- Medinedeki mescidler

Adsense kodları


Medinedeki mescidler

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
hafız_32
Fri 1 October 2010, 04:07 pm GMT +0200
İkinci Bölüm


MEDİNE'DEKİ MESCİDLER


1. Es'ad B. Zurâre Mescidi
 

Hazrec kabilesinin Benî Mâlik b. Neccâr sopuna mensup ve Medineli ilk Müslümanlardan Ebu Umâme Es'ad b. Zurâre'nin[99] hicretten önce Medine'de kendi kabilesi içerisinde bir mescid inşa ettiği ve bu mescidde Müslümanlara cum'a ve vakit namazlarım kıldırdığı kaydedilmektedir.[100]

Es'ad b. Zurâre, bu mescidi, daha sonra Mescid'i Nebevî'nin inşa edileceği Mirbed (hurma kurutulmaya mahsus yer)'in bir ye­rine inşa etmiştir. [101]Kaynakların bildirdiğine göre, bu mescid et-rafi duvarlarla çevrili bir alandan ibaret olup tavanı bulunmuyor­du; kıblesi ise Beytu'l-Makdis'e doğru idi.[102]

Es'ad'm hicretten önce inşa ettiği bu mescidin inşa yılı kesin olarak malum olmamakla birlikte birinci Akabe biatından önce inşa edilmesi muhtemeldir. Zira Belazurî'nin kaydettiği bir riva­yete göre Es'ad, bu mescidde Mus'ab b. Umeyr'in Medine'ye gelişi­ne kadar namaz kıldırmıştı.[103] Ibn Hişam'a göre, Musab b. Umeyr birinci Akabe biatında bulunan Müslümanlar ile birlikte Medi­ne'ye geldiğine göre,[104] Mescid'in inşasının bundan Önce olması gerekir.

Es'ad bu mescidde bir rivayete göre Musab b. Umeyr,[105] diğer bir rivayete göre ise Hz. Peygamberin [106]Medine'ye gelişine kadar Müslümanlar'a cum'a ve vakit namazlarını kıldırmıştır.

Bu mescidde hicretten önce cum'a kılındığı kesin olmakla be­raber, ilk cum'anın kim tararından ve nerede kıldırıldığı konusun­da iki ayrı rivayet vardır. Medine'de, ilk cum'ayı Es'ad b. Züra-re'nin kıldırdığım söyleyen rivayete, Ibn Hişam "Medine'de kılı­nan ilk cum'a namazı" başlığı altında yer vermektedir. Ka'b b. Mâlik'in oğlu Abdurrahman anlatıyor: "Babam gözlerim kaydet­mişti. Ben ona kılavuzluk ediyordum. Onunla Cumaya çık-tım.Ezam işitti ve Es'ad b. Zurare'ye dua etti. Uzun bir süredir ezanı eşittikçe ona böyle dua ve istiğfar ediyordu. Sonunda daya­namadım sordum." Babacığım her cum'a ezam dinlediğin zaman niçin Ebu Umâme'ye dua ediyorsun." "Evladım", dedi, "Medine'de Hezmu'n-Nebit'de Beni Beyaza arazisinde bizleri ilk olarak cuma için toplayan o idi." Bunun üzerine ben, "O sırada kaç kişi idiniz?" diye sordum. "Kırk kişi idik" şeklinde cevap verdi."[107]

ikinci rivayete göre ise Medine'de ilk defa Müslümanlar'a cu­ma namazını kıldıran şahıs Mus'ab b. Umeyr'dir. îbn Sa'd'm zik­rettiği bu rivayete göre; "Mus'ab Hz. Peygambere bir mektub ya­zarak Müslümanlar'a cum'a kıldırmak için kendisine izin verme­sini ister. Bunun üzerine Hz. Peygamber O'na bir mektub gönde­rir. Mektubunda Hz. Peygamber "Yahudilerin cumartesi için ha­zırlık yaptıkları günü[108] gözet ve o günde güneş zevale erince, iki rekat ile ALLAH'a yaklaş ve onlara hitab et" demiştir. Bundan sonra Mus'ab b. Umeyr Müslümanlar'a Sa'd b. Haysame'nin evinde cu­ma namazı kıldırır. Oniki kişinin iştirak ettiği bu namaz islâm'da kılman ilk cuma namazıdır."[109]

Es'ad b. Zurare'nin inşa etmiş olduğu bu mescidde hicretten sonra bir müddet, muhtemelen Mescid-i Nebevî'nin inşasına ka­dar, Hz. Peygamber'in Müslümanlarla birlikte namaz kıldığım, Belâzu'nin kaydettiği bir rivayete dayanarak söylemek müm kündür.[110]

Yine aynı rivayetten, Es'ad'm mescidinin Mescid-i Nebevî'niı inşa edildiği arsaya ilhak edildiği anlaşılmaktadır.[111]

 

2. Kubâ Mescidi
 

Kubâ Mescidi'nin ne zaman ve kim tarafından inşa edildiğ hususunda kaynaklarda farklı rivayetlere rastlamaktayız.

Bazı müelliflere göre: "Hz. Peygamber Hicrette Mekke'der Küba'ya varınca burada Amr b, Avf oğıollan arasında dört gün mi­safir olmuş ve bu esnada onlar için Kubâ Mescidini tesis etmiş­tir."[112]

Belâzurî ise Ensâb ve Futuh adh her iki eserinde bunun aksi­ni kaydetmektedir. Buna göre "Hz. Peygamber'den önce Medi­ne'ye hicret eden sahabiler Küba'da Ensâr ile birlikte kıblesi Bey-tu'1-Makdis'e doğru olan bir mescid inşa etmişler ve içinde namaz kılmaya başlamışlardı. Hz. Peygamber Küba'ya varınca, burada kaldığı müddet zarfında, Müslümanlar'a bu mescidde namaz kıl­dırdı; daha önce burada Ebû Huzeyfe'nin mevlası Salim muhacir­lere imamlık ediyordu."[113]

Belazurî'nin bu kaydına rağmen birinci rivayeti destekleyen ve Kubâ mescidinin inşası sırasında Hz. Peygamberi iş başında gösteren başka rivayetler vardır. Abdurrahman es-Suheylî (581/1185)'nin Ibn Ebî Haysame'den rivayet ettiğine göre, "Hz. Peygamber Kubâ Mescidinin kıblesini tesbit etmiş ve ilk taşı koy­muştur. Sonra Ebu Bekir bir taş alıp koymuş, arkasından da Ömer diğer bir taş alarak Ebu Bekir'in taşının yanına koymuştur. Daha sonra da diğer insanlar inşaatı sürdürmüşlerdir.[114]

Aynı müellifin Hattabî'den rivayet ettiğine göre Ensâr'dan Şemus bint Nu'man adh bir kadın Resûlullah'ı Küba Mescidini bina ederken bizzat görmüştü. "Hz. Peygamber bir taş alıyor ve gereken yere koyuyordu. Biri kalkıp Hz. Peygamberin elindeki taşı almak isteyince, Hz. Peygamber ona kendisininkini bırakma­sını bir başka taş almasını istiyordu."[115]

Biraz farklı olmakla beraber, Hz. Peygamber'in Kubâ Mesci­dinin inşasında hazır bulunduğunu gösteren bir haber de, Cabir b. Semure'den rivayet edilmiştir. Buna göre "Hz. Peygamber, Medi­ne'den kalkıp Küba'ya gelmişti; Kendisim karşılayanlara "Ey Kü­ba ahalisi şu tepeden biraz taş getirin" hitabıyla bir tepeye işaret ettiler. Kübalılar kafi miktarda taş hazırlayınca, Hz. Peygamber elindeki harbesiyle mescidin kıblesini çizip mihrab olacak nokta­ya ilk taşı koyduktan sonra Ebu Bekir, Ömer ve Osman'a birer taş da kendilerinden koymalarım söyledi.[116]

Bu rivayet, inşa tarihinde Ibn Hişam'ın rivayeti ile çelişmekle beraber Kubâ mescidinin te'sisinde Hz. Peygamberin mevcudiye­tini açıkça göstermektedir.

Bu rivayetlere göre, ister hicrette Küba'ya vardıktan sonra, ister Medine'ye gittikten sonraki bir zamanda olsun, Kubâ mesci­dinin inşasına önayak olan ve hatta kıblesini tesbit ederek temeli­ni atan kimse Hz. Peygamber olmuştur diyebiliriz.

Bu mescidin inşa edildiği alan, Küba'da Hz. Peygamber'i ko­nuk eden Kulsûm b. Hidm'in mirbedi (Hurma kurutmaya mahsus alan) idi.[117]

Bir rivayete göre, mescid inşa edilirken Abdulah b. Revana "Mescidlerin inşasında çalışanlar ile Kur'an okuyanlar felah bul­dular" anlamında şiirler söylüyor, Hz. Peygamber de son kelime­leri tekrar ediyordu.[118]

Kaynaklarda Hz, Peygamber'in namaz kıldığı umuma şamil ilk mescid[119] olarak kaydedilen Kubâ mescidinin Hz. Peygamber devrindeki boyutları hakkında bilgi sahibi değiliz. Semhudî, Ibn Zabale'den naklen, bu mescidin yedi direk üzerine inşa edildiğini ve Ömer b. Abdilaziz (101/720) devrine kadar bu şekilde kaldığını kaydetmektedir.[120]

Kur'ân'da zikredilen "Takva üzerine bina edilen mescid'm,[121] Kubâ mescidi olduğunu söyleyen rivayetler olduğu gibi, bu mesci­din Mescid-i Nebevi olduğunu ifade eden rivayetler de vardır.[122]

Taberî bu konudaki rivayetleri kaydettikten sonra, "Bana gö­re bu kavillerin en doğrusu, "takva üzerine bina edilen mescid"in Mescid-i Nebevi olduğunu söyleyen kavildir." Demektedir.[123]

Suheylî ise şöyle demektedir: "Aslında bu iki rivayet arasında bir çelişki yoktur. Her iki mescid de takva üzerine bina olunmuş­tur. Şu kadar var ki ayetde kastedilen Küba mescididir; çünkü ayetin devamındaki "Orada arınmak isteyenler vardır" ifadesi Kübalılar hakkında nazil olmuştur. Bu ayet nazil olunca, Hz. Pey­gamber Kubâ ahalisine "ALLAH'ın sizi övdüğü temizlik nedir?" diye sormuş, onlar "Biz isticmar ettikten sonra su ile istinca ederiz." şeklinde cevap vermişlerdir.[124] Ayrıca Ayetde yeralan "Ta ilk gün­de" ifadesi, bu Mescid'in Kubâ Mescid'i-olmasım gerektirir. Zira Kubâ Mescidi'nin tesisi, Hz. Peygamber'in Medine'ye girdiği ilk günde gerçekleşmiştir."[125]

Hz. Peygamberden rivayet edilen birçok hadiste "Kubâ Mes-cidi'nde namaz kılmanın, Umre yapmağa bedel olduğu" belirtil­miştir.[126]                                                    

Ayrıca Hz. Peygamber'in yaya veya binitli olarak[127] Kubâ Mescidi'ne gelerek namaz kıldığı[128] ve bu ziyaretlerini daha ziya­de pazartesi ve cumartesi yaptığı rivayet edilmektedir.[129]

Vâkıdî'nin kaydettiğine göre, bir defasında, Hz. Peygam­ber'in ölüme mahkum ettiği bir katilin idam cezası, Kubâ Mesci­di'nin önünde infaz edilmiştir.[130]

Hz. Peygamber Kubâ Mescidi'ne Sa'd el-Karaz adıyla meşhur Sa'd b. Aiz'i müezzin olarak tayin etmiş, O'da bu hizmetini Ebu Bekir veya Ömer'in hilafetine kadar sürdürmüştür.[131] îbnu'l-Esir, Hanzala b. Ebi Hanzala'nın Kubâ Mescidi'nin imamı olduğu­nu kaydetmektedir.[132]

 

3. Benî Salim Mescidi
 

Hazrecliler'in bir dalı olan Beni Salimlerin[133] inşa ettikleri Mescid hakkındaki bilgilere, ilk kaynakların, Hz. Peygamber'in hicretine tahsis ettikleri sayfalarda rastlıyoruz. Bu bilgilere göre, Hz. Peygamber pazartesi, salı, çarşamba ve perşembe günlerini Küba'da geçirdikten sonra, cuma günü Medine'ye hareket eder;[134] Kubâ ile Medine arasındaki[135] Beni Sâlimler'in arazisine gelince cuma vakti girer; bunun üzerine Hz. Peygamber, Ramına[136] adlı bir vadide, Beni Salimlerin mescidinde, yanındaki yüz kadar müslüman ile cuma namazını kılar.[137] Hz. Peygamber'in kıldığı bu namaz, O'nun kıldığı ilk cuma namazı olmaktadır.[138]

Beni Salim Mescidi, Hz. Peygamber'in buraya varışından çok önceleri mi inşa edilmişti, yoksa Hz. Peygamber'in cuma kıldırdığı yerde, Beni Salimler tararından daha sonra mı yapılmıştır? Bu so­ruya cevap vermek için,kaynaklarm bu hususla ilgili ifadelerini kaydetmek faydalı olacaktır.

"Hz. Peygamber cumayı Ramına adındaki vadide bulunan mescidde kıldırdı."[139]

"Beni Salim Mescidi'ne gelince, Hz. Peygamber, beraberinde­ki müslümanlara cuma namazını kıldırdı."[140]

"Hz. Peygamber, Benî Salimlerin bina etmiş oldukları mes­cidde, cuma namazını kıldırdı."[141]

"Hz. Peygamber, Benî Salimlerde, bir vadi içinde cumayı kıl­dırdı; o gün onlar bir mescid bina etmişlerdi."[142]

Bu ifadeler, özellikle Belâzurî'ninki, Benî Salimlerin daha önce burada bir mescid bina etmiş olduklarını göstermekle bera­ber, aynı ifadeler ile mescidin mahallinin kastedilmiş olması ve dolayısıyla, Hz. Peygamber'in cuma kıldırmış olduğu yerde, Benî Salimlerin, bu mescidi bir müddet sonra inşa etmiş olmaları da muhtemeldir.

