut olduğu anlaşılmaktadır.[365]
Bu kabile mensupları Medine'nin doğusundaki lavlık ovanın (el-Harretu'ş~Şarkiyye) batı kısımlarında yerleşmiş bulunmaktaydılar. el-Harretu'ş-Şarkiyye'ye aynı zamanda "Vakım" adı verildiğinden[366] Benî Abdi'l-Eşhel Mescidine bulunduğu yere nisbetle, Vâkım mescidi adı da verilmiştir.[367]
Hz. Peygamberin bu bölgeyi sık sık ziyaret ettiği[368] ve bu mes-cidde namaz kıldığı kaydedilmektedir.[369]
Ibn Sa'd'm kaydettiğine göre, Hz. Peygamber, Benî Abdi'l-Eşhel Mescidinde bulunduğu sırada, kendisine başarısız bir suikastta bulunulmuştur.[370] Suikastçi Mekke'den Ebû Sufyân tarafından gönderilmişti.[371]
7. Benî Harise Mescidi
Evs'in bir kolu olan Benî Hârise'lerin[372] mescidi, kıblenin tahvil edildiği hicri ikinci yılda mevcut olduğu anlaşılmaktadır. Semhûdî'nin kaydettiği bir rivayette, Tuveylâ bint Eşlem bu mescid ile ilgili bir hatırasını şöyle anlatmaktadır: "Öğle ve ikindi namazlarını Benî Harise Mescidinde Kudüs'e dönük olarak kıldık, iki rek'at kılmıştık ki, bir kişi gelerek Hz. Peygamberin Kabe'ye döndüğünü haber verdi. Bunun üzerine kadınlar erkeklerin yerine, erkekler de kadınların yerine geçti; kalan iki rek'atı da Mescid-i Haram'a doğru kıldık."[373]
Benî Abdi'l-Eşhel mahallesinin kuzeyinden başlayarak, Medine'nin kuzeyindeki Kanat vadisine kadar uzanan bölgede oturan[374] Benî Hârise'lerin mescidi, Hz. Peygamberin ziyaret ettiği ve namaz kıldığı mescidler arasında yer almaktadır.[375]
8. Benî Zurayk Mescidi
Benî Zurayk Mescidi, kaynaklarda, Medine'de Kur'ân'm ilk tilavet edildiği mescid olarak zikredilir.[376]
Semhûdî'nin Ibn Zabale'ye dayanarak kaydettiğine göre, Hazrec'in Beni Zurayk koluna mensup ve Medine'li ilk Müslümanlardan Rafî b. Malik ez-Zurakî,[377] Akabe'de Hz. Peygamber ile görüşmüş ve bu görüşmede Hz. Peygamber, Rafî'e, geçen on yıl zarfında nazil olan ayetleri ihtiva eden bir Kur'ân nüshası vermiştir. Rafı bundan sonra Medine'ye gelerek, kavmini bu mescidin inşa edildiği yerde toplayarak, onlara Kur'ân ayetlerini tilavet etmiştir.[378] Rafî, Mekke'de, Medine'li altı kişinin Hz. Peygamber ile görüşerek islâm'ı kabul ettiği ilk buluşma ile, fründan sonraki birinci ve ikinci Akabe biatlannda bulunduğuna göre,[379] Hz. Peygamber'den Kur'ân nüshasını bu buluşmaların hangisinde aldığı konusunda bilgimiz yoktur. Hamidullah, ihtimal kaydını koyarak olayın birinci Akabe biatmda meydana geldiğini söylemektedir.[380] Bir diğer husus da şudur: Rafî b. Malik, Kur'ân ayetlerini yazılı olarak mı almıştır, yoksa ayetleri Hz. Peygamber'den dinleyerek kendisi mi yazmıştır? Semhûdî'nin kaydından[381] birinci şık anlaşılıyor ise de Kur'ân ayetlerini kendisinin yazması da muhtemeldir. Zira Rafı, Ibn Sa'd'ın belirttiği gibi "kemele" [382]den yani okuma yazma bilen nadir şahsiyetlerden biri idi.[383]
Benî Zurayk Mescidi, Medine'deki dokuz mescid arasında yer almaktadır.[384]
Hz. Peygamber bu mescide bir ziyarette bulunmuş, burada abdest almış ve kıblesinin doğruluğunu takdirle karşılamıştır.[385]
Bu mescidin adından, Hz. Peygamber devrinde tertiplenen bir at yarışı vesilesiyle de bahsedilmektedir. Bu yarışta süvariler Benî Zurayk Mescidine kadar at koşturdular.[386]
9. Medine'deki Diğer Mescidler
Medine'de zikrettiklerimizin dışında çok sayıda mescid inşa edildiği kaydedilmektedir. Büyük ekseriyeti Medine'nin asıl sakinleri olan Evs ve Hazrec kabilelerinin kollarına mensup olanlar tarafından tesis edilen bu mescidler, kaynaklarda daha" ziyade kabile adları ile, bazen bulundukları mekan adlarıyla[387] anılmaktadır. Sahip olduğu bu hususiyetten adını alan mescidler de vardır.[388] Cuma namazının kıhnmadığı[389] bu mescidlerin inşasında, muhtemelen her vakit namazda Mescid-i Nebeviye gelmenin zorluğu ve cemaatle namaz kılmanın ehemmiyeti rol oynamıştır.[390] Ebû Dâvud, Hz. Peygamberin, mahallelerde mescid inşa edilerek temiz tutulmasını ve güzel koku ile kokulandırılmasmı emrettiğini kaydetmektedir.[391]
A) Dokuz Mescid (Mesâcid-İ Tis'a)
Mesâcid-i Tis'a terimi, kaynaklarda, Medine'de inşa edilen mescidler arasında, Mescid-i Nebevî'de okunan ezanın dinlenmesi suretiyle[392] vakit namazların kılındığı mescidler için kullanılmıştır.[393] Biz de kaynaklardaki bu duruma uygun olarak bu gruba giren mescidleri bir başlık altında zikretmeyi gerekli gördük. Bu guruba giren Benî Selime mescidi ile Benî Zurayk mescidi hakkında yukarıda bilgi vermiştik.
