seymanur K
Wed 17 August 2011, 12:28 pm GMT +0200
Bir Taraf Açısından Bağlayıcı Olmaması, Diğer Taraf Açısından Bağlayıcı Olması Maslahata Uygun Olan Tasarruflar
Rehin, kitabet, cizye akdi ve Allah'ın sözünü dinlemek için sığınma talebinde bulunarak îslam yurduna giren müşrikin ücretle tutulmasına dair akit buna örnektir. Şimdi bunları tek tek inceleyelim:
Rehin Akdi: Rehnin amacı alacağın güvenceye alınmasıdır. Bu amaç, rehin veren açısından akdin bağlayıcı olması ile gerçekleşir. Bu, rehin alanın haklarından biridir. Rehin alan rehin ile elde edilen güvenceyi ıskat edebilir. Nitekim kefilin ibra edilmesi ile kefalet ile sağlanan güvencenin ıskat edilmesi böyledir. Alacaklı rehin ve kefaleti düşürmekle iyilik yapmış olmaktadır.
Kitabet Akdi: Bu akdin en büyük amacı azat işleminin gerçekleşmesidir. Bu akit efendi açısından bağlayıcı değil de caiz olsa, köle ödeyeceği paranın büyük bir kısmını kazanmak üzere kendini yorduktan sonra efendi dilediği zaman akdi feshedebilir, bu da kitabet akdinin amacının gerçekleşmesini iptal ederdi. Bu akit köle açısından bağlayıcı değildir, çünkü hürriyetini kazanmak için onun çalışması zorunlu değildir.
Cizye Akdi: Bu akit kafirler açısından bağlayıcı olmayan, müslümanlar açısından bağlayıcı olan bir akittir. Çünkü maslahatları böyle gerçekleşmektedir. Bu akit müslümanlar açısından bağlayıcı olmasa güvence olmadığı için kafirler bu akitten kaçınırlardı. Ancak ortaya çıkan bazı durumlar sebebiyle bu akdin feshi caizdir. Bu, kafirleri akdi yapmaktan kaçındırmaz.
Allah'ın sözünü dinlemek için sığınma talebinde bulunarak tslam yurduna giren müşrikin ücretle tutulması: Bu akit, sığınma talebinde bulunan açısından bağlayıcı olmayıp, müslümanlar açısından bağlayıcıdır. Çünkü bunun maslahatı, bizim açımızdan bağlayıcı olmasına bağlıdır. Zira bizim açımızdan bağlayıcı olmasa, akdin maslahatı olan; sığınma talebinde bulunan kişinin îslam davetini öğrenmesi ve öğrendikten sonra İslam dinine girme hususu ortadan kalkar.
Şöyle bir soru sorulabilir: Kafirlerin mallarından alınan gümrük vergisinin onda birden fazla olmasını niçin yasaklayarak senede yalnızca bir kez alınacağını söylüyorsunuz?
Buna şöyle cevap veririz: Çünkü buna aykırı davransak kafirler bizim ülkemizde ticaret yapmaktan çekinir, müslümanların onda birlik gümrük vergisinden elde edecekleri yarar da ortadan kalkar. Ayrıca kafirlerin getireceği mallardan müslümanların ihtiyaç duyduğu ticaret mallarından, gıda maddelerinden ve diğerlerinden elde edilecek yararlar elde edilmemiş olur.
[Bağlayıcı Tasarruflar]
Kısas ve diğer cezaları affetmek bağlayıcı olup, bundan dönülemez. Borçları ibra etmek de böyledir. Velayetlere gelince; Velayeti yapacak kişi yalnızca bir kişi olur ve onun yerini alacak başka bir şahıs bulunmazsa o kişi hakkında velayet bağlayıcı olur. Onun yerini alacak kişi bulununcaya kadar velayet ne azletmeyi ne de kendiliğinden azlolunmayı kabul eder. Yerini alacak başkası bulununca azli ve kendiliğinden azlolunmayı kabul eder.
Devlet başkanı veya hakim kendilerini azletse (istifa etseler), bu görevi yapacak başkaları bulunmasa, göreve devam etmeleri gerekli olduğundan kendilerini azletmeleri geçerli olmaz.