Benî Salim Mescidi, Atike mescidi,[143] Cuma mescidi ve Vadi mescidi[144] adlarıyla da anılmaktadır.[145]

 

4. Mescid-İ Nebevî
 

a) İnşası
 

Hz. Peygamber, Küba'da Amr b. Avf lar arasında, pazartesi, salı, çarşamba ve perşembe günlerini geçirdikten sonra,[146] Medi­ne'nin merkezine doğru hareket etti. Benî Salim mescidinde cuma namazını kıldıktan sonra yoluna devam eden Hz. Peygamber[147] güzergahı üzerinde bulunan mahallelere uğradıkça, bunların ile­ri gelenleri O'nu kendi topraklarında kalıp yerleşmeye davet edi­yorlardı. Hz. Peygamber ise devesinin dizginini tamamen bırak­mış olarak onlara "onu salıverin, o memurdur" şeklinde mukabele ediyordu.[148] Bu şekilde Benî Salim, Benî Bayazâ, Benî Sâide, Benil-Hâris b. el-Hazrec, Benî Adiy b. en-Neccârlarm mahallele­rinden geçilerek, Benî Mâlik b. en-Neccârların mahallesine varı­lınca,[149] Hz. Peygamber'in devesi Mescid-i Nebevî'nin bulunduğu yerde çöktü ve Hz. Peygamber devesinden indi.[150] Buraya evi en yakın olan Ebu Eyyub Hâlid b. Zeyd, derhal Hz. Peygamber'in eş­yalarını alarak evine götürdü ve kendisini evinin inşası tamamla­nıncaya kadar misafir etti.[151] Devenin çöktüğü yer, Muaz b. Afra[152] veya Es'ad b. Zurare'nin[153] himayesinde bulunan Benî Neccâr'dan Sehl ve Süheyl adlarında iki yetim çocuğa aitti ve hur­ma kurutmaya mahsus bir alan olarak kullanılıyordu.[154] Ayrıca hurma ağaçları, oyuk ve tümsek yerler ve müşrik kabirleri[155] bu­lunan bu sahanın bir köşesini, Es'ad b. Zurâre etrafını duvarla çe­virerek Mescid haline getirmişti.[156]

Hz. Peygamber bu alanda bir mescid inşa etmeye karar verdi­ği zaman, buraya kıymetini ödemek suretiyle satın almak isteyin­ce, Benî Neccârlar, arsa karşılığında bir meblağ almayı kabul etmeyip hibe etmeyi istediler.[157] Mescidin inşa edileceği bir yerin sahibi olmak gibi bir imtiyaza, bir kabilenin tek başına sahip ol­masını istemeyen Hz. Peygamber bunu kabul etmemiş[158] on dinar mukabilinde burayı satın almıştır.[159] Parayı Ebu Bekir ödemiş­tir.[160]

inşaata arsanın tesviyesi ile başlandı. Hz. Peygamber'in emriyle arsa üzerinde bulunan hurma ağaçları kesildi, kabirler açılarak kemikler başka bir yere defnedildi ve harap-tümsek yer­ler düzeltildi.[161]

Temellerde taş, duvarlarda ise kerpiç (lebin) malzeme kulla­nıldı.[162] Temeller üç buçuk zira kadardı.[163] Taş temeller üzerine kerpiçler örülürken, kerpiçler önce birbiri üzerine, sonra da er­kekli dişili olarak enlemesine boylamasına konularak, yani birbi­rine bağlanarak örüldü.[164] Kerpiçler, Bakiu'l-Habcebe'de[165] kesi­lerek hazırlanmıştı.[166] Duvarların yüksekliği beş veya yedi zira kadardı.[167]

Mescid-i Nebevi bir rivayete göre 100x100 ölçüsünde, yani her duvarı yüz zira (arşın) uzunluğunda olmak üzere kare biçiminde inşa edilmişti.[168] Bir rivayete göre ise, duvarların uzunluğu yüz zi-radan biraz eksikçe idi.[169] Üçüncü bir rivayete göre de Mescid-i Nebevi, ilk inşasında, kuzey ve güney duvarları yetmiş zira, doğu ve batı duvarları altmış zira olmak üzere inşa edilmiş, bilahare Hz. Peygamber, Hayber dönüşünde her duvarını yüz zira uzunlu­ğunda olmak üzere Mescid-i Nebevî'yi genişletmişti.[170]

Kıblesi Beytu'l-Makdis'e doğru olan[171] Mescid-i Nebevi için üç kapı yapılmıştır. Söveleri taştan yapılan[172] bu kapıların birincisi güneyde, bugünkü kıble duvarında idi. İkinci kapı şark yönünde bulunan ve Bab Âl-i Osman adıyla anılan kapıdır ki, Hz. Peygam­ber bu kapıyı kullanıyordu. Üçüncüsü batı yönünde bulunan Bab-ı Âtike ve Babu'r-Rahme adlarıyla anılan kapı idi.[173] Kıble, Beytul-

Makdis'ten Kabe'ye çevrilince, güney yönünde bulunan kapı ka-patlalarak kuzey yönünde yeni bir kapı açılmıştır. Diğerlerinde herhangi bir değişiklik olmamıştır.[174]

Arsa üzerinde eskiden mevcut hurma ağaçları, sütun olarak Mescidin kıblesine dizilmiş[175] ve bunların üzerine, hurma dal ve yapraklarından bir çatı yapılmıştı.[176] Mescidin başlangıçta etrafı duvarlarla çevrili bir avlu olarak yapıldığı, sıcaklardan müteessir olununca, çatının bilahare ilave edildiği şeklinde bir rivayet de kaydedilmektedir.[177]

Tavanın, mescidin kurulduğu alanın bütününü kaplayıp kap­lamadığı kaynaklarda açık değildir. Buharî'de kaydedilen "Hur­ma kütüklerim Kıble istikametine dizdiler." ifadesinden[178] muh­temelen kıble cihetinde bir kısım yerin üstünün çatıyla örtüîdüğü diğer kısımların üstünün açık olduğu anlaşılmaktadır.[179] Kay­naklarda, mescidin çatısının çok az miktarda toprakla kaplan­dığı[180] için, şiddetli yağmurlarda müslümanlar'ın su ve çamur içinde kaldıkları zikredilmektedir.[181]

Mescidin inşasında başta Hz. Peygamber olmak üzere, Muha­cirler ve Ensâr fiili olarak çalışmışlardı.[182] Çalışmalar sürerken müslümanlar yorgunluklarını unutmak için, şiirler terennüm ediyorlar, Hz. Peygamber de onlara iştirak ediyordu.[183]

Ammar b. Yasir'in diğerlerine nisbetle daha çok fedakârlık gösterdiği ve herkes bir kerpiç taşırken O'nun iki kerpiç taşıdığı zikredilmektedir. Bir ara Resûlullah'a gelerek "Ya Resûlallah! ta-sıvamadıkları kerpiçleri bana yüklüyorlar; bunlar beni öldürecek­ler" diyerek halinden şikayet edince, Hz. Peygamber O'na "Ey Sü-meyye'nin oğlu! Onlar değil, seni azgın bir topluluk öldürecek." şeklinde cevap vermişti.[184]

Çalışanlar arasında sadece Ensar ve Muhacirler değil, aynı zamanda Medine'li olmayan yabancılar da bulunuyordu. Bunlar arasında, Yemâme'den Benî Hanife kabilesine mensup Talk b. Ali adında biri, iyi harç yaptığı için, Hz. Peygamberin "Yemâmeliyi harca yaklaştırın. Çünkü O aranızda harcı en güzel yapanınız işi en sıkı tutanınız ve pazusu en kuvvetli olanmızdır."[185] şeklindeki iltifatlarına muhatap olmuştu.

ibn Hişâm'm kaydettiğine göre Mescid-i Nebevî'nin inşası 2/623 yıl Safer ayında tamamlanmıştır.[186]

 

b) Diğer Unsurları
 

aa. Evler:
 

Mescid-i Nebevî'nin inşası tamamlandıktan sonra Hz. Pey­gamber, geçici olarak yerleştiği Ebu Eyyûb'un evinden ayrılarak, ailesi mensupları için inşa olunan, mescidin hemen yanıbaşmda-ki dairelere geçti.[187] Başlangıçta dairelerin sadece iki adet olduğu söylenmektedir; bunlardan biri zevcesi Sevda,diğeri de daha he­nüz zifaf etmediği nikahlığı Aişe'ye aitti.[188] Fakat bu arada Hz. Peygamber'in kızı Fatıma için de bir daire inşa edildiği anlaşıl­maktadır.[189] tbn Sa'd'm kaydettiğine göre, Medine'ye varıldıktan beş ay sonra nikahları kıyılan Ali ve Fatıma, Bedir Savaşından sonra düğünleri yapılarak, Harise b. Numan'a ait bir eve yerleşti­rilir. Fakat onları kendi yanma almak isteyen Hz. Peygamber gerekli arsayı temin ederek bir daire inşa eder.[190] Semhûdî'ye ba­kılırsa bu daire, Hz. Aişe'nin dairesine hemen bitişik olup araları­nı ayıran duvardaki küçük bir pencereden, Hz. Peygamber, kızı Fatıma'mn durumuna muttali oluyordu.[191] Aynı kaynak, bu iki dairenin arkasında bir de kenefin mevcudiyetinden bahsetmekte­dir.[192] Ali ve Fatıma bu dairede uzun boylu oturmayıp, Benî Kay-nuka'mn Medine'yi terkedip gittikten sonraki bir zamanda, Suk Benî Kaynuka'da bulunan bir eve taşındıkları anlaşılmaktadır.[193] Buharî'de Hz. Peygamberin, Sûk Benî Kaynuka'daki evinde Fatı-ma'yı ziyareti hakkında bilgiler yer almaktadır.[194] Böylece Fatı-ma'nın arkasından boş kalan daire, Hz. Peygamber tarafından, misafir ve ziyaretçilerin kabul odası (Zevr) olarak kullanılır hale gelmiştir.[195]

Hz. Peygamber'in evlilikleri arttıkça, bu dairelere yenileri ilave edilmiş ve sayıları dokuza ulaşmıştır.[196] Son derece fedakar bir insan olan Harise b. Nunıan sahibi bulunduğu bitişikteki arsa­dan gereken miktarda bir parçayı, Hz. Peygamber'e bu yeni inşa işleri için evvelce bağışlamıştı.[197] Bir rivayete göre kıbleye dönül­düğü zaman solda yani, mescidin doğu kenarında yer alan[198] bu dairelerin tamamının kapıları mescide açılmaktaydı.[199]

Hz. Peygamber'in zevcelerinden Zeyneb bin Huzayme hicri 4/625. yılda[200] vefat edince, ondan boşalan daireyi Hz. Peygamber, aynı yılda[201] nikahladığı Umm Seleme'ye tahsis etti.[202]

Safiye ise mescide bitişik dairelerden birinde oturmayıp Dar Usâme'de oturmaktaydı.[203]

Bu dokuz dairenin dışında bir başka daireden bahsedilir ki, bu daire, Meşrube, Gurfe, Hizâne adlarıyla anılırdı[204] ve içinde gı­da maddeleri, silahlar vs. eşyanın saklandığı bir"devlet hazinesi (Bey tul-Mal)" olarak kullanılıyordu. Bilal buranın muhafaza ve idareciliği ile vazifelendirilmişti.[205]

Hz. Peygamber bir ay müddetle hanımlarından ayrıldığı zaman bu Meşrube'de oturmuştur. Bu daireye bir hurma kütügünden oyularak açılmış basamaklardan ibaret bir merdivenle gi­rilirdi.[206] "Bu binanın bulunduğu yer tam olarak belirlenmemiş vaziyettedir; anlaşıldığına göre bu daire, eski kıble duvarlarında­ki arsa üzerinde ve Resûlullah'm en son izdivaç ettiği zevceleri için inşa edilen yeni dairelere bitişik bir konum içindeydi."[207]

Hz. Peygamber'in daireleri, mescidin inşasında olduğu gibi, duvarları kerpiçle örülerek inşa edilmiş üstleri de hurma ve dal yaprakları ile örtülmüştü.[208]

Bir insan elinin tavanına ulaşabileceği bir yükseklikte yapılan[209] bu dairelerin bazılarının, hurma dallarının çamurla sı­vanmak suretiyle yapılmış iç bölmelerinin bulunduğu,[210] kapıla­rının ise kıldan mamul dokumalar şeklinde olduğu kaydedilmek­tedir.[211]

Ahmed b. Hanbel (241/855)'in kaydettiği bir rivayete göre, bazı ileri gelen sahabiler, kapıları mescide açılan evlere sahip bu­lunmaktaydılar. Bir gün Hz. Peygamber Ali'nin kapısı müstesna, diğerlerinin kapılarının kapatılmasını emretti.[212]

Semhûdî, bu hadiste Ali'nin dairesinin kapısının istisna edil­mesini,diğer sahabilerin evlerinin, biri mescide diğeri mescidin dışına açılan iki kapısı bulunmakla birlikte, Âli'nin dairesinin tek bir kapısının bulunmasına bağlamaktadır.[213] Fakat yukarıda belirttiğimiz gibi, kısa bir müddet geçtikten sonra Ali, Suk Beni Kaynuka'daki evine taşınmıştır.

Hz. Peygamber'in evlerin kapılarının kapanması (Seddu'l-Ebvâb) ile ilgili olarak, ayrı zamanlarda olmak üzere, iki defa emir verdiği anlaşılmaktadır. Bunların diğeri ise Hz. Peygamber'in ve­fatından bir kaç gün önce vuku bulmuştur.[214]

ibn Hişam'm kaydettiğine göre, Hz. Peygamber başı sanlı olarak mimbere çıktı ve "Ebu Bekir'in kapısı hariç diğerlerim kapatınız" dedi.[215] Fakat bu iki rivayet arasında bir tenakuz görülmektedir, ilkinde Hz. Peygamber'in emriyle Mescide açılan bütün kapıların kapatılmış olması gerektiğine göre tekrar aynı doğrultuda ikinci bir emrin verilmesinin sebebi nedir? Buharî'de kaydedilen şu rivayet bu soruya muhtemel bir izah getirebilir. " Hz. Peygamber Ebu Bekir'in penceresi dışında bütün pencereleri kapatınız" demiştir.[216] Burada kelimesi geçmektedir. Öyle anlaşı­lıyor ki, Mescide açılan kapıların kapatılması ile ilgili emri aldık­ları zaman kapıları kapatmışlar fakat birer küçük pencere açmış­lardır. Bu son emirle bunlar da kapatılmış olmaktadır.[217]

 

bb. Suffa:
 

Mescid-i Nebevi1 nin dahilinde, fakir kimsesiz ve barınağı ol­mayanlar için yapılan gölgeliğe Suffa denilmektedir.[218]

Suffa'nm Mescid-i Nebevî'nin inşası ile birlikte mi yoksa daha sonra ihtiyaç hasıl olunca mı yapıldığı kesin olarak malum değil­dir. Suffa'mn mescidin arkasında üstü kapalı bir kısım olduğunu söyleyen görüşler vardır.[219] Fakat mescidin arkası, kıble Kudüs'e doğru olduğu sırada mescidin güneyi, kıblenin tahvilinden sonra ise mescidin kuzeyi olmaktadır. Eğer Suffa, mescidin inşası ile birlikte (yani kıble Kudüs'e doğru iken) Mescidin arkasında (yani güneyinde) üstü kapalı bir alan meydana getirilerek fakir ve kim­sesizlere tahsis edilmiş ise kıblenin Mekke'ye tevcihi ile birlikte Suffa ashabının, bu sırada mescidin arkası olan kuzeyindeki na­maz kılınan üstü kapalı alana taşınmış olması lazımdır. Nitekim Muhammed Hamidullah, Mescid-i Nebevî'nin planında, kıblenin değişmesiyle ortaya çıkan yeni duruma uygun olarak birinci ve ikinci diye iki Suffa düşünmektedir.[220] Veya Suffa, Semhudî'nin, Zehebî (748/1347)'den naklettiği gibi, Kıblenin tahvili ile ortaya çıkmıştır; kıble Kudüs'ten Mekke'ye tevcih edilince Kudüs cihe­tinde bulunan üstü kapalı alan Suffa ehline tahsis edilmiştir.[221]

 

cc. Minber:
 

