seymanur K
Mon 12 September 2011, 10:17 am GMT +0200
Maslahatlara Götüren Vesileler
Allah'a itaate götüren vesilelerin gayeleri ve onlardan elde edilecek maslahatların farklılık arzetmesine paralel olarak vesilelerden elde edilecek sevaplar da farklılık arzeder. En üstün gayeye götüren vesile en üstün olandır.
Allah (cc)'ın zatını ve sıfatlarını bilmeye vesile olan şey, O'nun insanlar için koyduğu hükümleri bilmeye vesile olandan; O'nun insanlar için koyduğu hükümleri bilmeye vesile olan şey, bu hükümlerin gerçekleştirileceği günleri bilmeye vesile olan şeyden; cihada koşmaya vesile olan şey, Cuma namazına koşmaya vesile olandan; Cuma namazına koşmaya vesile olan şey, diğer farz namazlar için cemaate koşmaya vesile olandan; farz namazlar için cemaate koşmaya vesile olan şey, cemaatle kılınmaları emredilen bayram namazları, güneş ve ay tutulması namazı gibi mendup namazlara koşmaya vesilen olandan daha üstündür.
Maslahatın tam olarak elde edilmesine vesile olan şey, eksik olarak elde edilmesine vesile olandan üstündür. Allah (cc)'ın risaletini insanlara tebliğ etmek vesilelerin en üstünlerindendir. Çünkü bu, peygamberlerin yönlendirdiği tüm maslahatları elde etmeyi ve sakındırdığı tüm mefsedetleri izale etmeyi sağlar. Sakındırma, Allah'ı inkar ve O'na itaatsizlik etme mefsedetlerini izaleye vesiledir. Müjdeleme, Allah'a iman ve Ö'na itaat etmeye vesiledir. Aynı şekilde methetme ve kınama da birer vesiledir.
İyilikleri emretme, emredilen iyiliğin maslahatını elde etmeye vesiledir, iyiliği emretmenin sevap ve üstünlük bakımından derecesi emredilen fiilin maslahatının derecesine göredir, imanın emredilmesi, en üstün olandır. Farz olan amelleri emretme, nafile olanları emretmekten daha üstündür. Yoldaki engelleri ortadan kaldırmayı emretmek, iyilikleri emretmenin en düşük mer-tebesidir. Allah Resulü şöyle buyurmuştur: ''iman yetmiş küsur şubedir. En üstünü "La ilahe illallah" sözüdür. En düşüğü ise yollardaki engelleri ortadan kaldırmaktır." [115]
Daha önce açıkladığımız, iki ayrı maslahatı aynı anda elde etme imkanı olan kimsenin her ikisini birden elde etmesi gerektiği prensibi gereğince, aynı anda iki ayrı iyiliği emretmeye gücü yeten kimsenin, ikisini birden emretmesi gerekir. Şayet ikisini birden emretmek mümkün olmazsa, daha üstün olanını emreder. Nitekim daha üstün maslahatın daha alt seviyedeki maslahata tercih edileceğini beyan etmiştik, tki ya da daha fazla iyiliği aynı anda emretmeye şöyle bir misal verilebilir: farz olan namazın vakti geçmek üzere olduğu halde hâlâ kılmamış bir grup gören kimse onların hepsine birden namaz kılın ya da namaza kalkın der. Çünkü onların her birine hemen namazı emretmek vaciptir.
insanlara öğretilmesi, anlatılması gereken şeylerin de dereceleri farklı farklıdır. Bunlar iki kısımda ele alınabilir:
a- Bizzat gaye olana vesile olan öğretme. Tevhid inananın öğretilmesi, Allah'ın sıfatlarının öğretilmesi böyledir. Çünkü bunların bilinmesi en üstün maslahatlardandır. Dolayısıyla bunlara vesile olan şeyler de en üstün vesilelerdendir.
b- Bir başka vesileye vesile olan öğretme. Mesela dinî hükümleri öğretmek böyledir. Çünkü bu dinî hükümleri bilmeye vesiledir ki bu da Allah'a itaat etmeye vesiledir. Allah'a itaat de sevaba ve O'nun rızasını kazanmaya vesiledir. Bunlar da en üstün gayelerdendir.
Cihada vesile olmanın faziletine Allah (cc)'ın şu ayeti işaret etmektedir: "işte onların Allah yolunda bir susuzluğa, bir yorgunluğa ve bir açlığa duçar olmaları, kafirleri öfkelendirecek bir yere ayak basmaları ve düşmana karşı bir başarı kazanmaları, ancak bunların karşılığında kendilerine salih bir amel yazılması içindir." [116] Bizzat kendi yaptıkları bir fiil olmamasına rağmen susuzluk ve yorgunluktan ötürü sevaba nail olurlar. Çünkü sefere çıkmaları ve gayretleriyle bunların meydana gelmesine sebep olmuşlardır.