Aynı şekilde vasi kendisine güveneceği bir hakim bulamazsa kendini azlettiğinde azli geçerli olmaz. Kendisini azletmesi geçerli olsa elindeki mal şer'î emanet olur. Çünkü malın zalim ve facirlere teslim edilmesi caiz değildir. Zira bunlara mal teslim etmek malı zayi olacağı yere atmak gibidir.
Yapılması mecburi olan taksim işlemi bağlayıcı bir tasarruftur, çünkü taksimin amacı ancak bağlayıcı olunca gerçekleşir. Karşılıklı rıza ile yapılan taksim işlemi de ister satım şeklinde ister ifraz şeklinde yapılsın bağlayıcıdır. Çünkü taksimin amacı ortaklığın yol açtığı zararı kaldırmaktır. Zira ortaklık durumunda iki ortaktan her biri kendi payından ancak ortağın izni ile yararlanabilmektedir. Ortakların her biri ortaklık konusu olan mallardan yenilen, içilen, binilen, giyilenleri ancak ortağının izni ile yiyebilir, içebilir, binebilir ve giyebilir. Ortaklık konusu malı sadaka vermek, hediye etmek, emanet bırakmak, bu mallar ile misafir ağırlamak da böyledir. Bu kısıtlılık ancak taksim işleminin bağlayıcı olması ile ortadan kalkar.
Rükünlerin ve şartların maslahatlarının değişmesi
Bir maslahatı celbeden veya bir mefsedeti ortadan kaldıran her bir tasarrufta Yüce Allah bir takım rükünler ve şartlar koymuştur. Bu şartlar ve rükünler tasarrufun konulması sebebiyle elde edilmesi amaçlanan maslahatları temin ederler veya def edilmesi amaçlanan mefsedetleri def ederler.
Tasarrufların şart ve rükünleri aynı maslahatları taşırsa bu şart ve rükünler bu tasarrufların tümünde meşru kılınmış olur. Bir kısım rükün ve şartlar sadece bazı tasarruflara özgü olursa bu maslahat ve mefsedetler de söz konusu tasarruflar için geçerli olur.
Maslahatlarını celbetme ve mefsedetlerini def etme konusunda birbirine yakın olmaları sebebiyle bazen iki tasarruftan birinde tasarrufu ifsad eden bir şey diğerinde şart koşulabilir. Örneğin ibadetlerin hepsinde iman şarttır, temizlik namaz ve tavafta şarttır. Örtünme ve kıbleye dönme de namazda şarttır. Bunlar oruç, zekat, hac, Kur'an okuma, Allah'ı zikretme, itikaf ve şeytan taşlamada şart koşulmaz.
Yine satım ve kira gibi bazı tasarruflarda tasarruf konusunun mevcut olması, teslimin mümkün olması, kaçınılabüir gârar durumlarının bulunmaması şart koşulur. Aynı konular mudarebe, müsakat, müzaraa, cuale, süt emzirme tasarruflarında şart koşulmaz. Yine ziraat veya ağaç dikmek için tarla kiralama tasarrufunda pınar, kuyu, kanal ya da nehir sularında bu şartlar ileri sürülmez. Çünkü yukarıda belirtilen şartlar şart koşulsa belirtilen tasarrufların maslahatları ve maksatları ortadan kalkardı. Bu maslahatların ortadan kalkmasının doğuracağı kötülük ve zarar ise gizli olmayan bir husustur. Özellikle de süt emzirme, kuyu ve nehirlerin suları ile ilgili konularda bu daha açıktır.
Vekalet akdinde müvekkilin vekalet verdiği konuda tasarruf yetkisine sahip olması şart koşulur. Çünkü vekil asim sahip olmadığı bir yetkiye sahip olamaz. Kadının nikah konusunda izin vermesi, gözleri görmeyen kişinin alım-satım konusunda izin vermesi, mudarebe akdinde sermayeyi verenin işletene kendilerinin sahip olmadığı mallar üzerinde ticaret yapmasına izin vermesi ihtiyaç sebebiyle bu kuraldan istisna edilmiştir. Çünkü buna izin verilmezse evlenmenin, gözleri görmeyenler hakkında ahm-satımın, mudarebe akdinde kârın maslahatları ortadan kalkardı.
Şüphesiz genel kaidelere aykırı davranmaya yol açan bu maslahatların kimisi zaruri olup olmazsa olmaz maslahatlardandır, diğer bir kısmına ise kuvvetli ihtiyaç duyulmaktadır.