Minberin cami mimarisine girişi Hz. Peygamber devrine ka­dar uzanmaktadır.[222] Minber'in imal edilmesinden önce Hz. Pey­gamber, cuma hutbelerim va'z ve irşadlarım bir hurma kütüğüne dayanmak suretiyle veriyordu.[223]

Cemaatin sayısının artması ve ayakta uzun süre hitab etme­nin kendisini rahatsız etmesi sebebiyle, herkesin Hz. Peygamberi rahatça görebileceği şekilde bir minberin yapılmasına karar veril­miştir.[224] Bir rivayete göre Hz. Peygambere minber yapma fikrini Temim ed-Dârî vermiştir.[225] Derhal ormana gidilerek kaynaklar­da Esi veya Tarfa[226] adıyla anılan bir ağaç kesilmiş ve biri otur­mak için olmak üzere üç basamaklı bir minber yapılmıştır.[227]

Taberî'ye göre 8/629 yılda[228] yapılan minberi imal eden şahsın kimliği hakkında oldukça farklı rivayetler vardır. Kaynaklarda şu isimler zikredilmektedir: Temim ed-Dârî, Abbas'ın kölesi Kilâb,[229] Hz. Peygamber'in azadlı kölesi Ebu Râfi,[230] Ensar'dan bir kadının kölesi Bakûm[231] veya Mina, Medine'nin tek marango­zu Meymun ve ibrahim.[232]

Hz. Peygamber minbere çıktığı zaman üçüncü basamağa otu­ruyor ayaklarını ikinci basamağa koyuyordu.[233]

 

C) Mescid-İ Nebevî'nin Fonksiyonları
 

Hz, Peygamber devrinde Mescid-i Nebevi sadece ibadetgah olarak kalmamış, mevcut şartlar çerçevesinde çok çeşitli alanlar­da hizmet vermiştir. Kaynaklarda dağınık olarak yer alan bilgiler muvacehesinde Mescid-i Nebevî'nin fonksiyonlarını başlıklar al­tında ele almak faydalı olacaktır. [234]

 

aa. Eğitim-Öğretim
 

İbadetin dışında Mescid-i Nebevî'nin en başta gelen fonksiyo­nu eğitim ve öğretimin yapıldığı bir okul mahiyetinde hizmet ver­mesidir. Hz. Peygamber bir hadisinde Mescid-i Nebevî'nin bir ilim müessesesi olduğu üzerinde durmuş ve oraya Öğrenmek veya öğ­retmek maksadıyla gelen kimseleri ALLAH yolunda cihad edenler ile denk tutmuştur.[235]

Kuruluşundan itibaren Mescid-i Nebevî'de ilim meclisleri ve ilim halkaları oluşmuştur. Özellikle namazlardan sonra, Hz. Pey­gamber mescidde oturduğu zaman sahabiler hemen onun etrafın­da halkalar oluşturuyorlardı.[236]

Ebu Vakit el-Leysî (68/687) Hz. Peygamber tarafından mes­cidde aktedilen ilim halkalarından bahseder ve bir müşahedesini şöyle nakleder:

"Bir gün Resûlullah Mescid-i Nebevî'de oturuyordu. Sahabi­ler de etrafında idiler. Üç kişi çıkageldi.ikisi Hz. Peygambere yak­laşarak selam verdi ve durdu, biri dönüp gitti. Ayakta duran iki ki­şiden biri "halka"da gördüğü bir aralığa, diğeri ise aradakilerin arkalarına oturdu. Resûlullah söyleyeceklerini bitirdikten sonra bu üç adamın durumunu oradakilere izah etmişti."[237]

Muallim olarak gönderildiğim belirten Hz. Peygamber kendi başkanlığında ilim meclis ve halkaları tertip ettiği gibi, sahabiler de zaman zaman kendi aralarında bu tür halka ve meclisleri oluş-turabiliyorlardı.[238] Hatta bir defasında mescide girdiğinde, biri dua ve niyazla diğeri de ilimle meşgul olan iki meclis ile karşılaş­mış ve bunlar hakkında "ikisi de hayırlı; fakat nkıh ve ilim öğre­nen bu bunları bilmeyenlere öğreten şu meclis daha hayırlıdır. Çünkü ben muallim olarak gönderildim." diyerek onların arasına katılmıştır.[239]

Hz. Peygamber'in dinî ve dünyevî konularda, sahabilerini ay­dınlatmak ve onları bilgi sahibi kılmak maksadıyla tertib ettiği bu meclis ve halkalara iştirak etme hususunda sahabilerin çaba içe­risinde bulundukları anlaşılmaktadır. Buharı'nin kaydettiğine göre, Hz. Ömer, Medine'nin Avali mıntıkasında oturan bir komşu­su ile nöbetleşe olarak mesciddeki ilmi faaliyetlere iştirak ediyor­lar ve Öğrendiklerini daha sonra birbirlerine anlatıyorlardı.[240]

Fakat şurası tabiidir ki, mesciddeki bu Öğretim faaliyetlerin­den daha ziyade iştirak edenler faydalanabilirlerdi. Herkesin bunlara iştirak etmesi de mümkün değildi. Bu sebeple Hz. Pey­gamber, belli gün ve saatlerde va'z ve irşadda bulunmak suretiyle, eğitim ve Öğretimi yaygınlaştırmak istemiştir.[241] Bu arada her cum'a, Medine'deki bütün müslümanlar'm Mescid-i Nebevi'de toplanarak, Hz. Peygamber'in günün şartlarına uygun olarak irad ettiği cum'a hutbesini dinlediklerini de göz Önünde tutmak gerekir.

Hz. Peygamber'in erkeklerin olduğu kadar, kadın sahabilerin eğitim ve Öğretimini de ihmal etmediği görülmektedir. Kadınlar da mescide gelerek Hz. Peygamber'i dinleme imkânına sahip olu­yorlar ve kendisine çekinmeksizin her türlü konuda soru sorabili­yorlardı.[242] Kaynaklarda, mescide gelmek isteyen kadınlara mani olunmamasını isteyen hadisler kaydedilmektedir.[243]

Şu kadar var ki, kadınların her zaman mescidde Hz. Peygam­ber ile namaz kılarak ondan istifade etmeleri ve onun hadislerim Öğrenmeleri mümkün olamıyordu.[244] Bu sebeple, onlar Hz. Pey-gamber'e geleı-ek, "Ey ALLAH'ın Resulü (sözlerini dinlemek için) er­keklerden bize meydan kalmıyor; bizim için de bir gün tahsis et." dediler. Hz. Peygamber'de onlara bir gün tahsis etti. O gün geldi­ğinde Hz. Peygamber kadınların eğitim ve öğretimiyle meşgul oluyordu.[245]

Mescid-i Nebevi nin eğitim ve öğretimdeki yerini belirtirken, bu arada, gündüzleri bir okul,[246] geceleri kimsesiz ve fakir sahabîlerin kaldığı bir yurt-yatakhane[247] olarak hizmet veren Suffa'dan bahsetmemiz gerekir.

Suffa ehli umumiyetle yoksul kimselerdi. Rivayete göre içle­rinde doğru dürüst bir elbiseye sahip kimse yoktu.[248] Hz. Peygam­ber suffada kalan sahabilerin yeme içme gibi ihtiyaçlarıyla yakın­dan ilgilenir ve hatta bu uğurda kendisinin bile sıkıntıyla karşı­laştığı olurdu.[249]

Bazı iyiliksever sahabiler, su taşımak ve odun toplamak sure­tiyle çoğu kendi hayatını kazanmaya çalışan bu insanlara[250] yardım elini uzatmaktan geri durmamışlar ve Hz. Peygamber'in tavsiyesi üzerine birer ikişer evlerine davet ederek iaşelerini temin yoluna gitmişlerdir.[251]

Sa'd b.Ubade'nin, suffa ehlinden seksen kişiyi muntazaman her akşam kendi evinde ağırladığı rivayet edilmektedir.[252] Bilâhare Hz. Peygamber Müslümanlar'ı sadakalarım sufFa ehline vermeye teşvik etmiştir.[253] Bunun üzerine Ensâr hurma mahsul­lerinden bir kısım hurma salkımlarını getirerek mescide bırak­mışlardır.[254] Semhudî'nin kaydettiğine göre, Hz. Peygamber mes­cide getirilen bu hurmaların bakım, muhafaza ve taksimiyle Muaz b. Cebel'i görevlendirmiştir.[255]

Hz. Peygamber'in bizzat ders verdiği[256] sufFa hakkında Hami-dullah "ilk islâm üniversitesi" ifadesini kullanmaktadır.[257] Fakat Hz. Peygamber'in dışında burada, okuma yazma ve Kur'ân öğret­mek üzere diğer bazı öğretmenler de vazife görüyordu.[258] Ubâde b. Sâmit Kur'ân ve okuma-yazma öğreten muallimlerden biridir.[259] Hamidullah'm ibn Habib (245/859)'den naklettiğine göre, "Esa­sında bir yazı mütehassısı olan Abdullah b. Said b. el~As, Resûlullah tarafından buraya "hikmet öğretmeni" olarak tayin edilmişti"[260]

Suffa'da toplanan öğrenciler esas itibariyle kendilerini Kur'ân öğrenimine vakfetmişlerdi; Kur'ân ayetlerini aralarında müzakere ederler ve geceleri ilim tahsili ile geçirirlerdi. Bu sebep­le bunlardan yetmiş kişiye "kurrâ" adı verilmiştir.[261]

Suffa aynı zamanda dışarıdan Medine'ye gelen ve kalacak ye­ri bulunmayanlar için bir misafirhane olarak ta kullanılmaktay­dı.[262] Bir defasında Temim kabilesine mensub seksen kişi burada ağırlanmıştı.[263]

"Ehlu's-Suffa'nm sayısı hakkındaki rivayetler muhteliftir (10,30,70,92, 400). Bu ihtilaf, kabilelerinden Hz. Peygamber'i gör­meye gelenlerin, herhangi bir sebeple yersiz kalmış olanların, uzun ve kısa müddet Suffa'da kalmış olmalarından ve bunların sonraları bazen ehl-i suffa'dan sayılmalarından ileri gelmiştir."[264] Ebu Nuaym (430/1038), SufFa ehlinden yüz'den fazlasının ismini ihtiva eden bir liste vermektedir.[265]

 

bb. Askeri Faaliyetler:
 

Mescid-i Nebevi, askerî işlerin görüldüğü bir karargâh olarak da kullanılmıştır.

Dışarıdan gelmesi muhtemel her türlü saldırı ve tehditlere karşı nasıl mukavemet edileceği, Hz. Peygamber tarafından mes-cidde oluşturulan şurada görüşülerek karar verildiği olurdu.

Uhud savaşında önce düşmana nasıl karşı konulacağı mes-cidde uzun tartışmalara konu olmuş ve Hz. Peygamber, dahilî bir müdafaadan yana olduğu halde, bir meydan savaşı isteyen çoğun­luğun fikrine katılmıştı.[266]

Bütün başkumandanlık yetkilerini elinde tutan Hz. Peygam­ber, herhangi bir yere muayyen bir askeri sefer planladığı zaman, ordunun veya askeri birliğin başına geçecek kumandanı tayin eder ve onu mescide çağırarak gerekli talimatları, askeri bakım­dan takip edilmesi gereken yol ve usulleri bildirirdi.[267]

Bazen gizlilik içerisinde davramhp tedbirli hareket edilmesi gerektiği zaman ise, Hz. Peygamber emir ve talimatlarını kuman­dana şifahî değil de mescidde yazılı olarak verirdi.[268] Hz. Peygam­ber, Abdullah b. Cahş'ı, bir seriyyenin başında Nahle'ye gönder­mek istediği zaman, mescidde ona, sabah namazına silahlarım kuşanmış olarak gelmesini şnıretmiştir. Sabah namazı kılındık­tan sonra, Hz. Peygamber emir ve talimatlarım havi bir mektubu Abdullah'a vermiş ve ona, iki gün süre ile Necd istikametinde yol aldıktan sonra mektubu açmasını ve içindeki emre göre hareket etmesini bildirmiştir.[269]

Eğer orduya bizzat kendisi kumanda edecekse, iki rek'at namaz kıldıktan sonra zırhını giyiniş olarak mescidden çıkar ve kapıya getirilen atına binerek seferi başlatırdı.[270] Askeri seferle­rinden dönerken de, Hz. Peygamber doğru mescide gider, iki rek'at namaz kılar ve etrafım çeviren sahabileri ile bu seferin bir durum değerlendirmesini yapardı.[271] Tebük seferinden döndü­ğünde, Hz. Peygamber mutadına uygun olarak mescide girip sa­habileri ile oturunca, bu sefere iştirak etmeyip geri kalanlar mes­cide gelerek Hz. Peygambere özür beyan etmişlerdi.[272]

Askerî birliklerin komutanları seferlerinden döndükten son­ra doğruca mescide gelerek, seferinin sonucunu Hz. Peygambere rapor ederlerdi.[273]

Medine'ye saldırıya geçmek için askerî yığınak yapmakla meşgul olan Huzeyl kabilesinden Sufyân b. Hâlid b. Nubeyh üzeri­ne gönderilen Abdullah b.Uneys, Sufyan'ın kellesini getirerek mescidinde Hz. Peygamberin ayakları ucuna bırakmış ve hareke­ti hakkında bilgi vermiştir.[274]

Uhud dönüşünde düşmanın Medine'ye saldırısı her an bek­lendiğinden, Evs ve Hazrec'in ileri gelenleri Hz. Peygamber'i ko­rumak maksadı ile, mescidin kapısında sabaha kadar nöbet bek­lemişlerdir.[275]

Hz. Peygamber, bazen askeri konularla ilgili emirlerini min­bere çıkarak verdiği gibi, düşmanla karşılaşan ordunun durumu hakkında minberden bilgi verdiği de olurdu. Meselâ Mu'te savaşı­nın cereyanı hakkında minberden müslümanlara bilgi vermiş­tir.[276]

Hayatının sonlarına doğru, kuzeye gidecek ordunun başına Usâme b. Zeyd'in getirilmesi ashab arasında dedikoduya sebep olunca, Hz. Peygamber minbere çıkarak Usame'nin kumandanlı­ğa lâyık olduğunu bildirmiş ve dedikoduların mesnedsiz olduğu­nu belirterek, ordunun yola çıkarılması emrini vermiştir.[277]

Mescid-i Nebevi askeri hastahane olarak da hizmet vermiş­tir. Harpte yaralanan Müslümanların, mescidde kurulan bir ça­dırda tedavileri yapılırdı. Nendek savaşında yaralanan Sa'd b. Muaz, Eşlem kabilesinden Rufeyde adındaki bir kadının mescid-deki çadırından tedavi edilmiş, fakat kurtarılamamıştı.[278] Vakıdî'nin, Kuayba bint Sa'd b. Utbe olarak kaydettiği[279] Rufeyde, mesciddeki bu çadırda yaralıları tedavi ederdi.[280]

ihtiyaç halinde Mescid-i Nebevî'de, harplerde ele geçirilen esirlerin hapsedildikleri de olurdu. Bir askerî birliğin ele geçirdiği Benî Hanife kabilesinden Sumame b. Usal'in, Hz. Peygamberin emriyle mescidin direklerinden birine bağlandığı kaydedilmekte­dir.[281]

Mescid-i Nebevi zaman zaman savaş oyunlarına da sahne olu­yordu. Bir defasında Habeşlilerin harbeleriyle sergiledikleri bir yarışmayı, sadece Hz. Peygamber değil, hanımı Aişe de seyretmiş­ti.[282]

Son olarak, Mescid-i Nebevî'nin bünyesindeki suffada ilim tahsili ile meşgul olup ticat-et ve ziraat gibi maksatlarla toprağa bağlı bulunmayan sufFa ehlinin, Hz. Peygamber tarafından ani seriyyeler tertip edilmesi gerektiği zaman, kafi miktarda kaynak teşkil ettiklerini ve onların büyük bir iştiyak ile bu seriyyelere ka­tıldıklarını kaydetmeliyiz.[283]

 

cc. Elçilerin Kabulü
 

Mescid-i Nebevi, îbn Sa'd'a göre Muzeyne heyetinin geldiği[284] 5/626. yıldan itibaren, her sene Arabistan'ın muhtelif bölgelerinden gelen elçilik heyetlerine şahit olmuştur. Son gelen heyet ise aynı müellife göre 11/632. yılda gelmiştir.[285]

Bu yıllar arasında özellikle 9/630. yıl bu elçilik heyetlerinin yoğun olarak geldiği bir yıl olarak dikkat çekmektedir.[286] Zira îbn Hişam'ın belirttiği gibi, Hz. Peygamber Mekke'yi fethederek akabinde Havazinlileri büyük bir mağlubiyete uğratıp, Sakif lile-re de gerekli dersi verince, Arab kabileleri Hz. Peygamber ile boy ölçüşemeyeceklerini anladılar ve bağlılıklarını bildirmek üzere, Medine'ye heyetler göndermeye başladılar.[287] İşte bu sebepten 9/630. yıla "elçiler yılı" anlamında "Senetul-Vufud" adı verilmiş­tir.[288]

Büyük ekseriyeti müslüman olduklarını bildirmek, biat etmek[289] ve kabul ettikleri dinin esas ve prensipleri hakkında en yetkili ağızdan bilgi almak[290] üzere gelen bu heyetler, Hz. Pey­gamber ile mescidde görüşmüşlerdir.