Cihad için yola çıkma hazırlığı yapma, at, silah ve kalkan hazırlamak d-had için birer vesiledir. Cihad ise dinin yüceltilmesi ve benzeri diğer gayelere vesiledir. Cihadın gayeleri, cihadın onların elde edilmesi için farz kılınmasına sebep olan şeylerdir. Cihad bu gayeler için bir vesiledir. Cihada sebep olan her şey de cihad için birer vesiledir. Cihad da, ondan elde edilecek gayelerin vesilesidir. Cihada hazırlık ise vesilenin vesilesi kabilindendir.
Hz. Peygamberin şu sözü Cuma namazı ve diğer farz namazları cemaatle eda etmeye vesile olan şeylerin faziletine delalet eder: "Kim evinde abdest alır, Allah'ın farz kıldığı namazlardan birini eda etmek üzere O'nun mescitlerinden birine giderse, attığı her iki adımdan biri günahlarını ortadan kaldırırken diğeri derecesini yükseltir." [117] Burada yazılan sevaplar ve silinen günahlar kılmaya gidilen namazın derecesine göre farklılık arzeder. Ayet-i ce-lile şöyledir: "Kim Allah huzuruna iyilikle gelirse ona getirdiğinin on katı vardır." [118] On misli verilen sevabın derecesi de yapılan iyiliğin derecesine göre değişir. Bir hurma bağışlayana on misli sevap verileceği gibi büyük miktarda para bağışlayana da on misli sevap verilir ki bunun fazileti bir hurmayla mukayese bile edilmez.
Velayetlerin derecesi de elde edilen maslahat ve izale edilen mefsedetlere göre farklılık arzeder. En büyük velayet yani devlet başkanlığı diğer tüm velayetlerden daha üstündür. Çünkü elde edilen maslahat ve izale edilen mef-sedetler geneldir. Devlet başkanlığından sonra hakimlik velayeti gelir. Çünkü bu da diğer velayetlerden daha geneldir. Ordu komutanlığı şeklindeki velayet, hac ibadetindeki velayetten daha üstündür. Çünkü cihadın fazileti, haccm faziletinden daha fazladır. Bunların dışındaki velayetlerin dereceleri elde edilen maslahat ve izale edilen mefsedetlerin umumî ve hususî oluşuna göre farklılık arzeder.
Hiç şüphe yok ki, gayeler ortadan kalkınca vesileler de kalkar. Cuma namazını veya farz namazları cemaatle kılma ya da cihada çıkma sorumluluğu düşen kimseden bunlara vesile olan şeyleri yapma sorumluluğu da düşer. Çünkü vesile olan şeylerin vacip olması gaye olan şeylerin vacip olmasına binaendir. Mendup olan amellere dair sorumluluğun düşmesiyle onlara vesile olan şeylerin sorumluluğu da düşer. Çünkü vesile olan şeylerin mendup oluşu, gaye olanın mendup oluşuna bağlıdır.
Farz olan iki namazdan hangisini eda etmediğini unutan kimsenin ikisini de kaza etmesi gerekir. Birini farz olduğu için kaza eder, diğerini farz namazı kılma maslahatını elde etmeye vesile olduğu için kaza eder. İkincisini kaza edeceği zaman, kaza etmesi gereken namazın önce kıldığı namaz olduğunu hatırlarsa ikincisini kaza etme yükümlülüğü ortadan kalkar. Zira artık farzın ifası maslahatını elde etmeye vesile olma durumu söz konusu değildir.
Her iki namaz da kılınmışsa, hakikatte kazası gerekmeyen namaz yok hükmünde mi olur, yoksa nafile olarak kılınmış mı olur? Belli bir namaza niyet ettiği halde o namazı kılmış olmayan kimsenin namazının yok hükmünde mi yoksa nafile mi kabul edileceğine dair ihtilafa binaen bu konu da tartışmalıdır, tki görüş var; birincisine göre ilk namazı kılarken, kaza etmesi gereken namazın o namaz olduğunu hatırlarsa namazını tamamlar ve ikincisini kaza etme yükümlülüğü ortadan kalkar. İkinci görüşe göre, kaza etmesi gereken namazın ikinci namaz olduğunu hatırlarsa birinci namazın farz olması hükmü düşer. Nafile olarak eda edilmiş olmasında ise ihtilaf vardır.
iki namazın her birinin farz oluşunda tereddüt varken niyet nasıl geçerli olur, şeklindeki soruya şöyle cevap veririz: Her iki niyet de geçerli olur. Zira her birinin zimmette kaza edilmesi gereken birer farz namaz olduğu kabul edilir. Bundan dolayı da niyet geçerli olur. Çünkü ikisinin de kazası gereken farz namaz olabileceğine dair zan vardır. Bu durum şu meseleyle benzerlik arzeder: belli bir farz namazı eda edip etmediğinde şüpheye düşen kişi bu şüpheyle beraber o namazı eda eder. Buradaki niyet, o namazın zimmette borç olarak durduğuna dayanır.