Ebû Davud, el-Merâsil'inde bu dokuz mescidin isimlerini kaydetmektedir.[394]
1) Benî Amr b. Mebzul Mescidi:
Hazrec'in bir kolu olan Benî Amr b. Mebzul kabilesinin[395] mescidinde Hz. Peygamberin namaz kıldığı kaydedilmektedir.[396]
2) Benî Saide Mescidi;
Hazrec'in bir kolu olan Benî Saide kabilesinin[397] Medine cev-fînde bulunan mescidinde Hz. Peygamber najnaz kılmıştır.[398]
3) Bent Ubeyd Mescidi:
Benî Selime'nin Benî Ubeyd[399] dalına mensup olanlara ait olan bu mescid, Mescid-i Haribe adıyla anılmaktadır.[400] Hz. Pey-gamber'in namaz kıldığı Medine mescidleri arasında yer almaktadır.[401]
4) Râtic Mescidi:
Râtic, Medine'de bulunan hisarlardan biri olup bulunduğu bölgeye adını vermiştir.[402] Semhûdî, Benî Abdi'l-Eşhel'in bir dalı olan Benî Zâûra'nın Râtic bölgesinde oturduğunu kaydetmektedir.[403] Hz. Peygamber burayı ziyaret ettiğinde mezkur rnescidde namaz kılmış ve yakınındaki Câsum adlı bir kuyudan su içmiştir.[404]
5) Gıfar Mescidi:
Medine'ye hicret eden[405] Ğıfar kabilesi mensuplarının mescididir. Semhudî, Ibn Zebâle'ye istinaden Hz. Peygamber'in bu mes-cidde namaz kıldığım kaydetmektedir.[406]
6) Eşlem Mescidi:
Medine'ye hicret eden Eşlem kabilesi mensuplarının[407] mescididir.
7) Cuheyne Mescidi
Medine'ye hicret eden Cuheyne kabilesi mensupları bir mes-cid inşa etmek istedikleri zaman, ileri gelenlerinden Ebu Meryem'i Hz. Peygamber'e göndererek, kendisini davet ettiler.[408] Bunun üzerine Hz. Peygamber bazı sahabîleri ile birlikte gelerek, bir arsanın etrafına bir hat çekip mescid inşa edilecek alanı belirttikten sonra kıble istikametine bir odun parçası koymuştur.[409]
Beliy kabilesinden bazı kimseler, Cuheyne bölgesine gelerek burada uzun müddet yaşadıkları için bu mescide Beliy mescidi de denilmiştir.[410]
îbn Sa'd-'m, Medine'de hat çekilerek alanı belirlenen ilk mescid olarak kaydettiği[411] Cuheyne mescidi, Hz. Peygamber'in namaz kıldığı mescidler arasında yer almaktadır.[412]
B) Hazrecliler'e Ait Mescidler
1) Benî Cuheyle Mescidi:
Ubeyy b. Ka'b'm evinin bitişiğinde bulunması dolayısı ile[413] Ubeyy mescidi adı ile de anılmaktadır.[414] Hz. Peygamber birçok kere bu mescide gelerek namaz kılmış ve "İnsanların meyillerinin artmayacağını bilseydim, bu mescidde daha fazla namaz kılardım." demiştir.[415]
2) Benî Mazin Mescidi:
Benî Neccâr'm bir dalı olan Benî Mazin[416] kabilesi mensuplarına ait olan bu mescidin alanı bir hat çekmek suretiyle Hz. Peygamber tarafından belirlenmiştir. Temeli Hz. Peygamber tarafından atılan Benî Mazin mescidinin kıblesi yine O'nun tarafından tesbit edilmiştir,[417] îbn Şebbe, Hz. Peygamber'in bu mescidde namaz kılmadığını kaydetmektedir.[418]
3) Benî Dinar Mescidi:
Benî Neccâr'm bir dalı olan Benî Dinar kabilesi[419] mensuplarına ait olan bu mescidde, Hz. Peygamber'in birçok defa namaz kıldığı kaydedilmektedir.[420]
4) Benî Adî Mescidi:
Benî Neccâr'm bir dalı olan Benî Adî kabilesi [421]mensuplarına ait olan bu mescidde Hz. Peygamber gusletmiş ve namaz kılmış.[422]
5) Benî Hudâre Mescidi:
Hz. Peygamberin bu mescidde başını traş ettiği ve namaz kılığı kaydedilmektedir.[423]
6) Benî Beyaza Mescidi:
îbn Şebbe, Hz. Peygamberin Benî Beyaza mescidinde namaz ildiğini kaydetmektedir.[424]
7) Benî Hublâ Mescidi:
Münafıkların reisi Abdullah b. Ubeyy b. SelüTün mensubu olunduğu[425] Benî Hublâ kabilesine ait olan bu mescidde, Hz. eygamber namaz kılmıştır.[426]
8 ) Beni'l-Hâris Mescidi:
Mescid-i Nebevî'ye bir mil mesafedeki Sunh adlı bir bölgede oturan Beni