Hz. Peygamber elçileri kabul için, mescidin Ustuvânetu'l-Vufûd adını taşıyan bir sütunun önünü seçmiştir.[291]

Kaynaklarda yer alan bilgiler çerçevesinde, heyetlerin kabu­lü ile uğurlanışı arasında Mescid-i Nebevi1 de cereyan eden husus­lar şunlardır:

1. Gelen heyetler ile yakından ilgilenen teşrifat memurları bulunmaktadır.

Bu memurlar, gelen heyeti Hz. Peygamber'e bildiriyorlardı. Kettânî'ye bakacak olursak Ebu Bekir tarafından görevlendirilen bu memurlar, elçilere Hz. Peygamber'i nasıl selamlayacaklarım ve huzurda nasıl davranmaları gerektiğini öğretiyorlardı.[292] Bu­na rağmen aksi hareketler eksik olmuyordu. Muğire b. ŞuT^e Sakîf heyetinden Hz. Peygamber'i îslâmî selam ile selamlamalarını is­tediği halde, onlar eski âdetlerim uygulamakta taassub göster­mişlerdi.[293]

2. Bu şekilde, elçileri huzura kabul ederken Hz. Peygamber en güzel elbiselerini giymeye ihtimam gösterir ve yanındaki sahabî-lerden de, böyle yapmalarını isterdi.[294]

Gelen heyet üyeleri ile çok yakından ilgilenen Hz. Peygamber, onların iaşe ve ibateleri ile ilgili emirleri bizzat verirdi.[295]Bilâl ve Sevbân, gelen heyetlere kalacakları yerleri gösteriyor ve sabah akşam iaşeleri ile meşgul oluyorlardı.[296]

ibn Sa'd bu heyetlerin ağırlandığı Kemle bint el-Hâris'in evin­den o kadar çok bahsetmektedir ki, Hz. Peygamber devrinde he­yetlerin kaldığı bir misafirhane olduğu intibaını vermektedir.[297]

Sahabîlerin heyet üyelerini misafir ettikleri de olurdu. Murad heyeti Sa'd b. Ubade'nin Behra heyeti de Mıkdad b. Amr'm evinde ağırlanmıştı.[298] Mescid-i Nebevi de ihtiyaç halinde bu maksatla kullanılmıştır. Taif den gelen Sakîf heyeti için Vakıdî'ye göre mescidin arkasında üç çadır kurulmuş ve onlar, Medine'deki günlerim burada geçirmişler, burada yiyip içmişlerdi.[299]

3. Büyük bir hüsnü kabul ile karşılanan heyet üyeleri, müslü­man olduklarım Hz. Peygamberin huzurunda ikrar ediyorlar ve îslâm hakimiyetini kabul anlamındaki biatlannı yerine getiriyor­lardı.[300]

4. Bu elçilik münasebetlerinde Hz. Peygamber'in ihtimam gösterdiği hususlardan biri de, Medine'de kaldıkları müddet içeri­sinde Kur'ân öğrenmeleri, dinî prensip ve esaslar hakkında bilgi sahibi olmaları ve ashabının tatbikatını görerek İslâm'ın uygula­nış konularında fikir edinmelerim sağlamak olmuştur. Bu husu­su gerçekleştirmek üzere Hz. Peygamber her türlü tedbire baş­vurmuştur. Bir yandan büyük ekseriyeti islâm'ı kabul etmiş ola­rak gelen heyet üyelerinin, Islâmî prensip ve hükümler hakkında sormuş oldukları sorulara mescidde ayrıntıları ile cevap veri­yor,[301] diğer yandan bu amaçla muallim tayin ediyordu ki, Ubeyy b. Ka'b bunlardandır.[302]

Sakîf kabilesi geldiği zaman, onlardan bir kısmını Mescid-i Nebevî'de kılman namazları görebilecekleri, okunan Kur'ân'ı işi­tebilecekleri şekilde, Mescid-i Nebevî'nin bir bölümünde çadır kurdurarak ağırlamıştı.[303] Bunlara evlerde misafir edilen elçile­rin eğitimleri ile, ev sahiplerinin meşgul olduklarını da ilave etmeliyiz. Sa'd b. Ubade evinde ağırladığı Farva b. Museyk el-Muradî'ye Kur'ân öğretmiş ve Islâmî prensipler hakkında ona bil­gi vermiştir.[304]

5. Gelen bu heyetler sebebiyle Mescid-i Nebevî, ilahiyat ile ilgili tartışmalara, dinî siyasî müzakerelere, antlaşmalara ve mufâhareye sahne olmuştur.

Daha önce Hz. Peygamber'in gönderdiği bir mektup üzerine Medine'ye gelen Necran hıristiyan heyeti[305] mescide girdiği za­man, Hz. Peygamber ve ashabı ikindi namazını henüz kılmışlar­dı.[306]

Mescidde doğuya dönerek ibadet etmelerine izin verilen he­yet üyelerinin liderleri Ebu Harise ile Abdu'l-Mesih'i Hz. Peygam­ber îslâmiyeti kabule davet etti. Onlar "Biz senden önce müslü-man olduk" dediler. Hz. Peygamber "Yalan söylüyorsunuz, sizi îslâmiyeti kabulden üç şey alıkoymaktadır ki, bunlar; domuz eti yemeniz, haça tapmanız ve Tanrının oğlu bulunduğuna inanma nızdır." diye mukabele etti.[307]

Bu teolojik tartışma uzaymca, Hz. Peygamber onlar mubâheleye[308] davet etmiş fakat onlar bundan kaçınmışlardır.[309] Neticede necran heyeti ile yılda iki bin elbise tutarında bir cizy< vermelerini öngören bir anlaşma yapılmıştır.[310] Tağlib heyeti hı ristiyanları ile de, çocuklarım hıristiyan olarak yetiştirmemeler kaydıyla dinlerini muhafaza edebileceklerini hükme bağlayan bi: anlaşmaya varılmıştır.[311]

Taif den gelen Sakîf heyeti ile de dinî siyasî mahiyette müna kasalar yapılmış, sonunda bir anlaşmaya varılmıştır, islâm'ı sa dece bir siyasî bağlantıdan ibaret görmek isteyen Sakîfliler islâm'a bağlanmak ve Hz. Peygamber'in otoritesini kabul etmel için, namazdan muaf tutulmalarını, zina, riba, içki içmek vs. gib dinin yasak ettiği konularda kendilerine müsamaha gösterilmesi ni istediler ve Tâif teki Lâfa üç yıl süreyle dokunulmamasmı di ilave ettiler.[312]

Hz. Peygamber, onlara namazın bulunmadığı bir dinde haya olmadığını ifade etmiş ve diğer istekleri hakkında gerekli cevapla rı vermiş, Lât hakkında da kendilerine bir görev yüklemeyeceğini kendi adamları vasıtasıyla onu yıktıracağım ifade etmiştir.[313] Müzakereler sürerken Hâlid b. Said b. el-As taraflar arasmds görüşlerin teati edilmesinde aracılık etmiş ve sonunda aym şahıs tarafından anlaşma yazılmıştır.[314]

Temimliler 9/630. yılda, aralarında Utârid b. Hâcib Akra b Habis ve Zibrikân b. Bedr gibi ileri gelenlerin bulunduğu oldukçg kalabalık bir heyet ile Medine'ye geldiler. Hz. Peygamberi mes cidde bulamayınca, hücrelerin arkasından hiç hoş olmayan biı tarzda "Ya Muhammedi yanımıza çık" diye bağırdılar. Hz. Pey gamber mescide çıkınca da "Ey Muhammedi biz seninle fazilet ve üstünlükte yarışmaya, mufahare etmeye geldik." dediler.[315] Hz. Peygamber, onların mufahare tekliflerine karşı çıkmamış ve hatibleri Utarid'e, hitabesini sunması için izin vermiştir. Utarid, kavminin fazilet ve meziyetlerini sayıp dökerek hitabesini bitirin­ce, Hz. Peygamber, buna cevap vermek üzere Sabit b. Kays'ı görevlendirmiştir.[316]

Sabit, diğer bir çok şey arasında ALLAH'ın, kendilerine krallar yerine çok daha iyi şeyler nasib ettiğini bunların bir resul, bir mu­kaddes kitap ve dünya ve Ahiret için geçerli, iyilikler getiren bir din olduğun belirtmiştir. Hatiblerden sonra şairler yarışmaya başladılar. Temim'lilerin şairi Zibrikân şiirini okuduktan sonra, Hz. Peygamber'in şairi Hassan b. Sabit buna cevap vermiştir.

Böylece Mescid-i Nebevi edebi ve kültürel faaliyetlere de sah­ne olmuş, yarışma ise Hz. Peygamber'in şair ve hatibinin galibiye­ti ile sonuçlanmıştır.[317]

6. Bu heyetlerle ilgili olarak zikri gerekli hususlardan biri de, Hz. Peygamber'in, kabilelerini temsilen gelen üyeler arasından seçtiği kimseleri kendi bölgelerinin valileri veya zekat amilleri olarak tayin etmiş olmasıdır.

Heyetler ile ilgili kısımda oldukça ayrıntılı bilgiler veren Ibn Sa'd, Hz. Peygamberin bu münasebetle tayin ettiği bir çok vali ve zekat amili ismi vermektedir.

Ezd kabilesini temsilen gelen Surâd b. Abdillah'ı, Hz. Pey-, gamber, kendi kabilesinden müslüman olanlar üzerine emir tayin etmiş ve ona, Müslümanlar ile birleşerek Yemen'deki Müşrikler ile mücadele etmesi emrini vermiştir.[318] Hz. Peygamber, Murad kabilesini temsilen gelen Ferve b. Museyk el-Muradî'yi, Murâd, Zubeyd ve Mezhic kabilelerine vali tayin etmiş, zekat amili olarak da Halid b. Saîd b. el-Ası görevlendirmiş ve bunun eline bir de, ze­kata tabi mallar ile bunların miktarım gösteren bir yazılı belge vermiştir.[319]

Aynı şekilde Hz. Peygamber, Tayy kabilesinden Adî b. Hâtib'i zekat amili olarak görevlendirmiştir.[320] Taif heyetinin en küçük üyesi olan Osman b. Ebi'1-As'ı Taife vali tayin etmiştir.[321]

7. Heyet üyeleri Medine'den ayrıldıkları sırada, Hz. Peygam­ber'in, onlara, makam ve mevkilerine uygun olarak çeşitli hediye ve ihsanlarda bulunmaya ihtimam gösterdiğini görüyoruz.

İbn Sa'd, Hz. Peygamber'in, heyet üyelerinden her birine ver­miş olduğu hediyeleri kaydetmektedir.[322] Verilen hediyeler büyük Ölçüde nakit para idi.[323] Fakat bazen bu ihsanlar arazi iktası [324]şeklinde olduğu gibi, özel durumlarda bir elbise ve bir hırka verme[325] şeklinde olan ihsanlar da vardı.

Bu hediyelerin takdimi Hz. Peygamber'in emriyle Bilâl tara­fından gerçekleştiriliyordu.[326] Bu durumuyla Bilâl'in bir hazine memuru olarak görev yaptığını söylemek mümkündür. Arazi ik­tası yapıldığında şahsın eline bu durumu belgeleyen bir yazı veri­liyordu.[327]

 

dd. Kazaî Ve Adlî İşler:
 

Hz. Peygamber devrinde, mescid aynı zamanda bir mahkeme ve duruşma salonu olarak ta hizmet vermiştir.[328] Muhtemelen bu hususiyetinden dolayı Buharı eserinde "mescidde kaza" adlı bir fasıl açmıştır.[329]

Gelen hukukî emir ve yasakların, insanların büyük ölçüde bir araya geldiği mescidde, Hz. Peygamber tarafından ilan edildiği düşünülebilir.[330] Kaynaklarda hukukî ve kazaî problemleri olan­ların mescide gelerek, Hz. Peygamber'e başvurduklarını ve Hz. Peygamberin de bu problemleri mescidde hallettiğini gösteren bilgilere rastlıyoruz.[331] Fakat hukukî ve kazaî davalar için mesci­din sabit bir mahal olduğu düşünülmemelidir. Hz. Peygamberin bulunduğu her yer, çarşı, pazar, konaklama mahallinde bir çadır bu tür işlemler için uygundu.[332]

Zina suçu işleyen bir kişi mescide gelerek suçunu itiraf edin­ce, Hz. Peygamber tarafından, aklî bir dengesizliği olmadığı tesbit edildikten sonra, gerekli cezanın uygulanması emri verilmiştir.[333]

Hz. Peygamber'in mescidde kazaî işlere baktığını gösteren diğer bir misal de şudur: Ebu Hureyre'den rivayet edildiğine göre, Ka'b b. Mâlik mescidde îbn EM Hadred'den, alacağını, Hz. Pey­gamberin duyabileceği şekilde yüksek bir sesle isteyince, Hz. Pey­gamber, Ka'b b. Mâlik'den, alacağı olan meblağın yansım bağışla­masını istemiş, kabul etmesi üzerine îbn Ebî Hadret'e "Şimdi kalk ve borcunu öde" emrini vermiştir.[334]

Mescid-i Nebevi1 de hukukî davaların görülmesine rağmen, hadler bazen mescidin hemen önünde uygulanırdı. Bir defasında iki zaninin cezası mescidin önünde verilmiştir.[335]

