- Mavi Marmara’da ikinci raund

Adsense kodları


Mavi Marmara’da ikinci raund

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Sat 23 June 2012, 03:39 pm GMT +0200
Mavi Marmara’da ikinci raund
Mesut ÖZCAN • 67. Sayı / DİĞER YAZILAR


31 Mayıs’ta İsrail’in Doğu Akdeniz’de Gazze’ye yardım götüren gemilere gerçekleştirdiği saldırılar sonrasında yaşananlar, geçtiğimiz ay BM tarafından olayın soruşturulması için bir komisyonun oluşturulması ile yeni bir aşamaya ulaştı. Yaşanan dehşetin ardından Türkiye’nin İsrail’den talepleri arasında yer alan uluslararası, şeffaf, tarafsız ve bağımsız soruşturma komisyonu bir ölçüde gerçekleştirilmiş oldu. Bu gelişmeye giden süreç biraz sancılı olsa da olayı bağımsız bir komisyonun incelemesi uluslararası vicdana uygun bir karar olarak değerlendiriliyor.

Türkiye 9 vatandaşının İsrail askerleri tarafından öldürülmesinin ardından pek çok gözlemcinin beklemediği kadar sert bir tepki verdi ve Tel Aviv’den büyükelçisini çekmekle yetinmeyerek iki ülke arasındaki ilişkilerin düzeltilmesi için bazı şartlar ileri sürdü. Bu şartlar arasında en dikkat çeken unsurlar yaşanan olayın bağımsız, tarafsız ve uluslararası bir komisyon tarafından soruşturulması, İsrail’in özür dilemesi ve ölenlerin yakınlarına ve yaralılara tazminat verilmesiydi. Pek çok yorumcu Türkiye’nin taleplerinin aşırı olduğunu ve İsrail’in bunları yerine getirmesinin söz konusu olamayacağını dile getirdi. İsrail yönetimi de yetkili çeşitli ağızlardan yaşananlar dolayısıyla üzgün olduklarını ama özür dilemeyeceklerini belirttiler. İsrail olayı soruşturmak üzere, içinde yabancı uzmanların da yer aldığı bir komisyon oluşturdu. Ayrıca ordu içerisinde operasyonun askerî boyutunu değerlendiren soruşturmalar sonunda raporlar yayınlandı. Bu raporlarda İsrailli askerlerin kendilerini savundukları argümanına ağırlık verilirken, yardım gemilerinin amacının provokasyon olduğu dile getirildi. Farklı bir değerlendirmenin çıkmasının beklenmediği bu türden raporların yanı sıra, Ağustos ayı içerisinde Turkel Komisyonu olarak bilinen İsrail’in kendi soruşturma komisyonu Başbakan Netanyahu, Savunma Bakanı Barak ve Genelkurmay Başkanı Aşkenazi’yi dinledi. Bu liderler açıklamalarında hayatını kaybeden sivilleri suçlarken, kendi askerlerinin cesurca kendilerini savunduklarını iddia etti. İsrail’in bu komisyonundan çıkacak sonucun İsrailli yetkilileri aklamaktan başka bir işe yaramayacağını hemen herkes dile getiriyor.

BM Genel Sekreteri tarafından Yeni Zelanda eski Başbakanı Jeffrey Palmer’ın başkanlığında ve Kolombiya’nın eski Cumhurbaşkanı Alvaro Uribe’nin yardımcılığında geçtiğimiz ay açıklanan komisyonda Türkiye’den emekli Büyükelçi Özdem Sanberk, İsrail’den ise Joseph Ciechanover yer alıyor. İsrailli yetkililer Palmer’ın çeşitli zamanlarda Filistinliler lehine yaptığı açıklamalara dikkat çekerken, Uribe’nin İsrail’in söylemine yakınlığı, çeşitli İsrailli devlet adamları ile dostluğu biliniyor. Bu komisyonun oluşumu öncesinde ciddi müzakereler ve diplomatik çabalar söz konusuydu. Hatırlanacağı üzere İsrail başlarda böylesi bir komisyonu kabul etmeyeceğini, kendi oluşturduğu komisyonun olayı soruşturacağını dile getirdi. Bu açıklamaların ardından yurt içinde ve dışında yapılan çeşitli yorumlarda Türkiye’nin taleplerinin aşırı olduğu ve bunların karşılanmasının beklenmemesi gerektiği belirtiliyordu. Ama Türkiye’nin ısrarlı çabaları sonucunda bu komisyonun ortaya çıktığını gördük.