Gaye ortadan kalkınca ona götüren vesilenin de hükmünün kalmayacağı konusunda bir istisna vardır. Başında hiç saç olmayıp hac ibadetini ifa eden kişinin usturayı başında gezdirmesi gerekir. Halbuki bize göre usturanın başta gezdirilmesi, saçların kesilmesine vesile olduğu için gereklidir. Ancak bu konuda usturanın başta gezdirilmesinin vesile değil bizatihi gaye olduğu düşünülürse; bu mesele, iki şeyi yapması emredilip birine güç yetirdiği halde diğerine güç yetiremeyen kişinin durumu gibi olur.
Dinî ilimleri bilmek, dinin emirlerini bilmeye vesiledir. Ezan, bir açıdan vesile bir açıdan gayedir. Allah (ce)'a övgü içeren zikirlerden oluşması itibariyle gaye, namazın ilam açısından ise vesiledir. Özellikle "hayye ale's-sala-ti" ve hayye ale'l-felah" kısımları namaz vaktinin ilanına ve Cuma namazı ile sair farz namazlara davete vesiledir. İmamın tekbir alırken sesini yükseltmesi ona uyulmasına yardımcı ve vesiledir. Müezzin tarafından cemaat için tekbirlerin tekrar edilmesinde iki ayrı sevap vardır. Birincisi Allah Teala'ya yapılan övgüden Ötürü, diğeri ise cemaate namazın başladığının ve rükünlerin duyurulmasından ötürüdür.
Mubah olan bir şey hususunda birine yardım etmek, mubah olan. o şeyin maslahatının elde edilmesine vesiledir. Bu yardımın maslahatı ise uhrevîdir.
Dolayısıyla bu vesilenin sevabı gayesinden daha üstündür. Çünkü bunun sevabı, mubah olan bir şeyin maslahatından daha üstün ve kalıcıdır.
Malî ibadetlerin hepsi verenlerin sevap kazanmasına, alanların ise ihtiyaçlarını gidermesine vesiledir. Zekat, kefaret, vakıf, hibe, hediye verme, vasiyet; tüm bunları verenlerin ahirette ecir kazanmasına, alanların dünyada veya ahirette ya da her ikisinde maslahat elde etmesine vesiledir.
Kişinin nefsini; yeme içme ve cinsel ilişkiden alıkoyması gaye, oruç ise vesiledir. Kişinin oruçluyken Allah'a yakınlaştığı kadar başka zamanda yakınlaşması mümkün olmaz. Oruç, şehevî duygulara engel olmaya, yeme, içme ve cinsel ilişki konularında Allah'ın verdiği nimetlerin kadrini bilip şük-retmeye, oruçlunun açlık ve susuzluğun ne demek olduğunu bilip fakirlere şefkatli davranarak ve onlara sadaka vererek iyilikte bulunmasına vesile olduğu için farz kılınmıştır.
Abdest ve gusül, şart oldukları ibadetler için vesiledir. Namaz, Allah (cc)'ı tazim ve O'nun rızasını kazanmayı içerdiği için gayedir.
Bedelli akitler, her iki tarafın da maslahatına olan vesilelerdir. Hakların düşürülmesi, hakkını düşürenin sevâpkazanmasına, diğer tarafın dünyada rahatlamasına, ahirette bu borç karşılığında sevaplarının alınmasından kurtulmasına vesiledir. Ödünç verme, tazmin sorumluluğu yükleyen akitler, vekalet, emanet alma, başkasına ait malı muhafaza etme; hepsi onların gayeleri için vesiledir.
Avlanma, ot ve odun toplama dünyevî menfaatlere sahip olmaya ve buna bağlı uhrevî menfaatler kazanmaya vesiledir. Çalışıp kazanılması vacip ya da mendup olan her şeyi elde etmeye çalışmak da aynı şekilde vesiledir. Neşeli olma ve tebessüm etme, kardeşlik duygularının geliştirilmesine vesiledir.
insanlara vaaz etme onları iyiliklere yönlendirme ve kötülüklerden sakındırma ahiret maslahatlarının elde edilmesine ve mefsed eti erinin izalesine vesiledir. Hutbeler ise hem gaye hem de vesiledir. Hutbelerde yer alan Allah'a övgü ve hamd gayedir. Hutbede yapılan vaaz. ve davetler ise vesiledir. Zira hutbede insanlar dünyevî veya uhrevî ya da hem uhrevî hem de dünyevî bir maslahatın elde edilmesine veya mefsedetin izale edilmesine davet edilirler. Nasihat da, ilgili maslahatın elde edilmesine veya mefsedetin izalesine vesiledir.