Harb esirlerinin mescidde hapsedildiğini yukarda belirtmiş­tik.[336] Muhasara sürerken Benî Kurazya'lar ile görüşmek üzere gönderilen Ebu Lubabe b. Abdi'l-Munzir'in, saklanması gereken bazı bilgileri ağzından kaçırdığı için Müslümanlar'a ihanet ettiği duygusuna kapılarak, kendisini mescidin bir direğine bağladığını ve suçunun bağışlanmasına kadar, îbn Hişam'a göre[337] altı gece burada bağlı kaldığını bir çok kaynak kaydetmektedir.[338]

Bu duruma bakarak Hz. Peygamber'in suçluların mescidde hapsinde bir beis görmediğim söyleyebiliriz. Ayrıca, Ebu Lubâ-benin, yaptığı yanlışı anlayarak Hz. Peygamber'in yanına gel­meksizin doğruca mescide giderek kendisini bağlaması, suçlula­rın mescidde hapsedilmesi şeklindeki bir tatbikata daha önce şa­hit olduğuna da delalet edebilir. Fakat Hz. Peygamber haps için başka binalar da kullanmıştır. Haklarında hüküm verilinceye kadar, Kureyza oğullarının erkekleri Usâme b. Zeyd'in evinde, ka-dırf ve çocuklar ise Remle bint el-Hâris'in evinde hapsedilmişler­dir.[339]

 

ee. İktisadî Ve Malî İşler:
 

Hz. Peygamber devrinde iktisadî ve malî amaçlar ile de Mes­cid-i Nebevî'den istifade edilmiş ve burası bir nevi devlet hazine dairesi olarak kullanılmıştır denilebilir.[340]

Hz. Peygamber, suffa ehli için Medineliler'in hayır sever duy­gularına hitab ettiği zaman, onlar mahsullerinden bir kısım hur­mayı getirerek mescide bırakmışlardı.[341]

Arabistan'ın muhtelif bölgelerinden gelen haraç ve zekat ver­gileri doğruca mescide getirilerek depo edilir, daha sonra ihtiyaç sahiplerine dağıtılırdı.[342] Bir defasında Bahreyn'den oldukça faz­la gelen haracın mescidde Müslümanlar'a taksimi yapılırken Hz. Peygamber tevzi işine nezaret etmiştir.[343]

"Başlangıçta devlet gelirleri fazla değildi. Bu bakımdan Hz. Peygamber'in takib ettiği siyaset malların taksiminde bir gecik­meye meydan vermemek olmuştur."[344]

Bununla beraber bu konuda muhtemel ve beklenmedik ihti­yaçlar için bunlardan bir kısmının muhafaza altına alındığım dü­şünebiliriz.

Ahmed b. Hanbel (241/855)'in kaydettiğine göre, Hz. Peygam­ber dört yüz kişilik Muzeyne heyetinin yemek ihtiyaçlarının kar­şılanmasını emrettiği zaman, görevli onları "illiye" adını taşıyan bir daireye götürmüş ve buradan sağladığı hurmalar ile vazifesini ifa etmiştir.[345] Buharî ve Müslim'in kaydettiği ilâ hadisinden bu dairenin meşrube, ğurfe, ve hizane adları ile de anıldığımı görüyoruz.[346] Bu takdirde mescide bitişik bir konum içinde bulunduğunu zikrettiğimiz bu daireye devlet hazine dairesi nazarıyla bakmak mümkündür. "Bilal buranın muhafızlığı ve idareciliği ile görev­lendirilmişti."[347]

 

5. Mescid-İ Kıbleteyn
 

Medine'de kabileler tarafından kendi mahalle veya mıntıka­larında yapılan mescidler arasında, nisbeten daha fazla bilgi sahi­bi olduğumuz mescidlerden biri de kıbleteyn mescididir.

Adım kıblenin tahvilinden alan bu mescid, Hazrec'ten Benî Selimlere ait olduğu için beni Selime Mescidi adı ile de anılmakta­dır.[348]

Hz. Peygamber Medine'ye hicretinden itibaren on altı[349] veya on yedi[350] ay müddetle Beytu'l-Makdis'e doğru namaz kıldırmiş-tır. Belâzurî'ye göre hicretin ikinci yılı şaban ayının ikinci yansın­dan sonraki çarşamba[351] günü, kıblenin tahvili ile ilgili ayet[352] na­zil olunca, Hz. Peygamber namazda olduğu halde yönünü Kabe'ye çevirmiş, arkasındaki Müslümanlar da ona uyarak aynı şekilde hareket etmişlerdir.[353]

işte bu olayın vukuunda, Hz. Peygamberin bulunduğu mesci­din tayininde iki farklı rivayet bulunmaktadır. Bu farklı rivayet­lere uygun olarak Beni Selime Mescidine Kıbleteyn Mescidi den­mesinin sebebi değişik şekiller almaktadır.

Bu rivayetlerden birine göre, bir defasında Hz. Peygamber Beni Selime'den Umm Bişr'i ziyaret etmişti. Umm Bişrin hazırla­dığı yemekler yenilmiş[354] ve bu arada öğle namazının vakti gelmistir.[355] Hz. Peygamber sahabileri ile Beni Selime mescidinde öğlenin ilk iki rekatını kılınca kıblenin tahvili ile ilgili ayet nazl olmuş ve Hz. Peygamber yüzünü Kabe'ye doğru çevirmiştir. Boy lece iki ayrı kıbleye dönülmüş olarak Hz. Peygamberin namaz kıl dırdığı bu mescid kıbleteyn mescidi olarak isimlendirilmiştir.[356]

Bu rivayetlerin ikincisi Hz. Peygamber'i kıblenin tahvil: anında Mescid-i Nebevî'de göstermektedir.[357] Buna göre, Mescid-: Nebevî'de kıblenin tahviline muttali olan Beni Selime'den bir kişi kendi kavminin mescidine bir sabah namazı gelmiş ve o sırada sa-bah namazını kılan cemaate ortaya çıkan yeni durumu haber ver­miştir. Bunun üzerine onlar da namazlarını bozmadan yönlerin: Kabe'ye çevirmişler. [358]Böylece Beni Selime Mescidine kıbleteyr mescidi adı verilmiştir.[359]

Semhûdî'nin eserinde, bu son hususun Benî Abdi'l-Eşhel vç Kubâ Mescidi hakkında da varid olduğunu gösteren iki ayrı riva­yet ile karşılaşıyoruz.[360] Yani bu mescidlere de yeni durumu bildi­ren birer kişi gelmiş ve bunların cemaatleri de Benî Selimeler gibi hareket etmişlerdi. Bu takdirde bunlara da kıbleteyn mescidi den­mesi gerekirken böyle olmaması, Benî Selime Mescidine kıble-teyn mescidi adı verilmesinde ilk rivayetin daha ağırlıkta olduğu­nu göstermektedir.

Semhûdî, mescid-i kıbleteyn'in Benî Selime kabilesinin hangi dalına ait olduğunu bazı kaynaklara dayanarak tahkik ettikten sonra, Mescid-i Kıbleteyn'in Benî Selime'nin Benî Sevâd b. Ga nem koluna ait olduğunu kaydetmektedir.[361] Beni Sevâdlarırı mahallesi AJedine'nin batısında bulunan lavlık ova (el-Harretul-Ğarbiyye)'nin kuzey ve doğu kısımlarını kaplamaktadır.[362]

Ebû Davud (275/888 ) el-Merâsîl'inde bu mescidi Medine'de Bilâl'in ezanının dinlenmesiyle namazların kılındığı dokuz mes­cid arasında kaydetmektedir.[363]

 

6. Benî Abdi'l-Eşhel Mescidi
 

Kaynaklarda adından diğerlerine nisbetle daha fazla bahse­dilen bu mescid, Sa'd b. Muaz, Usayd b. Hudayr'ın da mensup ol­duğu Evs'in Beni Abdil-Eşhel kolu tarafından inşa edilmiştir.[364]

Semhûdî'nin kıblenin tahvili ile ilgili rivayetlerinde bu mes-cidden söz etmesinden, söz konusu mescidin hicretin ikinci yılı gi­bi erken bir tarihte mevcut olduğu anlaşılmaktadır.[365]

Bu kabile mensupları Medine'nin doğusundaki lavlık ovanın (el-Harretu'ş~Şarkiyye) batı kısımlarında yerleşmiş bulunmak­taydılar. el-Harretu'ş-Şarkiyye'ye aynı zamanda "Vakım" adı verildiğinden[366] Benî Abdi'l-Eşhel Mescidine bulunduğu yere nis­betle, Vâkım mescidi adı da verilmiştir.[367]

Hz. Peygamberin bu bölgeyi sık sık ziyaret ettiği[368] ve bu mes-cidde namaz kıldığı kaydedilmektedir.[369]

Ibn Sa'd'm kaydettiğine göre, Hz. Peygamber, Benî Abdi'l-Eş­hel Mescidinde bulunduğu sırada, kendisine başarısız bir suikast­ta bulunulmuştur.[370] Suikastçi Mekke'den Ebû Sufyân tarafın­dan gönderilmişti.[371]

 

7. Benî Harise Mescidi
 

Evs'in bir kolu olan Benî Hârise'lerin[372] mescidi, kıblenin tah­vil edildiği hicri ikinci yılda mevcut olduğu anlaşılmaktadır. Semhûdî'nin kaydettiği bir rivayette, Tuveylâ bint Eşlem bu mes­cid ile ilgili bir hatırasını şöyle anlatmaktadır: "Öğle ve ikindi na­mazlarını Benî Harise Mescidinde Kudüs'e dönük olarak kıldık, iki rek'at kılmıştık ki, bir kişi gelerek Hz. Peygamberin Kabe'ye döndüğünü haber verdi. Bunun üzerine kadınlar erkeklerin yeri­ne, erkekler de kadınların yerine geçti; kalan iki rek'atı da Mescid-i Haram'a doğru kıldık."[373]

Benî Abdi'l-Eşhel mahallesinin kuzeyinden başlayarak, Me­dine'nin kuzeyindeki Kanat vadisine kadar uzanan bölgede oturan[374] Benî Hârise'lerin mescidi, Hz. Peygamberin ziyaret et­tiği ve namaz kıldığı mescidler arasında yer almaktadır.[375]

 
8. Benî Zurayk Mescidi
 

Benî Zurayk Mescidi, kaynaklarda, Medine'de Kur'ân'm ilk tilavet edildiği mescid olarak zikredilir.[376]

Semhûdî'nin Ibn Zabale'ye dayanarak kaydettiğine göre, Hazrec'in Beni Zurayk koluna mensup ve Medine'li ilk Müslü­manlardan Rafî b. Malik ez-Zurakî,[377] Akabe'de Hz. Peygamber ile görüşmüş ve bu görüşmede Hz. Peygamber, Rafî'e, geçen on yıl zarfında nazil olan ayetleri ihtiva eden bir Kur'ân nüshası vermiş­tir. Rafı bundan sonra Medine'ye gelerek, kavmini bu mescidin inşa edildiği yerde toplayarak, onlara Kur'ân ayetlerini tilavet etmiştir.[378] Rafî, Mekke'de, Medine'li altı kişinin Hz. Peygamber ile görüşerek islâm'ı kabul ettiği ilk buluşma ile, fründan sonraki birinci ve ikinci Akabe biatlannda bulunduğuna göre,[379] Hz. Pey­gamber'den Kur'ân nüshasını bu buluşmaların hangisinde aldığı konusunda bilgimiz yoktur. Hamidullah, ihtimal kaydını koyarak olayın birinci  Akabe biatmda meydana geldiğini söylemekte­dir.[380] Bir diğer husus da şudur: Rafî b. Malik, Kur'ân ayetlerini yazılı olarak mı almıştır, yoksa ayetleri Hz. Peygamber'den dinle­yerek kendisi mi yazmıştır? Semhûdî'nin kaydından[381] birinci şık anlaşılıyor ise de Kur'ân ayetlerini kendisinin yazması da muhtemeldir. Zira Rafı, Ibn Sa'd'ın belirttiği gibi "kemele" [382]den yani okuma yazma bilen nadir şahsiyetlerden biri idi.[383]

Benî Zurayk Mescidi, Medine'deki dokuz mescid arasında yer almaktadır.[384]

Hz. Peygamber bu mescide bir ziyarette bulunmuş, burada abdest almış ve kıblesinin doğruluğunu takdirle karşılamıştır.[385]

Bu mescidin adından, Hz. Peygamber devrinde tertiplenen bir at yarışı vesilesiyle de bahsedilmektedir. Bu yarışta süvariler Benî Zurayk Mescidine kadar at koşturdular.[386]

 

9. Medine'deki Diğer Mescidler
 

Medine'de zikrettiklerimizin dışında çok sayıda mescid inşa edildiği kaydedilmektedir. Büyük ekseriyeti Medine'nin asıl sakinleri olan Evs ve Hazrec kabilelerinin kollarına mensup olan­lar tarafından tesis edilen bu mescidler, kaynaklarda daha" ziyade kabile adları ile, bazen bulundukları mekan adlarıyla[387] anılmak­tadır. Sahip olduğu bu hususiyetten adını alan mescidler de var­dır.[388] Cuma namazının kıhnmadığı[389] bu mescidlerin inşasında, muhtemelen her vakit namazda Mescid-i Nebeviye gelmenin zor­luğu ve cemaatle namaz kılmanın ehemmiyeti rol oynamıştır.[390] Ebû Dâvud, Hz. Peygamberin, mahallelerde mescid inşa edilerek temiz tutulmasını ve güzel koku ile kokulandırılmasmı emrettiği­ni kaydetmektedir.[391]

 

A) Dokuz Mescid (Mesâcid-İ Tis'a)
 

Mesâcid-i Tis'a terimi, kaynaklarda, Medine'de inşa edilen mescidler arasında, Mescid-i Nebevî'de okunan ezanın dinlenme­si suretiyle[392] vakit namazların kılındığı mescidler için kullanıl­mıştır.[393] Biz de kaynaklardaki bu duruma uygun olarak bu gruba giren mescidleri bir başlık altında zikretmeyi gerekli gördük. Bu guruba giren Benî Selime mescidi ile Benî Zurayk mescidi hakkın­da yukarıda bilgi vermiştik.

Ebû Davud, el-Merâsil'inde bu dokuz mescidin isimlerini kay­detmektedir.[394]

1) Benî Amr b. Mebzul Mescidi:

Hazrec'in bir kolu olan Benî Amr b. Mebzul kabilesinin[395] mescidinde Hz. Peygamberin namaz kıldığı kaydedilmektedir.[396]

2) Benî Saide Mescidi;

Hazrec'in bir kolu olan Benî Saide kabilesinin[397] Medine cev-fînde bulunan mescidinde Hz. Peygamber najnaz kılmıştır.[398]

3) Bent Ubeyd Mescidi:

Benî Selime'nin Benî Ubeyd[399] dalına mensup olanlara ait olan bu mescid, Mescid-i Haribe adıyla anılmaktadır.[400] Hz. Pey-gamber'in namaz kıldığı Medine mescidleri arasında yer almak­tadır.[401]

4) Râtic Mescidi:

Râtic, Medine'de bulunan hisarlardan biri olup bulunduğu bölgeye adını vermiştir.[402] Semhûdî, Benî Abdi'l-Eşhel'in bir dalı olan Benî Zâûra'nın Râtic bölgesinde oturduğunu kaydetmekte­dir.[403] Hz. Peygamber burayı ziyaret ettiğinde mezkur rnescidde namaz kılmış ve yakınındaki Câsum adlı bir kuyudan su içmiş­tir.[404]

5) Gıfar Mescidi:

Medine'ye hicret eden[405] Ğıfar kabilesi mensuplarının mesci­didir. Semhudî, Ibn Zebâle'ye istinaden Hz. Peygamber'in bu mes-cidde namaz kıldığım kaydetmektedir.[406]

6) Eşlem Mescidi:

Medine'ye hicret eden Eşlem kabilesi mensuplarının[407] mes­cididir.

