seymanur K
Tue 13 September 2011, 01:47 pm GMT +0200
Maslahatların Elde Edilmesi Ve Mefsedetlerın Definin Farz-I Ayn Ve Farz-I Kifaye Olması
Maslahatlar ikiye ayrılır:
1- Yerine getirilmesi halinde büyük bir maslahat elde edileceğinden yapana sevap, terki halinde büyük bir mefsedet hasıl olacağından terkedene günah kazandıran maslahatlar. Bunlar da kendi içinde ikiye ayrılır.
a- Farz-ı kifaye olan maslahatlar. Mesela bütün mükelleflerin bilmesi gereken dini hükümlerin dışında fetva ver...e derecesine erişecek kadar dini hükümleri öğrenme farz-ı kifayedir. Ayrıca şunlar da misal olarak zikredilebilir; savunma ya da taarruz şeklinde yapılan cihad, iyilikleri emredip kötülüklerden sakındırma, açları doyurma, elbisesi olmayanları giydirme, yardıma muhtaç olanlara yardım etme, ihtilafa düşenlerin arasını bulmak için hüküm ya da fetva verme, devlet başkanlığı yapma, şahitlik yapma, ölüleri defnetme, yönetici ve hakimlere yardım etme, Kuranı hıfzetme vs.
b- Farz-ı ayn olan maslahatlar. Her mükellefin bilmesi gereken dini hükümleri bilme, fatiha okuma, namazların rükünlerini yerine getirme, hac, umre, namaz, zekat ve oruç gibi ibadetler örnek olarak zikredilebilir.
Farz-ı kifayeden maksat, bir fiille herkes sorumlu tutulmaksızın maslahatın elde edilip mefsedetin def edilmesidir. Farz-ı ayndan maksat ise her bir mükellefin ilgili maslahatı bizatihi elde etmek durumunda olmasıdır ki böylece Allah'a itaat edip etmediği ortaya çıkar.
Bundan dolayı farz-ı ayn olan bir şeyle ilgili sorumluluk o şeyin bizzat yerine getirilmesiyle kalkarken, farz-ı kifaye olan bir şeyle ilgili sorumluluk bazı kimselerin ifasıyla herkesten kalkar. Ancak farz-ı kifaye olan şeyle öncelikle sorumlu tutulanlar müstesnadır. Farz-ı kifayeyi yerine getirenlerin sorumluluğu o şeyi yapıp maslahatı elde etmeleri hasebiyle düşer. Yerine getirmeyenlerin sorumluluğu ise mükellefiyet olmadığı için kalkar. Yani sorumluluk bazen bir fiili yerine getirmekle kalkar, bazen yerine getirmemenin mazur görülmesiyle kalkar.
Az sayıda kimse farz-ı kifaye olan bir şeyi yapmaya başlasalar, sonra henüz o iş bitirilip maslahat elde edilmeden başkaları onlara katılsa, sonradan katılanlar da farzı eda etmiş olurlar. Velev ki onlar katılmaksızın farz-ı kifaye olan o iş eda edilecek olsa bile. Zira maslahat henüz elde edilmemiştir. Bu tür durumların örneği çoktur;
aa- Düşman saldırısını önlemek üzere az sayıda kimse onlara karşı koyduktan sonra henüz çarpışma bitmeden başkalarının da katılması halinde, verdikleri mücadelenin az ve çokluğuna göre farklı derecelerde ecir alsalar bile sonradan katılanlara da farzı îfa etme ecri verilir.
bb- Bir ölüyü yıkama, kefenleme, cenaze namazını kılma, onu mezara kadar taşıma ve defnetme vazifelerini yeterli sayıda kimse yerine getirirken, onlara sonradan katılan kimseler için de iştirak ettikleri ölçüde farz olan bir ameli yerine getirme ecri vardır.
cc- Yeterli sayıda kimse dini ilimlerin tahsiliyle meşgul olurken, onlara sonradan katılan kimseler de farz olan bir ameli yerine getirmiş olur. Zira henüz maslahat tamamlanmamıştır.