Bu komisyonun oluşturulmasının hemen sonrasında ABD’nin BM Daimi Temsilcisi’nin komisyonun görevleri ve yetkileri hakkında yaptığı açıklamalar Türkiye’nin hoşuna gitmedi. Komisyonun her iki ülkenin yürüttükleri soruşturmaların sonuçlarını dikkate alarak bir değerlendirme yapacağı ve ulusal soruşturmaların üzerinde olmayacağı açıklaması Ankara’da pek hoş karşılanmadı. Türkiye’nin açıklamasında Komisyon’un faaliyetlerinin olayın hemen ardından BM Güvenlik Konseyi Başkanlık açıklamasıyla uyumlu olması gerektiğine vurgu yapıldı.

Bu komisyonun oluşturulması sırasında yaşananlar çeşitli açılardan önemliydi. Öncelikli olarak İsrail ilk defa bir BM komisyonun kendi askerlerinin faaliyetlerini değerlendirmesini kabul ediyordu. İsrail’in ABD’nin bu öneriyi hasıraltı edeceği beklentisi boşa çıkarken, çeşitli yorumcular bu komisyonu kabul etmesi için ABD’nin İsrail’e baskı yaptığını ama aynı zamanda çıkacak sonuçlar konusunda da bazı güvenceler verdiği ileri sürdüler. Komisyonun kurulacağı açıklandıktan sonra İsrail’in bu komisyonu kabul etmesi ve kendi temsilcisini ataması yaklaşık on gün aldı. Bu arada çeşitli pazarlıkların yapıldığı aşikâr. İsrail Başbakanı Netanyahu, komisyonun oluşması sırasına gerçekleştirdiği müzakerelerde Genel Sekreter ile olaya karışan hiçbir İsrailli askerin komisyon önünde ifade vermeyeceği noktasında anlaştıklarını söyledi. BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon ise böylesi bir anlaşmanın olmadığını dile getirdi. Bu ifadeler komisyonun oluşumunun oldukça zorlu bir süreç sonrasında ortaya çıktığını göstermekle kalmıyor aynı zamanda bundan sonra da çeşitli tartışmaların olacağını gösteriyor.

Komisyonun çalışmaları ile ilgili olarak ilk ilerleme raporunu Eylül ortasında sunması bekleniyor. Türkiye açısında komisyonun çalışmalarından mucize beklememek gerekmekle beraber, taleplerin karşılanması noktasında bir ilk adım oluşturduğunu da görmek gerek. Komisyon Türkiye’den gemide bulunan bazı kişilere görüşme davetini gönderdi bile. Bu kişiler ile yapılacak görüşmeler ve onların değerlendirmeleri, çıkacak rapora bir şekilde yansıyacak. Ama komisyonun oluşturulması sırasında ABD’nin BM temsilcisinin açıklamasında dikkat çeken bir nokta komisyonun daha çok ne türden bir amaca hizmet etmek üzere oluşturulduğunu gösteriyor. Bu açıklamada soruşturmanın “bu türden olaylardan nasıl kaçınılabileceğini göstereceğini” belirtilerek, iki ülke arasındaki ilişkilerin bir an önce düzeltilmesinin ABD’nin öncelikleri arasında olduğu gösteriliyordu. Bundan sonrası ile ilgili olarak, Türkiye nasıl ısrarlı bir şekilde komisyonun oluşması için çaba harcamışsa, diğer taleplerinin de mümkün olduğunca karşılanması için çaba harcamaya devam etmeli. Tabii ki diplomasinin bir al ver mekanizması üzerine dayandığını da unutmamak şartıyla. Bir yandan da uluslararası kamuoyunun Türkiye’nin tutumu ve konumu hakkında bilgilendirilmesi noktasında çabalarını artırmalı. Çünkü olayın sıcaklığı kaybolduğu ölçüde, haklı olunan bir konuda haksız duruma düşme tehlikesi var.