7) Cuheyne Mescidi

Medine'ye hicret eden Cuheyne kabilesi mensupları bir mes-cid inşa etmek istedikleri zaman, ileri gelenlerinden Ebu Mer­yem'i Hz. Peygamber'e göndererek, kendisini davet ettiler.[408] Bu­nun üzerine Hz. Peygamber bazı sahabîleri ile birlikte gelerek, bir arsanın etrafına bir hat çekip mescid inşa edilecek alanı belirttik­ten sonra kıble istikametine bir odun parçası koymuştur.[409]

Beliy kabilesinden bazı kimseler, Cuheyne bölgesine gelerek burada uzun müddet yaşadıkları için bu mescide Beliy mescidi de denilmiştir.[410]

îbn Sa'd-'m, Medine'de hat çekilerek alanı belirlenen ilk mes­cid olarak kaydettiği[411] Cuheyne mescidi, Hz. Peygamber'in na­maz kıldığı mescidler arasında yer almaktadır.[412]

 

B) Hazrecliler'e Ait Mescidler
 

1) Benî Cuheyle Mescidi:

Ubeyy b. Ka'b'm evinin bitişiğinde bulunması dolayısı ile[413] Ubeyy mescidi adı ile de anılmaktadır.[414] Hz. Peygamber birçok kere bu mescide gelerek namaz kılmış ve "İnsanların meyillerinin artmayacağını bilseydim, bu mescidde daha fazla namaz kılar­dım." demiştir.[415]

2) Benî Mazin Mescidi:

Benî Neccâr'm bir dalı olan Benî Mazin[416] kabilesi mensupla­rına ait olan bu mescidin alanı bir hat çekmek suretiyle Hz. Pey­gamber tarafından belirlenmiştir. Temeli Hz. Peygamber tarafın­dan atılan Benî Mazin mescidinin kıblesi yine O'nun tarafından tesbit edilmiştir,[417] îbn Şebbe, Hz. Peygamber'in bu mescidde na­maz kılmadığını kaydetmektedir.[418]

3) Benî Dinar Mescidi:

Benî Neccâr'm bir dalı olan Benî Dinar kabilesi[419] mensupla­rına ait olan bu mescidde, Hz. Peygamber'in birçok defa namaz kıldığı kaydedilmektedir.[420]

4) Benî Adî Mescidi:

Benî Neccâr'm bir dalı olan Benî Adî kabilesi [421]mensuplarına ait olan bu mescidde Hz. Peygamber gusletmiş ve namaz kılmış.[422]

5) Benî Hudâre Mescidi:

Hz. Peygamberin bu mescidde başını traş ettiği ve namaz kıl­ığı kaydedilmektedir.[423]

6) Benî Beyaza Mescidi:

îbn Şebbe, Hz. Peygamberin Benî Beyaza mescidinde namaz ildiğini kaydetmektedir.[424]

7) Benî Hublâ Mescidi:

Münafıkların reisi Abdullah b. Ubeyy b. SelüTün mensubu olunduğu[425] Benî Hublâ kabilesine ait olan bu mescidde, Hz. eygamber namaz kılmıştır.[426]

8 ) Beni'l-Hâris Mescidi:

Mescid-i Nebevî'ye bir mil mesafedeki Sunh adlı bir bölgede oturan Beni

hafız_32
Fri 1 October 2010, 04:14 pm GMT +0200
'l-Hâris kabilemi mensuplarına[427] ait olan bu mescid, Hz. Peygamber'in namaz kıldığı mescidler arasında yer almaktadır.[428]

Ibn Şebbe, Sunh mescidi adıyla diğer bir mescidden bahset-ektedir.[429] Bu mescidin ayrı bir mescid olmayıp, Beni'l-Hâris escidinin, bulunduğu yere izafeten aldığı bir adı olması da düşü-ilebilir.

9) Benî Haram Mescidi:

Benî Selime'nin bir dalı olan Benî Haram kabilesi[430] mensup-rına ait olan bu mescidde Hz. Peygamber'in namaz kıldığı kaydedilmektedir.[431]

10) Benî Hudre Mescidi:

îbn Şebbe, Hz. Peygamber'in, Benî Hudre mescidinin yanın­da yer alan bir evde namaz kıldığım kaydetmektedir.[432]

11) îtbân b. Mâlik'in Mescidi:

Benî Salim kabilesi mensuplarına imamlık eden Itbân b. Mâlik,[433] artık gözlerinin görmemesinden dolayı kabilesinin mes­cidine gitmesi mümkün olmayınca, evinin bir yerini namazgah edinmek için Hz. Peygamber'e başvurur. Bunun üzerine Hz. Pey­gamber, Itbân'ın evine gelerek namazgah edinmek istediği yere namaz kılar.[434]

Bundan böyle îtbân b. Mâlik, yağmurlu günlerde kabilesi fertlerine burada namaz kıldırır olmuştu.[435]

c) Evsliler'e Ait Mescidler

Benî Muaviye Mescidi:

îbn Şebbe'nin dışında, Müslim'in de eserinde bahsettiği[436] bu mescid, Mescid-i îcâbe[437] adı ile de anılmaktadır.

Bu iki müellifin kaydettiğine göre, Hz. Peygamber bir gün Ali­ye bölgesindeki Benî Muaviye mescidine gitmiş, iki rek'at namaz kalmış akabinde uzun bir duada bulunmuş, daha sonra sahabile-rine dönerek şöyle demiştir: "Allah'tan üç şey istedim; bunlardan ikisini verdi, birini vermedi. Rabbimden ümmetimi kıtlık ve sel âfeti ile mahvetmemesini niyaz ettim kabul etti; Ümmetimin ara­sında harp çıkmaması için niyazda bulundum, kabul etmedi."[438]

Diğer Mescidler: Diğer mescidler ise şunlardır:

Benî Vâil Mescidi, Benî Hatme Mescidi, Benî Umeyye Mesci­di.

Benî Udayye Mescidi : İbn Şebbe, Medine Tarihi'nde, bu mescidlerin her birinde Hz. Peygamber'in namaz kıldığım gösteren rivayetlere yer vermekte­dir.[439]

Benî Vâkıf Mescidi: Semhudî, îbn Zabâle'ye dayanarak Hz. Peygamber'in bu mes-cidde namaz kıldığını kaydetmektedir.[440]

 

10. Mescid-İ Dırar Ve Yıkılması
 

Hz. Peygamber devrinde, Medine'de münafıkların bir mescid inşa ettiklerine şahit oluyoruz. Kur'ân'da, inşa ediliş gayesine uy­gun olarak "Dırar" kelimesi ile birlikte zikredildiği için, bu mescid, Mescid-i Dırar olarak anılmıştır.[441] Bunun dışında, bu mescid kaynaklarda, Mescid-i Nifak [442]ve Mescid-i Şikak[443] olarak da anılmıştır. Kur'ân, Mescid-i Dırar'm inşa ediliş gayesine yer ver­mekte ve şöyle demektedir: "Şunlar ki mü'minlere karşı zarara kalkışmak, kâfirlik etmek, mü'minler arasına tefrika düşürmek ve bundan önce Allah ve Resulüne harbe kalkmış olan kimseyi beklemek üzere bir mescid ittihaz ettiler."[444]

Kaynaklar, âyet'de geçen "Allah ve Resulüne bundan önce harbe kalkışan kimse"nin Ebû Amir er-Râhip olduğunu ve müna­fıkları böyle bir teşebbüse bunun teşvik ettiğini kaydederler. Şöy­le ki, Ebu Amir, Hz. Peygamber Medine'ye hicret ettiği zaman kıs­kançlığa kapılarak elli kadar taraftarı ile Mekke'ye firar etmiş ve orada ikâmet etmeğe başlamıştır. Uhud savaşında taraftarlarıyla birlikte Müslümanların karşısında yer almıştır. Mekke fethedi­lince Taife kaçmış[445] Taiflüer müslüman olunca da Şam'a gide­rek hıristiyanlığa girmiştir.[446] Buradan Medine'li Münafıklara bir mektup göndermiştir. Ebu Amir mektubunda, "Kendinize ait bir mescid bina edin. Elinizden geldiği kadar silah ve kuvvet birik­tirin. Ben Rum Kayzer'ine gidiyorum. Rumlar'dan teşekkül eden büyük bir ordu ile Medine'ye geleceğim."[447]

Ebû Amir'in bu mektubundan da büyük cesaret alan Evs'in bazı kollarına mensup[448] münafıklar, Küba'da Küba Mescidinin yakınında[449] görünüşte bir mescid, gerçekte ise, Küba mescidinde veya Mescid-i Nebevi'de Müslamanlar'ın rahatsız edici bakışla­rından kurtulmuş olarak[450] toplanabilecekleri ve Müslümanlar arasında tefrika ve bozgunculuk çıkarmak şeklindeki gayele­rini[451] tahakkuk ettirecekleri bir merkez bina ettiler.[452]

Mescid-i Dırar'ı inşa edenlerin isimleri ve kabileleri kaynak­larda zikredilmektedir. Sayıları on iki olan bu şahıslar şunlar­dır:[453]

1. Nizâm b. Hâîid

2. Salebe b. Hâtıb

3. Mu'attıbb. Kuşeyr

4. Ebu Habibe b. el-Ez'ar

5. Abbâd b. Huneyf (Sehl b. Huneyfin kardeşi)

6. Câriye b. Amir

7. Mucemmî b. Câriye

8. Zeyd b. Câriye

9. Nebtel b. el-Hâris

10. Bahrac

11. Bicâd b. Osman

12. Vedia b. Sabit

Bunlardan Sa'lebe b. Hâtıb ve Vedia b. Sabit Benî Umeyye b. Zeyd'e, Abbâd b. Huneyf, Benî Amr b. Avfa diğerleri ise Benî Zubeya'ya mensubtur.[454]

Mescid-i Dırar'ın banileri, görünüşte müslüman olmaları se­bebiyle, nıescidlerinin Hz. Peygamber tarafından tanınmasını sağlamak için gerçek gayelerini kamufle edecek şekilde bir takım masumane gerekçeler ileri sürdüler.[455]

Vakıdî'ye göre, Muattıb b. Kuşeyr, Sa'lebe b. Hizam, Hizam b. Hâlid, Ebû Habibe b. el-Ez'ar ve Abdullah b. Nebtel'den teşekkül eden bir heyet ile[456] o sırada Tebük seferine çıkmak üzere, Medi­ne'ye bir saatlik mesafedeki Zî Evan'da bulunan Hz. Peygambere başvurdular ve şöyle dediler:[457] "Ey Allah'ın Resulü! Hasta ve muhtaçlarımız için, yağmurlu ve kış mevsimi geceleri başka mes-cidlere gitmek zor olduğundan kendimize bir mescid inşa-ettik. Sizden mescidimize gelerek namaz kılmanızı istiyoruz." Hz. Pey­gamberin bunlara vermiş olduğu cevab "Şimdi sefere çıkmak üze­re bulunuyorum, meşgulüm; inşaallah dönüşümüzde kılarız." şeklinde olmuştur.[458]

Mescid-i Dırar'a, çok genç olmasına rağmen Kur'ân'm büyük bir kısmını ezbere bilen Mücemmi b. Câriye'nin imamlık yaptığı kaydedilmektedir.[459] Fakat Mücemmi'nin aslında bilmiyerek bu işe kalkıştığını ve kalben Münafıklar'm düşüncelerini paylaşma­dığım gösteren ifadeler ile karşılaşmaktayız.[460] îbn Hişam'm kay­dettiğine göre, Hz. Ömer devrinde Mücemmi'nin Amr b. Avf kabi­lesi mensuplarına imamlık etmesi söz konusu olduğu zaman, Hz. Ömer "O münafıkların imamı değil miydi?" diyerek buna karşı çı­kınca, Mücemmi, "Ey mü'minlerin emiri! Allah'a yemin ederim ki, onların gerçek niyetlerini bilmiyordum. Ben Kur'ân'ı iyi okuyan bir çocuktum. Onlar ise Kur'ân'ı bilmiyorlardı; maksatlarının iyi olduğunu zannetmiştim." şeklinde cevap vermiş ve Hz. Ömer'de onun bu beyanını kabul ederek, Kubâ Mescidinde imametine razı olmuştur.[461]

Kaynakların ittifakla belirttiğine göre, Hz. Peygamber, Tebük dönüşünde Zi Evan'a varınca Mescid-i Dırar ile ilgili âyet[462] nazil olmuş ve bunun üzerine Hz. Peygamber derhal Benî Salim b. Avf dan, Mâlik ed-Duhşum ve Maan b. Adî (veya kardeşi Âsim b. Adî)yi çağırarak onlara şu emri vermiştir: "Gidiniz, ehli zalim şu mescidi yıkınız ve yakınız." Onlar hemen hareket ederek Benî Salim mahallesine gelirler. Mâlik, Maan'a "Evden ateş alıncaya kadar beni burada bekle." diyerek eve gider ve kurumuş bir hur­ma dahvüarak tutuşturur; daha sonra birlikte Mescid-i Dırar'a ge­lirler. Bu sırada Münafıklar mescidde bulunmaktadırlar. Hemen mescidi ateşe verirler ve tahrib ederler. Tabi mescidde bulunanlar hemen dağılmışlardır.[463]

Böylece, Medine islâm toplumu için fevkalade zararlı bu te­şebbüs, Hz. Peygamber'in hadiselere zamanında müdahale etmek şeklindeki isabetli siyaseti ile bertaraf edilmiş oldu. [464]


[99] İbn Hişâm, II, 86; îbn Sa'd, III, 608; tbn Abdi'1-Berr, I, 80.

[100] îbn Sa'd, I, 239; III, 609; Belâzurî, Ensâb, s. 266; Futâhu'l-Buldân, Mısır 1350/1932, 20; es-Semhûdî, Nureddin Ali b. Ahmed el-Mısrî, Vefâu'l-Vefâ bi Ahbarî Dari'l-Mustafa, thk. Muhammed Muhyiddin Abdülhamid, Bey­rut 1374/1955,1, 326.

[101] îbn Sa'd, III, 609.

[102] îbn Sa'd, I, 239; Belâzurî, Ensâb, s. 266; Semhûdî, I, 326.

[103] Belâzurî, Ensâb, s. 239-40, 266.

[104] îbn Hişâm, II, 76-77.

[105] Belâzurî, Ensâb, s. 266.

[106] İbn Sa'd, I, 239.

[107] îbnHişâm, II, 77.