Soru: Bir ölünün cenaze namazı kılınıp sorumluluk ortadan kalktıktan sonra bu namaza iştkak etmeyenler aynı ölü için ikinci bir cenaze namazı kılsalar, Şafiîlere göre bu ikinci namaz da farz olan bir ibadettir, tik namazla namazın farziyeti düştükten sonra ikinci namazın farz olduğu nasıl söylenebilir? Ki bu durum, namaz bitmeden yetişen kişinin durumu gibi değildir. Zira farz olan namazdan elde edilecek maslahat namazın tamamlanmasıyla meydana gelmiş olur. Cevap: Farz-ı kifaye olan bütün ameller yerine getirildiğinde ilgili maslahatlar da kesin olarak elde edilmiş olur. Fakat cenaze namazında durum farklıdır. Zira cenaze namazındaki asıl maksat Ölüye yapılan duaların kabul edilmesidir. Bunun gerçekleşip gerçekleşmediği gaybîbir mesele olup bizim bilgimiz dışındadır. Cenaze namazını önce kılanların duasının kabul edilmemiş olması mümkündür. İkinci olarak kılman namaz, duaların kabulüne vesile olabilir. Zira cenaze namazında maslahatın zahiren elde edilmiş olması onun gerçekten de elde edilmiş olmasını gerektirmez. Diğer farz-ı kifaye olan amellerin maslahatı ise hem zahiren hem de batınen elde edilir. Dualar böyle olmadığı için tekrar edilebilir. Mesela namazda okunan fatiha ve ku-nut duaları iki secde arasında tekrar edilebilir. Bundan dolayı ölüler için her zaman rahmet dileriz. Halbuki bu duaların kabul edildiği bilinse tekrar dua etme abes olurdu.
Yine her karşılaştığımız ya da ayrılacağımız zaman esenlik dilemekten ibaret olan selamı tekrarlarız. Aynı şekilde Resulüllah (sav) günde yetmiş ya da yüz kere bağışlanması için dua etmiştir. Bu, bağışlanma dilediği şeylerin çok olduğundan değildir. Bilakis sadece birkaç kusurdan ötürü ısrarla dua etmiştir. Zira Cenabı Allah duada ısrar edenleri sever.
Soru: Gelmiş geçmiş bütün günahlarının affedileceği vadedildi-ği halde Resulüllah nasıl olur da affedilmesi İçin dua ile ernrolunur?
Cevap: Onun affedileceğinin vadedilmiş olması yapacağı dualar sebebiyledir. Tıpkı müminlerin Allah'a iman ve itaat etmelerine bağlı olarak cennet nimetleriyle müjdelenmesi gibi.
Soru: Duaların kabul edildiğine dair zann-ı galip hasıl oluncaya kadar cenaze namazının tekrar edilmesi emredildi mi?
Cevap: Cenaze namazının tekrar kılınmasının emredilmesi söz konusu değildir. Zira tekrar tekrar kılmada meşakkat vardır. Üstelik bu konuda zann-ı galibin ne zaman oluşacağına dair bir ölçü de yoktur.
Soru: Dualarının kaftulü uzak ihtimal olan günahkar kimselerin cenaze namazını kılması İle farz olan cenaze namazının kılınması sorumluluğunun kalkması uzak görülse, dualarının büyük ihtimalle kabul edileceği beklenen salih kulların namaza iştiraki vacip olur mu?
Cevap: Salih kulların her zaman cenaze namazına katılmaları mümkün olmayabilir. Üstelik nice günahkarlar vardır ki duanın adabını yerine getirerek çok yalvarmaları hasebiyle duaları kabul olur, nice salih kullar da vardır ki duanın adabını yerine getirmediği için duaları kabul olmaz.
2- Maslahatların ikincisi, yapanın sevaba nail olduğu, terkedenin cezaya çarptırılma d ığı maslahatlardır. Bu da kendi içinde ikiye ayrılır.
a- insanların bir kısmının yerine getirmesi istenen sünnetler. Ezan okuma, kamet getirme, müslüman bir gruptan bazılarının yanlarından geçen müslü-manlara selam vermesi, hapşıran kişiye hayır dua etme, cenazeler için yapılması gereken mendup fiiller örnek olarak zikredilebilir.
b- Herkesin yerine getirmesi istenen sünnetler. Namazın sünnetleri, belli günlerde oruç tutma, bayram namazları, küsuf namazları, teheccüd namazı, hasta ziyareti, itikafa girme, kurban ve hac ile ilgili sünnetler, vacip olan tavafın dışında Kabeyi tavaf etme, sadaka verme örnek olarak sayılabilir. Bunların maslahatları vacip olan fiillerin maslahatlarından daha azdır.
Mefsedetler de tıpkı maslahatlar gibi ikiye ayrılır:
1- Yapanın cezalandırıldığı ve Allah rızası için terkedenin ecir kazandığı mefsedetler. Can, bedenin herhangi bir uzvu, mal, ve namusa karşı yapılan saldırılar böyledir.
2- Yapanın cezalandırılmadığı ve terkeden için maslahat söz konusu olan mefsedetler. Kerahet vakitlerinde namaz kılma, uykudan kalkınca elleri yıkamadan kap kaçağa sokma, namazın sünnetlerini terketme örnek olarak zikredilebilir.