Velayetler de genel olsun, özel olsun ikisinin arasında olsun, velayet altındaki kimsenin maslahatının sağlanması ve mefsedetlerin ondan def edilmesine yönelik vesilelerdir. En üstün maslahatın teminine yönelik velayet en üstün olandır. Velayetlerin başında devlet başkanını seçme yetkisine sahip olan kimselerin birisini bu makama halife olarak seçmeleri, halifenin de hakim, vali ve ordu komutanlarını seçmesi ve bunların her birinin velayeti gereği yapması gereken işleri kendileriyle birlikte yapabileceği kimseleri ataması gelir. Sonra dinin baba ve anneleri çocuklarının velisi, erkek akrabalardan birini nikahlanacak kızın velisi, emin kimseleri buluntu mal ile çocuk ve zayi olan malın korunması hususunda veli kabul etmesi gelir. Efendinin kölesi, kocanın karısı üzerindeki velayetleriyle imamın cemaat üzerindeki velayeti de burada sayılabilir.
Her bir velinin, Allah'ın onu kendilerine veli kıldığı kimseler için en iyi en çok maslahat içeren şeyleri öncelikle elde etme ve en kötü en çok mefse-det içeren şeyleri de sonraya bırakması gerekir. Allah Resulü şöyle buyurmuştur: "Müslümanların herhangi bir işinde veli tayin olunup üzerine düşen gayreti göstermeyen kimse onlarla birlikte cennete giremez." [119]
Velayetlerin her birinin üstün olma açısından derecelerinin farklı olması, elde edilecek maslahat ve izale edilecek mefsedetlerin derecelerine göredir.
İrfan ve iman bir açıdan gaye iken aynı zamanda Allah'a itaat ve boyun eğmeye vesiledir. Yine Allah'tan korkma ve ümitvar olma, O'na güvenme, O'ndan haya etme, O'nu sevme, O'nun varlığı karşısında kendi yokluğunu hissetme, O'na yaklaşma, O'nu yüceltme; sevap kazanıp azaptan kurtulma, cennete girme, O'nun rızasını kazanma ve O'nun cemalini seyretme gibi irfan sahibi olmanın neticesinde ortaya çıkan haller için de birer vesiledirler.
Maslahatların elde edilmesi ve mefsedetlerin izale edilmesinden ötürü Allah'a şükredildiği gibi maslahatların elde edilmesini ve mefsedetlerin izalesini kolaylaştıran vesilelerden ötürü de şükretmek gerekir. Şükretmemiz emrolunan şeylerin çoğunlukla vesileler olduğu görülür. Zira bu durum gayeler için şükretmenin evla olduğuna delalet eder. Gayeler için şükretmemiz emrolunsaydı aynı şeyi vesileler için söyleyemezdik. Nitekim yiyecekler ve içecekler için şükretmemiz emrolundu ki yiyecekler bedenin gıda almasına, içecekler ise gıdanın kılcal damarlarda taşınmasına vesiledir. Giyecekler de sıcak ve soğuktan korunmaya, edep yerlerinin örtülmesine vesiledir. Giyecekler için de şükretmemiz emrolundu.
Dinî gaye ve vesileleri ihsan etmek, dünyevî gaye ve vesileleri ihsandan daha önemlidir. Çünkü dinî gayeler ve vesileleri devamlı ve kalıcı olmaları hasebiyle üstündür. Allah (cc) dünyayı ahirete tercih edenleri kınamıştır: "Fakat siz ahiret daha hayırlı ve daha devamlı olduğu halde dünya hayatını tercih ediyorsunuz." [120] Ayette dünyayı tercih edenler, açıkça küçük düşürülmüştür. Çünkü değersiz ve geçici olanı, kalıcı ve değerli olana tercih etmek aptallığın ta kendisidir. Zira burada terk edilen şey çok önemlidir.
İhsanından bir an bile ayrı kalınması düşünülemeyen Cenab-ı Allah'ı noksan sıfatlardan tenzih ederim. Bedenlerimiz de, vasıflarımız da O'nun irade, güç ve kuvvetiyle var olmuştur.
[115] Buharı, İman, 1 /51; Müslim, 1 /63
[116] Tevbe l20
[117] Müslim, Mesacid, 1/462
[118] Enam 160
[119] Buharı, Ahkam, 13/126; Müslim, İmare, 3/1460
[120] A'la 16,17