[108] Yahudiler cumartesi günkü ibadetleri için bir gün önce hazırlığa başlar­lar, bütün yiyecek ve ihtiyaçlarını cuma günü hazırlarlar. Çünkü onlar cu­martesi günü yemek dahi pişirmezier. bkz. Hamidullah, îslâm Müessese­lerine Giriş, s. 66.

[109] İbn Sa'd, III, 118.

[110] Belâzurî, Futüh, s. 20.

[111] Belâzurî, Futüh, s. 20.; Hamidullah, îslâm Peygamberi, 1,193.

Dr. Ahmed Güner, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/169-171.

[112] îbn Hişâm, II, 138-39; Taberî, II, 383.

[113] Belâzurî, Ensâb, s. 264; Futûh,"ks. 18.

[114] Suheylî, Abdurrahman, er-Ravdu'l-Unf, thk. Abdurrahman el-Vekil, Ka­hire 1389/1969, IV, 254.

[115] Suheylî, IV, 254. Ayrıca bkz. Semhûdî, I, 252-53; Halebî, II, 237.

[116] Semhûdî, 1,251.

[117] Semhûdî, I, 250; Halebî, II, 236.

[118] İbn Şebbe, Ebu Zeyd Omar en-Nemîrî, Tariku'l-Medîneti'l-Munavvara, thk. Fehîm Muhammed Şeltut, Cidde 1393,1, 52; Semhûdî, I, 254-55.

[119] Semhûdî, III, 798; Halebî, II, 236.

[120] Semhûdî, III, 809.

[121] Tevbe, 9/108.

[122] Belazurî, Futûh, s. 18; Taberî, Cami, XI, 26-28; Suheylî, IV, 254-55; Semhûdî, III, 798-99.

[123] Taberî, Cami, XI, 26-28.

[124] Bu hadisin farklı varyantları için bkz. Ibn Şebbe, 1,47-50.

[125] Suheylî, IV, 254-55.

[126] İbn Sa'd, I, 246; İbn Şebbe, I, 40; Semhûdî, III, 800.

[127] İbn Sa'd, I, 245; Semhûdî, III, 802.

[128] Vakıdî, I, 364; îbn Sa'd, I, 245; Belâzurî, Futûh, s. 19.

[129] Vakıdî, I, 304.

[130] Vakıdî, I, 305.

[131] îbn Abdi'1-Berr, II, 592; İbnu'1-Esîr, II, 355.

[132] İbnu'1-Esîr, 11,63.

Dr. Ahmed Güner, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/171-174.

[133] Belâzurî, Fıtfû/t, s. 19-20.

[134] İbn Hişâm, II, 139; Belâzurî, Futâh, s. 19-20.

[135] Ibn Hazm, Ebû Muhammed Ali b. Ahmed b. Said el-Endelusî, Camharatu Ensâbi'1-Arab, thk. Abdusselâm Muhammed Harun, Kahire, 1962, s. 353.

[136] İbn Hişâm, II, 139.

[137] Ibn Hişâm, II, 139; Ibn Sa'd, 1,136; Belâzurî, Futûh, s. 39-40.

[138] Semhûdî, 111,820.

[139] îbn Hişâm, II, 139.

[140] îbn Sa'd, I, 236.

[141] Belâzurî,Futuh, s. 19-20.

[142] Taberî, Tarîk, II, 394.

[143] îbn Şebbe, 1,68.

[144] Semhûdî, 111,819.

[145] Dr. Ahmed Güner, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/174-175.

[146] Bir rivayette ise Hz. Peygamber Küba'da on dörtgün kaldığı zikredilir. Bkz. îbn Sa'd, I, 235; Buharı, 1,111; Müslim, I, 373.

[147] îbn Hişâm, II, 139.

[148] îbn Hişâm, II, 139-140; Belâzurî, Ensâb, s. 266; Taberî, Tarih, II, 396.

[149] îbn Hişâm, II, 139-40.

[150] Ibn Hişâm, II, 140; Belâzurî, Ensâb, s. 266; Taberî, Tarîk, II, 396; îbnu'l-Cevzî, Ebu'l-Ferec Abdurrahman, el-Vefâ bi Ahvâli'l-Mustaa thk. Mu-hammed Zuhrî en-Neccâr,  Kahire,  1976,  I,  400;  tbnu'l-Kayyim, Şemsuddîn Ebu Abdillah Muhammed b. Ebî Bekr er-Razî, Zâdu'l-Maad, thk. Şuayb el-Arnaud ve Abdulkâdir el-Arnaud, Beyrut 1401/1981, III, 62.

[151] İbn Hişâm, II, 141; İbn Sa'd, I, 237; Taberî, Târih, II, 396.

[152] İbn Hişâm, II, 141;Taberî, Târih, II, 396.

[153] İbn Sa'd, I, 239; Belazuri, Ensâb, s. 266; Futûh, s. 20; İbnu'l-Cevzî, I, 400.

[154] îbn Hişâm, II, 141; İbn Sa'd, I, 239; Belâzurî, Ensâb, s. 266; Taberî, Târîh, II, 396; İbnu'l-Cevzî, I, 400.

[155] İbn Sa'd, I, 239; Buhârî, I, 111; Müslim, I, 373; Taberî, II, 393; îbnu'l-Cevzî, I, 400.

[156] îbn Sa'd, I, 239; Belâzurî, Ensâb, s. 266; Futûh, s. 20.

[157] İbn Hişâm, 1,141; İbn Sa'd, I, 239; Buhârî, I, lll;Taberî, Tarîh, II, 397; İbnu'l-Cevzî, I, 400.

[158] Abdullah Abdulazîz b. îdrîs, Mu ctamau'l-Medine fi Ahdi'r-Resül, Riyad 1402/1982, s. 130.

[159] İbn Sa'd, I, 239; Belâzurî, Futûh, s. 20; Hamidullah, îslâm Peygamberi, I, 193.

[160] Belâzurî, Futûh, s, 20; Hamidullab, İslâm Peygamberi, I, 193.

[161] İbn Sa'd, I, 239-40; Buharı, 1,111; Müslim, I, 373; Taberi, Tarih, II, 397; Suheylî, IV, 263.

[162] İbn Sa'd, I, 239; Belâzurî, Futûh, s. 20; Semhûdî, I, 335.

[163] İbn Sa'd, I, 239; Semhûdî, I, 335.

[164] Semhûdî, I, 335.

[165] Medine'de bu isimle anılan ağaçların bittiği yer; muhtelif okunuşlar için bakınız: Semhûdî, IV, 1152-53.

[166] Semhûdî, I, 334.

[167] Semhûdî, 1,336.

[168] îbn Sa'd, I, 240; Semhûdî, I, 340.

[169] İbn Sa'd, I, 240; Semhûdî, I, 340.

[170] Semhûdî, I, 340; el-Berzencî, Ca'fer b. İsmail el-Medenî, Nuzhetu'n-Nâzırîn fi Mescidi Seyyidi'l-Euvelîn ve'l-Ahirîn, Mekke 1303, s. 10-11

[171] İbnu'l-Kayyım, III, 63; Semhûdî, I, 336-37.

[172] Buharı, 1,111; Müslim, I, 373.

[173] İbn Sa'd, I, 240; Îbnu'l-Kayyim, III, 63; Semhûdî, I, 336-37; Abdullah Ab-dülazizb. İdrîs, s. 132.

[174] Semhûdî, 1,336-37.

[175] Buhârî, 1,111; Müslim, I, 373.

[176] İbn Sa'd, I, 240; Belâzuri, Futûk, s. 20.

[177] Semhûdî, I, 335.

[178] Buhârî, 1,111.

[179] L. Caetani, Tarihi, Çev. Hüseyin Cahid, İstanbul 1924-27,111,88.

[180] Semhûdî, 1,340.

[181] Buharı, II, 253; Müslim, II, 826

[182] İbn Hişâm, 11,141.

[183] İbn Hişâm, II, 142; İbn Sa'd, I, 240.

[184] İbn Hişâm, II, 142; îbn Sa'd, I, 241.

[185] Semhûdî, I, 233-34.

[186] îbn Hişâm, II, 146.

Dr. Ahmed Güner, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/175-179.

[187] İbn Hişâm, II, 143;Taberî, Tarîk, II, 396.

[188] İbn Sa'd, I, 240; Semhûdî, II, 458.

[189] İbn Sa'd, VIII, 22; Semhûdî, III, 466.

[190] îbn Sa'd, VIII, 22.

[191] Semhûdî, II, 466.

[192] Semhûdî, II, 466.

[193] Buharı, III, 20.

[194] Buharî, 111,20.

[195] Semhûdî, 11,466.

[196] İbn Sa'd, VIII, 167; Îbnu'l-Cevzî, I, 406; Hamidullah, İslâm Peygamberi, 11,1121.

[197] İbn Sa'd, VIII, 166; İbnu'l-Cevzî, I, 405; Semhûdî, II, 462; Hamidullah, İslâm Peygamberi, II, 1121.

[198] İbn Sa'd, VIII, 164; İbnu'l-Cevzî, I, 405; Semhûdî, II, 459.

[199] Semhûdî, 11,459.

[200] İbn Sa'd, VIII, 116.

[201] İbn Sa'd, VIII, 87.

[202] îbn Sa'd, VIII, 164; Îbnu'l-Cevzî, I, 405.

[203] Semhûdî, II, 460-61.

[204] Müslim, II, 1105-06; Semhûdî, II, 463.

[205] Hamidullah, İslâm Peygamberi, II, 121.

[206] Müslim, II, 1105-06; Semhûdî, II, 463.

[207] Hamidullah, İslâm Peygamberi, II, 1121.

[208] İbn Sa'd, I, 240.

[209] îbn Sa'd, I, 501.

[210] İbn Sa'd, I, 500.

[211] îbn Sa'd, I, 499.

[212] Ahmed b. Hanbel, Müsncd, Beyrut 1389/1969, I, 331; IV, 369.

[213] Semhûdî, II 476.

[214] İbn Hişâm, IV, 299.

[215] İbn Hişâm, IV, 299; Buharı, 1,120; IV, 190.

[216] Buharı, 1,120.

[217] Semhûdî, II, 476-77.

Dr. Ahmed Güner, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/179-182.

[218] îbn Sa'd, I, 255; Belâzurî, Ensâb, s. 272; el-Kettânî, Muhammed Abdul-hayy, et-Terâtîbu'1-îdâriyye, Beyrut Tarihsiz, I, 474.

[219] Semhûdî, II, 453-54.

[220] Hamidullah, îslâm Peygamberi, II, 1122.

[221] Semhûdî, II, 453.

Dr. Ahmed Güner, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/182.

[222] İbn Sa'd, 1,188, 249-51; îbn Şebbe, 1,18; Belâzurî, Ensâb, s. 477; Taberî, Tarih, III, 22; Suheylî, IV, 287; Semhûdî, II, 391.

[223] îbn Sa'd, 1,188, 249-50; Suheylî, IV, 287; Semhûdî, II, 388.

[224] İbn Sa'd, I, 249-51.

[225] îbn Sa'd, I, 249-50.

[226] Suheylî, IV, 287-88.

[227] îbn Sa'd, I, 249-51.

[228] Taberî, III, 22.

[229] îbn Sa'd, I, 249-51.

[230] Belâzurî, IV, 287-88.

[231] Buheylî, IV, 287-88.

[232] Semhûdî, II, 396-97.

[233] Semhûdî, II, 398.

Dr. Ahmed Güner, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/183.

[234] Dr. Ahmed Güner, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/183-184.

[235] İbn Mâce, Ebu Abdillah Muhammed b. Yezîd el-Kazvînî, es-Sunen, thk. Muhammed Fuad Abdulbâkî, Mısır 1972,1, 82-83.

[236] Kettânî, II, 217-18.

[237] Buharı, 1,122; Nevzat Âşık, Sahabe ve Hadis Rivayeti, îzmir 1981, 60-61.

[238] Kettânî, II, 220.

[239] Kettânî, II, 220.

[240] Buharı, I, 31.

[241] Buharı, I, 25.

[242] Buharı, I, 41; I, 98.

[243] Buharî, I, 210; Müslim, I, 326.

[244] Nevzat Aşık, Sahabe ve Hadis Rivayeti, s. 78.

[245] Buharı, I, 34.

[246] İbn Mace, II, 729-30; Ebu Nuaym, Ahmed b.Abdillah el-lsbahanî, Hilye-tu'l-Evliya ve Tabakatu'l-Asfiya, Beyrut, 1387/1967,1, 341-42.

[247] İbn Sa'd, I, 255; Belâzurî, Ensâb, s. 272.

[248] Belâzurî, Ensâb, s. 272.

[249] İbn Sa'd, I, 256.

[250] Vakıdî, I, 347.

[251] Buharî, 1,149; Ebû Nu'aym, I, 241.

[252] Ebû Nu'aym, I, 341; îbn Hacer, Tehzîbu't-Tehzîb, Beyrut 1968, III, 475.

[253] İbn Sa'd, I, 255.

[254] Ebu Davud, Süleyman, b. el-Eş'as es-Sicistani el-Ezdî, es-Sunen, thk. îz-zet Ubeyd, Adil es-Seyyid, Hımsl394/1974, II, 261; Tirmizî, Ebu İsâ Mu-hammed b. îsâ b. Savra, el-Camiu's-Sahih, thk. Ahmed Muhammed Şâkir, Beyrut Tarihsiz, V, 219; Nesai, V, 33; Şemhûdî, II, 458.

[255] Semhûdî, II, 458.

[256] Ebu Nu'aym, I, 342.

[257] Hamidullah, İslâm Peygamberi, II, 830.

[258] İbn Mace, II, 7239-30; Ebu Davud, III, 701; Ebu Nu'aym, I, 342; Hamidul­lah, İslâm Peygamberi, II, 830.

[259] İbn Mace, II, 729-30; Ebu Davud, III, 701.

[260] Hamidullah, İslâm Peygamberi, III, 830.

[261] İbn Sa'd, III, 371.

[262] Ahmed b. Hanbel, III, 371.

[263] Ahmed b. Hanbel, III, 371.

[264] Reckendorf, "Ehlu's-Suffa", İ. A., IV, 209.

[265] Ebu Nuaym, I, 337 vd.; II, 3 vd.

Dr. Ahmed Güner, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/184-187.

[266] Vakıdî, I, 209-11; İbn Sa'd, II, 38.

[267] Vakıdî, 1,13; İbn Hişâm, IV, 280-81.

[268] Vakıdî, 1,13.

[269] Vakıdî,1,13.

[270] Vakıdî, 1,136-37.

[271] Vakıdî, III, 1049; İbn Hişâm, IV, 177.

[272] Vakıdî, III, 1049; İbn Hişâm, IV, 177.

[273] Vakıdî, II, 533, 565; îbn Sa'd, II, 51.

[274] Vakıdî, II, 533, 565; İbn Sa'd, II, 51.

[275] Vakıdî, I, 334.

[276] Vakıdî, II, 761-62; Taberî, Tarih, III, 41.

[277] Vakıdî, III, 1118-19; îbn Hişâm, IV, 299-300; îbn Sa'd, II, 190; Belâzurî, Ensâb, I, 474.

[278] Vakıdî, II, 510-11, 525; İbn Hişam, III, 250-51; Taberî, Tarih, II, 586-87.