Vasi, kendisinin tasarrufta bulunabileceği bir hakkın, vasisi bulunduğu yetime ait olduğu hususunda şahitlik yapsa şahitliği kabul edilmez. Çünkü bu şahitlik vasiye şahitlik ettiği konuda tasarrufta bulunma yetkisini sağlamış olmaktadır.
Yine hakim, müvekkilinin kendisini vekil kıldığı konuda müvekkili veya küçük çocuğu lehine hüküm verse hükmü geçerli olmaz. Yetimler lehine bir hakka hükmetse en doğru görüşe göre bu konudaki genel ihtiyaç sebebiyle tasarruf ettiği konuda hükmü geçerli olur.
Kayıp şahıslar lehine veya aleyhine hükmetme durumunda, hükümlerde-ki müphemliği ortadan kaldırmak için kayıp şahsın yalnızca kendisinde bulunan nitelikleri saymak suretiyle kendisinin başkası ile karıştırılmayacağı derecede en ince ayrıntılarına kadar belirtilmesi de şart koşulur. Çünkü hükmedilen şeyde, lehine ve aleyhine hükmedilen kişiler hakkındaki müphem-lik davaları, şahitlikleri ve hükümleri geçersiz kılar.
Selem akdinde sipariş edilen mal benzeri bulunmayacak derecede en ince detaylarına kadar belirtilirse selem geçersiz olur. Çünkü nadir bulunma selemin amacına aykırıdır.
Mudarebe akdinde belli bir süre tayini akdin amacına aykırı olduğu için akdin mutlak yapılması şart koşulur. Bu, nikahın amacına aykırı olduğundan nikahta şart koşulmaz. Mudarebe akdinde süre sınırlaması şart koşul-mazken kira, müsakat ve müzaraa akdinde şart koşulur. Süre sınırlaması nikah akdinde şart koşulursa, bu nikahın amaçlarına aykırı olduğu için akdi geçersiz kılar.
Yüce Allah'ın hükümlerinin tümü genellikle hikmetlerle sınırlı olup, kendisinin belirlediği bir takım sebeplere ve şartlara bağlanmıştır. Nitekim kendisi sebeplerin ve sonuçların faili olduğu halde O'nun yarattığı varlıklar üzerindeki tedbir ve tasarrufu da, yaratılmış sebeplere dayanan hikmetlere bağlıdır. Dileseydi sebepler ile sonuçlar arasındaki bağlantılar kopar, aralarındaki zorunluluk ortadan kalkardı.
Yüce Allah haram, helal, mekruh, mendup ve vacip kılma için bir takım sebepler ve şartlar koyduğu gibi yarattığı varlıklar üzerindeki tedbir ve tasarrufu için de bir takım sebepler ve şartlar koymuştur. Buna göre açlık, tokluk, suya kanmış olma, susuzluk, üşüme, ısınma, sağlık, hastalık, ölüm, hayat, ilim, bilgisizlik, fakirlik, zenginlik, sevgi, düşmanlık, yakınlık, uzaklık, yücelik, alçaklık, gülme, ağlama, dinamik olma, tembellik, hareket, hareketsizlik, samimiyet, hilekârlık, doğruluk, yalan, mutluluk, mutsuzluk, sevinç, hüzün, lezzet, elem, haya, hayasızlık, korku, güven, rahatlık, yorgunluk, irfan, doğru ve yanlış inançlar, şüphe, kesin inanç, zan ve vehim gibi fiiller ve durumların tümünün kendilerine has sebepleri vardır.
Yüce Allah bunların tümünü bunlara ihtiyacı olmaksızın koymuştur. Sebepleri ve sonuçlarını tek başına yaratan O'dur. Hiçbir sebep sonucunu yaratamaz. Çünkü O'ndan başka var eden, yaratan, düzenleyen yoktur. O dilediğine hükmeder, kendisi için bir fayda veya menfaat söz konusu olmaksızın dilediğini yapar. Çünkü O, mahlukatı yaratmadan Önce hangi durumda ise yarattıktan sonra da aynı durumdadır. Hiçbir şey, zenginlik, yücelik ve şeref konusunda O'na yarar sağlayamaz. Bilakis O daha önceden hangi celâl ve kemâl niteliklerine, yarattıklardan müstağni olma özelliklerine sahip idiyse şu anda da öyledir.