[279] Vakıdî, II, 519-11; 525.

[280] Vakıdî, II, 519-11; Taberî, Tarih, II, 586-87.

[281] Buharî, 1,118-19.

[282] Buharı, 1,116-17.

[283] Kettânî, I, 478; Hamidullah,Hazreti Peygamberin Savaşları, Çev. Salih Tuğ, İstanbul 1981, s. 263.

Dr. Ahmed Güner, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/187-190.

[284] Îbn Sa'd, I, 291.

[285] İbn Sa'd, I, 346.

[286] İbn Hişâm, IV, 205.

[287] İbn Hişâm, IV, 205.

[288] İbn Hişâm, IV, 205.

[289] İbn Hişâm, IV, 333-34; îbn Sa'd, I, 321-22, 329-30.

[290] İbn Hişâm, IV, 220; îbn Sa'd, I, 232-33; Taberî, III, 124-25

[291] Semhûdî, II, 449.

[292] Kettânî, I, 39.

[293] Vâkıdî, III, 964; îbn Hişâm, IV, 184-85; Taberî, Tarih, III, 98-99.

[294] Kettânî, I, 452.

[295] İbn Sa'd, I, 329-30.

[296] İbn Sa'd, I, 299, 332-33.

[297] İbn Sa'd, I, 299, 300, 316, 346.

[298] İbn Sa'd, I, 327; Taberî, Tarih, III, 122.

[299] Vakıdî, III, 965; Ayrıca bkz. İbn Hişâm, IV, 184-75; îbn Sa'd, I, 313; Taberî, Tarih, III, 98-99.

[300] İbn Hişâm, IV, 33-34; İbn Sa'd, I, 321-22; 329-30.

[301] İbn Hişâm, IV, 219-20; îbn Sa'd, I, 332-33; Taberî, Tarih, III, 124-25.

[302] İbn Sa'd, I, 345.

[303] Vakıdî, III, 965; îbn Hişâm, IV, 184-85; İbn Sa'd, I, 313; Taberî, Tarih, III, 98-99.

[304] İbn Sa'd, I, 327.

[305] îbn Sa'd, I, 357.

[306] İbn Hişâm, II, 223-34.

[307] îbn Hişâm, II, 224-25; Mustafa Fayda, îslâmiyetin Güney Arabistan'c Yayılışı, Ankara 1982, s. 28.

[308] Âl-i İmrân, 3/61; Mubâhele: Hangi taraf yalancı ise "ona Allah lanet etsin' diye karşılıklı lanetleşmek demektir. Bkz. Mustafa Fayda, a.g.e., s. 28.

[309] îbn Sa'd, I, 357-58; Mustafa Fayda, s. 29.

[310] ibn Sa'd, I, 357-58; Belâzurî,Futûh, s. 76-77.

[311] îbn Sa'd, I, 316.

[312] Vakıdî, III, 966-67.

[313] Vâkidî, III, 966-67; îbn Hişâm, IV, 186; Taberî, Tarih, III, 99.

[314] Vâkıdî, III, 966-67; îbn Hişâm, IV, 184-85; Taberî, Tarih, III, 98-99.

[315] İbn Hişâm, IV, 206-07; Taberî, Tarih, III, 115-16.

[316] İbn Hişâm, IV, 207-08; Taberî, Tarih, III, 116.

[317] İbn Hişâm, IV, 208-12; İbn Sa'd, I, 294; Taberî, III, 116-19.

[318] İbn Hişâm, IV, 233-34; îbn Sa'd, I, 338.

[319] İbn Sa'd, I, 327.

[320] İbn Sa'd, 1,332.

[321] İbn Hişâm, IV, 185; İbn Sa'd, I, 313; Taberî, Tarih, III, 99.

[322] İbn Sa'd, I, 299, 304, 314, 315, 328, 329, 330, 332, 333, 334, 345.

[323] İbn Sa'd, I, 328, 330, 333.

[324] İbn Sa'd, I, 303, 321-22.

[325] îbn Sa'd, I, 303.

[326] İbn Sa'd, I, 329-30.

[327] İbn Sa'd, I, 303. 321-22.

Dr. Ahmed Güner, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/190-195.

[328] Buharî, 1,109. VIII, 112; J. Pedersen, İ. A., VIII, 46; Ahmed Çelebi, s. 96; Hamidullah, İslâm Peygamberi, II, 989.

[329] Buharî, I, 144.

[330] Buharî, 1,118.

[331] Buharî, I, 121.

[332] Hamidullah, İslâm Peygamberi, II, 989.

[333] Buharî, VIII, 112.

[334] Buharı, 1,121.

[335] îbn Hişam, II, 213-15.

[336] Buharî, 1,118-19.

[337] İbn Hişâm, III, 248.

[338] Vakıdî, II, 506-07; İbn Hişâm, III, 246-48; îbn Sa'd, II, 74; Taberî, Tarik, II, 583-85; Semhûdî, II, 444; Ebu Lubabe'nin, kendisini bağladığı mesci­din bu direğine Ustuvanetu't-Tevbe adı verilmektedir. Bkz. Semhûdî, II, 442.

[339] Vakıdî, II, 512.

Dr. Ahmed Güner, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/195-197.

[340] Ahmed b. Hanbel, V, 445; Buharî, 1,108; Ebul-Ulâ Mardin, "BuytuhnâT î. A., II, 592; Muhammed Ziyauddîn er-Reyyis, el-Harac ve'n-Nuzumu'l-Mâliyye, Kahire 1977, s. 137; Hamidullah, İslâm Peygamberi, II, 1121.

[341] Ebu Davud, II, 261;Tirmizî, V, 219; Semhûdî, II, 458.

[342] Buharî, 1,108; Ebu'1-Ulâ Mardin, t. A., II, 592; Muhammed, Ziyauddîn er-Reyyis, s. 137.

[343] Buharî, 1,108.

[344] Muhammed,Ziyauddin er-Reyyis, s.137.

[345] Ahmed b. Hanbel, V, 445.

[346] Buharî, III, 104-06; Müslim, II, 1105-106.

[347] Hamidullah,İslam Peygamberi, II, 1121.

Dr. Ahmed Güner, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/197-198.

[348] İbn Sa'd, I, 242; Müslim, I, 375.

[349] İbn Sa'd, I, 241-42; Buharî, 1,15; Müslim, I, 374; Belâzurî, Ensâb, I, 271-72.

[350] îbn ffişâm, II, 198-99; İbn Sa'd, 1,241-42. Bir başka rivayete göre ise kıble­nin tahvili hicretten on sekiz ay sonra vukua gelmiştir. Bkz. Taberî, Ta­rih, II, 415-16.

[351] Belaznri, Ensâb, s. 271-72.

[352] Bakara, 2/144.

[353] İbn Hişâm, II, 198-99; ibn Sa'd, I, 241; Belâzurî, Ensâb, s. 271-72.

[354] İbn Sa'd, I, 241; Belâzurî, Ensâb, s. 246.

[355] îbn Sa'd, I, 241.

[356] îbn Sa'd, I, 241; Belâzurî, Ensâb, s. 246.

[357] İbn Sa'd, I, 241; Semhûdî, I, 360.

[358] Müslim, I, 375.

[359] Semhûdî, III, 842.

[360] Semhûdî, I, 360-61.

[361] Semhûdî, I, 840.

[362] Abdullah Abdulaziz b. İdris, s. 165.

[363] Ebu Davud, el-Merasil, Kahire Tarihsiz, s. 4.

Dr. Ahmed Güner, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/198-199.

[364] îbn Sa'd, I, 453; îbn Şebbe, I, 66-7; Semhûdî, III, 862-64; Eyyub Sabri, Miratu'l-Harameyn, İstanbul 1304, II, 956.

[365] Semhûdî, III, 864.

[366] Abdullah Abdulaziz b. îdris, s. 153.

[367] İbn Şebbe I, 67; Semhûdî, III, 862.

[368] Semhûdî, III, 863; Eyyub Sabri, II, 956.

[369] îbn Sa'd, 1,453; îbn Şebbe, I, 66-7; Semhûdî, III, 862-64; Eyyub Sabri, II, 956.

[370] îbn Sa'd, II, 94.

[371] İbnSa'd, II, 94.

Dr. Ahmed Güner, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/200.

[372] Semhûdî, III, 865.

[373] Semhûdî, I, 362.

[374] Semhûdî, III, 865; Abdullah Abdulaziz b. Îdris, s. 154.

[375] Ibn Şebbe, I, 65.

Dr. Ahmed Güner, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/200-201.

[376] İbn Sa'd, I, 218; İbn Şebbe, I, 77; Semhûdî, III, 857.

[377] İbn Hişâm, II, 71; İbn Abdi'1-Berr, II, 484.

[378] Semhûdî, III, 857.

[379] İbn Hişâm, II, 71, 73,103.

[380] Hamidullah,îslâm Peygamberi, 1,165.

[381] Semhûdî, III, 857.

[382] îbnSa'd, 111,622.

[383] Cahiliyye çağında, yazı yazanlara, atıcılığı ve yüzmeyi iyi bilenlere "kâmil (çoğ: kemele)" deniyordu. Bkz. îbn Sa'd, III, 622.

[384] Ebu Davud, el-Merasil, 4.

[385] îbn Şebbe, I, 77; Semhûdî, III, 857.

[386] Buharı, 1,108;Belâzurî, Ensâb, s. 510.

Dr. Ahmed Güner, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/201-202.

[387] îbn Şebbe, I, 67-9.

[388] Ibn Sa'd, I, 241; Semhûdî, III, 828.

[389] Belâzurî, Ensâb, s. 273.

[390] Müslim, I, 449.

[391] Ebu Davud, es-Sünen, I, 314.

Dr. Ahmed Güner, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/202.

[392] Ebu Davud, el-Merasilt s. 4.

[393] Ebu Davud, el-Merasil, s. 4; Belâzurî, Ensâb, s

[394] Ebu Davud, el-Merasil, s. 4.

[395] Semhûdî, III, 868.

[396] îbn Şebbe, I, 72.

[397] Semhûdî, III, 858.

[398] îbn Şebbe, I, 64.

[399] Semhûdî, III, 854.

[400] îbn Şebbe, I, 68.

[401] îbn Şebbe, I, 68.

[402] Yakut el-Hamevî, Şihabuddîn Ebi Abdillah Yakut b. Abdillah er-Rumî, Mucemu'l-Buldan, Beyrut 1397/1977, III, 12.

[403] Semhudî, III, 861.

[404] îbn Şebbe, I, 69.

[405] Semhûdî, II, 757; Abdullah Abdulaziz, Muctamau'l-Medine, s. 90.

[406] Semhûdî, III, 856.

[407] Abdullah Abduîaziz, Muctamau'l-Medine, s. 90.

[408] Semhûdî, III, 856; Eyyub Sabri, II, 953.

[409] İbn Şebbe, I, 63; Semhûdî, III, 856; Eyyub Sabri, II, 953.

[410] îbn Şebbe, I, 63; Semhûdî, III, 855-56; Eyyub Sabri, II, 953.

[411] İbn Sa'd, I, 33.

[412] İbn Şebbe, I, 63-4.

Dr. Ahmed Güner, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/203-205.

[413] Eyyub Sabri, II, 951-52.

[414] İbn Şebbe, I, 64; Semhûdî, III, 853; Eyyub Sabri, II, 951-52.

[415] Ibn Şebbe, I, 64; Semhûdî, III, 853; Eyyub Sabri, II, 951-52.

[416] Semhûdî, III, 868.

[417] İbn Şebbe, I, 76; Semhûdî, III, 868.

[418] İbn Şebbe, I, 75.

[419] Semhûdî, III, 866.

[420] îbn Şebbe, I, 70; Semhûdî, III, 866.

[421] Semhûdî, III, 867.

[422] îbn Şebbe, I, 65.

[423] îbn Şebbe, I, 65.

[424] îbn Şebbe, I, 64.

[425] İbn Hazm, s. 354-55.

[426] îbn Şebbe, I, 65.

[427] îbn Hazm, s. 361.

[428] İbn Şebbe, 1,65.

[429] îbn Şebbe, I, 65.

[430] SemhûdîîIII,841.

[431] îbn Şebbe, 1,68.

[432] İbn Şebbe, I, 74.

[433] Buharı, I, 204.

[434] Buharı, I, 204.

[435] Eyyub Sabri, II, 961.

[436] Müslim, IV, 2216; îbn Şebbe, I, 67.

[437] Semhûdî, III, 828.

[438] Müslim, IV, 2216; İbn Şebbe, I, 67.

[439] Ibn Şebbe, 1,65-71.

[440] Semhûdî, III, 875.

Dr. Ahmed Güner, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/205-207.

[441] Tevbe, 9/107.

[442] Taberî, Câmî,XI, 24.

[443] İbn Şebbe, I, 55; Belâzurî, Ensâb, s. 283; Taberî, Camı, XI, 23.

[444] Tevbe 9/107; Ayet meali için bkz. Elmalıh Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, îstanbul Tarihsiz, IV, 2616.

[445] Belâzurî, Ensâb, s. 282.

[446] îbn Şebbe, I, 54-5; Belâzurî, Ensâb, s. 282; Futuh, s. 17-8; Taberî, Cami, XI, 23.

[447] Taberî, Cami, XI, 23; İbn Kesîr, Ebu'1-Fidâ, el-Bidâye ve'n-Nihâye, Bey­rut 1966, V, 21-2; îbrânîm Ali Salim, en-Nifâk ve'l-Munâfıkun fi Ahdi Resûlillah ve Devru'l-Yahud, Kahire 1970, s. 263.

[448] Valudî, III, 1047; İbn Hişâm, IV, 174.

[449] Taberî, Cami, XI, 25.

[450] Vakıdî, III, 1048-49; Belâzurî,Ensâb, I, 283.

[451] Tevbe 9/107.

[452] îbn Kesîr, V, 21-2; îbrâhîm Ali Salim, s. 265.

[453] îbn Hişâm, IV, 174; Taberî, Cami, XI, 23; İbrahîm Ali Salim, 264-65.

[454] İbn Hişâm, IV, 174; Taberî, Cami, XI, 23; İbrahim Ali Salim, 264-65; Vakıdî bu şahısların sayılarının on beş olduğunu belirtiği halde on bir ki­şinin ismini verir. Ayrıca Bahrac'ı kaydetmediği gibi Nebtel b. el-Hâris'i, Abdullah b. Nebtel olarak zikreder. Bkz. Vakıdî, III, 1047.

[455] Tevbe, 9/107.

[456] Vakıdî, III, 1045-46.

[457] Vakıdî, III, 1045-46; îbn Hişâm, IV, 173-74; Taberî, Tarih, III, 110.

[458] Vakıdî, III, 1045-46; İbn Hişâm, IV, 173-74; Taberî, Tarih, III, 110.

[459] Vakıdî, III, 1047; îbn Hişâm, IV, 169-70.

[460] îbn Hişâm, IV, 169 70; îbrahim Ali Salim, s. 266.

[461] İbn Hişâm, IV, 169-70; îbrahim AH Salim, s. 266.

[462] Tevbe, 9/107.

[463] Vakıdî, III, 1046; İbn Hişâm, IV, 173-74; Taberî, Tarih, III, 110; Cami, XI, 23.

[464] Dr. Ahmed Güner, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları: 4/208-211.